ŞEMS

TEFSİR
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla...[*]

[*] "Rahmân” ve “Rahîm" kelimeleri, rahmet (رحمة) kökündendir. Rahmet, iyilik ve ikramı gerektiren incelik anlamındadır. Allah’ın özelliği olarak kullanılınca sadece iyilik ve ikram anlaşılır (Müfredât). Rahmân “rahmeti her şeyi kuşatan” demektir. Bu özellik Allah’tan başkasında olmayacağı için “iyiliği sonsuz” diye çevirdik. Rahîm “çok merhametli” demektir. Bu özellik Allah’ın dışındaki varlıklarda da olabilir. Nitekim ‘rahîm’ kelimesi, Tevbe 9/128. âyette Resulullah için; Fetih 48/29. ayette ise müminler için kullanılmıştır.


(Şems 91/1)
وَالشَّمْسِ وَضُحٰيهَاۙۖ
Güneş’e ve duhâsına / yaydığı ışınlara yemin olsun!


(Şems 91/2)
وَالْقَمَرِ اِذَا تَلٰيهَاۙۖ
Onu takip ettiğinde Ay’a,[*]

[*] “Onu takip ettiğinde (إِذَا تَلَاهَا)” sözündeki “(ها) onu” zamiri, Güneşi de duhâyı da gösterebilir özelliktedir. Kutup bölgeleri dışında Ay’ın Güneşi takip ettiği, Güneş’in düzenli olarak doğup batmadığı kutup bölgelerinde ise duhasını yani Güneşin yaydığı dalgalı ışınları takip ettiği gözlemlenebilir. Kameri takvimde yeni Ay’ın göstergesi, gündüzün bitiminden sonra gözüken hilaldir. Kutup bölgesinde ise Güneşin yeterince veya hiç gözükmediği kış günleri ile yeterince veya hiç batmadığı yaz günlerinde yeni ayın göstergesi olan hilal, duhânın kaybolmaya başlamasından sonra gözükür. Duhânın kaybolduğu, havanın durgunlaşmasıyla anlaşılır. Ay’a yemin edilen ayetler için bkz. Müddessir 74/32, İnşikak 84/18.


(Şems 91/3)
وَالنَّهَارِ اِذَا جَلّٰيهَاۙۖ
yine onu açığa çıkardığında gündüze,[*]

[*] “Onu ortaya çıkardığında  (إِذَا جَلَّاهَا)” sözündeki  “(ها) onu”  zamiri hem Güneşi hem de duhâyı gösterir özelliktedir. Bu ayete göre  gündüz, Güneşin doğuşu ile batışı arasındaki vakittir. Güneşin tam olarak veya hiç gözükmediği yahut tam olarak veya hiç batmadığı yerlerde ise gündüz, duhânın, tam olarak ortaya çıkışı ile durgunlaşmaya başlaması arasındaki vakittir (Leyl 92/2).

 


(Şems 91/4)
وَالَّيْلِ اِذَا يَغْشٰيهَاۙۖ
ve yine onu kapladığında geceye yemin olsun![*]

[*] “Onu kapladığında (إِذَا يَغْشَاهَا) ” sözündeki “(ها) onu”  zamiri, öncekiler gibi hem Güneşi hem de duhâyı gösterir özelliktedir. Bu ayete göre gece, dünyanın büyük bir bölümünde, Güneşin batışı ile doğuşu arasındaki vakittir. Kutup bölgesinde, Güneşin tam olarak veya hiç gözükmediği kış günleri ile tam olarak veya hiç batmadığı yaz günlerinde ise gece, duhâyı kaplaması ile ortaya çıkışı arasındaki vakittir. Gecenin duhâyı kaplaması, ışınlardaki dalgalanmanın hissedilir oranda azalması ile anlaşılır. Geceye yemin edilen ayetler için bkz. Müddessir 74/33, Tekvir 81/17, İnşikak 84/17, Fecr 89/4, Leyl 92/1, Duha 93/2.


(Şems 91/5)
وَالسَّمَٓاءِ وَمَا بَنٰيهَاۙۖ
Göğe ve onu bina edene,[*]

[*] Kaf 50/6, Zariyat 51/47, Naziat 79/27-28.

 

(Şems 91/6)
وَالْاَرْضِ وَمَا طَحٰيهَاۙۖ

(Şems 91/7)
وَنَفْسٍ وَمَا سَوّٰيهَاۙۖ
kişiye ve ona son şeklini verene[*]

[*] İnfitar 82/7.


(Şems 91/8)
فَاَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوٰيهَاۙۖ
sonra ona, günah işlemekte olduğunu da yanlıştan sakınmasını da ilham edene yemin olsun ki[*]

[*] Bu ayete göre Allah, herkese davranışlarının iyi mi kötü mü olduğunu ilham eder. Kötü bir işe niyetlenen yahut bunu yapan kişinin içinde hissettiği sıkıntı ve vicdan azabı da iyi iş yapanın hissettiği iç huzuru da Allah’ın ona olan ilhamıdır (En’am 6/125, Enfal 8/24, Yusuf 12/24, Şûrâ 42/51).

 
 

(Şems 91/9)
قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكّٰيهَاۙۖ
kendini arındırıp geliştiren kesinlikle umduğuna kavuşur;[*]

[*] Tâhâ 20/ 76, A’lâ 87/14.


(Şems 91/10)
وَقَدْ خَابَ مَنْ دَسّٰيهَاۜ
kendini günaha batıran ise hayal kırıklığına uğrar.[*]

[*] Tâhâ 20/111.


(Şems 91/11)
كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِطَغْوٰيهَاۙۖ
(Salih’in kavmi) Semûd, taşkınlıkları sebebiyle yalana sarıldı.[*]

[*] Semud kavmi ve onlara elçi olarak gönderilen Salih Aleyhisselamın kıssası hakkında ayrıntılı bilgi için bkz: A’raf 7/73-79, Hud 11/61-68, Hicr 15/80-84, Şuara 26/141-159, Neml 27/45-53, Fussilet 41/17-18, Zariyat 51/43-45, Kamer 54/23-31, Hakka 69/4-5.


(Şems 91/12)
اِذِ انْبَعَثَ اَشْقٰيهَاۙۖ
Hani onların en hayırsızı harekete geçmişti.[*]

[*] Kamer 54/29.


(Şems 91/13)
فَقَالَ لَهُمْ رَسُولُ اللّٰهِ نَاقَةَ اللّٰهِ وَسُقْيٰيهَا۠
Allah’ın elçisi (Salih) de onlara şöyle demişti: “Sakın Allah’ın devesine ve onun su hakkına ilişmeyin (yoksa helak edilirsiniz)!”[*]

[*] Şehrin suyunu bir gün halk, bir gün de deve içiyordu. Bir devenin, şehrin bütün suyunu içebilecek yapıda olması, onun bir mucize olduğunu açıkça gösteriyordu. Bu mucize, Salih aleyhisselamın elçiliğinin belgesiydi (A’raf 7/73, Şuarâ 26/155-156, Kamer 54/27-28).

 

(Şems 91/14)
فَكَذَّبُوهُ فَعَقَرُوهَاۙۖ فَدَمْدَمَ عَلَيْهِمْ رَبُّهُمْ بِذَنْبِهِمْ فَسَوّٰيهَاۙۖ
Ama onu yalancı saydılar ve deveyi ayaklarını keserek öldürdüler[1*]. Rableri de bu günahları[2*] yüzünden onları yok etti ve orayı dümdüz etti.[3*]

[1*] A’raf 7/77, Hud 11/65, Şuara 26/157.

[2*] Semûd’un ve nebi gönderilen diğer kavimlerin helak edilmesine sebep olan günah, onların kendilerine gönderilen mucizelere rağmen nebilerine iman etmemeleridir; çünkü mucizeler, nebiliğin kesin delili olarak verilmiştir. Allah, bu nedenle son nebi olan Muhammed aleyhisselama diğerlerine verilenler gibi bir mucize vermemiştir. Verseydi, o mucizeyi gördüğü halde inanmayanların da toplu olarak yok edilmesi gerekirdi (İsra 17/59). Böyle bir mucize yerine Allah, kendisi ve insanlar üzerindeki etkisi hem kalıcı hem de mucizevî olan Kur’an-ı Kerim’i göndermiştir (Ankebût 29/51). 

 

(Şems 91/15)
وَلَا يَخَافُ عُقْبٰيهَا
Semûd’un sonunun böyle olmasından dolayı Allah bir endişe duymaz.[*]

[*] Bu ceza onlara, işledikleri suçun karşılığı olarak verilmiştir. Bu sebeple Allah’ın onlara bir haksızlık yapmış olma endişesi yoktur (Nisa 4/40, Tevbe 9/70, Mülk 67/8-11).