ABESE

TEFSİR
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla...[*]

[*] "Rahmân” ve “Rahîm" kelimeleri, rahmet (رحمة) kökündendir. Rahmet, iyilik ve ikramı gerektiren incelik anlamındadır. Allah’ın özelliği olarak kullanılınca sadece iyilik ve ikram anlaşılır (Müfredât). Rahmân “rahmeti her şeyi kuşatan” demektir. Bu özellik Allah’tan başkasında olmayacağı için “iyiliği sonsuz” diye çevirdik. Rahîm “çok merhametli” demektir. Bu özellik Allah’ın dışındaki varlıklarda da olabilir. Nitekim ‘rahîm’ kelimesi, Tevbe 9/128. âyette Resulullah için; Fetih 48/29. ayette ise müminler için kullanılmıştır.


(Abese 80/1)
عَبَسَ وَتَوَلّٰىۙ
(Muhammed) yüzünü ekşitti ve sırtını döndü,


(Abese 80/2)
اَنْ جَٓاءَهُ الْاَعْمٰىۜ
o âmâ[*] yanına geldi diye!

[*] Bu ayetlerin iniş sebebi ile ilgili bir rivayete göre, âmâ olan Abdullah b. Ümmü Mektûm, Allah’ın Elçisi’ne (a.s.) gelerek “Ey Muhammed, beni yanına al ve bilgilendir.” dedi. Nebi, yanında müşriklerin büyüklerinden birisi olduğu için, âmâ olan kişiden yüz çevirip onunla ilgilenmeye devam etti (Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’an, 72; Muvatta, Kur’ân, 8) Burada Nebîmizin, bilgi almak isteyen âmâ kişiye yüzünü ekşitip, Allah’ın ayetlerini umursamayan nüfuzlu kişiyle ilgilenmesi yerilmektedir. 

 

(Abese 80/3)
وَمَا يُدْر۪يكَ لَعَلَّهُ يَزَّكّٰىۙ
(Ey Muhammed!) Sen nereden bileceksin, belki o kendini arındırıp geliştirecek[*]

[*] Taha 20/75-76, Fatır 35/18, A’la 87/14.


(Abese 80/4)
اَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنْفَعَهُ الذِّكْرٰىۜ
ya da doğru bilgi edinecek[1*] de o bilgi ona fayda verecek![2*]

[1*] “Doğru bilgi” diye çevrilen kelime “zikir”dir. Zikir, bağlantılarıyla birlikte düşünülüp öğrenilen doğru bilgi, o bilgiyi kullanıma hazır tutmak, akla veya dile getirmektir (Müfredât ذكر md.). Doğru bilginin kaynağı Allah’ın ayetleridir. Bunlar, yaratılan âyetler ve indirilen âyetler olmak üzere iki türlüdür. Her birinden elde edilen doğru bilgi zikirdir (Enbiya 21/24, En’âm 6/80). İnsanı, sadece bu bilgi tatmin eder (Ra’d 13/28). Allah’ı zikretmek; onu, kitabını ve yarattığı ayetleri dikkate almak, akıldan çıkarmamak ve onların üzerine düşünmektir. İnsan bunlardan bildiği kadarıyla sorumludur (Bakara 2/286).

 

(Abese 80/5)
اَمَّا مَنِ اسْتَغْنٰىۙ
(Vereceğin bilgiye) ihtiyaç duymayan kişi var ya,[*]

[*] Leyl 92/8-11, Alak 96/6-7.


(Abese 80/6)
فَاَنْتَ لَهُ تَصَدّٰىۜ
sen bütün ilgini ona yöneltiyorsun![*]

[*] En’am 6/106, A’raf 7/199, Hicr 15/94, Necm 53/29.


(Abese 80/7)
وَمَا عَلَيْكَ اَلَّا يَزَّكّٰىۜ
Onun kendini arındırıp geliştirmemesinden sen sorumlu değilsin[*].

[*] Bakara 2/119, En’am 6/107, Ra’d 13/40, Kâf 50/45, Ğâşiye 88/21-26.

 

(Abese 80/8)
وَاَمَّا مَنْ جَٓاءَكَ يَسْعٰىۙ
Ama çaba sarf ederek sana gelen,[*]

[*] En’am 6/54.


(Abese 80/9)
وَهُوَ يَخْشٰىۙ
ve (Allah’tan) çekinen kişiye gelince;[*]

[*] En’am 6/51, Taha 20/1-3.

 

(Abese 80/10)
فَاَنْتَ عَنْهُ تَلَهّٰىۚ
sen ona ilgi göstermiyorsun![*]

[*] Allah Teâlâ bu gibi davranışları Nebimize yasaklamıştır (En’âm 6/52, Kehf 18/28, Duhâ 93/10.)

 


(Abese 80/11)
كَلَّٓا اِنَّهَا تَذْكِرَةٌۚ
Sakın ha (bunu bir daha yapma)! Onlar (Kur’an’da olanlar) kesinlikle doğru bilgidir[*].

[*] Hâkka 69/48, Müddessir 74/54.


(Abese 80/12)
فَمَنْ شَٓاءَ ذَكَرَهُۢ
Yapılması gerekeni yapan[1*] o bilgiden yararlanır[2*].

[1*] Şâe (شاء) fiili, “bir şey yapmak” anlamındaki şey (شيء) mastarından türemiştir. Allah’ın yapması o şeyi var etmesi, insanın yapması da o şey için gereken çabayı göstermesidir (Müfredât). Allah, her şeyi bir ölçüye göre var eder (Kamer 54/49, Ra’d 13/8). İmtihanla ilgili şeyleri iyi ve kötü diye ikiye ayırmıştır (Enbiyâ 21/35). Allah, herkesin doğru yolda olmasını ister (Nisa 4/26) ama sadece doğru şeyler yapanı doğru yolda sayar (Nur 24/46). Yaptığının doğru veya yanlış olduğunu da kişiye ilham eder. Onun için doğru davrananın içi rahat, yanlış davrananın içi de sıkıntılı olur (Şems 91/7-10). Buna göre şâe (شاء) fiilinin öznesi Allah olursa “gerekeni yaptı veya yarattı”, insan olursa “gerekeni yaptı” anlamında olur. Allah insanlara, tercihlerine göre davranma hürriyeti vermeseydi hiç kimse yanlış bir şey yapamaz ve imtihan diye bir şey de olmazdı (Nahl 16/93). Yanlış kader anlayışını imanın bir esası gibi İslam’a yerleştirmek isteyenler, büyük bir çarpıtma yaparak şâe (شاء) fiiline irade yani isteme ve dileme anlamı vermiş; bunu, tefsirlere hatta sözlüklere bile yerleştirerek birçok ayetin mealini bozmuşlardır. Bkz: http://www.suleymaniyevakfi.org/akaid-arastirmalari/kuranda-sey-mesiet-irade-ve-fitrat.html

 

(Abese 80/13)
ف۪ي صُحُفٍ مُكَرَّمَةٍۙ
O (Kur’an’ın aslı), değerli sayfalarda (yazılıdır),


(Abese 80/14)
مَرْفُوعَةٍ مُطَهَّرَةٍۙ
yüksekte (birinci kat semada[*]) tertemiz sayfalarda,

[*] Vakıa 56/77-80.

 

(Abese 80/15)
بِاَيْد۪ي سَفَرَةٍۙ
yazıcıların /yazıcı meleklerin elleriyle


(Abese 80/16)
كِرَامٍ بَرَرَةٍۜ
değerli ve erdemli olanların (elleriyle yazılmıştır).


(Abese 80/17)
قُتِلَ الْاِنْسَانُ مَٓا اَكْفَرَهُۜ
Kahrolsun o insan! Ne kadar da nankör![*]

[*] İbrahim 14/34, Hac 22/66, Adiyat 100/6.


(Abese 80/18)
مِنْ اَيِّ شَيْءٍ خَلَقَهُۜ
Allah onu hangi şeyden yarattı?[*]

[*] Tarık 86/5.


(Abese 80/19)
مِنْ نُطْفَةٍۜ خَلَقَهُ فَقَدَّرَهُۙ
Döllenmiş yumurtadan… Onu yarattı[1*], ardından ölçüsünü belirledi[2*].

[1*] Nahl 16/4, Yasin 36/77, İnsan 76/2.

[2*] Mürselat 77/20-23.

 

(Abese 80/20)
ثُمَّ السَّب۪يلَ يَسَّرَهُۙ
Sonra yolunu kolaylaştırdı[*].

[*] Burada bahsedilen üç türlü yol olabilir: Biri, döllenmiş yumurtanın rahme ulaşana kadar içinde ilerlediği tüplerdir. İkincisi, bebeğin gelişimini tamamladıktan sonra dünyaya gelmek için geçtiği doğum kanalıdır (En’am 6/98, Müminûn 23/12-14, Zümer 39/6). Üçüncüsü de insanın hayatı boyunca tuttuğu yoldur (İnsan 76/3). 

 

(Abese 80/21)
ثُمَّ اَمَاتَهُ فَاَقْبَرَهُۙ
Sonra onu öldürecek[1*] ve mezara koyacak[2*].

[1*] Bakara 2/28, Hac 22/66, Rum 30/40, Casiye 45/26.

[2*] Ölen insanların bir kabre defnedilmesi gerektiğine dair bkz: Maide 5/31.

 

(Abese 80/22)
ثُمَّ اِذَا شَٓاءَ اَنْشَرَهُ
Sonra tercih ettiği zamanda (mahşer gününde) onu mezardan çıkaracaktır[*].

[*] A’raf 7/25, Taha 20/55, Fatır 35/9, Nuh 71/17-18.


(Abese 80/23)
كَلَّا لَمَّا يَقْضِ مَٓا اَمَرَهُۙ
Yok, yok… O kişi, Allah’ın emrettiklerini hâlâ yerine getirmedi.


(Abese 80/24)
فَلْيَنْظُرِ الْاِنْسَانُ اِلٰى طَعَامِه۪ۙ
O insan, yiyeceğine bir baksın!


(Abese 80/25)
اَنَّا صَبَبْنَا الْمَٓاءَ صَبًّاۙ
Suyu (gökten) bol bol, biz boşalttık.


(Abese 80/26)
ثُمَّ شَقَقْنَا الْاَرْضَ شَقًّاۙ
Sonra yeri (o suyla) parça parça ettik[*].

[*] Yağan yağmurlar, kuru toprağa nüfuz ederek onu çok küçük parçalara ayrıştırıp toprağa karışır. Böylece toprak, bitki bitmesine elverişli hale gelir (Fussilet 41/39). 

 

(Abese 80/27)
فَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا حَبًّاۙ
Böylece orada tahıl bitirdik.


(Abese 80/28)
وَعِنَبًا وَقَضْبًاۙ
Üzüm, yonca,


(Abese 80/29)
وَزَيْتُونًا وَنَخْلًاۙ
zeytin, hurma,


(Abese 80/30)
وَحَدَٓائِقَ غُلْبًاۙ
gür bitkili bahçeler,


(Abese 80/31)
وَفَاكِهَةً وَاَبًّاۙ
meyveler ve otlar,


(Abese 80/32)
مَتَاعًا لَكُمْ وَلِاَنْعَامِكُمْۜ
hem sizin hem de en’am cinsi hayvanlarınızın /koyun, keçi, sığır ve develerinizin yararlanması için (bitirdik)[*].

[*] En’am 6/99, 141, Hicr 15/20, Nahl 16/10-11, Mü’minun 23/18-20, Yasin 36/33-36, Zümer 39/21, Kaf 50/7-11, Naziat 79/30-33.


(Abese 80/33)
فَاِذَا جَٓاءَتِ الصَّٓاخَّةُۘ
Kulakları sağır eden o ses geldiğinde[*],

[*] Naziat 79/34.


(Abese 80/34)
يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ اَخ۪يهِۙ
o gün o kişi kardeşinden kaçar;


(Abese 80/35)
وَاُمِّهِ وَاَب۪يهِۙ
anasından, babasından,


(Abese 80/36)
وَصَاحِبَتِه۪ وَبَن۪يهِۜ
karısından ve çocuklarından da…[*]

[*] Mü’minun 23/101, Şuara 26/88, Zuhruf 43/67, Mearic 70/10-14.

 

(Abese 80/37)
لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَأْنٌ يُغْن۪يهِۜ
O gün, onun gibi olanlardan her birinin işi başından aşkın olur.[*]

[*] Nahl 16/111, Lokman 31/33.


(Abese 80/38)
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ مُسْفِرَةٌۙ
O gün kimi yüzler de parıl parıl parıldar,


(Abese 80/39)
ضَاحِكَةٌ مُسْتَبْشِرَةٌۚ

(Abese 80/40)
وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ عَلَيْهَا غَبَرَةٌۙ
Yine o gün kimi yüzler kül rengine döner[*],

[*] Bunları bu hale getiren, ellerindeki imkanları kaybettiklerini görmeleridir (Hakka 69/28-29).

 

(Abese 80/41)
تَرْهَقُهَا قَتَرَةٌۜ
onları kara bir leke kaplar.


(Abese 80/42)
اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْكَفَرَةُ الْفَجَرَةُ
İşte onlar, kâfirlik etmiş ve günaha batmış olanlardır.[*]

[*] Yunus 10/27, Zümer 39/60, Kıyamet 75/24-25, Ğaşiye 88/2-4.