NEBE

TEFSİR
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla...[*]

[*] "Rahmân” ve “Rahîm" kelimeleri, rahmet (رحمة) kökündendir. Rahmet, iyilik ve ikramı gerektiren incelik anlamındadır. Allah’ın özelliği olarak kullanılınca sadece iyilik ve ikram anlaşılır (Müfredât). Rahmân “rahmeti her şeyi kuşatan” demektir. Bu özellik Allah’tan başkasında olmayacağı için “iyiliği sonsuz” diye çevirdik. Rahîm “çok merhametli” demektir. Bu özellik Allah’ın dışındaki varlıklarda da olabilir. Nitekim ‘rahîm’ kelimesi, Tevbe 9/128. âyette Resulullah için; Fetih 48/29. ayette ise müminler için kullanılmıştır.


(Nebe 78/1)
عَمَّ يَتَسَٓاءَلُونَۚ
Birbirlerine neyi soruyorlar?


(Nebe 78/2)
عَنِ النَّبَاِ الْعَظ۪يمِۙ
O büyük ve önemli haberi[*],

[*] Yakında öğrenecekleri büyük ve önemli haber, ahirette yeniden dirilişin olacağı haberidir (Sâd 38/50-68, 88; Zuhruf 43/89, Tekasür 102/3-4).

 

(Nebe 78/3)
اَلَّذ۪ي هُمْ ف۪يهِ مُخْتَلِفُونَۜ
hakkında ihtilafa düştükleri şeyi mi?


(Nebe 78/4)
كَلَّا سَيَعْلَمُونَۙ
(Tartışmalarına gerek) Yok, yakında öğrenirler.


(Nebe 78/5)
ثُمَّ كَلَّا سَيَعْلَمُونَ
Yok yok, yakında öğrenirler!


(Nebe 78/6)
اَلَمْ نَجْعَلِ الْاَرْضَ مِهَادًاۙ
Yeryüzünü bir beşik yapmadık mı[*]?

[*] Dünyanın beşik olması iki yana eğilmesini gerektirir. Eğilme şekline göre ekvatorun bir tarafı güneşin karşısına geçerken diğer tarafı uzakta kalır. Güneş ışınlarının, yılın bir bölümünde dünyanın kuzeyine, bir bölümünde de güneyine daha dik gelmesi bundandır (Taha 20/53, Zuhruf 43/10, Zariyat 51/48). 

 

(Nebe 78/7)
وَالْجِبَالَ اَوْتَادًاۖ
Dağları da birer kazık…[*]

[*] Ra’d 13/3, Nahl 16/15, Enbiya 21/31, Lokman 31/10.


(Nebe 78/8)
وَخَلَقْنَاكُمْ اَزْوَاجًاۙ
Sizi (bedeniniz ile ruhunuzu, birbiri ile) eşleşmiş[*] halde yarattık.

[*] Buradaki “eşleşmiş halde yaratma”, insanın ana rahminde dişi veya erkek olması değildir; çünkü erkeklik veya dişilik, döllenmeden sonra değil, döllenme esnasında belirlenir (Necm 53/45-46, Abese 80/18-19). Ana rahminde vücut yapısının tamamlanmasından sonra vücuda ruh üflenince ruh ile beden eşleşir ve yeni bir yapı oluşur. Bu ayette sözü edilen eşleşme budur (Mü’minun 23/14, Fatır 35/11). Ruh, bedenden iki şekilde ayrılır. Biri uyku, diğeri ölüm esnasında olur. Uyuyan kişi uyanınca, ölen kişi de ahirette yeniden dirilince ruhu bedenine geri döner ve eşleşme yeniden gerçekleşir (Zümer 39/42, Tekvir 81/7).

 
 

(Nebe 78/9)
وَجَعَلْنَا نَوْمَكُمْ سُبَاتًاۙ
Uykunuzu dinlendirici kıldık[*].

[*] Furkan 25/47, Rum 30/23.

 

 


(Nebe 78/10)
وَجَعَلْنَا الَّيْلَ لِبَاسًاۙ
Geceyi bir örtü yaptık,


(Nebe 78/11)
وَجَعَلْنَا النَّهَارَ مَعَاشًاۖ
gündüzü ise çalışıp kazanma vakti yaptık[*].

[*] En’âm 6/96, Yunus 10/67, İsra 17/12, Furkan 25/47, Neml 27/86, Kasas 28/73, Mü’min 40/61.


(Nebe 78/12)
وَبَنَيْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعًا شِدَادًاۙ
Üstünüzde sapasağlam yedi kat (göğü) bina ettik[*].

[*] Mülk 67/3. Nuh 71/15.


(Nebe 78/13)
وَجَعَلْنَا سِرَاجًا وَهَّاجًاۖ
Yüksek ısı yayan bir ışık kaynağı[*] /Güneş'i oluşturduk.

[*] Furkan 25/61, Nuh 71/16.

 

(Nebe 78/14)
وَاَنْزَلْنَا مِنَ الْمُعْصِرَاتِ مَٓاءً ثَجَّاجًاۙ
Doygunluğa ulaşmış bulutlardan[1*] şarıl şarıl akan sular indirdik[2*].

[1*] Havanın, su molekülleri sıvı hâle geçmeden taşıyabileceği kadar su buharı taşıdığı noktaya doygunluk noktası denir (https://bilimgenc.tubitak.gov.tr/makale/bulutlari-olusturan-su-damlaciklari-nasil-bir-arada-durur). Doygunluk noktası aşılınca artık bulutlardaki su buharı sıvı hale gelir ve yağmur boşalmaya başlar (A’raf 7/57). Bu noktaya gelmiş olan bulutlara ayette “mu’sırat (الْمُعْصِرَاتِ)” denmiştir. Bu sözcük Arapçada yoğunlaşmış bulutlar için kullanılmaktadır.

[2*] Hicr 15/22, Mü’minun 23/18, Furkan 25/48, Lokman 31/10.


(Nebe 78/15)
لِنُخْرِجَ بِه۪ حَبًّا وَنَبَاتًاۙ
Onunla daneler ve bitkiler çıkaralım diye[*].

[*] En’am 6/99, Tâhâ 20/53, Kâf 50/9, Abese 80/25-32.


(Nebe 78/16)
وَجَنَّاتٍ اَلْفَافًاۜ
(Bitkileri) birbirine dolanmış bahçeleri de...[*]

[*] En’am 6/141, Mü’minun 23/19, Neml 27/60, Yasin 36/33-34.


(Nebe 78/17)
اِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ كَانَ م۪يقَاتًاۙ
İyiyi kötüden ayırma günü, (Allah tarafından) belirlenmiş bir vakittir[*].

[*] Saffat 37/21, Duhan 44/40-42, Mürselat 77/13-15, 35-38.


(Nebe 78/18)
يَوْمَ يُنْفَخُ فِي الصُّورِ فَتَأْتُونَ اَفْوَاجًاۙ

(Nebe 78/19)
وَفُتِحَتِ السَّمَٓاءُ فَكَانَتْ اَبْوَابًاۙ

(Nebe 78/20)
وَسُيِّرَتِ الْجِبَالُ فَكَانَتْ سَرَابًاۜ

(Nebe 78/21)
اِنَّ جَهَنَّمَ كَانَتْ مِرْصَادًاۙ
Cehennem, gözetleyen yer haline gelir[*],

[*] Şuara 26/91, Mearic 70/17, Naziat 79/36.


(Nebe 78/22)
لِلطَّاغ۪ينَ مَاٰبًاۙ
haddini aşanlar için varılacak yer,[*]

[*] Sâd 38/55-56.

 

(Nebe 78/23)
لَابِث۪ينَ ف۪يهَٓا اَحْقَابًاۚ
çağlar boyu içinde kalmak üzere (varacakları yer)…[*]

[*] Hud 11/107.

 

(Nebe 78/24)
لَا يَذُوقُونَ ف۪يهَا بَرْدًا وَلَا شَرَابًاۙ
Orada bir serinlik de (rahatlatıcı) bir içecek de tadamayacaklar;


(Nebe 78/25)
اِلَّا حَم۪يمًا وَغَسَّاقًاۙ
sadece çok sıcak ve çok soğuk olanı tadacaklar,[*]

[*] Kehf 18/29, Saffat 37/67, Sâd 38/57-58, Vakıa 56/53-55, Ğaşiye 88/5.

 


(Nebe 78/26)
جَزَٓاءً وِفَاقًا
suça uygun bir ceza (ile cezalandırılacaklar.)[*]

[*] Allah’ın ödülü de cezası da kulun yaptıkları ile orantılıdır (Nisa 4/40, En'âm 6/160, İsra 17/63, Neml 27/89-90, Kasas 28/84, Mü’min 40/40).

 


(Nebe 78/27)
اِنَّهُمْ كَانُوا لَا يَرْجُونَ حِسَابًاۙ
Çünkü onlar, hesaba çekilmeyi beklemezlerdi[*].

[*] Yunus 10/7-8, Enbiya 21/1, İnşikak 84/14.


(Nebe 78/28)
وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا كِذَّابًاۜ
Âyetlerimiz karşısında yalana sarılıp dururlardı[*].

[*] Maide 5/10, 86, En’am 6/49, A’raf 7/36, 40, Hac 22/57, Rum 30/16, Teğabün 64/10.


(Nebe 78/29)
وَكُلَّ شَيْءٍ اَحْصَيْنَاهُ كِتَابًا
Biz de (yaptıkları) her şeyi tek tek yazarak kaydettik[*].

[*] Kehf 18/49, Yasin 36/12, Zuhruf 43/80, Câsiye 45/29, Kâf 50/17-18Kamer 54/52-53, İnfitâr 82/10-12.


(Nebe 78/30)
فَذُوقُوا فَلَنْ نَز۪يدَكُمْ اِلَّا عَذَابًا۟
Şimdi tadın bakalım[1*]! Size sadece bir (kat) azab artıracağız[2*]!

[1*] Secde 32/14, Fatır 35/36-37.

[2*] Kötülüğün misliyle cezalandırılması hükmü gereğince artırılacak azab ancak bir kat azab olabilir. (En'âm 6/160, Yunus 10/27, Neml 27/90, Kasas 28/84, Mümin 40/40, Nebe 78/26). Şu ayetlerde de azabın bir kat artırılmasından bahsedilmektedir: A’râf 7/38, Furkan 25/68-69, Ahzab 33/30, 68, Sad 38/61.

 

(Nebe 78/31)
اِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ مَفَازًاۙ
Yanlışlardan sakınanlar için şüphesiz bir kurtuluş yeri vardır;[*]

[*] Zümer 39/73-74, Teğabun 64/9.


(Nebe 78/32)
حَدَٓائِقَ وَاَعْنَابًاۙ
Bahçeler, üzüm bağları[*],

[*] Rum 30/15, Şûrâ 42/22, Rahman 55/46-52.


(Nebe 78/33)
وَكَوَاعِبَ اَتْرَابًاۙ
kaliteli hizmet sunan, birbirleriyle yaşıt dişi varlıklar /huriler,[*]

[*] Arap dilinde yüksek olan ve yükselen her şey “ka’b (كَعْبٌ)”dır. İtibarlı ve başarılı birine “kâ’bı yüksek kişi (رجلٌ عَالِي الكَعْب)” denir (Lisan’ul-Arab). Bu ayetteki “kevâib (كَوَاعِبَ)” kelimesi “yüksekliği olan” anlamındaki “kâibün (كاعب)”in çoğuludur. Hurilerden beklenen kaliteli hizmettir. Hizmet ettikleri kişileri, göz uçlarıyla takip edecek olmaları da bunu gerektirir (Sad 38/52, Rahman 55/56). Ama gelenekte, ilgili ayetler arasındaki bütünlük dikkate alınmamış, daha önce insanların ve cinlerin hiç görmediği türden olan huriler (Vakıa 56/35-37, Rahman 55/56) kız sayılmış ve “kevâib (كواعب)” kelimesine “dolgun memeliler” anlamı verilmiştir.

 

(Nebe 78/34)
وَكَأْسًا دِهَاقًاۜ
ve dolu dolu kadehler (vardır)[*].

[*] Saffat 37/45-46, Zuhruf 43/71, Vakıa 56/18, İnsan 76/15, Ğaşiye 88/14.


(Nebe 78/35)
لَا يَسْمَعُونَ ف۪يهَا لَغْوًا وَلَا كِذَّابًاۚ
Orada ne bir boş söz ne de bir yalan işitirler[*].

[*] Meryem 19/62, Vakıa 56/25.


(Nebe 78/36)
جَزَٓاءً مِنْ رَبِّكَ عَطَٓاءً حِسَابًاۙ
Bunlar, senin Rabbin tarafından (amellerine göre[1*]) hesaplanan bir ödül olarak (verilir[2*]).

[1*] En’am 6/160.

[2*] Kehf 18/88, Secde 32/17, İnsan 76/22.


(Nebe 78/37)
رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۙ الرَّحْمٰنِ لَا يَمْلِكُونَ مِنْهُ خِطَابًاۙ
Göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbinin, iyiliği sonsuz olanın (verdiği ödül)...[1*] O ödül konusunda kimsenin söyleyecek bir sözü olmaz[2*].

[1*] Duhan 44/7.

[2*] A'raf 7/43-44, Beyyine 98/7-8.

 

(Nebe 78/38)
يَوْمَ يَقُومُ الرُّوحُ وَالْمَلٰٓئِكَةُ صَفًّاۜ لَا يَتَكَلَّمُونَ اِلَّا مَنْ اَذِنَ لَهُ الرَّحْمٰنُ وَقَالَ صَوَابًا
Ruhların[1*] ve meleklerin saflar halinde duracakları günde (hesap gününde), Rahman’ın izin verdikleri dışında hiç kimse konuşamayacak[2*]; izin verilen de doğruyu söyleyecektir.

[1*] Buradaki ruh ile kastedilen insanlar ve cinlerdir  (En’âm 6/128) Melekler, Allah tarafından görevlendirilmiş mümin cinlerdir (Kehf 18/50). Bu âyete göre kıyamet /mezardan kalkış günü onlar da saflar halinde olacaklardır (Fecr 89/22). Burada meleklerin ayrıca zikredilmesi, onların da sorumlu varlıklar olduklarını vurgulamaktadır (Nisa 4/172-173). 

[2*] Hud 11/105.

 
 

(Nebe 78/39)
ذٰلِكَ الْيَوْمُ الْحَقُّۚ فَمَنْ شَٓاءَ اتَّخَذَ اِلٰى رَبِّه۪ مَاٰبًا
İşte bu, tümüyle gerçek olan bir gündür. Yapılması gerekeni yapan[1*], Rabbine yöneltecek bir yol tutar[2*]

[1*] Şâe (شاء) fiili, “bir şey yapmak” anlamındaki şey (شيء) mastarından türemiştir. Allah’ın yapması o şeyi var etmesi, insanın yapması da o şey için gereken çabayı göstermesidir (Müfredât). Allah, her şeyi bir ölçüye göre var eder (Kamer 54/49, Ra’d 13/8). İmtihanla ilgili şeyleri iyi ve kötü diye ikiye ayırmıştır (Enbiyâ 21/35). Allah, herkesin doğru yolda olmasını ister (Nisa 4/26) ama sadece doğru şeyler yapanı doğru yolda sayar (Nur 24/46). Yaptığının doğru veya yanlış olduğunu da kişiye ilham eder. Onun için doğru davrananın içi rahat, yanlış davrananın içi de sıkıntılı olur (Şems 91/7-10). Buna göre şâe (شاء) fiilinin öznesi Allah olursa “gerekeni yaptı veya yarattı”, insan olursa “gerekeni yaptı” anlamında olur. Allah insanlara, tercihlerine göre davranma hürriyeti vermeseydi hiç kimse yanlış bir şey yapamaz ve imtihan diye bir şey de olmazdı (Nahl 16/93). Yanlış kader anlayışını imanın bir esası gibi İslam’a yerleştirmek isteyenler, büyük bir çarpıtma yaparak şâe (شاء) fiiline irade yani isteme ve dileme anlamı vermiş; bunu, tefsirlere hatta sözlüklere bile yerleştirerek birçok ayetin mealini bozmuşlardır. Bkz:

[2*] Müzzemmil 73/19, İnsan 76/29.


(Nebe 78/40)
اِنَّٓا اَنْذَرْنَاكُمْ عَذَابًا قَر۪يبًاۚ يَوْمَ يَنْظُرُ الْمَرْءُ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُ وَيَقُولُ الْكَافِرُ يَا لَيْتَن۪ي كُنْتُ تُرَابًا
Biz sizi, yakın bir azapla uyardık[1*]. O gün herkes, kendi elleriyle yaptıklarına bakacak[2*], kâfir olan şöyle diyecektir: “Ah! Keşke toprak olsaydım![3*]”

[1*] Meâric 70/6-7.

[2*] Kehf 18/49, Kıyamet 75/13, Zilzal 99/6-8.

[3*] Furkan 25/13, Hâkka 69/25-27, İnşikak 84/10-11.