SÂFFÂT

TEFSİR
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla...[*]

[*] "Rahmân” ve “Rahîm" kelimeleri, rahmet (رحمة) kökündendir. Rahmet, iyilik ve ikramı gerektiren incelik anlamındadır. Allah’ın özelliği olarak kullanılınca sadece iyilik ve ikram anlaşılır (Müfredât). Rahmân “rahmeti her şeyi kuşatan” demektir. Bu özellik Allah’tan başkasında olmayacağı için “iyiliği sonsuz” diye çevirdik. Rahîm “çok merhametli” demektir. Bu özellik Allah’ın dışındaki varlıklarda da olabilir. Nitekim ‘rahîm’ kelimesi, Tevbe 9/128. âyette Resulullah için; Fetih 48/29. ayette ise müminler için kullanılmıştır.


(Sâffât 37/1)
وَالصَّٓافَّاتِ صَفًّاۙ
Saf saf duranlara /omuz omuza verenlere,


(Sâffât 37/2)
فَالزَّاجِرَاتِ زَجْرًاۙ
Yanlışları engelleyenlere,


(Sâffât 37/3)
فَالتَّالِيَاتِ ذِكْرًاۙ
ve doğru bilginin peşinde olanlara yemin olsun ki[*]

[*] Tefsir bilginlerinin çoğu, ilk üç ayetteki özelliklerin meleklere ait olduğunu söylemişlerdir. Allah’ın yaptığı yeminler, bir şeyin önemini ortaya koymak içindir. Bu yeminlerin önemini herkesin kavrayabilmesi için bunların, kadın erkek her şahsı içine alan (النفوس) en-nüfus yani nefisler sözünün sıfatı olması gerekir (Al-i İmran 3/104, Kehf 18/27, Ankebut 29/45).


(Sâffât 37/4)
اِنَّ اِلٰهَكُمْ لَوَاحِدٌۜ
hiç şüphesiz ilahınız tektir[*].

[*] Bakara 2/163, Nahl 16/22, Taha 20/98.


(Sâffât 37/5)
رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَرَبُّ الْمَشَارِقِۜ
O, göklerin, yerin ve ikisinin arasında olanların Rabbi /Sahibidir. (Güneşin) doğuş noktalarının[*] da sahibidir.

[*] Güneş, yılın her altı ayı boyunca farklı noktalardan doğar ve batar. Şöyle ki 21 Aralık’tan 21 Haziran’a kadar doğuş noktaları sürekli kuzeye kayar; 21 Haziran’da geri döner ve 21 Aralık’a kadar sürekli güneye kayar. Bu yüzden 21 Haziran ve 21 Aralık tarihlerine gündönümü denir. 20 Aralık’ta kuzey yarımkürede en kısa gün ve en uzun gece yaşanırken güney yarımkürede en uzun gün ve en kısa gece yaşanır. 20 Haziran tam tersidir. 20 Mart ve 22 Eylül günlerinde Güneş tam doğu noktasına geldiği için bu günlerde bütün dünyada gece gündüz eşit olur (Şuara 26/28, Rahman 55/17, Mearic 70/40, Müzzemmil 73/9).


(Sâffât 37/6)
اِنَّا زَيَّنَّا السَّمَٓاءَ الدُّنْيَا بِز۪ينَةٍۨ الْكَوَاكِبِۙ
Biz en yakın göğü (birinci kat semayı) bir süsle; gezegenlerle süsledik[*].

[*] Gökler yedi kattır (Bakara 2/29, Talak 65/12, Mülk 67/3). Güneş sistemi ve Ay, dünya ile yıldızlar arasında yer alır (Nuh 71/15-16). Güneşin ve Ay’ın dolaştığı yörüngeler farklıdır (Yasin 36/38-40). Güneşin çekim alanında olan gök cisimlerine yıldız /necm değil, gezegen /kevkeb denir. Bunlar Kur’an’a göre 11 tanedir (Yusuf 12/4). Bu ayete göre gezegenler, birinci kat semanın süsleridir (Hicr 15/16-18, Furkan 25/61-62, Fussilet 42/12, Kaf 50/6, Mülk 67/5).

 


(Sâffât 37/7)
وَحِفْظًا مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ مَارِدٍۚ
Onu her hayırsız şeytandan koruduk[*].

[*] Hicr 15/16-17, Cin 72/8.


(Sâffât 37/8)
لَا يَسَّمَّعُونَ اِلَى الْمَلَاِ الْاَعْلٰى وَيُقْذَفُونَ مِنْ كُلِّ جَانِبٍۗ
Onlar Mele-i A’lâ’yı[*] dinleyemezler; her taraftan onlara (ışınlar) atılır.

[*] Mele-i A’lâ, büyük meleklerin topluluğudur (Sad 38/69). Şeytanlar oraya yaklaştırılmazlar (Hicr 15/17, Şuara 26/210-212, Mülk 67/5).


(Sâffât 37/9)
دُحُورًا وَلَهُمْ عَذَابٌ وَاصِبٌۙ
Bu, kovulmaları içindir. Onlara orada daimi bir azap vardır.


(Sâffât 37/10)
اِلَّا مَنْ خَطِفَ الْخَطْفَةَ فَاَتْبَعَهُ شِهَابٌ ثَاقِبٌ
Ama her kim bir söz kapacak olsa onu da hemen delici bir ışın takip eder.


(Sâffât 37/11)
فَاسْتَفْتِهِمْ اَهُمْ اَشَدُّ خَلْقًا اَمْ مَنْ خَلَقْنَاۜ اِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِنْ ط۪ينٍ لَازِبٍ
Onlara görüşlerini sor; onların yarattıkları mı daha güçlüdür[1*] yoksa bizim yarattığımız mı? Biz onları yapışkan bir çamurdan yarattık[2*].

[1*] İnsanlar birçok icatlar yaparlar. Ama bunlar, Allah’ın yarattıklarıyla kıyaslanamazlar. Bu sebeple Allah kendisini ”yaratanlar içinde en güzel yaratan” (Müminun 23/14) diye nitelemiştir.

[2*] En’am 6/2, Mü’minun 23/12, Secde 32/7.


(Sâffât 37/12)
بَلْ عَجِبْتَ وَيَسْخَرُونَۖ
Sen bu soruya hayret ettin; ama onlar alay ediyorlar.


(Sâffât 37/13)
وَاِذَا ذُكِّرُوا لَا يَذْكُرُونَۖ
Kendilerine doğru bilgi verildiğinde de o bilgiyi kabul etmiyorlar[*].

[*] Enfal 8/31, Lokman 31/7, Casiye 45/25.


(Sâffât 37/14)
وَاِذَا رَاَوْا اٰيَةً يَسْتَسْخِرُونَۖ
Bir ayet gördüklerinde onunla alay etmeye kalkıyorlar[*].

[*] Casiye 45/8-9. Kamer 54/2.


(Sâffât 37/15)
وَقَالُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُب۪ينٌۚ
Şöyle diyorlar: “Bu, apaçık bir sihirden başka bir şey değildir[*].

[*] Sebe 34/43, Ahkaf 46/7.


(Sâffât 37/16)
ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا ءَاِنَّا لَمَبْعُوثُونَۙ
Ölüp de toprak ve kemikler haline geldikten sonra, gerçekten tekrar diriltilecek miyiz?


(Sâffât 37/17)
اَوَاٰبَٓاؤُ۬نَا الْاَوَّلُونَۜ

(Sâffât 37/18)
قُلْ نَعَمْ وَاَنْتُمْ دَاخِرُونَۚ
De ki: “Evet! Hem de boyun bükmüş olarak[*]”

[*] Neml 27/87.


(Sâffât 37/19)
فَاِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌ فَاِذَا هُمْ يَنْظُرُونَ
Halbuki diriltme işi, tek bir komuta bakar. Onlar hemen etraflarına bakınırlar[*].

[*] Yasin 36/51-53, Zümer 39/68.

 


(Sâffât 37/20)
وَقَالُوا يَا وَيْلَنَا هٰذَا يَوْمُ الدّ۪ينِ
“Vay halimize! Bu, yapılan her şeyin karşılığını bulacağı gündür[*].” derler.

[*] Din, “âdet, durum; yapılan işe karşılık vermek ve verilen karşılık, itaat /boyun eğme” anlamlarına gelir (es-Sıhâh). Din, Kuran’da insanın kabul edip ona göre yaşamaya söz verdiği sistem anlamına da gelir (Âl-i İmran 3/19, Kafirun 109/6). Eğer bu din Allah’ın dini ise boyun eğilen yalnızca Allah’tır ve karşılığı ondan beklenir. “Din günü” de dünyada yapılanların karşılığının alınacağı Ahiret günüdür (Fatiha 1/4-5, Nûr 24/25, Sad 38/78, Zâriyât 51/6 12-13, Vakıa 56/56, Mearic 70/26, Müddessir 74/46, İnfitar 82/9,15-19).


(Sâffât 37/21)
هٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِ الَّذ۪ي كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَ۟
İşte bu, hakkında yalan söylediğiniz, iyiyi kötüden ayırma günüdür[*].

[*] Duhan 44/40-42, Mürselat 77/13-15, 35-38, Nebe 78/17-20.


(Sâffât 37/22)
اُحْشُرُوا الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا وَاَزْوَاجَهُمْ وَمَا كَانُوا يَعْبُدُونَۙ
Bu yanlışı yapanları, onlara eşlik edenleri[*] ve kulluk ettiklerini bir araya toplayın!

[*] Bu ayetteki “ezvâc (أَزْوَاجَ)” kelimesi “eşler” değil, “eşlik edenler” anlamındadır. Vakıa suresinde birbirine eşlik edenler “ezvâc” üçe ayrılmıştır: Önde gidenler, defteri sağdan verilenler ve soldan verilenler (Vakıa 56/7-10).


(Sâffât 37/23)
مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَاهْدُوهُمْ اِلٰى صِرَاطِ الْجَح۪يمِۙ
Allah ile aralarına koyarak kulluk ettiklerini…[*] Onları yakıcı ateşin (cehennemin) yoluna yönlendirin!

[*] Allah ile aralarına koyduklarının büyük bir kısmı onların kendilerine kulluk ettiklerini kabul etmeyeceklerdir (Bakara 2/165 -167).


(Sâffât 37/24)
وَقِفُوهُمْ اِنَّهُمْ مَسْؤُ۫لُونَۙ
Onları (cehennemin yolunda) durdurun! Çünkü onlara şu sorulacak:


(Sâffât 37/25)
مَا لَكُمْ لَا تَنَاصَرُونَ
“Size ne oldu ki birbirinize yardım etmiyorsunuz?[*]”

[*] Şuara 26/91-94, İnfitar 82/19.


(Sâffât 37/26)
بَلْ هُمُ الْيَوْمَ مُسْتَسْلِمُونَ
Aslında o gün onlar teslim olmuş durumdadırlar[*].

[*] Nahl 16/87, Şuara 26/96-102.


(Sâffât 37/27)
وَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَسَٓاءَلُونَ
Birbirlerine dönüp sorarlar:


(Sâffât 37/28)
قَالُٓوا اِنَّكُمْ كُنْتُمْ تَأْتُونَنَا عَنِ الْيَم۪ينِ
“Siz bize hep sağdan yaklaşırdınız[*] (değil mi?)” derler.

[*] Sağdan yaklaşmak, tıpkı Şeytan’ın yaptığı gibi, suret-i haktan görünmek yani doğru gibi görünüp yanlışa sevketmek demektir (A’raf 7/16-17, Ankebut 29/12).


(Sâffât 37/29)
قَالُوا بَلْ لَمْ تَكُونُوا مُؤْمِن۪ينَۚ
Diğerleri şöyle cevap verir: “Siz zaten inanıp güvenen kimseler değildiniz ki![*]

[*] Sebe 34/32.


(Sâffât 37/30)
وَمَا كَانَ لَنَا عَلَيْكُمْ مِنْ سُلْطَانٍۚ بَلْ كُنْتُمْ قَوْمًا طَاغ۪ينَ
Bizim size boyun eğdirecek bir gücümüz de yoktu. Siz zaten taşkınlık eden bir topluluktunuz[*].

[*] İnsan ve cin şeytanları hiç kimseye boyun eğdirecek güçte değildir. Onlar, sadece kendisine uyanları etki altına alabilirler. Bu da şeytanların gücünden değil, ona uyanların kendi tercihinden kaynaklanır (İbrahim 14/22, Hicr 15/39-42, Nahl 16/99-100, İsra 17/61-65, Sebe 34/21)

 


(Sâffât 37/31)
فَحَقَّ عَلَيْنَا قَوْلُ رَبِّنَاۗ اِنَّا لَذَٓائِقُونَ
Artık Rabbimizin hakkımızdaki azap sözü kesinleşti[*]. O azabı mutlaka tadacağız.

[*] Hac 22/18, Zümer 39/19, Fussilet 41/25, Ahkaf 46/18.


(Sâffât 37/32)
فَاَغْوَيْنَاكُمْ اِنَّا كُنَّا غَاو۪ينَ
Sizi boş hayallere daldırıp yoldan çıkardık; çünkü biz de o hayallere dalıp yoldan çıkmıştık[*].”

[*] Kasas 28/63.


(Sâffât 37/33)
فَاِنَّهُمْ يَوْمَئِذٍ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ
O gün o azapta müşterektirler[*].

[*] A’raf 7/38, İbrahim 14/21, Mü’min 40/47-48, Zuhruf 43/39.


(Sâffât 37/34)
اِنَّا كَذٰلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِم۪ينَ
Biz suçlulara işte böyle davranırız[*].

[*] Al-i İmran 3/56, A’raf 7/40-41, Fatır 35/36.


(Sâffât 37/35)
اِنَّهُمْ كَانُٓوا اِذَا ق۪يلَ لَهُمْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ يَسْتَكْبِرُونَۙ
Onlara: “Allah’tan başka ilah yoktur.” denilince büyüklenirlerdi[*].

[*] Zümer 39/59, Casiye 45/31.


(Sâffât 37/36)
وَيَقُولُونَ اَئِنَّا لَتَارِكُٓوا اٰلِهَتِنَا لِشَاعِرٍ مَجْنُونٍۜ
Şöyle derlerdi: “Biz, cinlerin etkisindeki bir şair için ilahlarımızı bırakır mıyız?[*]”.

[*] Hicr 15/6, Tur 52/29, Kalem 68/51.


(Sâffât 37/37)
بَلْ جَٓاءَ بِالْحَقِّ وَصَدَّقَ الْمُرْسَل۪ينَ
Aslında o, gerçeği getirmiş[1*] ve bütün elçileri tasdik etmişti[2*].

[1*] İsra 17/105, Mü’minun 23/90, Kasas 28/85.

[2*] Bakara 2/101.


(Sâffât 37/38)
اِنَّكُمْ لَذَٓائِقُوا الْعَذَابِ الْاَل۪يمِۚ
Siz, o acı veren azabı elbette tadacaksınız.


(Sâffât 37/39)
وَمَا تُجْزَوْنَ اِلَّا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَۙ
Size sadece yaptıklarınızın karşılığı verilecektir[*].

[*] En’am 6/160, Yunus 10/52, Neml 27/90, Yasin 36/54, Tur 52/16, Tahrim 66/7.


(Sâffât 37/40)
اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ
Ancak, Allah’ın samimiyeti onaylanmış kulları farklıdır[*].

[*] “Samimiyeti onaylanmış” anlamı verdiğimiz ‘muhlas’ kelimesinin mastarı ihlastır. İhlas sözlükte bir şeyi kirlilikten, bulanıklıktan temizleyip arındırmak, saflaştırmak, katıksız, arı, duru hale getirmektir. Bu kelime Kur’an’da, dini Allah’a has kılan yani Allah’ın dinine bir şey katmayıp kulluğu sadece ona yapan, riyadan ve şirkten uzak olan samimi insanların ortak vasfını ifade etmek için kullanılır. Bu vasfa sahip olana “muhlis”, bu vasfı Allah tarafından onaylanmış olana da “muhlas” denir. İblis, bu özelliğe sahip olanları yoldan çıkaramaz. (Hicr 15/39-40; Sad 38/82-83).


(Sâffât 37/41)
اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ رِزْقٌ مَعْلُومٌۙ
Onlar için bilinen bir rızık[*] vardır:

[*] Cennette ikram edilecek her şey, bildikleri ve sevdikleri şeylerden olmakla birlikte her biri farklı lezzette olacağından onları her defasında daha çok seveceklerdir (Bakara 2/25, Enfal 8/4, Hac 22/50, Sebe 34/4).


(Sâffât 37/42)
فَوَاكِهُۚ وَهُمْ مُكْرَمُونَۙ

(Sâffât 37/43)
ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِۙ
nimetlerle dolu cennetlerde[*].

[*] Yunus 10/9, Hac 22/56, Vakıa 56/10-12, Kalem 68/34, Mearic 70/32-35.


(Sâffât 37/44)
عَلٰى سُرُرٍ مُتَقَابِل۪ينَ
Sedirler üzerinde karşılıklı otururlar[*].

[*] Hicr 15/47, Tur 52/20, Vakıa 56/15-16.


(Sâffât 37/45)
يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِكَأْسٍ مِنْ مَع۪ينٍۙ
Çevrelerinde, kaynağından doldurulmuş kadehler dolaştırılır[*];

[*] Zuhruf 43/71, Vakıa 56/17-18.


(Sâffât 37/46)
بَيْضَٓاءَ لَذَّةٍ لِلشَّارِب۪ينَۚ
bembeyaz, içenler için lezzetli içkiler[*]...

[*] Sad 38/51, Muhammed 47/15.


(Sâffât 37/47)
لَا ف۪يهَا غَوْلٌ وَلَا هُمْ عَنْهَا يُنْزَفُونَ
Ne o içkilerde sersemletici bir şey bulunur ne de ondan dolayı akılları etkilenir[*].

[*] Tur 52/23, Vakıa 56/19, İnsan 76/15-18.

 

(Sâffât 37/48)
وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ ع۪ينٌۙ
Yanlarında, gözlerini onların üzerinden ayırmayan iri gözlü hizmetçi kızlar /huriler olur[*].

[*] Cennette hem kadın hem de erkek müminlerin emrine verilecek olan hizmetçiler, hurilerdir (Sad 38/52, Duhan 44/54; Tur 52/20; Rahman 55/56,72; Vakıa 56/22; Nebe 78/33).


(Sâffât 37/49)
كَاَنَّهُنَّ بَيْضٌ مَكْنُونٌ
Onlar, sanki saklı yumurtalar gibidirler (pırıl pırıl bembeyaz tenli)[*].

[*] Vakıa 56/23.


(Sâffât 37/50)
فَاَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلٰى بَعْضٍ يَتَسَٓاءَلُونَ
(Cennettekiler) birbirlerine dönüp sorarlar.


(Sâffât 37/51)
قَالَ قَٓائِلٌ مِنْهُمْ اِنّ۪ي كَانَ ل۪ي قَر۪ينٌۙ
Onlardan biri şöyle der: “Benim bir arkadaşım vardı.”


(Sâffât 37/52)
يَقُولُ اَئِنَّكَ لَمِنَ الْمُصَدِّق۪ينَ
Derdi ki: “Sen gerçekten (yeniden dirilişin olacağını) doğru sayanlardansın; öyle mi?


(Sâffât 37/53)
ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا ءَاِنَّا لَمَد۪ينُونَ
Ölüp de toprak ve kemikler haline geldikten sonra, biz gerçekten hesaba mı çekileceğiz[*]?

[*] Saffat 37/16.


(Sâffât 37/54)
قَالَ هَلْ اَنْتُمْ مُطَّلِعُونَ
Onunla ilgili bir bilgiye ulaştınız mı (Onu göreniniz oldu mu)?” der.


(Sâffât 37/55)
فَاطَّلَعَ فَرَاٰهُ ف۪ي سَوَٓاءِ الْجَح۪يمِ
Onunla ilgili bilgiye ulaşır, daha sonra onu yakıcı ateşin ortasında görür[*].

[*] A’raf 7/44-50.


(Sâffât 37/56)
قَالَ تَاللّٰهِ اِنْ كِدْتَ لَتُرْد۪ينِۙ
Ona şöyle der: “Allah’a yemin olsun ki az daha beni de (senin durumuna) düşürecektin.


(Sâffât 37/57)
وَلَوْلَا نِعْمَةُ رَبّ۪ي لَكُنْتُ مِنَ الْمُحْضَر۪ينَ
Rabbimin nimeti olmasaydı kesinlikle ben de oraya getirilenlerden olurdum!”


(Sâffât 37/58)
اَفَمَا نَحْنُ بِمَيِّت۪ينَۙ
(Cennetteki arkadaşlarıyla konuşmasına şöyle devam eder:) “Artık bize ölüm yok, değil mi,


(Sâffât 37/59)
اِلَّا مَوْتَتَنَا الْاُو۫لٰى وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّب۪ينَ
ilk ölüm çeşidimiz (uykumuz) hariç[*]? Bize azap da edilmeyecek.

[*] Duhan 44/56. Mevte (الموتة) çeşit bildiren mastar olduğu için “ölüm çeşidi” anlamına gelir. Dünyada iki çeşit  ölüm vardır, bir uyku, diğeri bilinen ölümdür (Mümin 40/11-12). Ayrıntılı bilgi için bkz (Zümer 39/42)


(Sâffât 37/60)
اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ
İşte bu gerçekten büyük bir başarıdır![*]”

[*] Nisa 4/13, Maide 5/119, En’am 6/16, Tevbe 9/72, 100, Mü’min 40/9, Hadid 57/12, Saf 61/10-13.


(Sâffât 37/61)
لِمِثْلِ هٰذَا فَلْيَعْمَلِ الْعَامِلُونَ
Çalışanlar böyle bir şeyi elde etmek için çalışsınlar[*].

[*] Al-i İmran 3/133, Hadid 57/21.


(Sâffât 37/62)
اَذٰلِكَ خَيْرٌ نُزُلًا اَمْ شَجَرَةُ الزَّقُّومِ
Ağırlanma için bu mu (bu nimetler mi) daha iyi[1*], yoksa zakkum ağacı[2*] mı?

[1*] Furkan 25/11-16, Muhammed 47/15.

[2*] İsra 17/60, Duhan 44/43-46, Vakıa 56/51-52.


(Sâffât 37/63)
اِنَّا جَعَلْنَاهَا فِتْنَةً لِلظَّالِم۪ينَ
Onu (zakkumu), yanlış davrananlar için bir fitne /azap sebebi[*] yaptık.

[*] “Fitne”, altını içindeki yabancı maddelerden ayırmak için ateşe sokmaktır (Müfredat). Kur’an’da bu kelime imtihan (A’râf 7/155), aldatma (A’râf 7/27), cehennem azabı (Zariyât 51/10-14) ve savaş (Bakara 2/216) anlamlarında kullanılmıştır.


(Sâffât 37/64)
اِنَّهَا شَجَرَةٌ تَخْرُجُ ف۪ٓي اَصْلِ الْجَح۪يمِۙ
O, yakıcı ateşin en dibinde biten bir ağaçtır.


(Sâffât 37/65)
طَلْعُهَا كَاَنَّهُ رُؤُ۫سُ الشَّيَاط۪ينِ
Her bir salkımı sanki şeytanların başları gibidir.


(Sâffât 37/66)
فَاِنَّهُمْ لَاٰكِلُونَ مِنْهَا فَمَالِؤُ۫نَ مِنْهَا الْبُطُونَۜ
Cehennemdekiler, kesinlikle ondan yiyip karınlarını onunla dolduracaklardır.


(Sâffât 37/67)
ثُمَّ اِنَّ لَهُمْ عَلَيْهَا لَشَوْبًا مِنْ حَم۪يمٍۚ
Sonra onun üstüne mutlaka kaynar su karışımlı içecekleri de olacaktır[*].

[*] Vakıa 56/53-55, Gaşiye 88/5.


(Sâffât 37/68)
ثُمَّ اِنَّ مَرْجِعَهُمْ لَاِلَى الْجَح۪يمِ
Sonra dönüp gidecekleri yer, hiç kuşkusuz yine o yakıcı ateştir.


(Sâffât 37/69)
اِنَّهُمْ اَلْفَوْا اٰبَٓاءَهُمْ ضَٓالّ۪ينَۙ
Bunlar babalarını yoldan sapmış olarak bulmuşlardı.


(Sâffât 37/70)
فَهُمْ عَلٰٓى اٰثَارِهِمْ يُهْرَعُونَ
Kendileri de onların peşinden körü körüne koşuyorlardı[*].

[*] Bakara 2/170, Maide 5/104, A’raf 7/28, Zuhruf 43/22-24.


(Sâffât 37/71)
وَلَقَدْ ضَلَّ قَبْلَهُمْ اَكْثَرُ الْاَوَّل۪ينَۙ
Zaten bunlardan önce eskilerin çoğu da yoldan sapmıştı.


(Sâffât 37/72)
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا ف۪يهِمْ مُنْذِر۪ينَ
Üstelik onlara uyarıcı kişiler göndermiştik[*].

[*] Şuara 26/208, Fatır 35/24.


(Sâffât 37/73)
فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنْذَر۪ينَۙ
Bak bakalım; uyarılanların sonu nasıl olmuş![*]

[*] Yunus 10/73, Şuara 26/173, Neml 27/58, Saffat 37/177.


(Sâffât 37/74)
اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ۟
Samimiyeti Allah tarafından onaylanmış olan kulların[*] hali ise başkadır.

[*] “Samimiyeti Allah tarafından onaylanmış olan kullar” olarak tercüme edilen “muhlas” tabiri için bkz: Saffat 37/40.


(Sâffât 37/75)
وَلَقَدْ نَادٰينَا نُوحٌ فَلَنِعْمَ الْمُج۪يبُونَۚ
Nuh bize yalvarıp yakarmıştı[1*]. Biz ne güzel karşılık veririz![2*]

[1*] Enbiya 21/76, Şuara 26/117-118, Kamer 54/10, Nuh 71/26-28.

[2*] Nuh kıssası hakkında ayrıntılı bilgi için bkz: A’raf 7/59-72, Yunus 10/71-73, Hud 11/25-48, Mu’minun 23/23-30, Şuara 26/105-122, Kamer 54/9-16, Nuh 71/1-28.


(Sâffât 37/76)
وَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظ۪يمِۘ
Onu ve ailesini o büyük sıkıntıdan kurtardık[*].

[*] A'raf 7/64, Yunus 10/73, Enbiya 21/76, Şuara 26/119.


(Sâffât 37/77)
وَجَعَلْنَا ذُرِّيَّتَهُ هُمُ الْبَاق۪ينَۘ
Nuh’un soyunu kalıcı kıldık[*].

[*] Bunlar, Nuh aleyhisselam ve onunla birlikte gemiye binenlerdir (İsra 17/3). Kendisinden sonra gelen tüm nebiler Nuh aleyhisselamın soyundan gelmiştir (En’am 6/84, Hadid 57/26).

 


(Sâffât 37/78)
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَۘ
Namını da sonradan gelenler içinde sürdürdük.


(Sâffât 37/79)
سَلَامٌ عَلٰى نُوحٍ فِي الْعَالَم۪ينَ
Âlemler içinde Nuh’a selam olsun!


(Sâffât 37/80)
اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
Biz, güzel davrananları işte böyle ödüllendiririz.


(Sâffât 37/81)
اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ
O, bize inanıp güvenen kullarımızdandı.


(Sâffât 37/82)
ثُمَّ اَغْرَقْنَا الْاٰخَر۪ينَ
Sonra diğerlerinin hepsini boğduk[*].

[*] A’raf 7/64, Yunus 10/73, Enbiya 21/77, Furkan 25/37, Şuara 26/120.


(Sâffât 37/83)
وَاِنَّ مِنْ ش۪يعَتِه۪ لَاِبْرٰه۪يمَۢ
Nuh’un yolunu izleyenlerden biri gerçekten İbrahim idi.


(Sâffât 37/84)
اِذْ جَٓاءَ رَبَّهُ بِقَلْبٍ سَل۪يمٍ
O, selim /tertemiz bir kalple Rabbine geldi[*].

[*] Nahl 16/120.


(Sâffât 37/85)
اِذْ قَالَ لِاَب۪يهِ وَقَوْمِه۪ مَاذَا تَعْبُدُونَۚ
Bir gün babasına ve halkına şöyle dedi: “Kulluk ettikleriniz nedir?[*]

[*] Meryem 19/41-42, Enbiya 21/52, Şuara 26/69-70.


(Sâffât 37/86)
اَئِفْكًا اٰلِهَةً دُونَ اللّٰهِ تُر۪يدُونَۜ
Bir yalana kapılarak Allah’tan başka ilahlar mı istiyorsunuz?[*]

[*] Ankebut 29/17.


(Sâffât 37/87)
فَمَا ظَنُّكُمْ بِرَبِّ الْعَالَم۪ينَ
Peki, varlıkların Rabbi /sahibi hakkındaki düşünceniz nedir![*]”

[*] En’am 6/75-81.


(Sâffât 37/88)
فَنَظَرَ نَظْرَةً فِي النُّجُومِۙ
Sonra yıldızlara şöyle bir baktı.


(Sâffât 37/89)
فَقَالَ اِنّ۪ي سَق۪يمٌ
Ardından “Ben hastayım!” dedi.


(Sâffât 37/90)
فَتَوَلَّوْا عَنْهُ مُدْبِر۪ينَ
Sonra halkı arkasını dönüp gitti[*].

[*] Enbiya 21/57.


(Sâffât 37/91)
فَرَاغَ اِلٰٓى اٰلِهَتِهِمْ فَقَالَ اَلَا تَأْكُلُونَۚ
Sonra İbrahim onların ilahlarına sokulup şöyle dedi: “(Size sunulanları) yemiyor musunuz?


(Sâffât 37/92)
مَا لَكُمْ لَا تَنْطِقُونَ
Neyiniz var ki konuşmuyorsunuz?”


(Sâffât 37/93)
فَرَاغَ عَلَيْهِمْ ضَرْبًا بِالْيَم۪ينِ
Arkasından üzerlerine yürüyüp tüm gücüyle vurdu[*].

[*] Enbiya 21/58.


(Sâffât 37/94)
فَاَقْبَلُٓوا اِلَيْهِ يَزِفُّونَ
Halkı (putların kırıldığını gördüğünde) koşarak İbrahim'e yöneldi[*].

[*] Enbiya 21/59-62.


(Sâffât 37/95)
قَالَ اَتَعْبُدُونَ مَا تَنْحِتُونَۙ
İbrahim şöyle dedi: “Kendi yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?[*]

[*] Enbiya 21/66-67.


(Sâffât 37/96)
وَاللّٰهُ خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ
Oysa sizi de yaptığınız şeyleri de yaratan Allah’tır.”


(Sâffât 37/97)
قَالُوا ابْنُوا لَهُ بُنْيَانًا فَاَلْقُوهُ فِي الْجَح۪يمِ
Dediler ki: “Ona bir yer yapın da onu yakıcı ateşin içine atın[*].”

[*] Enbiya 21/68.


(Sâffât 37/98)
فَاَرَادُوا بِه۪ كَيْدًا فَجَعَلْنَاهُمُ الْاَسْفَل۪ينَ
Onlar İbrahim’e bir oyun kurmak istediler; biz de onları en aşağılık hale düşürdük[*].

[*] Enbiya 21/69-70.


(Sâffât 37/99)
وَقَالَ اِنّ۪ي ذَاهِبٌ اِلٰى رَبّ۪ي سَيَهْد۪ينِ
İbrahim şöyle dedi: “Ben Rabbime /onun emrettiği yere gidiyorum; o bana yol gösterecektir[*].

[*] Enbiya 21/71, Ankebut 29/26, Zuhruf 43/27. Bu emir, Tevrat’ın Yaratılış 12:1-3 pasajlarında da anlatılır.


(Sâffât 37/100)
رَبِّ هَبْ ل۪ي مِنَ الصَّالِح۪ينَ
Rabbim /Sahibim, bana iyilerden olacak birini (bir çocuk) bağışla!”


(Sâffât 37/101)
فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَل۪يمٍ
Biz de ona, pek yumuşak huylu bir erkek çocuğu müjdesi verdik.


(Sâffât 37/102)
فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ يَا بُنَيَّ اِنّ۪ٓي اَرٰى فِي الْمَنَامِ اَنّ۪ٓي اَذْبَحُكَ فَانْظُرْ مَاذَا تَرٰىۜ قَالَ يَٓا اَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُۘ سَتَجِدُن۪ٓي اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ مِنَ الصَّابِر۪ينَ
(Oğlu) kendisiyle birlikte iş yapacak çağa gelince[1*] İbrahim ona şöyle dedi: “Yavrucuğum, uykularımda seni gerçekten kurban olarak kestiğimi görüyorum. Bak bakalım, ne düşünüyorsun?” Dedi ki: “Babacığım, sana ne emrediliyorsa sen onu yap. İnşaallah benim sabırlı davrananlardan /duruşunu bozmayanlardan olduğumu göreceksin[2*].

[1*] İbrahim Aleyhisselamın birlikte iş yaptığı bildirilen oğlu, İsmail Aleyhisselamdır. O iş Kabe’nin yeniden inşasıdır (Bakara 2/127). Onun İshak Aleyhisselamla birlikte iş yaptığından bahseden bir ayet yoktur.

[2*] Meryem 19/54.


(Sâffât 37/103)
فَلَمَّٓا اَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَب۪ينِۚ
İkisi de tam teslim olduklarında (İbrahim) onun şakağını tümseğe koydu;


(Sâffât 37/104)
وَنَادَيْنَاهُ اَنْ يَٓا اِبْرٰه۪يمُۙ
Ona “Ey İbrahim!” diye seslendik:


(Sâffât 37/105)
قَدْ صَدَّقْتَ الرُّءْيَاۚ اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
“Tamam, rüyanın gereğini yaptın, (artık oğlunu kurban etmene gerek yok) biz güzel davrananları işte böyle ödüllendiririz.”

 

 

(Sâffât 37/106)
اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْبَلٰٓؤُ۬ا الْمُب۪ينُ
Gerçekten bu, apaçık yıpratıcı bir imtihandır[*].

[*] Bakara 2/124.

 


(Sâffât 37/107)
وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظ۪يمٍ
Onun (İsmail’in) fidyesi olarak büyük bir kurbanlık verdik.


(Sâffât 37/108)
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَ
İbrahim’in namını sonradan gelenler içinde sürdürdük.


(Sâffât 37/109)
سَلَامٌ عَلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ
İbrahim’e selam olsun!


(Sâffât 37/110)
كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
Güzel davrananları işte böyle ödüllendiririz[*].

[*] Meryem 19/50.


(Sâffât 37/111)
اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ
O, bize inanıp güvenen kullarımızdandı.


(Sâffât 37/112)
وَبَشَّرْنَاهُ بِاِسْحٰقَ نَبِيًّا مِنَ الصَّالِح۪ينَ
Ona, iyi kullardan bir nebi olarak İshak’ı müjdeledik[*].

[*] En’am 6/84, Hud 11/71, Meryem 19/49, Enbiya 21/72, Ankebut 29/27.


(Sâffât 37/113)
وَبَارَكْنَا عَلَيْهِ وَعَلٰٓى اِسْحٰقَۜ وَمِنْ ذُرِّيَّتِهِمَا مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ لِنَفْسِه۪ مُب۪ينٌ۟
Hem ona, hem de İshak’a bereket verdik. İkisinin soyundan[1*] güzel davrananlar da oldu, kendilerini açıkça kötü duruma sokanlar da[2*].

[1*] Ayetteki “İkisinin soyundan” ifadesi “İbrahim’in ve İshak’ın soyundan” anlamındadır. İshak, İbrahim aleyhisselamın oğlu olduğu için onun soyu, elbette babasının da soyudur. İbrahim aleyhisselamın ikinci soyu oğlu İsmail aleyhisselamla devam etmiştir.

[2*] Bakara 2/124.


(Sâffât 37/114)
وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلٰى مُوسٰى وَهٰرُونَۚ
Musa’ya ve Harun’a da iyiliklerde bulunduk[*].

[*] Taha 20/37-40.


(Sâffât 37/115)
وَنَجَّيْنَاهُمَا وَقَوْمَهُمَا مِنَ الْكَرْبِ الْعَظ۪يمِۚ
O ikisini ve halklarını büyük bir sıkıntıdan[*] kurtardık.

[*] Firavun’un baskı ve zulmünden kurtarıldılar (Bakara 2/49-50, Duhan 44/30-31).


(Sâffât 37/116)
وَنَصَرْنَاهُمْ فَكَانُوا هُمُ الْغَالِب۪ينَۚ
Onlara yardım ettik de galip gelenler onlar oldu[*].

[*] Kasas 28/35.


(Sâffât 37/117)
وَاٰتَيْنَاهُمَا الْكِتَابَ الْمُسْتَب۪ينَۚ
O ikisine, her şeyi açıklayan Kitab’ı verdik[*].

[*] Enbiya 21/48, Mü’minun 23/45, Furkan 25/35.


(Sâffât 37/118)
وَهَدَيْنَاهُمَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَۚ
İkisine de doğru yolu gösterdik.


(Sâffât 37/119)
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِمَا فِي الْاٰخِر۪ينَ
İkisinin de namını sonradan gelenler içinde sürdürdük.


(Sâffât 37/120)
سَلَامٌ عَلٰى مُوسٰى وَهٰرُونَ
Selam olsun Musa’ya ve Harun’a!


(Sâffât 37/121)
اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
Biz, güzel davrananları işte böyle ödüllendiririz[*].

[*] En’am 6/84.


(Sâffât 37/122)
اِنَّهُمَا مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ
O ikisi, bize inanıp güvenen kullarımızdandı.


(Sâffât 37/123)
وَاِنَّ اِلْيَاسَ لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَۜ
Şüphesiz İlyas da elçi olarak gönderilenlerdendi[*].

[*] En’am 6/85.


(Sâffât 37/124)
اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ٓ اَلَا تَتَّقُونَ
Bir gün halkına şöyle dedi: “Siz yanlışlardan sakınmaz mısınız?[*]

[*] Daha önce Nuh Aleyhisselam (Şuara 26/106), Hud Aleyhisselam (Şuara 26/124), Salih Aleyhisselam (Şuara 26/142), Lut Aleyhisselam (Şuara 26/161) ve Şuayb Aleyhisselam (Şuara 26/177) da kavimlerini aynı şekilde uyarmışlardı.


(Sâffât 37/125)
اَتَدْعُونَ بَعْلًا وَتَذَرُونَ اَحْسَنَ الْخَالِق۪ينَۙ
Ba’l putuna[*] dua edip de yaratanların en güzelini bırakıyor musunuz?

[*] Ba’l, Tevrat’ta da ismi geçen bir puttur. Ugarit metinlerine göre Ba'l, Kenan topraklarında bereket ve hasadı başlatması için yalvarılan putlardan biri idi. İsrailoğulları Mısır’dan çıkıp Kenan topraklarına girdiklerinde bu puta da tapmaya başlamışlardı. Kendileri bu konuda nebîleri tarafından uyarıldılar (Bkz: Hakimler 2:1-13; 3:1-6; 8:29-35; 1.Krallar 18:1-40; 2. Krallar 1:1-18; Hoşea 9:10; 11:1-2; 13:1-3; 14:1-3; 4-9. En büyük mücadeleyi de İlyas aleyhisselam verdi. (1.Krallar 18:1-40).


(Sâffât 37/126)
اَللّٰهَ رَبَّكُمْ وَرَبَّ اٰبَٓائِكُمُ الْاَوَّل۪ينَ
Hem sizin Rabbiniz hem de önceki atalarınızın Rabbi olan Allah'ı![*]”

[*] Benzer ifadeler için bkz: Şuara 26/26, Duhan 44/8.


(Sâffât 37/127)
فَكَذَّبُوهُ فَاِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَۙ
Ama onu yalancı saydılar. Şüphesiz onlar (cehenneme) atılacaklardır[*].

[*] Saffat 37/57’de “el-muhdarîn (الْمُحْضَرِينَ)” kelimesi “cehenneme atılacaklar” anlamında olduğu için bu ayet ona göre meallendirilmiştir.


(Sâffât 37/128)
اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ
Samimiyeti Allah tarafından onaylanmış olan kulların[*] hali ise başkadır.

[*] “Samimiyeti Allah tarafından onaylanmış kullar” olarak tercüme edilen “muhlas” tabiri için bkz: Saffat 37/40.


(Sâffât 37/129)
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَ
İlyas'ın namını sonradan gelenler içinde sürdürdük.


(Sâffât 37/130)
سَلَامٌ عَلٰٓى اِلْ‌يَاس۪ينَ
Selam olsun İlyas'a![*]

[*] Ayette geçen “İlyasin” kelimesi İlyas Aleyhisselamı gösterir. Ayetlerin bağlamı ve zamirlerin tekil kullanılmış olması, İlyas’tan başka bir şahsın kast edilmesine imkan vermemektedir. Benzer durum, aynı manayı ifade eden Seynâ (Mü’minun 23/20) ve Sînîn (Tin 95/2) kelimelerinde de vardır.


(Sâffât 37/131)
اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
Biz, güzel davrananları işte böyle ödüllendiririz.


(Sâffât 37/132)
اِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِن۪ينَ
O, bize inanıp güvenen kullarımızdandı.


(Sâffât 37/133)
وَاِنَّ لُوطًا لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَۜ
Şüphesiz Lut da elçi olarak gönderilenlerdendi[*].

[*] Şuara 26/160-175.


(Sâffât 37/134)
اِذْ نَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُٓ اَجْمَع۪ينَۙ
Bir gün onu ve bütün ailesini kurtardık[*].

[*] A’raf 7/83, Hicr 15/59, Enbiya 21/74, Şuara 26/170, Ankebut 29/32-33.


(Sâffât 37/135)
اِلَّا عَجُوزًا فِي الْغَابِر۪ينَ
(Bedeninin) kalıntısı kalacak olan[1*] ihtiyar bir kadın (Lut’un karısı) hariç[2*].

[1*] “(Bedeninin) Kalıntısı kalacak olan” anlamı verdiğimiz kelime ğâbir (غابر)’dir (Lisan’ul-Arab). Bu kelime inanmadıkları için yanardağ patlaması sonucu lav külleri altında kalan Lut aleyhisselamın eşi ve diğerleri ile ilgili olarak bu ayetle birlikte toplam yedi ayette geçer (A'raf 7/83, Hicr 15/60, Şuara 26/171, Neml 27/57, Ankebut 29/32-33). Kur’an’da yanardağ patlaması ile helak olduğu bildirilen diğer topluluk Ashab-ı Fil’dir. Orada ğâbir kelimesi yerine “içi yenmiş bitki kabuğu” sözü kullanılır (Fil 105/5). Bu da yanardağ külleri altında kalan cesetlerin içinin yok olduğunu, dışının kaldığını gösterir.

[2*] Hicr 15/60, Şuara 26/171, Neml 27/57. Lut kavminin üzerlerine kükürt ve ateş yağarak yok edilişi Tevrat'ın Yaratılış 19. babında anlatılır. Orada Lut'un karısının tuz kesildiği bilgisi yer almaktadır.


(Sâffât 37/136)
ثُمَّ دَمَّرْنَا الْاٰخَر۪ينَ
Sonra diğerlerini yerle bir ettik[*].

[*] Şuara 26/172.


(Sâffât 37/137)
وَاِنَّكُمْ لَتَمُرُّونَ عَلَيْهِمْ مُصْبِح۪ينَۙ
Siz elbette sabahleyin onların üzerlerinden geçiyorsunuz[*].

[*] Hicr 15/75-76.


(Sâffât 37/138)
وَبِالَّيْلِۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ۟
Geceleyin de (geçiyorsunuz). Hiç aklınızı kullanmayacak mısınız?[*]

[*] Patlayan yanardağın külleri altında kalan o halkın üzerinden, gündüz vakti geçilmesinden söz edilmemesinin sebebi, oradaki gündüz sıcaklığının yüksekliği ile alakalı olabilir.


(Sâffât 37/139)
وَاِنَّ يُونُسَ لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَۜ
Elbette Yunus da elçi olarak gönderilenlerdendi[*].

[*] En’am 6/86.


(Sâffât 37/140)
اِذْ اَبَقَ اِلَى الْفُلْكِ الْمَشْحُونِۙ
Bir gün o, dopdolu bir gemiye kaçtı.


(Sâffât 37/141)
فَسَاهَمَ فَكَانَ مِنَ الْمُدْحَض۪ينَۚ
Kura çekti ve gemiden atılanlardan oldu.


(Sâffât 37/142)
فَالْتَقَمَهُ الْحُوتُ وَهُوَ مُل۪يمٌ
Hemen onu balık yutuverdi, o sırada kendini kınıyordu[*].

[*] Kalem 68/48.


(Sâffât 37/143)
فَلَوْلَٓا اَنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُسَبِّح۪ينَۙ
Eğer o, boyun eğenlerden olmasaydı[*]

[*] Enbiya 21/87.


(Sâffât 37/144)
لَلَبِثَ ف۪ي بَطْنِه۪ٓ اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ
(insanların) diriltilecekleri güne kadar kesinlikle balığın karnında kalırdı[*].

[*] Kalem 68/49.


(Sâffât 37/145)
فَنَبَذْنَاهُ بِالْعَرَٓاءِ وَهُوَ سَق۪يمٌۚ
Sonra onu, hasta haldeyken çıplak bir alana attık[*].

[*] Enbiya 21/88. Aynı olay Tevrat / Yunus 2:10 pasajında da anlatılmaktadır.


(Sâffât 37/146)
وَاَنْبَتْنَا عَلَيْهِ شَجَرَةً مِنْ يَقْط۪ينٍۚ
Onun üzerine kabakgillerden (kendini örtecek) bir bitki bitirdik[*].

[*] Aynı olay Tevrat / Yunus 4:6-11 pasajlarında da anlatılmaktadır.


(Sâffât 37/147)
وَاَرْسَلْنَاهُ اِلٰى مِائَةِ اَلْفٍ اَوْ يَز۪يدُونَۚ
Onu (tekrar) yüz bin hatta daha fazla kişiye elçi gönderdik[*].

[*] Kalem 68/50. Bu kent, Tevrat / Yunus 3:1-2 pasajlarına göre, nüfusu yüz yirmi binden fazla olan Ninova’dır.


(Sâffât 37/148)
فَاٰمَنُوا فَمَتَّعْنَاهُمْ اِلٰى ح۪ينٍۜ
(Yunus’un geri dönmesinden) Sonra ona inandılar. Biz de onları bir süre nimetlerden yararlandırdık[*].

[*] Bunlar Yunus aleyhisselamın kavmidir. Onlar tövbekar olup ona inandı ve helak edilmekten kurtuldular (Yunus 10/98).


(Sâffât 37/149)
فَاسْتَفْتِهِمْ اَلِرَبِّكَ الْبَنَاتُ وَلَهُمُ الْبَنُونَۙ
Şimdi onlara (Mekkelilere) görüşlerini sor; kızlar Rabbinin de oğullar onların mı?[*]

[*] En’am 6/100, Nahl 16/57, İsra 17/40, Zuhruf 43/16, Tur 52/39, Necm 53/21.


(Sâffât 37/150)
اَمْ خَلَقْنَا الْمَلٰٓئِكَةَ اِنَاثًا وَهُمْ شَاهِدُونَ
Ya da melekleri gözleri önünde dişi olarak mı yarattık?[*]

[*] Nisa 4/117, Zuhruf 43/19, Necm 53/27-28.


(Sâffât 37/151)
اَلَٓا اِنَّهُمْ مِنْ اِفْكِهِمْ لَيَقُولُونَۙ
Dikkat et; uydurdukları yalandan dolayı[*] kesinlikle şöyle diyeceklerdir:

[*] Meryem 19/89.


(Sâffât 37/152)
وَلَدَ اللّٰهُۙ وَاِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
“Allah’ın çocuğu olmuştur.” Onlar kesinlikle yalancı kimselerdir![*]

[*] Bakara 2/116, Yunus 10/68, Kehf 18/4, Meryem 19/88-93, Enbiya 21/26.


(Sâffât 37/153)
اَصْطَفَى الْبَنَاتِ عَلَى الْبَن۪ينَۜ
Allah, kızları oğullara tercih mi etmiş?


(Sâffât 37/154)
مَا لَكُمْ۠ كَيْفَ تَحْكُمُونَ
Size ne oluyor, nasıl karar veriyorsunuz!


(Sâffât 37/155)
اَفَلَا تَذَكَّرُونَۚ
Bilginizi hiç kullanmaz mısınız![*]

[*] Nahl 16/17, Mü’minun 23/85.


(Sâffât 37/156)
اَمْ لَكُمْ سُلْطَانٌ مُب۪ينٌۙ
Yoksa elinizde açık bir delil mi var?[*]

[*] Kehf 18/5.


(Sâffât 37/157)
فَأْتُوا بِكِتَابِكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
Doğru sözlü kişilerseniz yazılı belgenizi getirin.


(Sâffât 37/158)
وَجَعَلُوا بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْجِنَّةِ نَسَبًاۜ وَلَقَدْ عَلِمَتِ الْجِنَّةُ اِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَۙ
Onlar, Allah ile cinler[1*] arasında bir soy bağı kurdular. Hâlbuki cinler de (Allah’ın kulu olduklarını ve hesap için) huzura çıkarılacaklarını[2*] çok iyi bilirler.

[1*] Burada cin, melek anlamındadır. Çünkü onların Allah ile soy bağı kurdukları varlıklar sadece meleklerdir.

[2*] Zariyat 51/56.


(Sâffât 37/159)
سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يَصِفُونَۙ
Allah onların yaptıkları nitelemelerden uzaktır[*].

[*] En’am 6/100, Mü’minun 23/91, Saffat 37/180, Zuhruf 43/81-82.


(Sâffât 37/160)
اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ
Samimiyeti Allah tarafından onaylanmış kulların[*] hali ise başkadır. (Onlar böyle bir niteleme yapmazlar.)

[*] “Samimiyeti Allah tarafından onaylanmış kullar” olarak tercüme edilen “muhlas”tabiri için bkz: Saffat 37/40.


(Sâffât 37/161)
فَاِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَۙ
(Ey kafirler!) Siz ve kulluk ettikleriniz,


(Sâffât 37/162)
مَٓا اَنْتُمْ عَلَيْهِ بِفَاتِن۪ينَۙ
hiçbiriniz, kimseyi Allah’ın istemediği kötü bir duruma sokamazsınız;


(Sâffât 37/163)
اِلَّا مَنْ هُوَ صَالِ الْجَح۪يمِ
ama yakıcı ateşe kendisi yönelen kişi hariç[*].

[*] Saffat 37/30.


(Sâffât 37/164)
وَمَا مِنَّٓا اِلَّا لَهُ مَقَامٌ مَعْلُومٌ
(Müşrikler şunları da derler:) "Bizden her birinin belli bir makamı vardır.


(Sâffât 37/165)
وَاِنَّا لَنَحْنُ الصَّٓافُّونَۚ
Biz, kesinlikle omuz omuza veren kimseleriz.


(Sâffât 37/166)
وَاِنَّا لَنَحْنُ الْمُسَبِّحُونَ
Biz kesinlikle Allah’a boyun eğenleriz.”


(Sâffât 37/167)
وَاِنْ كَانُوا لَيَقُولُونَۙ
Bunlar hep şöyle derlerdi:


(Sâffât 37/168)
لَوْ اَنَّ عِنْدَنَا ذِكْرًا مِنَ الْاَوَّل۪ينَۙ
"Öncekilerin zikrinden /kitabından bizde de olsaydı[*]

[*] En’am 6/155-157, Fatır 35/42.


(Sâffât 37/169)
لَكُنَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَص۪ينَ
Samimiyeti Allah tarafından onaylanmış kullar[*] elbette biz olurduk.”

[*] “Samimiyeti Allah tarafından onaylanmış kullar” olarak tercüme edilen “muhlas” tabiri için bkz: Saffat 37/40.


(Sâffât 37/170)
فَكَفَرُوا بِه۪ۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
(Kur’an gelince) onu görmezlikte direndiler; ileride öğrenirler[*].

[*] Hicr 15/3, Mü’min 40/70, Zuhruf 43/89.


(Sâffât 37/171)
وَلَقَدْ سَبَقَتْ كَلِمَتُنَا لِعِبَادِنَا الْمُرْسَل۪ينَۚ
Elçi olarak gönderilen kullarımız için, önceden beri şu sözümüz geçerlidir:


(Sâffât 37/172)
اِنَّهُمْ لَهُمُ الْمَنْصُورُونَۖ
Onlar kesinlikle yardım göreceklerdir[*].

[*] Yunus 10/103, Rum 30/47, Mü’min 40/51, Mücadele 58/21.

                          


(Sâffât 37/173)
وَاِنَّ جُنْدَنَا لَهُمُ الْغَالِبُونَ
Bizim ordumuz, kesinlikle galip gelecektir[*].

[*] Maide 5/56.


(Sâffât 37/174)
فَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتّٰى ح۪ينٍۙ
Sen, bir süre onlardan yüz çevir![*]

[*] Saffat 37/178, Zariyat 51/54, Kamer 54/6.


(Sâffât 37/175)
وَاَبْصِرْهُمْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ
Onları gözle; onlar da ileride (başlarına gelecekleri) göreceklerdir[*].

[*] Saffat 37/179, Kalem 68/5.


(Sâffât 37/176)
اَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ
Azabımızın bir an önce gelmesini mi istiyorlar?[*]

[*] Yunus 10/50, Şuara 26/204.


(Sâffât 37/177)
فَاِذَا نَزَلَ بِسَاحَتِهِمْ فَسَٓاءَ صَبَاحُ الْمُنْذَر۪ينَ
Azabımız kapılarına dayanınca, uyarılanların sabahı ne kötü olur![*]

[*] Saffat 37/73.


(Sâffât 37/178)
وَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتّٰى ح۪ينٍۙ
Bir süre onlardan yüz çevir![*]

[*] Saffat 37/174, Zariyat 51/54, Kamer 54/6.


(Sâffât 37/179)
وَاَبْصِرْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ
Sen gözle; onlar da ileride (başlarına gelecekleri) göreceklerdir[*].

[*] Saffat 37/175, Kalem 68/5.


(Sâffât 37/180)
سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَۚ
Senin Rabbin, güç ve şeref sahibi Rabbin[1*], onların yaptıkları nitelemelerden uzaktır[2*].

[1*] Yunus 10/65, Fatır 35/10, Münafikun 63/8.

[2*] Saffat 37/159.


(Sâffât 37/181)
وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَل۪ينَۚ
Bütün elçilere selam olsun![*]

[*] Neml 27/59.


(Sâffât 37/182)
وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
Her şeyi mükemmel yapmak Allah’a özgüdür. O bütün varlıkların Rabbi /Sahibidir[*].

[*] Fatiha 1/2, En’am 6/1, Kasas 28/70, Rum 30/18, Sebe 34/1, Fatır 35/1, Teğabun 64/1.