Bakara Suresi 284. Ayetin Tefsiri

لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَاِنْ تُبْدُوا مَا ف۪ٓي اَنْفُسِكُمْ اَوْ تُخْفُوهُ يُحَاسِبْكُمْ بِهِ اللّٰهُۜ فَيَغْفِرُ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

 "Göklerde ve yerde olan her şey Allah’ındır.  İçinizde olanı, açığa vursanız da gizleseniz de Allah sizi ondan hesaba çeker. Affı hakedeni affeder, azabı hak edene de azap eder. Her şeye ölçü koyan Allah’tır."(Bakara 2/284)

Ayet göklerin ve yerin yaratılışına dikkat çekerek başlamaktadır. Allah-u Teala şöyle buyuruyor: .“Bunlara,  “Gökleri ve yeri yaratan, Güneş’i ve Ay’ı hizmete sokan kimdir?” diye sorsan kesinlikle “Allah’tır” derler. Öyleyse hangi taraftan yanıltılıyorlar?"(Ankebut 29/61) Göklerin ve yerin yaratıcısının Allah olduğunu müşrikler de dahil kabul etmeyen kimse yoktur.

Bakara 284. ayet yanlış anlamaya ya da nesholunmaya müsait bir ayet değildir. Allah-u Teala kişiyi içindeki ile sorumlu tutar ve     insanın içinde olan ifadesinden kasıt kişinin kalbinde olandır. Allah-u Teala şöyle buyuruyor: " Ogün bazı yüzler ak olur, bazı yüzler de kararır. Yüzleri kararanlara şöyle denir: "Siz inandıktan sonra kâfir oldunuz, değil mi? Kâfir olmanıza karşılık, tadın o azabı!”(Ali İmran 3/106) Kafir olanlar kalbindeki imanı gizleyenlerdir. Kafir olduğu halde kendisini müslüman gösteren münafıklar da içinde olanı gizlemektedir. Dolayısıyla insanın içinde olan ya iman ya da küfür olacaktır. Peygamberimiz bu hususta "“Bakın, vücutta bir et parçası vardır. O iyi olursa vücudun tamamı iyi olur, o bozulursa vücudun tamamı bozulur. İşte o kalptir.” (Müslim, Müsâkât, 107) demiştir.

Doğru olanı açığa çıkarma hakkında bir önceki ayette Allah-u Teala şöyle buyuruyor; "Şahitliği gizlemeyin. Kim gizlerse, kalbi günah işlemiş olur." Bu hüküm şu ayette de yer alır: “Allah için yaptığımız şahitliği gizlemeyiz, yoksa elbette günahkarlardan oluruz.” (Maide 5/106) Kalp karar organıdır. İman, şirk, münafıklık, yalan, dürüstlük vs. hepsi kalbin kararı ile olur. Allah bunlardan şirki affetmeyecek, onun dışındakileri istediği kişiler için affedecektir. O, şöyle buyurur: "Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz, bunun dışında olanı dilediği kimse için bağışlar."  (Nisa 4/48).

Ayette geçen “İçten” diye anlam verdiğimiz kelime (الغيب) El-gayb’dır. Gayb; gizli olan, akılla ve duyularla bilgi edinilemeyen varlıktır. Kelime “el (ال)” takısı aldığından belli bir gaybı, inançla ilgili gaybı gösterir. Bakara 8. ayete göre inandım demek yetmez, içten inanmak gerekir. Öyle ise (الغيب) El-gayb’daki elif lam, muzafun ileyhten ıvazdır; “بغيبهم  يُؤْمِنُون (yu’minûne biğaybihim) = gaybları ile yani içten inanırlar, demektir.  Birinin içinde olan akıl gözüyle (basiretle) anlaşılabilir ama emin olunamaz. Nitekim Medine’de kendini mümin gösteren öyle münafıklar vardı ki, Nebimiz onları beğenir, iyi bir müslüman sanırdı. (Bkz. Münafikun 63/1-4)

Allah, elçilerini toplayacağı gün onlara “çağrınıza ne karşılık verildi ” diye soracak; onlar da ”bizde böyle bir bilgi olmaz, gaybları sen bilirsin” diye cevap vereceklerdir. (Mâide 5/109) Buradaki gayblar, insanların içi, kalbidir. Yani “bizim mümin saydıklarımızın gerçekten mümin olup olmadığını bilen sadece sensin” demiş olurlar.

İnsanın içinde olan ile içinden geçen aynı değildir. İçinde olan; iman, küfür, sevgi, nefret, kin, iyi niyet gibi hayata yön veren şeylerdir. Ayetten anlaşıldığı üzere kişi bunlardan kesin olarak sorguya çekilecektir. Kişinin içinden geçen ise genellikle şeytan vesvesesidir. Bazen içinize öyle şeyler gelir ki “acaba kâfir mi oldum?” dersiniz. Bu, doğru yolda olduğunuzu gösterir. Çünkü şeytan, kıyâmete kadar süre alınca şöyle demişti: “… And olsun onlar için, senin doğru yolunun üstünde oturacağım. Sonra onlara; önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım. Onların çoğunu sana şükreder bulamayacaksın.” (Araf 7/16-17)

Şeytana izin verildiği için vesvesesine engel olunamaz. Bundan peygamberler de kurtulamazlar. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Senden önce gönderdiğimiz bir tek nebi ve elçi yoktur ki, bir şeyi kursun da şeytan onun kurgusuna vesvese karıştırmış olmasın. Allah şeytanın karıştırdığını giderir, sonra âyetlerini pekiştirir. Allah bilendir, hakîmdir.” (Hac 22/52) Şeytan vesvesesinden kurtulmaya güç yetmeyeceği için onun sorumluluğu olmaz. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Allah, kimseye gücünün yettiğinden fazlasını yüklemez.” (Bakara 2/286)

Kişinin yaptığı yanlış ne olursa olsun sonra vazgeçen, mağfiret tarafını tercih edip tevbe edeni Allah affedecek, yanlışına devam ederek azap olunmayı tercih edeni de azaba uğratacaktır. Ayetin sonunda gelen Cenab-ı Hakkın her şeye bir ölçü koyduğunu ifade etmesi kişinin tercihlerine göre karşılık bulacağını vurgulamaktadır. Tevbe edenin ölçüsü affedilmek, yanlışında ısrar edenin ölçüsü de azaba uğramak olacaktır.