Fatiha Suresi 7. Ayetin Tefsiri

صِرَاطَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْۙ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّٓالّ۪ينَ

“Kendisine nimet verdiğin kişilerin yolunu,gazaba uğramamış olanların yolunu göster... (Fatiha 1/7)”

Tefsirlerde genellikle gazaba uğrayanlar; "yahudiler" sapıtmış olanlar, "hristiyanlar" şeklinde açıklanmıştır.

 Fatiha'nın Büyük Kur'an ve Yedi İkişerli (Mesani) oluşu:

Allah Kur'an'ın tüm ayetlerini mesani (ikişerli) ve müteşabih (birbirine benzeyen) şekilde indirmiştir: "Allah sözün en güzelini ikişerli (mesani) birbirine benzeyen (müteşabih) bir kitap olarak indirdi" (Zümer 39/23) Bu ayete göre 6236 ayetin tümü, hem mesani hem de müteşabihtir.

Yani Allah bu mesanilerden 7 tanesini seçerek Fatiha'yı oluşturmuştur; "şu bir gerçek ki biz sana ikişerlilerden (mesani) 7 tanesini ve büyük Kur'anı (Kur'anen azim) verdik" (Hicr 15/87)

Bu ayete göre Fatiha suresinin 2 adı bulunmaktadır:

1. Seb'ul mesani (ikişerlilerden 7 ayet)

2. Kur'anül Azim (Büyük Kur'an)

Bir hadiste peygamberimiz "Fatiha, bana verilmiş büyük Kur'andır" demektedir. (Buhari, Tefsir 1; Nesai, Iftitah 26; Ebu Davud, Vitr 15)

Fatiha, Kur'an'ın içindeki Kur'an'ın (anlam kümelerinin) en büyüğüdür. Namazlarımızda Fatiha suresini okumamız emredilmiş olup, Peygamberimiz "fatiha olmadan namaz olmaz" buyurmuştur. Biz Fatiha suresini okurken, Kur'an'ın tümünden alınmış ikili ayetlerden yedisini okumakla, adeta Kur'an'ın özetini yani tamamını okumuş oluyoruz.

Kur'an kelimesinini türetildiği karae kelimesinin kökü, karye (şehir/köy) kelimesi gibi "toplanmak" anlamına gelir. Karye; insanları bir araya getiren, köy, kasaba, şehir gibi tüm yerleşim yerlerinin ortak adıdır. Tüm kentlerin bir anası vardır ki Kur'an Mekke'ye ümmül kura (şehirlerin anası) der. İşte Fatiha suresi de, Kur'andaki anlam kümelerinin anası olduğu için Allah ona "büyük Kur'an" (Hicr 15/87) demektedir. Buna göre Kur'anda birde küçük küçük Kur'anlar (anlam kümeleri) vardır:

"(Kur'anen karaknahu) anlam kümeleri olarak (Kur'anen) biz onu topladık (karaknahu) ki insanlara dura dura okuyasın"(İsra 17/106)

Kur'anda geçen Kur'an kelimelerinin tümü, Kur'an-ı Kerim anlamında kullanılmamış olup, kimileri; "toplam" yani "anlam kümesi" anlamındadır. Şöyle ki; Kur'an'da ele alınan meselelerin ana ayetleri vardır ki buna muhkem (temel ayet) denir. Bu ana ayete benzeyen onunla anlam ilişkisi Kur'an ayetlere ise müteşabih (benzerler) denilmektedir. Muhkem ile müteşabih bir araya gelerek mesani (ikişerli) denilen yapıyı oluşturur. Bu mesaniler de bir araya gelerek "Kur'an" dediğimiz anlam kümelerini oluşturur. İşte, bir meseleyi kavramamız için, meselenin ilgili mesanilerinden oluşan ünitesini (Kur'an) toplamamız gerekmektedir.

Yukarıda belirttiğimiz İsra 106 ayetteki "Kur'an" kelimesi mealen "Kur'an-ı Kerim" şeklindedir. "el-Kur'ane" şeklinde olması gerekirdi. Oysa "Kur'anen" şeklindedir. Daha da önemlisi; aynı ayetteki "faraknahu" daki "hu" zamiri, Kur'an-ı kerimi gösterir ve "Kur'anen" kelimesi ise bu fiilin mefulü olmaktadır.

Allah Kur'an'ın nuzulü esnasında, Peygamberimize anlam kümeleri tamamlanmadan bir mesele ile ilgili acele olarak hüküm vermeyi yasaklamıştır. "Onun vahyi tamamlanmadan önce Kur'an ile hükmetmekte (amel etmekte) acele etme"(Taha 20/114)

Ulemanın temel hatası, dini meselelerde, mesani ilişkisini kurmadan yani anlam kümelerini dikkate almadan fetva vermeleridir.

Aşağıdaki ayetin meali, aynı konuyu açıklamaktadır:

"Bununla acele bir şekilde dilini harekete geçirme (hüküm verme) Onu toparlamak ve Kur'an (onları kümesi) yapmak bize düşer, Biz onu Kur'an (anlam kümesi) yaptığımızda o zaman bu anlam kümelerine uy"(Kıyamet 75/16-19)

Bu ayete "Onu toplayıp okumak bize düşer"(Kıyamet 75/17şeklinde meallerde yanlış bir şekilde mana verilerek Hz. Peygamberin gelen vahyi unutmamak için, nuzulü esnasında tekrar ettiği şeklinde yorumlanmıştır.

Oysa Kur'an, Hz. Peygamberin kalbine indiği için (Bakara 2/97) zaten onu unutmuyordur. Kaldı ki; "Kur'anı sana okutacağız, böylece unutmayacaksın" (A'la 87/6) ayeti de onun ayetleri unutmama garantisinin verildiğini göstermektedir.