Hakkımızda

Allah Teâlâ, Kitab’ı ile ilgili olarak şöyle demiştir:

“ELİF! LÂM! RÂ! Bu öyle bir kitaptır ki âyetleri muhkem kılınmış ve aynı zamanda[1*] kararları doğru olan ve her şeyin iç yüzünü bilen Allah tarafından açıklanmıştır. Böyle olması, Allah’tan başkasına kul olmayasınız  diyedir. (Ya Muhammed de ki:) Ben de o kitapla sizi uyaran ve müjdeleyen kişiyim. (Hûd 11/1-3)

Buna göre âyetler, muhkem olanlar ve muhkemi açıklayanlar olmak üzere ikiye ayrılırlar. Kur’ân üzerinde düşününce her âyetin, bir konunun muhkemi yani ana âyeti, birçok konunun da müteşabihi yani benzeri ve açıklayanı olduğu anlaşılır. [2*]

Allah’ın yaptığı açıklamaları, ancak bilenlerden oluşan bir topluluk ortaya çıkarabilir. Allah Teâlâ şöyle demiştir:

“Bu bilen bir topluluk için âyetleri, Arapça kur’ân  olarak açıklanmış kitaptır.” (Fussilet 41/3)

Kur’ân, karae أرق fiilinin mastarı olan kur’ ءْرُقلا veya kar ’ءْرَقلا’dan türetilmiştir; kök anlamı toplamadır. [3*]

Mastar olarak kullanıldığı gibi makrû’ (ءورقم) = bütünlük ve küme anlamında isim olarak da kullanılır. Açıklama, âyetler kümesi ile yapıldığından kur’ân kelimesi, âyetler kümesi anlamında olur. Kur’ân, Arap dili ile indiği için benzerlikler o dile göre bulunur ve açıklamalara o dilin yardımıyla ulaşılabilir. Bilenler topluluğu, Kur’ân’ı ve Arapçayı bilenlerden ve konunun uzmanlarından oluşur. Bu işi, ancak bilgili ve sağlam duruşlu bir ekip başarabilir. Çünkü “Kitab’ın tevilini (iç bağlantısını) sadece Allah bilir. Sağlam bilgi sahipleri şöyle derler: “Biz, bu Kitab’a inandık, (muhkem, müteşâbih ve tevil) hepsi Rabbimiz katındandır.” Bu bilgiye sadece sağlam duruşlu olanlar ulaşabilirler.” (Al-i İmrân 3/7)Bu yolla ulaşılan bilgilere hikmet denir. Hikmeti, bütün nebîler ümmetlerine öğretmişlerdir. Nebî, değeri Allah tarafından yükseltilip[4*] kendine Kitap ve hikmet verilen kişidir.

Allah, En’âm 6/83 ve devamında Nuh’tan İsa’ya kadar 18 nebînin [5*] adını saymış ve şöyle demiştir: “Bunların babalarını, soylarını ve kardeşlerini de seçtik; onlara doğru yolu gösterdik.”

Sayıları 124 bin olarak rivayet edilen[6*] nebîlerden her biri, âyette adı geçen 18 nebînin ya babalarından ya kardeşlerinden ya da soylarındandır. Allah Teâlâ daha sonra şöyle demiştir: “Onlar, kendilerine kitap, hikmet[7*] ve nebîlik verdiğimiz kimselerdir.” (En’âm 6/89)

Her nebî, kendine verilenleri tebliğ ile görevli olduğu için aynı zamanda resuldür. İbrahim aleyhisselam Kâbe’nin duvarlarını yükseltirken şöyle dua etmişti:

“Rabbimiz! Bunların içinden bir elçi çıkar da onlara senin âyetlerini okusun! Kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları geliştirsin! Üstün olan, doğru karar veren Sen’sin!” (Bakara 2/129)

İbrahim aleyhisselamın duasının gerçekleştiğini şu âyetten anlıyoruz: “Nitekim (iyiliklerimi tamamlamak için) içinizden size bir elçi gönderdik. O size âyetlerimizi okur, sizi geliştirir, size Kitab’ı ve hikmeti öğretir, size bilmediğinizi öğretir.” (Bakara 2/151)

Elçi, kendinden bir şey katamayacağı için hikmetin elçi sıfatıyla öğretilmesi, hikmete ulaşma yönteminin Kur’ân’da bulunmasını gerektirir. Biz de araştırmalarımızla bu yolu bularak Allah’ın, Kur’ân’a yerleştirdiği hikmetlere ulaşmaya çalıştık.

Nebîmiz bize Kur’ân’ı tebliğ için gönderilen elçi ve öğreten öğretmendir. Cebrail de ona gönderilen elçi[8*] ve öğretmendir.[9*] Nebîmiz bu yolla Kur’ân’ı anlamış ve ondan hikmetler çıkarmıştır. Onun kendine ait bütün söz ve uygulamaları bu hikmetlerden oluşur; onlarla Kur’ân arasında tam bir bütünlük vardır. Eğer âlimlerimiz, hikmete ulaşma yöntemini uygularlarsa bu bütünlüğü kolayca görecek ve bütün sıkıntıları bu yolla aşacaklardır. İşte bu meâl,  hikmete ulaşma yöntemiyle hazırlanmıştır. Sözlüklere kadar girmiş yanlışlar ve hakikat gibi sunulan mecazlar bu yolla ortaya çıkarılmış ve dipnotlar bu yolla yazılmıştır.

Çalışma, iki ekiple yapılmıştır.

Birincisinde Süleymaniye Vakfı’nın ilim heyetinden Prof. Dr. Servet BAYINDIR, Prof. Dr. Rasim OSMANZADE, Dr. Fatih ORUM, Enes ALİMOĞLU, Dr. Yahya ŞENOL, Dr. Abdurrahman YAZICI, Abdullah BAYINDIR, Rustam VASİPOV, Aydın MÜLAYIM, Cemal NECM, Hişam ABD, Vedat YILMAZ ve daha birçok ilim adamı yer almıştır.

İkinci ekip, halkın dilini iyi bilen Mustafa EVLİ, Erdem UYGAN, Celil ÖZTÜRK, Ömer GERMİRLİGİL, Halit MOLLAOĞLU, Mustafa ÇAVDAR, Fikret TAMSAN, Abdulkadir UYAR ve İlhami ÇIKLAKAL - YONCU’dan oluşmuştur. İnternet üzerinden katkıda bulunanlar ise Abdullah OKUTAN, Abdullah SEVGİLİ, Adem TUTAN, Ahmet ÇETİN, Ahsen BAŞARAN, Akın KAPTAN, Asiye TÜRKAN, Barışcan LEBLEBİCİOĞLU, Cüneyt CÖMERT, Efe MISIRLI, Fatih ÖZTÜRK, Fatma ARABALI, Fatma ŞAHİNER, Fikri ŞİMŞEK, Gülsevin GÜLCÜ, Hatice BAYINDIR, Hatice Doğan, Hatice Pehlivan, Hazar Fikret HEKİMOĞLU, Hilmi DinçÜVENDİRE, İlyas ÖZSARAÇ, Mahir Savaş SAKLAN, Mustafa IŞIK, Özlem ATA, Sadi ÖZSARAÇ, Serap DEMİR, Tuğba CÖMERT, Tunç ÜVENDİRE, Zehra DEMİR, A. Zeynep DÖNMEZ ve ismini sayamadığımız nice kişiler. Ayrıca sohbetlerimize katılan herkese meal dağıtılmış ve katkıları alınmıştır.Ne kadar iyi ekipler kursak da hatalarımız olacaktır. İlim adamlarımızdan isteğimiz, onların da ekipler kurmaları, Kur’ân’ın her sahadaki açıklamalarına ulaşarak ilmin ve medeniyetin gelişmesine katkıda bulunmalarıdır. Hatalarımızı tespit edenlerden onları hem yayınlamalarını ve bir şekilde bize de ulaştırmalarını bekliyoruz. Çalışma bizden, başarı Allah’tandır.

Abdulaziz Bayındır

 

[1*] Ayetteki sümme = َمث’ye “aynı zamanda” anlamı verilmiştir. Çünkü kelimenin kök anlamı, nazikçe bir araya gelmektir (Mu’cemu mekâyîs’ul-luğa, Ahmed b. Faris b. Zekeriya, Beyrut, tarihsiz.)

[2*]  Konu ile ilgili geniş açıklamalar için bkz. Fatih ORUM, Kur’ân’ı Anlama Usulü II. Baskı, İstanbul 2015.

[3*] İbn Manzur, Cemalüddin Muhammed b. Mukrim (630-711), Lisanu’l-Arab, Beyrut trs. ءْرَ ق mad.

[4*] Lisan’ul-Arab أبن maddesi.

[5*]  Sıralama şöyledir: İbrahim, İshak, Yakub, Dâvûd, Süleyman, Eyyub, Yusuf, Musa, Harun, Nuh, Zekeriya, Yahya, İsa, İlyas, İsmail, Elyesa, Yunus ve Lut (aleyhimusselâm).

[6*]  Ahmed b. Hanbel, Müsned, İstanbul 1402/1982. c. V. s. 266.

[7*]  Âyette hüküm kelimesi geçer. Hikmet (ةَمْكحلا), hükm (مْ كُحْ لا) kökünden doğru hüküm ve doğru hüküm verme yeteneği anlamlarına gelir. Nebîlere verilen, doğru hüküm olduğu için Türkçeye hikmet diye çevrilmiştir.

[8*] (Hakka 60/40), (Tekvîr 81/19)

[9*] (Necm 53/5), (Rahman 55/2).