FİL

TEFSİR
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla...[*]

[*] "Rahmân” ve “Rahîm" kelimeleri, rahmet (رحمة) kökündendir. Rahmet, iyilik ve ikramı gerektiren incelik anlamındadır. Allah’ın özelliği olarak kullanılınca sadece iyilik ve ikram anlaşılır (Müfredât). Rahmân “rahmeti her şeyi kuşatan” demektir. Bu özellik Allah’tan başkasında olmayacağı için “iyiliği sonsuz” diye çevirdik. Rahîm “çok merhametli” demektir. Bu özellik Allah’ın dışındaki varlıklarda da olabilir. Nitekim ‘rahîm’ kelimesi, Tevbe 9/128. âyette Resulullah için; Fetih 48/29. ayette ise müminler için kullanılmıştır.


(Fil 105/1)
اَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِاَصْحَابِ الْف۪يلِۜ
Fillerle gelenleri Rabbinin ne hale getirdiğini gözünde canlandırmaz mısın?[*]

[*] Fil Vak’ası, Muhammed aleyhisselamın doğumuna yakın bir zamanda gerçekleşmiştir. Hristiyan olan Yemen genel valisi Ebrehe, Kâbe’yi yıkmak amacıyla, içinde bir ya da birçok filin bulunduğu orduyla Mekke’ye sefer düzenlemişti. Bu sûre, onların Allah tarafından nasıl helak edildiğini anlatmaktadır (Fil Vak’ası, DİA). Bu olayın geçtiği yıl, Araplar arasında “ m’ul Fîl-Fil Yılı” ismiyle meşhur olmuştur (Tâhâ 20/128, Secde 32/26).


(Fil 105/2)
اَلَمْ يَجْعَلْ كَيْدَهُمْ ف۪ي تَضْل۪يلٍۙ
Onların oyunlarını (Ka’beyi yıkma planlarını)[1*] boşa çıkarmıştı, değil mi?[2*]

[1*] Oyun kurmuş olmaları, onların Ka’be’yi yıkma amaçlarını gizlediklerini gösterir.

[2*] Enfal 8/18, Ra’d 13/42, Tur 52/42, Tarık 86/15-17.


(Fil 105/3)
وَاَرْسَلَ عَلَيْهِمْ طَيْرًا اَبَاب۪يلَۙ
Üzerlerine öbek öbek uçuşan[1*] şeyler /volkanik kül bulutları[2*] göndermişti.

[1*] “Tayr (طَيْر)”, “tâir (طائر)” kelimesinin çoğuludur. Kanadı olup havada uçan her şeye “tâir” denir (Müfredat). Kuş da iki kanadıyla uçan tâirdir (En’âm 6/38).

[2*] “Ebâbîl (أبابيل)” “arka arkaya, öbek öbek” demektir (el-Ayn). Zeccâc’a göre “tayrun ebâbîl (طير أَبابيل)” “şuradan buradan öbekler halinde tayr / uçuşan varlık” anlamındadır. “Ebâbîl (أبابيل)”, deve anlamına gelen “ibil (إبل)” ile aynı köktendir. İbil’in kök anlamı, öbek öbek olma, ağır olma ve kapsamadır (Mekâyîs). İbil, yağmur yüklü bulut anlamına da gelir. (el-Kâmûs). Bu tanımları dikkate alırsak, “tayran ebâbîl (طَيْرًا أَبَابِيلَ)”e, arka arkaya uçuşan kalın bulut kütleleri veya yanardağdan çıkan lav ve kül bulutları demek gerekir. 


(Fil 105/4)
تَرْم۪يهِمْ بِحِجَارَةٍ مِنْ سِجّ۪يلٍۖۙ
(O bulutlar) onlara katılaşmış çamurdan taşlar atıyorlardı.[*]

[*] Farsçada “çamurdan oluşan taş” anlamına gelen (سنگ گیل) “seng-i gil” kelimesi (Muerrabat-i Reşidi), Arapçaya “siccîl (سِجِّيْلٍ)” olarak geçmiştir (Müfredat) . Bu kelime Kuran’da “taş” anlamına gelen “hicâra (حِجَارَةٍ)” kelimesiyle birlikte kullanıldığı için siccîl “taşlaşmış /katılaşmış çamur” demek olur. Siccilden taşlar, Lut kavminin üzerine de yağmıştır. (Hud 11/82-83, Hicr 15/74). Başka bir ayette Lut kavminin üzerine yağan taşların “çamurdan” oluştuğu bildirilmiştir (Zariyat 51/31). Bu çamur volkan patlamasıyla çıkan sıcak kül bulutlarının içinde taşlaştığından dolayı siccîl, pişerek taşlaşmış çamurdur.


(Fil 105/5)
فَجَعَلَهُمْ كَعَصْفٍ مَأْكُولٍ
Sonunda onları, (içi) yenmiş tahıl kabuğu[1*] gibi yapmıştı.[2*]

[1*] “Asf (عصف)” dane üzerindeki kabuğa denir (Mekâyîs). Allah ashab-ı fîli, danesi yenmiş kabuk gibi içi boş yapmıştı (Lisan’ul-Arab). Lut aleyhisselama inanmadıkları için yanardağ patlaması sonucu lav külleri altında kalan eşi ve diğerleri ile ilgili yedi ayette bu durum “kalıntısı kalan” anlamındaki ğâbir (غابر) (Lisan’ul-Arab) kelimesi ile ifade edilir (A’raf 7/83, Hicr 15/60, Şuara 26/171, Neml 27/57, Ankebut 29/32-33, Saffat 37/135). Demek yanardağ külleri altında kalan cesetlerin içi yok olur ama dışlarında bir şeyler kalır.

[2*] Bu ayete göre fil olayının geçtiği Vâdi’n-nâr denilen bölgede kazı yapılsa, ölen askerlerin ve fillerin cesetleri, donmuş  ve  içleri boş bir halde bulunabilir. Bu vadi, Müzdelife ile Mina arasındadır. Vadinin iki tarafındaki dağları gözlemleyen herkes, yanardağ patlamasının izlerini açıkça görebilir.