HİCR
[1*] Levh-i Mahfuz’daki ana kitabın.
[2*] Kur’ân kelimesi hem son Kitabın isimlerinden biri hem de o kitaptaki hükümlere ulaşmayı sağlayan ayet kümeleri anlamına gelir.
[*] İnanıp güvenmeyen kimsenin(kafirlerin) dünya hayatı ne kadar iyi de olsa zaman zaman iç huzursuzlukları yaşar. Bu sıkıntılar, onun eksikliklerini ve hatalarını fark etmesi için Allah tarafından kendisine verilen ilhamdır. Bunlardan kimi sıkıntısını gidermek için kendisini düzeltme yolunu seçerken kimisi de çareyi daha da azgınlaşmakta bulur. Bu sıkıntının kafirler üzerindeki etkisi En’am 6/125’te ve Allah’ın bütün insanlara ilham yoluyla uyarılarda bulunduğu bilgisi Şems 91/8’dedir. Kişinin göğsünde (kalbinde) olan ruhtur. Kur’an (bir konuda Allah’ın verdiği hükmü içeren ilgili ayetler kümesi) kişinin göğsünde olana şifadır. Bakınız Yunus 10/57.
[*] Örneğin Lut Kavminin yok edilmesi işi için gönderilen melekler. O melekler hem gerçek bir iş sebebiyle geldiler, hem de o iş gerçekleri açıkça ortaya çıkarmış oldu. Arapçada EL HAKKI (الحَقِّ) kelimesinin bu çift anlamlı özelliği ne yazık ki Türkçe bakımından mümkün değildir. Örneğin Kur’an-ı Kerim hem bir gerçektir hem de gerçekleri gösterir. Bu nedenle çeviri genelinde EL HAKKI geçen ayetlere parantez veya dipnot ile açıklama getirme ihtiyacı oluşmuştur. (Hud 11/69-83)
[1*] Buradaki zikir kelimesine gelenekte Kur’an anlamı verilir. 4. Âyetten itibaren önceki ümmetler ve onlara gönderilen nebîlere verilen zikirlerden bahsedildiği için doğru anlam, bütün zikirler şeklindedir. Zaten Kur’an’da zikirdir. Allah Teala şöyle buyurmuştur: “Yoksa Allah ile aralarına giren ilahlar mı edindiler? De ki ‘Delilinizi getirin. Benimle birlikte olanların zikri budur. Bu, benden öncekilerin de zikridir.’ Onların çoğu, bu gerçeği bilmez de onun için yan çizerler.” (Enbiya 21/24)
[2*] Zikir kelimesi tekil olduğu için zamir tekil gelmiştir. Anlam çoğul olduğundan çoğul olarak tercüme edilir.
[*] Sünen=السنن Allah’ın elçi gönderdiği toplumlarda uyguladığı kanun anlamındaki es-Sünne السنة‘nin çoğuludur.
[*] Birinci kat gök. Bu gök şu an için bizim bildiğimiz evrendir. Kuran, bu evrenden(gökten) hariç 6 tane daha göğün üst üste inşa edildiğini bildirmektedir.
[*] Birinci kat gök, bizim gördüğümüz göktür. Onun dışında üst üste inşa edilmiş altı gök daha vardır. (Nuh 71/15-16)
[*] Sahibin
[*] Adem’i.
[*] Cinlerin atasını
[*] Bu ayetten Meleklerin de ömürlü varlıklar olduğu ancak bazılarına kıyamet gününe kadar yaşama hakkı tanındığı anlaşılıyor.
[*] Bu ayetten anlaşılacağı üzere İblis, kendi suçunu Allah’a atmaktadır. Günümüz kadercilik anlayışının temelinde de aynı mantık gözlemlenebilir. Kaderciler, her şeyin ezelden belirlenmiş olduğu kanaatiyle kendi hatalarını Allah’a mal etme eğilimi gösterirler.
[*] Bkz. İbrahim 14/22
[*] Müttekiler:Allah’tan çekinerek korunanlar,kendini(fıtratını) bozmayanlar. Bakınız Bakara 2/2
[*] Bakınız Araf 7/43
[*1] Allah'ın Elçisinin evlilik dışı ilişkiyi onaylaması mümkün olmadığından burada (onlarla evlenin) sözünün gizli emir olarak yer alması zorunludur. Cümleyi yarım bırakmış olması, halkın Lut aleyhisselamı çok bunalttığını gösterir. Bu âyet, din farkının evlenmeyi haram kılmadığını da gösterir. Çünkü Tahrim Suresi 10. âyete göre Lut'un karısı kafirdi ama onun eşi olmaya devam ediyordu.
Müslüman kadının müslüman olmayan erkekle evlenmesini caiz görmeyenler şu âyete dayanırlar: "İman edene kadar, müşrik kadınlarla evlenmeyin. İman etmiş esir kadın, müşrik kadından elbette iyidir; isterse sizi çok etkilemiş olsun. İman edene kadar, müşrik erkeklere kız vermeyin. İman etmiş esir erkek, müşrikten elbette daha iyidir; isterse sizi çok etkilemiş olsun. Onlar sizi ateşe çağırırlar, Allah ise kendi izniyle Cennet’e ve günahlardan arınmaya çağırır. Allah âyetlerini insanlara açıklar ki akıllarını başlarına toplasınlar." (Bakara 2/221)
Âyette geçen “daha iyi” ifadeleri, böyle bir evliliğin tavsiye edilmediğini gösterir ama haram kılmaz. Zaten Lut kavminin tamamının kafir olması, kızlarının kafirden başkasıyla evlenmesini imkansız kılar. Nebîmiz’in kızı Zeyneb’in eşi Ebü’l-Âs b. er-Rebî de hicretin 6. yılına kadar müslüman olmamıştı. Nebîmizin, din farkından dolayı kimseyi eşinden ayırmamış olması da bunu destekler..
[*] لِّلْمُتَوَسِّمِينَ (li el mutevessimîne) : Sözlüklere bakınca "inceleme yapacaklar için" anlamı çıkıyor.
[*] Yanlış yapmak, yanlışlar içinde olmak
Onlara da hak ettikleri cezayı verdik. Bu ikisi aynı ana yol üzerinde açıkça görülmektedir.
[*1] Mesânî (مثَانِي), ikişerler demektir. Ayetler, muhkemler yani kısa ve özlü hükümler içerenler ve onların benzeri olup onları açıklayan müteşâbihlerden oluşur. Aralarında ikili ilişki vardır. İşte bu ilişkiyi belirten kelime mesânî’dir.
[*2] Fatiha Suresi’ni. Nebî’mizin şöyle dediği rivayet edilmiştir: “El-hamdu lillah (Fatiha Suresi) bana verilmiş yedi mesânî ve yüce Kur’ân’dır. (Buhârî, Tefsir, 1; Nesâî, İftitah, 26.) Kur'ân’ın girişinde yer alan Fatiha’nın mesânî olması, Kur'ân’ın özeti olduğunu gösterir. Kur'ân’ın tamamı Fâtihâ’nın açıklamasıdır.