MÜNAFİKUN
[*] "Rahmân” ve “Rahîm" kelimeleri, rahmet (رحمة) kökündendir. Rahmet, iyilik ve ikramı gerektiren incelik anlamındadır. Allah’ın özelliği olarak kullanılınca sadece iyilik ve ikram anlaşılır (Müfredât). Rahmân “rahmeti her şeyi kuşatan” demektir. Bu özellik Allah’tan başkasında olmayacağı için “iyiliği sonsuz” diye çevirdik. Rahîm “çok merhametli” demektir. Bu özellik Allah’ın dışındaki varlıklarda da olabilir. Nitekim ‘rahîm’ kelimesi, Tevbe 9/128. âyette Resulullah için; Fetih 48/29. ayette ise müminler için kullanılmıştır.
[*] Münafıkların yalancı kimseler oldukları birçok ayette vurgulanmış (Tevbe 9/77, 107, Mücadele 58/18, Haşr 59/11), bu yalancılıklarından dolayı acı bir azaba uğrayacakları ve hem Allah’ı hem de insanları kandırmaya çalıştıkları için cehennemin en alt tabakasına atılacakları haber verilmiştir (Bakara 2/8-10, 76, Nisa 4/142-145).
[*] Mücadele 58/14-16.
[1*] Nisa 4/137-138.
[2*] Bu durum, kişi tövbe edip kendini düzeltinceye kadar devam eder (Nisa 4/17-18, Furkan 25/68-71). Tövbe etmeyip kendini düzeltmezse cehenneme gider (Âl-i İmran 3/86-90).
[1*] Herhangi bir yere dayanmış kütükler, sabitlenmedikleri takdirde yüksek bir sesin titreşimi bile onları yere düşürür. Münafıklar onlara benzerler. Hem Müslümanlar hem de kafirlerle bağlantıları zayıf olduğu için her an gerçek kimliklerinin ortaya çıkmasından korkarlar (Nisa 4/143, Tevbe 9/64)
[2*] Bakara 2/204-206, Tevbe 9/101.
[*] Tevbe 9/80.
[*] Hicr 15/21.
[1*] Abdullah b. Übey b. Selûl önderliğindeki münafıklar bu sözü Benî Mustalik Gazvesi sırasında Resulullah ve müminler için söylemişlerdi (Taberî, Münafikun Suresi Tefsiri).
[2*] Güç ve şeref tümüyle Allah’ın elinde olduğu için, onları hak eden kişilere verir (Âl-i İmran 3/26, Nisa 4/139, Yunus 10/65, Fatır 35/10, Saffat 37/180).
[1*] Zikir, hem önceki kitapların hem de Kur’an’ın ortak adıdır (Nahl 16/43-44, Enbiya 21/7, 24).
[2*] Tevbe 9/24, Sebe 34/37.
[1*] Bakara 2/254, İbrahim 14/31.
[2*] Arapçada infak, “harcama” demektir. Kur’an’a göre kişinin hayra yaptığı harcamaların hepsi infaktır (Bakara 2/215). Buna göre infak, sadaka ve zekâtı da içine alan üst kavramdır; bu yüzden farz olan sadaka ve zekât yerine bazen infak kelimesi kullanılmıştır (Bakara 2/267, Tevbe 9/34).
[3*] Sadaka kelimesi Arapçadan Türkçeye geçerken anlam daralmasına uğradığı için “yapılan ufak tefek yardımlar” şeklinde anlaşılmaktadır. Arapçada ise sadaka, farz olan zekâtı da içine alan bir kavramdır. Zekât mükellefi olsun olmasın herkesin kendi gücü nispetinde hayra harcama yapma görevi vardır. Bu görev Kur’an’da, yerine göre “zekât”, “sadaka” ve “infak” kelimeleriyle ifade edilmiştir. Türkçede zekât farz, sadaka ise nafile harcama olarak bilindiği için metne zekât kelimesi de eklenmiştir. Nitekim burada, infak etmeyen ve sadaka vermeyen kişinin sorumlu olacağının bildirilmesi, emredilen infakın ve sadakanın farz olduğunu göstermektedir.