MUHAMMED

TEFSİR
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla...[*]

[*] "Rahmân” ve “Rahîm" kelimeleri, rahmet (رحمة) kökündendir. Rahmet, iyilik ve ikramı gerektiren incelik anlamındadır. Allah’ın özelliği olarak kullanılınca sadece iyilik ve ikram anlaşılır (Müfredât). Rahmân “rahmeti her şeyi kuşatan” demektir. Bu özellik Allah’tan başkasında olmayacağı için “iyiliği sonsuz” diye çevirdik. Rahîm “çok merhametli” demektir. Bu özellik Allah’ın dışındaki varlıklarda da olabilir. Nitekim ‘rahîm’ kelimesi, Tevbe 9/128. âyette Resulullah için; Fetih 48/29. ayette ise müminler için kullanılmıştır.


(Muhammed 47/1)
اَلَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ اَضَلَّ اَعْمَالَهُمْ
Kâfir olan ve Allah’ın yolundan ayrılanlar var ya Allah onların amellerini boşa çıkarır[*].

[*] Enfal 8/34-37, Nahl 16/88, Kehf 18/103-106, Muhammed 47/8-9, 28, 32.


(Muhammed 47/2)
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَاٰمَنُوا بِمَا نُزِّلَ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَهُوَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْۙ كَفَّرَ عَنْهُمْ سَيِّـَٔاتِهِمْ وَاَصْلَحَ بَالَهُمْ
İnanıp güvenen, iyi işler yapan ve Muhammed'e indirilene inananlara gelince -ki ona indirilen, Rablerinden gelen bir gerçektir- Allah onların kötülüklerini örter ve durumlarını düzeltir[*].

[*] Ankebut 29/7.


(Muhammed 47/3)
ذٰلِكَ بِاَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا اتَّبَعُوا الْبَاطِلَ وَاَنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّبَعُوا الْحَقَّ مِنْ رَبِّهِمْۜ كَذٰلِكَ يَضْرِبُ اللّٰهُ لِلنَّاسِ اَمْثَالَهُمْ
Bunun sebebi, kâfir olanların /ayetleri görmezlikten gelenlerin batıla uymaları[*], Allah’a inanıp güvenenlerin ise Rablerinden gelen hakka uymalarıdır. Allah, insanlara, kendi hallerini işte böyle örneklendirir.

[*] Muhammed 47/28.


(Muhammed 47/4)
فَاِذَا لَق۪يتُمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا فَضَرْبَ الرِّقَابِۜ حَتّٰٓى اِذَٓا اَثْخَنْتُمُوهُمْ فَشُدُّوا الْوَثَاقَۙ فَاِمَّا مَنًّا بَعْدُ وَاِمَّا فِدَٓاءً حَتّٰى تَضَعَ الْحَرْبُ اَوْزَارَهَاۚۛ ذٰلِكَۜۛ وَلَوْ يَشَٓاءُ اللّٰهُ لَانْتَصَرَ مِنْهُمْۙ وَلٰكِنْ لِيَبْلُوَ۬ا بَعْضَكُمْ بِبَعْضٍۜ وَالَّذ۪ينَ قُتِلُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ فَلَنْ يُضِلَّ اَعْمَالَهُمْ
Kâfirlik edenlerle savaşta karşılaşınca boyunlarını vurun[1*]. Nihayet (kuvvetlerini kırıp) onları etkisiz hale getirince[2*] bağlarını sıkı tutun (esir alın). Sonra ya karşılıksız ya da fidye karşılığı serbest bırakın[3*] ki savaşın doğurduğu ağır sıkıntılar ortadan kalksın. Yapmanız gereken budur. Allah farklı tercihte bulunsaydı onların hakkından kesinlikle kendisi gelirdi. Bunu yapmaması, birinizi diğerinizle yıpratıcı bir imtihandan geçirmek içindir. Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların işlerini asla boşa çıkarmaz.

[1*] Enfal 8/12.

[2*] Enfal 8/57, 67.

[3*] Bu ayete göre savaş esirlerini, karşılıksız veya fidye karşılığı serbest bırakmak gerekir. Hiçbir ayette, onların öldürülmesine veya köleleştirilmesine dair bir işaret yoktur. Nebimiz, aldığı bütün esirleri, bu ayet gereği serbest bırakmıştır. Ama Şii - Sünni mezhepler dahil, ulemanın büyük çoğunluğu ilgili ayetleri ve Nebimizin uygulamalarını yok sayarak esirlerin öldürülebileceği, köle ve cariye yapılabileceği ve cariyelerle nikahsız cinsel ilişkiye girilebileceği konusunda ittifak etmişlerdir. Bunun için bazı ayetleri yok saymışlar (Bakara 2/221, Nisa 4/25, Nur 24/32-33), bazı ayetlerin de anlamını bozmuşlardır (Nisa 4/3, Mü’minun 23/5-6, Mearic 70/29-30).

 


(Muhammed 47/5)
سَيَهْد۪يهِمْ وَيُصْلِحُ بَالَهُمْۚ
Allah onları hedeflerine ulaştıracak ve durumlarını düzeltecektir.


(Muhammed 47/6)
وَيُدْخِلُهُمُ الْجَنَّةَ عَرَّفَهَا لَهُمْ
Onları kendilerine bildirdiği cennete[*] koyacaktır.

[*] Bakara 2/154, Al-i İmran 3/169-171, 195, Hac 22/58, Yasin 36/26-27.


(Muhammed 47/7)
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تَنْصُرُوا اللّٰهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ اَقْدَامَكُمْ
Ey inanıp güvenenler! Siz Allah’a /onun dinine yardım ederseniz[1*] o da size yardım eder[2*] ve ayaklarınızı (bu dinde) sabit kılar[3*]!

[1*] Allah'ın dinine yardım onun dinini öğrenmek, öğretmek ve yüklediği görevleri yerine getirmekle olur (Hac 22/40-41, Hadid 57/25, Saf 61/14).

[2*] Al-i İmran 3/160.

[3*] Bakara 2/250, İbrahim 14/27.


(Muhammed 47/8)
وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا فَتَعْسًا لَهُمْ وَاَضَلَّ اَعْمَالَهُمْ
Kâfirlik edenler var ya, onların hak ettiği yıkılıp gitmektir! Allah, onların amellerini boşa çıkarır[*].

[*] Muhammed 47/1.


(Muhammed 47/9)
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَرِهُوا مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ فَاَحْبَطَ اَعْمَالَهُمْ
Bunun sebebi, Allah'ın indirdiğinden hoşlanmamalarıdır[*]. Allah da onların amellerini yok saymıştır.

[*] Mü’minun 23/70, Zuhruf 43/78.


(Muhammed 47/10)
اَفَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ دَمَّرَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْۘ وَلِلْكَافِر۪ينَ اَمْثَالُهَا
Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki öncekilerin sonunun nasıl olduğuna baksınlar![*] Allah onları yerle bir etmiştir. Bu kâfirlerin hak ettiği de onlarınkinin benzeridir.

[*] Yusuf 12/109, Hac 22/46, Rum 30/9, Fatır 35/44, Mü'min 40/21, 82.


(Muhammed 47/11)
ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ مَوْلَى الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَاَنَّ الْكَافِر۪ينَ لَا مَوْلٰى لَهُمْ۟
Bunun sebebi şudur: Allah, inanıp güvenenlerin mevlâsı /koruyup kollayıcısıdır[1*]; ama kâfirlerin (azaba çarptırılmaları sırasında) mevlâsı olmaz[2*].

[1*] Bakara 2/257, A’raf 7/196, Yusuf 12/101.

[2*] Allah, Rahman sıfatıyla kâfirleri de dünyadayken koruyup kollar ama azap edeceği vakit ona engel olabilecek hiçbir varlık yoktur (Ra'd 13/11, Ankebut 29/22, Şûrâ 42/31, Ahkaf 46/28).


(Muhammed 47/12)
اِنَّ اللّٰهَ يُدْخِلُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا يَتَمَتَّعُونَ وَيَأْكُلُونَ كَمَا تَأْكُلُ الْاَنْعَامُ وَالنَّارُ مَثْوًى لَهُمْ
Allah, inanıp güvenen ve iyi işler yapanları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır[1*]. Kâfirlik edenler ise (dünyanın geçici menfaatlerinden) yararlanır ve en’amın /koyun, keçi, sığır ve devenin[2*] yemesi gibi yerler[3*]. Ateş onların kalacakları yerdir[4*].

[1*] Hac 22/14, 23.

[2*] En’âm 6/143-144.

[3*] Bunlar, en’am gibi davranır, canlarının istediği her şeyi doymak bilmeden yer, yemediklerini de yenilemez hale getirirler.

[4*] Fussilet 41/24.


(Muhammed 47/13)
وَكَاَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ هِيَ اَشَدُّ قُوَّةً مِنْ قَرْيَتِكَ الَّت۪ٓي اَخْرَجَتْكَۚ اَهْلَكْنَاهُمْ فَلَا نَاصِرَ لَهُمْ
Seni sürüp çıkaran kentinden daha güçlü nice kentler vardı, biz onları helak ettik[1*]. Onlara yardım eden hiç kimse olmadı[2*].

[1*] Zuhruf 43/8, Duhan 44/37.

[2*] Ahkaf 46/27-28.


(Muhammed 47/14)
اَفَمَنْ كَانَ عَلٰى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّه۪ كَمَنْ زُيِّنَ لَهُ سُٓوءُ عَمَلِه۪ وَاتَّبَعُٓوا اَهْوَٓاءَهُمْ
Rabbinden gelen açık bir belgeye dayanan kişi, hiç, kötü işleri kendine güzel gösterilen[1*] ve arzularına uyanlar gibi olur mu[2*]?

[1*] Kötü işleri güzel gösterenler, insan ve cin şeytanlarıdır (En’am 6/43, 112, Nahl 16/63, Taha 20/117-121).

[2*] Hud 11/17, Fatır 35/8.


(Muhammed 47/15)
مَثَلُ الْجَنَّةِ الَّت۪ي وُعِدَ الْمُتَّقُونَۜ ف۪يهَٓا اَنْهَارٌ مِنْ مَٓاءٍ غَيْرِ اٰسِنٍۚ وَاَنْهَارٌ مِنْ لَبَنٍ لَمْ يَتَغَيَّرْ طَعْمُهُۚ وَاَنْهَارٌ مِنْ خَمْرٍ لَذَّةٍ لِلشَّارِب۪ينَۚ وَاَنْهَارٌ مِنْ عَسَلٍ مُصَفًّىۜ وَلَهُمْ ف۪يهَا مِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ وَمَغْفِرَةٌ مِنْ رَبِّهِمْۜ كَمَنْ هُوَ خَالِدٌ فِي النَّارِ وَسُقُوا مَٓاءً حَم۪يمًا فَقَطَّعَ اَمْعَٓاءَهُمْ
Takvalı olanlara /yanlışlardan sakınanlara vaat edilen cennet şöyledir[1*]: İçinde rengi ve kokusu bozulmayan su ırmakları, tadı değişmeyen süt ırmakları, içenlere lezzet veren (ama sarhoş etmeyen) içki ırmakları ve saflaştırılmış bal ırmakları bulunur. Onlar için orada her türlü meyve ve bir de Rablerinin bağışlaması vardır[2*]. Böyle bir kişi, o ateşin (cehennemin) içinde ölümsüz olarak kalan ve kendine kaynar su içirilip de o suyun bağırsaklarını paramparça ettiği[3*] kişi gibi olur mu[4*]?

[1*] Ra’d 13/35, Zuhruf 43/71-72.

[2*] Saffat 37/45-47, Tur 52/23, Kamer 54/54, Vakıa 56/17-19, İnsan 76/15-18.

[3*] Duhan 44/43-46.

[4*] Furkan 25/15.


(Muhammed 47/16)
وَمِنْهُمْ مَنْ يَسْتَمِعُ اِلَيْكَۚ حَتّٰٓى اِذَا خَرَجُوا مِنْ عِنْدِكَ قَالُوا لِلَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ مَاذَا قَالَ اٰنِفًا۠ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ طَبَعَ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِهِمْ وَاتَّبَعُٓوا اَهْوَٓاءَهُمْ
Onlardan seni dinleyenler var[1*]. Yanından çıkınca bilgi sahibi olanlara: "Ne dedi şimdi bu!" derler. Onlar, Allah’ın kalpleri üstünde yeni bir yapı oluşturduğu[2*] ve kendi arzularına uyup duran kimselerdir.

[1*] Nisa 4/81-83, En’am 6/25, Yunus 10/42-43, İsra 17/47.

[2*] Bu durum, kişi tövbe edip kendini düzeltinceye kadar devam eder (Nisa 4/17-18, Furkan 25/68-71). Tövbe etmeyip kendini düzeltmezse cehenneme gider (Al-i İmran 3/86-90).


(Muhammed 47/17)
وَالَّذ۪ينَ اهْتَدَوْا زَادَهُمْ هُدًى وَاٰتٰيهُمْ تَقْوٰيهُمْ
Doğru yola girenlere gelince Allah onların hidayetini artırır ve yanlışlardan sakınma kararlılığı verir[*].

[*] Meryem 19/76, Ankebut 29/69.


(Muhammed 47/18)
فَهَلْ يَنْظُرُونَ اِلَّا السَّاعَةَ اَنْ تَأْتِيَهُمْ بَغْتَةًۚ فَقَدْ جَٓاءَ اَشْرَاطُهَاۚ فَاَنّٰى لَهُمْ اِذَا جَٓاءَتْهُمْ ذِكْرٰيهُمْ
Bunlar o saatin /mezardan kalkış saatinin kendilerine ansızın gelmesi dışında bir şey mi bekliyorlar[1*]? Oysa onun bütün şartları /alametleri ortaya çıkmıştır. O saat geldiğinde akıllarını başlarına almalarının ne faydası olur[2*]?

[1*] Zuhruf 43/66.

[2*] Fecr 89/23.


(Muhammed 47/19)
فَاعْلَمْ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مُتَقَلَّبَكُمْ وَمَثْوٰيكُمْ۟
Şunu bil ki Allah'tan başka ilah yoktur[1*]. Hem kendi günahın için hem de inanmış erkek ve kadınlar için bağışlanma talebinde bulun[2*]. Allah, gezip dolaştığınız yeri de varıp durduğunuz yeri de bilir[3*].

[1*] Al-i İmran 3/18, Enbiya 21/25.

[2*] Enfal 8/67-68, Mü’min 40/55, Fetih 48/1-2, Nasr 110/1-3.

[3*] Hud 11/6, Hadid 57/4.


(Muhammed 47/20)
وَيَقُولُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَوْلَا نُزِّلَتْ سُورَةٌۚ فَاِذَٓا اُنْزِلَتْ سُورَةٌ مُحْكَمَةٌ وَذُكِرَ ف۪يهَا الْقِتَالُۙ رَاَيْتَ الَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ يَنْظُرُونَ اِلَيْكَ نَظَرَ الْمَغْشِيِّ عَلَيْهِ مِنَ الْمَوْتِۜ فَاَوْلٰى لَهُمْۚ
İnanıp güvenenler: "Keşke bir sure indirilse!" derler. Hüküm içeren bir sure indirilip de içinde savaştan söz edilince kalplerinde hastalık olanların, ölüm baygınlığına girmiş birinin bakışı gibi sana baktıklarını görürsün[*]. Oysa onlara uygun olan,

[*] Tevbe 9/64, 86, 124-125, 127.


(Muhammed 47/21)
طَاعَةٌ وَقَوْلٌ مَعْرُوفٌ۠ فَاِذَا عَزَمَ الْاَمْرُ۠ فَلَوْ صَدَقُوا اللّٰهَ لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْۚ
içten boyun eğmek ve marufa /Kur’an’a uygun konuşmaktır. Savaşma işi kesinleşince de Allah'a karşı dürüst davranırlarsa kendileri için elbette iyi olur[*].

[*] Enfal 8/5-8, 15-16, Tevbe 9/111.


(Muhammed 47/22)
فَهَلْ عَسَيْتُمْ اِنْ تَوَلَّيْتُمْ اَنْ تُفْسِدُوا فِي الْاَرْضِ وَتُقَطِّعُٓوا اَرْحَامَكُمْ
Savaştan yüz çevirirseniz, bulunduğunuz yerde fesat çıkarmanız ve akrabalık bağlarını koparmanızdan başka ne bekleyebilirsiniz ki[*]!

[*] Tevbe 9/38-39, 41.


(Muhammed 47/23)
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ لَعَنَهُمُ اللّٰهُ فَاَصَمَّهُمْ وَاَعْمٰٓى اَبْصَارَهُمْ
İşte bu gibiler, Allah’ın lanetlediği /dışladığı kimselerdir. (Sanki[*]) Allah, onları sağırlaştırmış ve basiretlerini köreltmiştir.

[*] Bu âyette, istiare-i temsiliyye (alegori) denen mecazi anlatım vardır. İstiarede benzetme edatı gizlenir ama Türkçede, bu tür istiareler gerçek sanıldığı için burada benzetme “sanki” sözüyle açığa çıkarılmıştır (Lokman 31/6-7, Câsiye 45/6-7). “Sanki” edatı yazılmazsa bazı insanlar, Allah’ın kafirlere, tövbe kapısını kapattığını ve özgürce karar almalarını engellediğini sanacaklardır. Oysa tövbe edildiği yani yanlıştan dönüldüğü takdirde affedilmeyecek bir günah yoktur (Bakara 2/159-160, Nisa 4/17, Zümer 39/53).


(Muhammed 47/24)
اَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْاٰنَ اَمْ عَلٰى قُلُوبٍ اَقْفَالُهَا
Bunlar Kur’an’ı hiç mi etraflıca düşünmezler[*]? Yoksa kalp­leri üzerinde kilitler mi var?

[*] Nisa 4/82, Mü'minûn 23/68, Sad 38/29.


(Muhammed 47/25)
اِنَّ الَّذ۪ينَ ارْتَدُّوا عَلٰٓى اَدْبَارِهِمْ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْهُدَىۙ الشَّيْطَانُ سَوَّلَ لَهُمْۜ وَاَمْلٰى لَهُمْ
Doğru yol, kendileri için apaçık ortaya çıktıktan sonra gerisin geri dönenler var ya, onları bu yanlışa şeytan sürüklemiş ve beklentiler içine sokmuştur[*].

[*] Bakara 2/217, Al-i İmran 3/86-88, Maide 5/54, Nahl 16/63.


(Muhammed 47/26)
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَالُوا لِلَّذ۪ينَ كَرِهُوا مَا نَزَّلَ اللّٰهُ سَنُط۪يعُكُمْ ف۪ي بَعْضِ الْاَمْرِۚ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ اِسْرَارَهُمْ
Bunun sebebi onların, Allah'ın indirdiğinden hoşlanmayanlara "Bazı konularda size gönülden boyun eğeceğiz[1*]." demeleridir. Allah onların yaptığı gizli konuşmaları bilir[2*].

[1*] Bakara 2/14, Nisa 4/142-143, Haşr 59/11-12.

[2*] Bakara 2/77.


(Muhammed 47/27)
فَكَيْفَ اِذَا تَوَفَّتْهُمُ الْمَلٰٓئِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَاَدْبَارَهُمْ
Melekler, yüzlerine ve sırtlarına vura vura onları vefat ettirdiklerinde[*] halleri nice olur?

[*] İnsan, biri beden diğeri ruh olmak üzere iki nefisten oluşur (Zümer 39/42). Ruhun çoğunlukla can ile aynı şey olduğu zannedilir. Oysa canlılık ana rahminde döllenmeyle başlarken, ruhun üflenmesi bütün organların tamamlanmasından sonra olur. Ruh bedenle birleştiğinde insan, dinleyen, basiret ve gönül sahibi olan bir canlı türü haline gelir (Mü'minûn 23/12-14, Secde 32/7-9). Beden bir bilgisayarın donanımına; can, donanıma güç veren elektriğe benzer. Ruh ise bilgisayarın işletim sistemi gibidir. İşletim sistemi nasıl bütün bilgileri koruyorsa ruh da öyledir. Ruhun işletim sisteminden farkı, kendi bedeninden başkasına yüklenememesidir.Ahirette de yeniden yaratılan bedenine girecektir (Kıyame 75/3-4, Tekvîr 81/7). Ruhun bedenden çekilip alınmasına “vefat ettirme” denir. Allah insanı iki şekilde vefat ettirir: biri uyuyunca, diğeri de ölünce olur. Allah, hem uyuyan hem de ölen bedenin ruhunu tutar. Ruh ve canın farklı şeyler olduğu, uyuyan insanın canlılığını korumasından da anlaşılır. Uyuyan insanın ruhu, uyandığında; ölen kişinin ruhu ise ahirette kendi bedeni yeniden yaratıldığında geri döner (Mü'minûn 23/100).


(Muhammed 47/28)
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمُ اتَّبَعُوا مَٓا اَسْخَطَ اللّٰهَ وَكَرِهُوا رِضْوَانَهُ فَاَحْبَطَ اَعْمَالَهُمْ۟
Bunun sebebi onların Allah'ı razı edecek şeylerden hoşlanmayarak onu öfkelendiren şeylere uymalarıdır. Allah da onların amellerini yok saymıştır[*].

[*] Muhammed 47/3.


(Muhammed 47/29)
اَمْ حَسِبَ الَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ اَنْ لَنْ يُخْرِجَ اللّٰهُ اَضْغَانَهُمْ
Yoksa kalplerinde hastalık olanlar, kötü eğilimlerini Allah'ın asla ortaya çıkarmayacağını mı sanıyorlar[*]?

[*] Tevbe 9/64.


(Muhammed 47/30)
وَلَوْ نَشَٓاءُ لَاَرَيْنَاكَهُمْ فَلَعَرَفْتَهُمْ بِس۪يمٰيهُمْۜ وَلَتَعْرِفَنَّهُمْ ف۪ي لَحْنِ الْقَوْلِۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ اَعْمَالَكُمْ
Farklı tercihte bulunsaydık onları sana elbette gösterirdik, sen de onları kesinlikle görünüşlerinden tanırdın[1*]. Ama onları, konuşmalarının üslûbundan[2*] kesin olarak tanırsın. Allah bütün amellerinizi bilir.

[1*] Tevbe 9/101.

[2*] Üslûp, “oluş, yapış veya yapılış biçimi, tutulan yol, tarz, usûl” anlamına gelir. Lehn (لَحْنِ) ise “melodi yani kulağa hoş gelen ses” anlamına gelebildiği gibi melodinin inişli çıkışlı olmasından mülhem “inişli çıkışlılık” anlamına da gelebilir. Bundan dolayı (لَحْنِ الْقَوْلِ)“kulağa hoş gelen ama dikkat edilince inişli çıkışlı yani birbiriyle çelişkili olduğu anlaşılan sözlerden oluşan bir uslûp özelliğini” anlatır.


(Muhammed 47/31)
وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ حَتّٰى نَعْلَمَ الْمُجَاهِد۪ينَ مِنْكُمْ وَالصَّابِر۪ينَۙ وَنَبْلُوَ۬ا اَخْبَارَكُمْ
Biz, içinizden cihad edenleri[1*] ve sabırlı davrananları bilinceye, iç yüzünüzü ortaya çıkarıncaya kadar sizi, kesinlikle yıpratıcı bir imtihana sokacağız[2*].

[1*] Cihad (جهاد), düşmanın, şeytanın veya arzuların baskısına karşı Allah’ın emrine uymak için verilen her türlü mücadeledir (Müfredat). Allah yolunda savaş, cihadın en önemli  parçasıdır.

[2*] Bakara 2/155, 214, Al-i İmran 3/142, Tevbe 9/16, Kehf 18/7, Enbiya 21/35, Nur 24/47-50, Ankebut 29/2, Kıyamet 75/36. Benzer ifadeler Tevrat’ta da yer alır:  “Ya RAB, sınayıp tanıdın beni.” (Mezmurlar 139:1)


(Muhammed 47/32)
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ وَشَٓاقُّوا الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْهُدٰىۙ لَنْ يَضُرُّوا اللّٰهَ شَيْـًٔاۜ وَسَيُحْبِطُ اَعْمَالَهُمْ
Kâfir olan, Allah’ın yolundan ayrılan ve doğru yol kendileri için apaçık ortaya çıktıktan sonra bu resulün karşısında yer alanlar Allah’a asla zarar veremezler[1*]. Allah, onların amellerini yok sayacaktır[2*].

[1*] Al-i İmran 3/176-177, Nisa 4/115.

[2*] Muhammed 47/1-3.


(Muhammed 47/33)
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ وَلَا تُبْطِلُٓوا اَعْمَالَكُمْ
Ey inanıp güvenenler; Allah'a gönüllü olarak boyun eğin, bu resule gönüllü olarak boyun eğin[1*] de amellerinizi geçersiz kılmayın[2*]!

[1*] Nisa 4/59, 92, Maide 5/92, Nur 24/54, Teğabün 64/12.

[2*] Hucurat 49/2.


(Muhammed 47/34)
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ ثُمَّ مَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ فَلَنْ يَغْفِرَ اللّٰهُ لَهُمْ
Kâfir olan ve Allah’ın yolundan ayrılanlar sonra da kâfir olarak ölenler[1*] var ya Allah onları asla bağışlamaz[2*].

[1*] Her kafirin ölmeden önce tevbe etme hakkı vardır (Al-i İmran 3/86-89, Nisa 4/17-18, Furkan 25/68-71.)

[2*] Nisa 4/48, 116, 167-169, Muhammed 47/1.


(Muhammed 47/35)
فَلَا تَهِنُوا وَتَدْعُٓوا اِلَى السَّلْمِۗ وَاَنْتُمُ الْاَعْلَوْنَۗ وَاللّٰهُ مَعَكُمْ وَلَنْ يَتِرَكُمْ اَعْمَالَكُمْ
ْÖyleyse gevşemeyin, barış /uzlaşma çağrısı yapmayın[1*]! Üstün olan sizsiniz[2*]! Allah sizinle beraberdir. O sizi, işlerinizde asla yalnız bırakmaz[3*].

[1*] Savaş, düşmanın saldırısını engellemek için yapılır (Bakara 2/190) Saldıran tarafa barış teklifi yapılamaz. Ancak düşman taraf savaştan vazgeçer de barış teklifi yaparsa teklifleri kabul edilir (Enfal 8/61).

[2*] Al-i İmran 3/139-140, 160, Tevbe 9/38-40.

[3*] Mü’min 40/51.

 


(Muhammed 47/36)
اِنَّمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا لَعِبٌ وَلَهْوٌۜ وَاِنْ تُؤْمِنُوا وَتَتَّقُوا يُؤْتِكُمْ اُجُورَكُمْ وَلَا يَسْـَٔلْكُمْ اَمْوَالَكُمْ
Dünya hayatı sadece bir oyun ve oyalanmadır[1*]. Eğer inanır ve yanlış yapmaktan sakınırsanız Allah size hak ettiğiniz karşılıkları verir[2*]. Sizden mallarınızın tamamını da istemez[3*].

[1*] En'am 6/32, Ankebut 29/64, Hadid 57/20.

[2*] Al-i İmran 3/179.

[3*] Bakara 2/219, Tevbe 9/103.

 

(Muhammed 47/37)
اِنْ يَسْـَٔلْكُمُوهَا فَيُحْفِكُمْ تَبْخَلُوا وَيُخْرِجْ اَضْغَانَكُمْ
Eğer sizden onları isteyip de sizi aç ve açıkta bırakacak olsaydı cimrilik ederdiniz ve Allah, bütün kötü eğilimlerinizi ortaya çıkarırdı[*].

[*] İsra 17/29.


(Muhammed 47/38)
هَٓا اَنْتُمْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ تُدْعَوْنَ لِتُنْفِقُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ فَمِنْكُمْ مَنْ يَبْخَلُۚ وَمَنْ يَبْخَلْ فَاِنَّمَا يَبْخَلُ عَنْ نَفْسِه۪ۜ وَاللّٰهُ الْغَنِيُّ وَاَنْتُمُ الْفُقَرَٓاءُۚ وَاِنْ تَتَوَلَّوْا يَسْتَبْدِلْ قَوْمًا غَيْرَكُمْۙ ثُمَّ لَا يَكُونُٓوا اَمْثَالَكُمْ
İşte sizler Allah yolunda harcama yapmaya çağrılan kimselersiniz ama içinizden cimrilik edenler var. Kim cimrilik ederse cimriliği sadece kendine eder[1*]. Allah zengindir, siz fakirsiniz. Eğer yüz çevirirseniz o, yerinize başka bir topluluk getirir de onlar sizin gibi olmazlar[2*].

[1*] Al-i İmran 3/180.

[2*] Maide 5/54.