TİN
[*] "Rahmân” ve “Rahîm" kelimeleri, rahmet (رحمة) kökündendir. Rahmet, iyilik ve ikramı gerektiren incelik anlamındadır. Allah’ın özelliği olarak kullanılınca sadece iyilik ve ikram anlaşılır (Müfredât). Rahmân “rahmeti her şeyi kuşatan” demektir. Bu özellik Allah’tan başkasında olmayacağı için “iyiliği sonsuz” diye çevirdik. Rahîm “çok merhametli” demektir. Bu özellik Allah’ın dışındaki varlıklarda da olabilir. Nitekim ‘rahîm’ kelimesi, Tevbe 9/128. âyette Resulullah için; Fetih 48/29. ayette ise müminler için kullanılmıştır.
[*] Bu ayette incire ve zeytine yemin edilerek bunların önemine dikkat çekilmektedir. Devamındaki Tîn 95/2-3 ayetlerinde yemin edilenlerin nebilerin vahiy aldığı yerler olması, bu ayetteki sözcüklerin de vahiy alınan yerlere işaret ettiğini düşündürür. Budistler Buda’nın, Ganj’ın bir kolu olan Neranjara kıyısında, Gaya’da Bodhi veya Bo ağacı denen incirin altında aydınlanmaya eriştiğine inanır ve orayı kutsal ziyaret yeri sayarlar (Budizm, Günay Tümer DİA). Bu, Buda’nın da nebîlerden olduğunu gösteriyor olabilir (Fatır 35/24). Kudüs’te, İsa aleyhisselamın dua için sık sık gittiği dağ Zeytin Dağı’dır. Bu dağın eteğindeki Getsemani Bahçesi, İsa aleyhisselamın, havarileri ile yediği son akşam yemeğinden sonra Yahuda tarafından yakalatıldığı bahçedir (Matta 26:36-46, Markos 14:26-42, Luka 22:39-46). Bütün bunlardan dolayı bu kelimenin Zeytin Dağı’nı işaret ettiği söylenebilir.
[*] Tûr, dağ anlamındadır (Mekâyis). Kur’an’da sadece Sina’da bulunan bir dağın adı olarak kullanıldığından, özel isim de kabul edilir (Müfredat). Bu dağ, Sina’da olduğu için izafet /isim tamlaması “fî (في)” anlamında takdir edilerek anlam verilmiştir. Mü’minûn Sûresi’nde “Seynâ” (Mü’minun 23/20), bu âyette “Sînîn” olarak geçen bu yere Türkçede “Sina” denir. Musa aleyhisselamın vahiy aldığı dağ burasıdır (Meryem 19/52, Kasas 28/29).
[*] Güvenli belde Mekke’dir (Bakara 2/126, Beled 90/1.
[*] Allah, insanlara ruh üfleyerek, onlarda dinleme ve basiret özellikleri ile karar verme yeteneğine sahip bir gönül oluşturmuştur. Hem fiziksel yaratılışı hem de bu kabiliyetleri, insanın tabiatını meydana getirir ve onu imtihana tâbi bir varlık yapar (İsra 17/70, Mü’minun 23/12-14, Rum 30/30, Secde 32/7-9, İnfitar 82/7-8, Beled 90/4).
[*] Maide 5/60, A’raf 7/179. Tevrat’ta şu ifade geçer: “Tanrı insanı doğru yarattı, ancak onlar farklı yollara yöneldiler.” (Vaiz 7:29).
[*] Fussilet 41/8, İnşikak 84/25.