BELED

TEFSİR
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla...[*]

[*] "Rahmân” ve “Rahîm" kelimeleri, rahmet (رحمة) kökündendir. Rahmet, iyilik ve ikramı gerektiren incelik anlamındadır. Allah’ın özelliği olarak kullanılınca sadece iyilik ve ikram anlaşılır (Müfredât). Rahmân “rahmeti her şeyi kuşatan” demektir. Bu özellik Allah’tan başkasında olmayacağı için “iyiliği sonsuz” diye çevirdik. Rahîm “çok merhametli” demektir. Bu özellik Allah’ın dışındaki varlıklarda da olabilir. Nitekim ‘rahîm’ kelimesi, Tevbe 9/128. âyette Resulullah için; Fetih 48/29. ayette ise müminler için kullanılmıştır.


(Beled 90/1)
لَٓا اُقْسِمُ بِهٰذَا الْبَلَدِۙ
Hayır, bu şehre (Mekke’ye) yemin ederim,[*]

[*] Tîn 95/3.

 

(Beled 90/2)
وَاَنْتَ حِلٌّ بِهٰذَا الْبَلَدِۙ
(şimdi) sen bu şehirde güvende olmasan bile![*]

[*] “Hill (الحل)”, canı helal (el-Ayn) yani can güvenliği yok, anlamındadır. Mekke herkes için can ve mal güvenliğinin olduğu bir yer iken (Bakara 2/125, İbrahim 14/35, Kasas 28/57, Ankebut 29/67) Muhammed aleyhisselamı hapsetme, öldürme veya sürgün etme konusunda Mekkeli müşrikler kararlıydı (Enfal 8/30). Ayet bu durumu anlatmaktadır. 


(Beled 90/3)
وَوَالِدٍ وَمَا وَلَدَۙ
Çocuk sahibi olana[1*] ve çocuğuna da yemin olsun ki[2*]

[1*] Âyette geçen “vâlid (وَالِد)” kelimesi Kur’an’da  tekil formda ana ya da babadan herhangi birini anlatmak için (Lokman 31/33), tesniye formda da anne ve babanın her ikisini ifade etmek için kullanılmıştır (Bakara 2/83, Nisa 4/135, İsra 17/23). Öyleyse vâlid; “çocuk sahibi olan” demektir.

[2*] Her insanın çocuğu olmayabilir; ancak her insan bir başkasının çocuğudur. Öyleyse, ayette tüm insanlara yemin edilmektedir. 

 
 
 
 

(Beled 90/4)
لَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ ف۪ي كَبَدٍۜ
kesinlikle biz insanı zorluklara katlanacak güçte yarattık.[*]

[*] Allah insanı en güzel donanımda yaratmış (Tîn 95/4) ve kimseye gücünün üstünde bir sorumluluk yüklememiştir (Bakara 2/286 En'âm 6/152). Demek ki her insanın karşılaştığı zorluklarla mücadele edecek potansiyeli mevcuttur.

 

 


(Beled 90/5)
اَيَحْسَبُ اَنْ لَنْ يَقْدِرَ عَلَيْهِ اَحَدٌۢ
(Böyle yarattık diye) o, kimsenin kendisine asla güç yetiremeyeceğini mi sanıyor![*]

[*] Alak 96/6-7.

 

(Beled 90/6)
يَقُولُ اَهْلَكْتُ مَالًا لُبَدًاۜ
“Yığın yığın mal tükettim!”[*] diyor.

[*] Âl-i imran 3/116-117, Nisa 4/38.

 
 

(Beled 90/7)
اَيَحْسَبُ اَنْ لَمْ يَرَهُٓ اَحَدٌۜ
Kimsenin onu görmediğini mi sanıyor![*]

[*] Yunus 10/61, Hadid 57/4, Mücadele 58/7.

 

(Beled 90/8)
اَلَمْ نَجْعَلْ لَهُ عَيْنَيْنِۙ
Ona iki göz vermedik mi?


(Beled 90/9)
وَلِسَانًا وَشَفَتَيْنِۙ
Bir dil ile iki de dudak?[*]

[*] Göz, dil ve dudaklar, insanın görmesini, dinlemesini ve konuşmasını sağlayan nimetlerdir (İbrahim 14/34, Nahl 16/78, Rahman 55/4).

 

(Beled 90/10)
وَهَدَيْنَاهُ النَّجْدَيْنِۚ
Ona (biri hak biri bâtıl olan) iki yolu da gösterdik.[*]

[*] İnsan 76/3.

 

(Beled 90/11)
فَلَا اقْتَحَمَ الْعَقَبَةَۘ
Ama o, sarp yokuşu göze almadı.


(Beled 90/12)
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا الْعَقَبَةُۜ
Sarp yokuşun ne olduğunu sana kim bildirebilir?


(Beled 90/13)
فَكُّ رَقَبَةٍۙ
O, boyunduruk altında olan birini kurtarmaktır.


(Beled 90/14)
اَوْ اِطْعَامٌ ف۪ي يَوْمٍ ذ۪ي مَسْغَبَةٍۙ
Veya kıtlık gününde yedirmektir,


(Beled 90/15)
يَت۪يمًا ذَا مَقْرَبَةٍۙ
yakınlarından bir yetimi[*]

[*] Türkçede babası olmayan çocuğa yetim; annesi veya hem annesi hem babası olmayan çocuğa öksüz denir. Kur’an’da bunların tamamına yetim denir. Bunun bir örneği Nisa 4/6. ayettir. Orada sözü edilen yetimler kapsamına, bunların hepsi girer.

 

(Beled 90/16)
اَوْ مِسْك۪ينًا ذَا مَتْرَبَةٍۜ
ya da toz toprak içinde (sokakta) kalmış bir çaresizi.[*]

[*] Bakara 2/177, Nisa 4/36, Fecr 89/17-20.


(Beled 90/17)
ثُمَّ كَانَ مِنَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ وَتَوَاصَوْا بِالْمَرْحَمَةِۜ
Bunların yanısıra[1*], inanıp güvenen, birbirlerine sabrı /duruşunu bozmamayı tembih eden ve merhametli olmayı tembih eden kişilerden olmaktır.[2*]

[1*] Ayetteki “(ثمَ) sümme” edatına “bunların yanısıra” anlamı verilmiştir. Çünkü “sümme” dört türlü kullanımı olan bir edattır. Bunlardan biri, sıralama veya öncelik-sonralık kastedilmeksizin mutlak beraberliği ifade eder (Mu’cemu'l-Lugati'l-Arabiyyeti'l-Muasıra; Yunus 10/103; Hud 11/1, 3, 52).

[2*] Asr 103/1-3.
 

(Beled 90/18)
اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِۜ
İşte onlar, (mahşerde) iyi durumda olacak olanlardır.[*]

[*] Vakıa 56/8.


(Beled 90/19)
وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِنَا هُمْ اَصْحَابُ الْمَشْـَٔمَةِۜ
Ayetlerimiz karşısında kafirlik eden/onları görmezlikte direnenler de zor durumda olacak olanlardır.[*]

[*] Vakıa 56/9, 41-56.


(Beled 90/20)
عَلَيْهِمْ نَارٌ مُؤْصَدَةٌ
Onların üzerine kapatılmış bir ateş vardır.[*]

[*] Kehf 18/29, Furkan 25/13, Hümeze 104/5-9.