KASAS
[*] Gizlisi saklısı olmayan ve herşeyi açıklayan manaları MUBİN kelimesinin ELİF LAM’lı olması nedeniyle verilmiştir.
[*] Ümmet: Toplum. Bir lideri olan ve marufa uygun değerler ile o lider etrafında toplanma bilincini irade eden topluluk. “Kavim” ve “ümmet” kelimelerinin aynı cümle içerisinde kullanıldığı bu ayetten anlaşılacağı üzere marufa uygun değerler etrafında, en az bir liderden oluşan ve onun etrafında kendi iradeleri ile bir araya gelip hareket edenler, ümmettir. Bu kavimin(topluluğun) bir arada olma bilinciyle hareket eden kısmı artık topluluk olma durumundan toplum olma durumuna geçerler. Bu nedenle Türkçe Meal çalışmasının tamamında ‘ümmet’ geçen ayetlere ‘TOPLUM’, ‘kavim’ geçen ayetlere ‘TOPLULUK’ veya ‘HALK’ manası tercih edilmiştir. Bu manalar, aşağıdaki Türk Dil Kurumu Sözlük manalarına en uygun olanlarıdır.
Toplum: Bir arada yaşayan ve temel çıkarlarını sağlamak için iş birliği yapan insanların tümü
Topluluk: Nitelikleri bakımından bir bütün oluşturan kimselerin hepsi, aynı yerde bulunan insan kalabalığı, aynı türden canlıların bir araya gelmesiyle oluşan küme
[*] Vahiy, işaret dili, fısıldama, rumuzlarla, yazıyla veya üstü kapalı olarak konuşma anlamlarına gelir (Müfredat). "Allah bir insanla, vahiy veya perde arkasından yahut bir elçi gönderip gerekli gördüklerini izniyle ona vahyetmesi dışında bir yolla konuşmaz." (Şûrâ 42/51) Bu üç çeşit vahiyden birincisi her insana olur. Allah her insanın içine, yaptığının iyi mi yoksa kötümü olduğunu ilham eder (Şems 91/7-8). Ayrıca rüyada da bazı şeyler bildirebilir (Yusuf 12/4-5, Yusuf 12/43-49), bu da perde arkasında vahiy olur. Allah bir meleği insan kılığında da gönderebilir (Hicr 15/51-66, Zariyat 51/24-37) Meryem validemize böyle bir vahiy gelmiştir (Meryem 19/16-21). Musa aleyhisselamın annesine bunlardan hangisi ile vahyedildiğine dair bir bilgimiz yoktur. Allah elçiler seçer ve insanlara duyurmak istediği sözlerini, melekler eşliğinde gelen Cebrail aleyhisselam aracılığı ile onlara vahyeder (Cin 72/26-28 ). Onlar bu vahyi, insanlara bildirmekle görevli oldukları için Allah'ın resulü yani elçisi olurlar.
[*] Şâe = شاء fiilinin kökü, “bir şeyi var etme” anlamında olan şey =شيء’dir. Özne Allah ise “gereğini yarattı” anlamına gelir. (Bkz. Müfredât). Burada beklenen şey, Allah’ın desteğidir.
[*] Ona, Tûr’un (Sina Dağı’nın) sağ yamacından seslenmiş, özel bir konuşma için yaklaştırmıştık. (Meryem 19/52)
[*] Bakara 2/23, Yunus 10/37-38, Hud 11/13, İsra 17/88, Tur 52/34
[*] Arapça “Selam size!” (selâmun aleykum) Türkçe’de “Size selamet(güvenlik ve esenlik) olsun” demektir.
[*] Şâe = شاء fiilinin kökü, “bir şeyi var etme” anlamında olan şey =شيء’dir. İnsanın bir şeyi var etmesi, gerekeni yapması ile olur” (Müfredât). Ayrıca En’âm 6/148-149’un dipnotlarına bkz.
[*] Bu ayetin iki yerinde iltifat sanatı kullanılarak üçüncü şahıstan birinci çoğul şahsa geçilmiştir. Arapçada bu sanat, dikkatleri toplamak içindir. Türk dilinde böyle bir sanat olmadığı için yanlış anlamalara sebep olduğundan meale yansıtılmamıştır.
[*] Şâe = شاء fiilinin kökü, “bir şeyi var etme” anlamında olan şey =شيء’dir. Allah’ın bir şeyi var etmesi, gerek görüp yapması ile olur” (Müfredât). Ayrıca En’âm 6/148-149’un dipnotlarına bkz.