ALAK

TEFSİR
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla,


(Alak 96/1)
اِقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذ۪ي خَلَقَۚ
(Varlıkları) Rabbinin adıyla oku, (onları) o yaratmıştır![*]

[*] Baştaki besmele ile birlikte ilk altı ayetin, ilk inen ayetler olduğu kabul edilir. Burada yaratılışa, yazıya ve bilmediğini öğrenmeye dikkat çekilmiş olması, ilk emrin, tabıatın okunmasıyla ilgili olduğunu gösterir. Allah Teâlâ, ilk insan olan Âdem’e de önce varlıklardaki bilgiyi öğretmiştir. (Bkz. (Bakara 2/30) ve devamı)

 

(Alak 96/2)
خَلَقَ الْاِنْسَانَ مِنْ عَلَقٍۚ
O, insanları birbirine bağlı olarak[*] yaratmıştır.

[*]  (علق)=alak'ın kök anlamı, bir şeyin üstteki şeyle ilişkilendirmesidir. Döllendikten sonra rahim cidarına yapışan yumurta anlamında kullanıldığı gibi arzu, düşmanlık, ilgi ve alaka gibi bir çok anlamda kullanılır (Mekâyîs) 

Buradaki alak kelimesi genellikle rahim cidarına yapışan döllenmiş yumurta diye tercüme edilir. Bize göre bu uygun değildir. Çünkü bütün canlılar döllenmiş yumurtadan yaratılır. Onun farklılaşıp insan haline gelmesi kendine ruhun üflenmesinden sonradır.

Oku! emri verilirken nebîmizin okuyabileceği tek şey Allah’ın yarattığı âyetler yani varlıklardı. Hayatımız onlara bağlı olduğundan her insan, doğumundan ölümüne kadar onları öğrenmeye çalışır. Bu yüzden Allah Teâlâ, ilk insan olan Âdem’e, her şeyden önce varlıklardaki bilgiyi öğretmiştir. İlgili âyetler şöyledir:

“وَعَلَّمَ آدَمَ الأَسْمَاء كُلَّهَا

Âdem’e isimlerin hepsini öğretti”

İsim, bir şeyi tanımaya ve zihinde canlı tutmaya yarar. Varlıkların isimlerini öğretme, neye yaradıklarını öğretmedir. Arap dili bakımından isimleri gösteren zamir önce “hâ=ها iken Âdem’in öğrenmesinden sonra “hum=هم“a dönüştürülerek şöyle denmiştir:

 ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى ٱلْمَلَٰٓئِكَةِ فَقَالَ أَنۢبِـُٔونِى بِأَسْمَآءِ هَٰٓؤُلَآءِ إِن كُنتُمْ صَٰدِقِينَ 

Sonra Allah onları meleklere gösterdi:“İddianızda haklıysanız bana şunların isimlerini söyleyin!” dedi.”

Arapça’da “hâ=ها akılsız varlıklar için “hum=هم“a akıllı varlıklar için kullanılır. Akıl ise insanın yararlanacağı bilgi anlamına da geldiği için (Bkz. Müfredat) zamirin değişmesi Adem’e öğretilen şeyin varlıklardaki bilgi olduğunu gösterir. Melekler o varlıkları görüyor ama isimlerini yani neye yaradıklarını bilmiyorlardı. İşte bu bilgi Adem’i meleklerden üstün hale getirmişti.

O bilgi Âdem’e yazıyla öğretilmişti. Bunu bu surenin 4. âyetinden öğreniyoruz. 

Allah Teala, birbirine bağımlı olarak yarattığı her insana farklı yetenekler vererek her birinin farklı mal ve hizmet üretmesinin önünü açmış ve bu bağımlılığı hayatın olmazsa olmazı yapmıştır. “Rabbinin (Sahibinin) ikramını onlar mı paylaştıracak? Oysa dünya hayatında yaşamalarına sebep olan şeyleri (farklı malları, farklı bölgelere) biz paylaştırdık. (İnsanlardan) Birini diğerinden bir kaç derece üste çıkardık ki biri diğerinin işinden yararlansın. Ama Rabbinin (Sahibinin) ikramı, onların birikimlerinden iyidir (Allah vermezse bir şey elde edemezler)”. (Zuhruf 43/32)

Sosyal yapının sağlıklı yürümesi için herkes, kendi kabiliyetlerini geliştirmeli, başkalarına imrenerek vakit kaybetmemelidir.Bir âyet şöyledir: “Allah'ın birinize diğerinden fazla olarak verdiği şeylere imrenmeyin. Erkeklere, kendi kazandıklarından belirli bir pay, kadınlara da kendi kazandıklarından belirli bir pay vardır. Siz, Allah’ın ikramını isteyin. Her şeyi bilen Allah’tır.” (Nisa 4/32)

Görüldüğü gibi Allah, insanları ve bölgeleri farklı özelliklerde yaratmış ki her biri diğerine bağımlı olsun.

 

(Alak 96/3)
اِقْرَأْ وَرَبُّكَ الْاَكْرَمُۙ
Oku! Rabbin en iyi ikramın sahibidir.


(Alak 96/4)
اَلَّذ۪ي عَلَّمَ بِالْقَلَمِۙ
O, kalemle öğretmiştir[*];

[*] Bakara 2/31 âyette şöyle buyrulur: ”Allah,Âdem’e her varlığın ismini (neye yaradıklarını) öğretti,” Bu âyette de kalemle öğrettiği bildirilmektedir. Demek ki, yazıyı öğreten Allah, onu ilk öğrenen de Âdem’dir.

 

(Alak 96/5)
عَلَّمَ الْاِنْسَانَ مَا لَمْ يَعْلَمْۜ
O insana (Adem’e), bilmediği şeyleri öğretmiştir.


(Alak 96/6)
كَلَّٓا اِنَّ الْاِنْسَانَ لَيَطْغٰىۙ
Yok, yok… İnsan kesinlikle taşkınlık eder;


(Alak 96/7)
اَنْ رَاٰهُ اسْتَغْنٰىۜ
Kimseye ihtiyacı kalmadığını görürse eğer!


(Alak 96/8)
اِنَّ اِلٰى رَبِّكَ الرُّجْعٰىۜ
Nasıl olsa herkes Rabbinin huzuruna çıkarılacaktır.


(Alak 96/9)
اَرَاَيْتَ الَّذ۪ي يَنْهٰىۙ
Engelleyen o kişinin durumunu düşündün mü?


(Alak 96/10)
عَبْدًا اِذَا صَلّٰىۜ
Görevini yapmakta olan[1*] bir kulu[2*]!

[1*] Zeccâc’a (öl. 311 h.) göre salat’ın kök anlamı lüzum =اللزوم yani sürekli yanında olma ve ayrılmamadır. ( Meânî’l-Kur’ân ve İ’râbuh).

[2*] İlk beş âyet dışındakiler daha sonra indiği için bu âyet, Nebîmizi engelleme işinin kısa sürede başladığını gösterir.

 

(Alak 96/11)
اَرَاَيْتَ اِنْ كَانَ عَلَى الْهُدٰىۙ
Hiç düşünmez misin be adam! Engellediğin kişi ya doğru yoldaysa!


(Alak 96/12)
اَوْ اَمَرَ بِالتَّقْوٰىۜ
Ya yanlışlardan korunma tavsiyesinde bulunuyorsa[*]!

[*] Buradaki أَوْ’e  وَ manası verilmiştir. 


(Alak 96/13)
اَرَاَيْتَ اِنْ كَذَّبَ وَتَوَلّٰىۜ
Baksana! Ya kendisi yalan söylüyor ve doğrulara sırt çeviriyorsa!


(Alak 96/14)
اَلَمْ يَعْلَمْ بِاَنَّ اللّٰهَ يَرٰىۜ
O adam Allah’ın onu gördüğünü bilmez mi?


(Alak 96/15)
كَلَّا لَئِنْ لَمْ يَنْتَهِ۬ لَنَسْفَعًا بِالنَّاصِيَةِۙ
Yok, yok… Vazgeçmezse tutup çekeriz perçeminden,


(Alak 96/16)
نَاصِيَةٍ كَاذِبَةٍ خَاطِئَةٍۚ
Yalancı ve suçlu perçeminden!


(Alak 96/17)
فَلْيَدْعُ نَادِيَهُۙ
Yandaşlarını çağırsın bakalım (çağırabilirse[*]),

[*] Kimi insanlar, Allah’a benzer nitelikler yükleyerek, O’nunla aralarına koyduklarını ilah edinir ve onları, Allah’ı sever gibi severler. İnanıp güvenenlerin Allah sevgisi çok güçlüdür. Bu yanlışı yapanlar, bütün gücün Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın cezasının, (işledikleri suçla) orantısını, o azabı gördüklerinde anlayacakları gibi keşke şimdiden anlasalar! Arkasından gidilen kişiler o gün, kendilerini takip edenleri terk ederler. Artık azabı görmüşler ve aralarındaki bütün bağlar kopmuştur. Onları takip edenler şöyle derler: “Keşke elimize bir fırsat geçse de onların burada bizden uzak durdukları gibi biz de onlardan uzak durabilsek!” Allah yaptıklarını, içlerini yakacak şekilde gösterecektir. Artık o ateşten çıkacak değillerdir.” (Bakara 2/165-167)

 

(Alak 96/18)
سَنَدْعُ الزَّبَانِيَةَۙ
Biz de zebanileri[*] çağıracağız.

[*] Suçluları cehenneme götüren ve cehennemi yöneten melekler.

 

(Alak 96/19)
كَلَّاۜ لَا تُطِعْهُ وَاسْجُدْ وَاقْتَرِبْ
Yok, yok… Ona boyun eğme, sen Allah’a boyun eğ ve O’na yakın ol!