ZUHRUF
[*] Arapçada “Kur’an” kelimesinin bir anlamı da kümedir. Kelimenin bu anlamda kullanıldığı ayet için bakınız İsra 17/78
[*] Doğru olan hükme hikmet denir. Hikmetli olması doğru hükümler içerdiği anlamına gelir.
[*] Nebî, kendine Kitap ve hikmet verilen kişidir. Türkçede peygamber olarak bilinir. (En'âm 6/83-90 ve Bakara 2/61).
[*] Sözlükte eğmek/bükmek/çevirmek anlamındaki “left = لفت” kökünden türeyen iltifât, bir şeyi yöneldiği taraftan başka bir tarafa çevirmek anlamına gelir. Terim olarak iltifat, üslupla ilgili edebî bir sanattır. Kullanıldığı yerlerde ifadeye tehdit ve korkutma, tenbih, kınama, silkeleme, uyarma ve hatırlatma, sebep gösterme, talebin önemini ifade etme gibi anlamlar katar. Dinleyicinin ilgi ve dikkatini canlı tutmayı sağlar. İltifat; kişide, tekillik-çoğullukta ve zamanda yapılabilir. Türkçede de benzer amaçlarla, konuşurken kişi değiştirme, tekil kişiyi çoğul zamirle ifade etme ve kipte değişiklik yapma vardır: ancak her dilin dinamikleri kendine özgü olduğu için bir dilden başka bir dile çeviri yapılırken aynı anlam inceliklerini yansıtmak her zaman mümkün olmaz. Bu yüzden mealimizde Kur’an’da geçen iltifat sanatlı söyleyişler, Türkçede daha iyi anlaşılması amacıyla yer yer lafzen değil, manen aktarılmıştır.
[*] Koyun, keçi, sığır, deve
[*] “yeni bir bedenle” anlamı verdiğimiz “munkalib = مُنقَلِب” bir kalıptan bir başka kalıba girme anlamındadır. Allah Teala şöyle buyurur:
“Biz aranızda ölümü yazdık; kimse bizden kaçıp kurtulamaz. Bunu, görüntünüzü değiştirmek ve bilmediğiniz bir görüntüde sizi yeniden yapılandırmak için yazdık. Şimdiki yapınızı iyi biliyorsunuz. Keşke elinizdeki bilgileri kullanıp da aklınızı başınıza alsanız?” (Vakıa 56/60-62)
[*] Kafirlik, nankörlük olarak çevrilmiştir. Bu kişilerin yaptığı esasında Allah’ı ikinci sıraya koymak, O’nu ve ayetlerini görmezlikten gelmektir.
[*] Kız çocuğu için, erkeklere has müzekker zamiri kullanılmış. Bunu o çocuğun sahibi. Kendini kıza karşı değilmiş gibi göstermek için söyleyebilir. Ama içinde açığa vuramadığı bir çatışmanın olduğunu ayetin ikinci bölümünden anlıyoruz. Bu sebeple o bölüm hal cümlesi sayılarak meal verilmiştir..
[*] İyiliği sonsuz olanın.
[*] Şâe = شاء fiilinin kökü, “var etme” anlamında olan şey =شيء’dir. (Müfredât). Allah her şeyi, bir ölçüye göre yaratır. (Kamer 54/49, Ra’d 13/8) İmtihanla ilgili şeyleri iyi ve kötü diye ikiye ayırmıştır. (Enbiyâ 21/35) Allah, herkesin doğru yolda olmasını ister (Nisa 4/26) ama sadece iyi işler yapanı doğru yolda sayar. (Nur 24/46) Yaptığının iyi mi yoksa kötü mü olduğunu da kuluna ilham eder. (Şems 91/7-10)
Buna göre şâe = شاء fiilinin öznesi Allah olursa “gerekeni yaptı” insan olursa “tercihinin gereğini yaptı” anlamına gelir. Bir ayet şöyledir: ”Yapılması gerekeni Allah yapsaydı hepinizi tek bir toplum haline getirirdi. Ama Allah, (sapıklığın) gereğini yapanı sapık sayar, (doğru yolda olmanın) gereğini yapanı da yoluna kabul eder. Yaptıklarınızdan elbette sorumlu tutulacaksınız.” (Nahl 16/93)
Kur’an’da olmayan kader inancını İslam’a yerleştirmek isteyenler, büyük bir çarpıtma yaparak şâe = شاء fiiline irade yani isteme ve dileme anlamı vermiş, bu yanlış anlamı, tefsirlere hatta sözlüklere bile yerleştirerek birçok ayetin mealini bozmuşlardır. Yukarıdaki âyetin meali şöyle olmuştur:
“Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı. Ama O, dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola eriştirir. Bütün yaptıklarınızdan elbette sorumlu tutulacaksınız.”
Bunu yapanlar Kur’an’ı, çelişkili bir kitap gibi göstermeyi de başarmışlardır. Ayrıntı için bkz: http://www.suleymaniyevakfi.org/akaid-arastirmalari/kuranda-sey-meset-irade-ve-fitrat.html
[*] Bir inanç etrafında toplanan topluluklara ümmet denir. (Müfredat)
[*] Resul (رسول), “gönderilen”demektir. Gönderilen söze resul dendiği gibi o sözü iletmek için gönderilen kişiye de resul denir (Müfredat). Kur’an’daki resul kelimeleri ya elçi ya da Allah’ın Kitabı anlamındadır. Elçi ölümlü, Kitap kalıcıdır. Uhud savaşında Nebîmiz’in öldüğüne dair haberlerin yayılması üzerine Allah Teâlâ şöyle demiştir:
“Muhammed sadece elçidir. Ondan önce de elçiler geldi. O ölse veya öldürülse, gerisin geri mi döneceksiniz?” (Al-i İmran 3/144)
[*] İnsanların (yanlışlar içinde olan) tek toplum olma tehlikesi
[*] Müttekiler: Allah’tan çekinerek korunan, kendini (fıtratını) bozmayan. Bkz. Bakara 2/2.
[1*] Elçi olarak anlam verdiğimiz resul ( رسول ) kelimesi, hem iletilen bilgi hem de bilgiyi ileten elçi anlamındadır (Müfredat). Bilgi, elçiden önemli olduğu için Allah Teâlâ şöyle demiştir:
“Muhammed sadece elçidir. Ondan önce de elçiler geldi. O ölse veya öldürülse, gerisin geri mi döneceksiniz?” (Al-i İmran 3/144)
Elçimiz aracılığı ile bize iletilen bilgiler Kur’an’da toplandığından artık bizim için Resul, Kur’an’dır. Bu yüzden resul, bir çok âyette Allah’ın Kitab’ı anlamındadır. Kendilerine kitap verilenlerden Hristiyanlara sorsan İsa’nın, Meryem’in ve Kutsal Ruhun, Allah ile araya konacak birer ilah olduklarını söylerler. Ama bu iddialarını İncil ile ispatlayamazlar. Bu sebeple onlar açısından da resul, Tevrat ve İncil’dir.
[2*] Arap dili açısından âyet şu şekilde takdir edilmiştir: (وَاسْأَلْ( أمم )مَنْ أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رُسُلِنَا)
[3*] İlah, tapılan varlıktır. Din adamlarının bir çoğu, âyetlerde anlam kayması yaparak Allah’ın nebilerinin sözlerini, Allah’ın sözü gibi sayıp onları ilahlaştırmışlar, İbadet, kayıtsız şartsız boyun eğmektir. Bu ayete göre Allah, kendi dışında hiçbir şeye kayıtsız şartsız boyun eğilmesini kabul etmemiştir.
[4*] Arap edebiyatında iltifat sanatı vardır, anlatımı canlı tutmak ve konunun önemini vurgulamak için sözün akışı beklenmedik bir şekilde değiştirilerek, burada olduğu gibi üçüncü şahıstan birinci şahsa geçiş yapılabilir. Türkçe’de bu sanat olmadığından bu gibi ifadeler bir Türk’ü şaşırtır. Burada olduğu gibi birçok âyete, bu sanat yok sayılarak meâl verilmiştir.
[*] Rabbinin
[*] Bakınız İsra 17/95.
[*] Yeniden yaratılışın nasıl olacağına dair örnek alınarak üzerinden bilim üretilecek bir kişidir.
[*] Kıyamet, her insana, gözünü kapayıp açacağı zaman kadar, hatta daha yakındır.
[*] Müttekiler: Allah’tan çekinerek korunmuş, kendini(fıtratını) bozmamış olanlar. Bakınız Bakara 2/2.
[*] iltifat Bakara 2/64
[*] Çünkü ölmek isteyecekler ama bir türlü ölemeyeceklerdir.
[*] “Bilerek doğruya şahitlik edenler” Allah’tan başka ilah olmadığına şahitlik edenlerdir. Böyleleri müşrik olmadıkları için günahlarından dolayı cehenneme sokulsalar da oradan çıkarılıp cennetteki yakınlarının yanına yerleştirileceklerdir (Meryem 19/86-87, Tur 52/21). İşte şefaat budur. Yoksa Mahşerde kimseye şefaat edilmeyecektir (Bakara 2/254, İnfitar 82/19) Allah ile aralarına aracılar koyanlar da o aracıların bir faydasını göremeyeceklerdir (İsra 17/56, Kasas 28/62-64).