BÜRUC

TEFSİR
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla...[*]

[*] "Rahmân” ve “Rahîm" kelimeleri, rahmet (رحمة) kökündendir. Rahmet, iyilik ve ikramı gerektiren incelik anlamındadır. Allah’ın özelliği olarak kullanılınca sadece iyilik ve ikram anlaşılır (Müfredât). Rahmân “rahmeti her şeyi kuşatan” demektir. Bu özellik Allah’tan başkasında olmayacağı için “iyiliği sonsuz” diye çevirdik. Rahîm “çok merhametli” demektir. Bu özellik Allah’ın dışındaki varlıklarda da olabilir. Nitekim ‘rahîm’ kelimesi, Tevbe 9/128. âyette Resulullah için; Fetih 48/29. ayette ise müminler için kullanılmıştır.


(Büruc 85/1)
وَالسَّمَٓاءِ ذَاتِ الْبُرُوجِۙ
Burçları /takımyıldızları[*] olan göğe yemin olsun!

[*] “Burç (برج)”, Arapçada köşk ve kale anlamına gelir (Mekayis). Birinci kat semayı süsleyen takımyıldızlar, uzaktan köşkler ve kaleler gibi gözükürler (Nisa 4/78, Hicr 15/16, Furkan 25/61).

 

 

 


(Büruc 85/2)
وَالْيَوْمِ الْمَوْعُودِۙ
Söz verilen o güne yemin olsun![*]

[*] A’raf 7/44, Yasin 36/52, Kaf 50/20.

 

(Büruc 85/3)
وَشَاهِدٍ وَمَشْهُودٍۜ
(O gün) Şahit olana da şahit olunana[1*] da yemin olsun ki[2*]

[1*] Allah Teala, ahiretteki yargılamada her toplum için kendilerinden şahit getirecek ve her şey hem tutulan kayıtlarla hem şahit ifadeleriyle kesin olarak ortaya konacaktır (Nisa 4/41, Hud 11/18, Nahl 16/84, 89, Kasas 28/75, Zümer 39/69, Mümin 40/51, Kaf 50/21).

[2*] Buraya kadar olan üç âyette Allah yemin etmektedir. Allah’ın bir şeye yemin etmesi, onun önemine vurgu yapmak ve daha sonra gelen şeye dikkat çekmek içindir.

 

(Büruc 85/4)
قُتِلَ اَصْحَابُ الْاُخْدُودِۙ
uzun ve derin hendeklerin sahipleri kahrolup gittiler,[*]

[*] İkinci Himyerîler’in son hükümdarı olan Zûnüvâs Yahudiliği kabul etmiş, 523’te Necran’ı ele geçirerek Hristiyanlardan Yahudiliğe geçmelerini istemiş, kabul etmeyenleri ateş dolu çukurlara attırarak yaktırmıştır. Rivayetlere göre Zûnüvâs 120.000 kişi ile Necran’ı kuşatmış, yaklaşık 2.000 kişiyi bir kiliseye doldurarak ateşe vermiştir. Diğer taraftan kazdırdığı uzun ve derin hendeklere odun doldurulmuş, bu odunlar tutuşturulduktan sonra Hristiyanlar içine atılarak yakılmıştır. Zûnüvâs tarafından öldürülen Hristiyanların sayısı İslâmî kaynaklarda 20.000, Süryânî kaynaklarda ise 4.000 olarak belirtilmektedir. Halkı hendeklere doldurarak öldürme olaylarının tarihte çeşitli zamanlarda meydana geldiği anlaşılmaktadır. Yemen’de Tübba‘, Bâbil’de Buhtunnasr, Kostantiniye’de Kral Konstantin devirlerinde benzeri olaylar görülmüştür (DİA, Ashabu’l-Uhdud).

 

(Büruc 85/5)
اَلنَّارِ ذَاتِ الْوَقُودِۙ
bol yakıtlı ateşin sahipleri…


(Büruc 85/6)
اِذْ هُمْ عَلَيْهَا قُعُودٌۙ
Onlar, o ateşin çevresinde oturmuşlar,


(Büruc 85/7)
وَهُمْ عَلٰى مَا يَفْعَلُونَ بِالْمُؤْمِن۪ينَ شُهُودٌۜ
mü’minlere yaptıklarını seyrediyorlardı.


(Büruc 85/8)
وَمَا نَقَمُوا مِنْهُمْ اِلَّٓا اَنْ يُؤْمِنُوا بِاللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْحَم۪يدِۙ
Onlara bu cezayı vermelerinin tek sebebi, mü’minlerin daima üstün olan, her şeyi mükemmel yapan Allah’a inanıp güvenmeleriydi.[*]

[*] Allah’a inanmak, O’na güvenmekle olur. İnandığını söyleyen herkes O’na gereği gibi güvenmez. Dolayısıyla Allah’a güvenenler, bu gibilerin hesaplarını bozar ve onları fena halde sinirlendirirler (Maide 5/59, A'raf 7/126, Hac 22/40).


(Büruc 85/9)
اَلَّذ۪ي لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يدٌۜ
Göklerde ve yerde tüm yetkiler kendinde olan Alah’a…[*] Allah, her şeye şahittir.

[*] Âl-i İmran 3/189.

 

(Büruc 85/10)
اِنَّ الَّذ۪ينَ فَتَنُوا الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَتُوبُوا فَلَهُمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ وَلَهُمْ عَذَابُ الْحَر۪يقِۜ
Mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara işkence eden,[1*] sonra da tövbe[2*] etmeyen /dönüş yapmayanların hak ettikleri Cehennem azabıdır. Onların hak ettikleri yangın azabıdır.

[1*] “İşkence” anlamı verdiğimiz kelimenin kökü fitne (فتنة)“dir. Fitne”, altını içindeki yabancı maddelerden ayırmak için ateşe sokmaktır (Müfredat).  Kur’an’da bu kelime imtihan (A’râf  7/155), aldatma (A’râf  7/27), cehennem azabı (Zariyât 51/10-14) ve savaş (Bakara 2/216) anlamlarında da kullanılmıştır.

[2*] Arapçada tövbe, dönüş yapmak demektir. Tövbe edip girdiği yanlış yolu bırakan ve iyi işler yapmaya başlayan kişilerin işledikleri günah ne olursa olsun Allah o günahı bağışlar. Tövbe kapısı, Müslümanlara bu büyük zulmü yapanlara dahi açıktır (Âl-i İmran 3/135, Nisa 4/17, Taha 20/82, Furkan 25/68-71, Zümer 39/53).

 

(Büruc 85/11)
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْكَب۪يرُۜ
Allah’a inanıp güvenen ve iyi işler yapanların hak ettikleri ise içlerinden ırmaklar akan cennetlerdir. İşte bu, büyük bir başarıdır.[*]

[*] Bakara 2/82, Nisa 4/122, Maide 5/9, Yunus 10/9, Nahl 16/97, Kehf 18/107, Ankebut 29/58, Mü’min 40/40, Teğabün 64/9.


(Büruc 85/12)
اِنَّ بَطْشَ رَبِّكَ لَشَد۪يدٌۜ
Rabbinin vuracağı darbe, gerçekten çok güçlüdür.[*]

[*] Hud 11/102.

 

(Büruc 85/13)
اِنَّهُ هُوَ يُبْدِئُ وَيُع۪يدُۚ
O, (yaratılışı) başlatan ve (ahirette) tekrarlayacak olandır.[*]

[*] Yunus 10/4, 34, Enbiya 21/104, Neml 27/64, Ankebut 29/19, Rum 30/11, 27.


(Büruc 85/14)
وَهُوَ الْغَفُورُ الْوَدُودُۙ
O, çok bağışlayan ve sevgi dolu olandır.[*]

[*] Hud 11/90, Hicr 15/49, Zümer 39/53.


(Büruc 85/15)
ذُو الْعَرْشِ الْمَج۪يدُۙ
Arş’ın /yönetim merkezinin sahibidir, pek yücedir.[*]

[*] Hud 11/73, Mü’minun 23/116, Neml 27/26, Mü’min 40/15.


(Büruc 85/16)
فَعَّالٌ لِمَا يُر۪يدُۜ
İrade ettiği[1*] her şeyi yapacak güçtedir.[2*]

[1*] İrâde, istemek ve dilemektir. Allah, bütün kullarının yola gelmesini irade eder ama kimseyi zorlamadığı için (Bakara 2/256) sadece gereğini yapanları yola getirir (Nisa 4/26). Allah, bir şeyi irade ettikten sonra “ol” emrini verirse o şey mutlaka olur (Yasin 36/82) İmtihanla ilgili konularda “ol” emrini, sadece gereğini yapanlar için verir (İnsan 76/30, Tekvir 81/29).

[2*] Hud 11/107, Hac 22/14.

 

(Büruc 85/17)
هَلْ اَتٰيكَ حَد۪يثُ الْجُنُودِۙ
O orduların haberi sana ulaştı, değil mi?


(Büruc 85/18)
فِرْعَوْنَ وَثَمُودَۜ
Firavun ve Semud ordularının…

[*] Salih aleyhisselamın elçi olarak gönderildiği Semud kavmi, bağ ve bahçeleri, pınarları, ekinlik ve hurmalıkları olan bir yerde yaşıyordu (Şuarâ 26/147-148). Kayaları yontarak yaptıkları evler ve düzlüklere kurdukları sarayları vardı (Arâf 7/74Hicr 15/82Şuarâ 26/149Fecr 89/9). Salih aleyhisselamın getirdiği âyetler ve gösterdiği deve mucizesi, onları iknaya yetiyordu ama ona inanmak menfaatlerine ters düştüğü için inanmıyorlardı. Firavun ve hanedanı da aynıydı. Musa aleyhisselamın Allah’ın elçisi olduğunu kesin olarak anlamışlardı ama menfaatlerine ters düştüğü için onu bir türlü kabul edemiyorlardı (Neml 27/13-14).

 

(Büruc 85/19)
بَلِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ف۪ي تَكْذ۪يبٍۙ
(Kur’an’ı) görmezlikten gelenler aslında yalanlar içindedirler.[*]

[*] İnşikak 84/22.

 

 


(Büruc 85/20)
وَاللّٰهُ مِنْ وَرَٓائِهِمْ مُح۪يطٌۚ
Allah onları çepeçevre kuşatmıştır.[*]

[*] Nisa 4/126, İsra 17/60, Mü’min 40/45, Fussilet 41/54, Ahkaf 46/26.

 

(Büruc 85/21)
بَلْ هُوَ قُرْاٰنٌ مَج۪يدٌۙ
Aslında o, yüce Kur’an’dır.[*]

[*] Kâf 50/1.


(Büruc 85/22)
ف۪ي لَوْحٍ مَحْفُوظٍ
Levh-i Mahfuz’dadır /korunmuş bir levhadadır.[*]

[*] Zuhruf 43/3-4, Vakıa 56/77-78.