AHKAF
[*] Bu harflere huruf-u mukattaa /birbiri ile bağlantısı kesilmiş harfler denir. Bunların Nebîmize sorulmamış olması, bilinen bir anlamının olduğunu gösterir. Yoksa müşrikler bunu dillerine dolar, Nebîmizi sürekli rahatsız ederlerdi. Bununla ilgili sorular, İslam’ın Arap yarımadası dışına yayılmasından sonra başlamıştır.
Bu harflerle başlayan yirmi dokuz sureden yirmi beşinde Kur’an’a, dördünde de önemli bir konuya vurgu yapılıyor olmasından onların dikkatleri toplama görevi yaptığı anlaşılır. Türkçede böyle bir kullanım yoktur.
[*] Taha 20/4, Şuara 26/192-193, Secde 32/2, Zümer 39/1, Mü’min 40/2, Fussilet 41/2, 42, Casiye 45/2, Vakıa 56/80, Hakka 69/43.
[*] Allah; gökleri, yeri ve ikisinin arasındaki varlıkları, insanların ve cinlerin faydası için yaratmış, onlardan yararlanma konusunda doğru ve yanlış davranışlarda bulunmalarına imkan vererek insanları ve cinleri zorlu bir imtihana tabi tutmayı amaçlamıştır. Burada bahsedilen gerçek, işte budur (En'am 6/73, Hud 11/7, İbrahim 14/19, Hicr 15/85, Nahl 16/3, Ankebut 29/44, Rum 30/8, Zümer 39/5, Duhan 44/39, Teğabun 64/3).
[*] A’raf 7/191, Ra’d 13/16, Nahl 16/20, 73, Hac 22/73, Furkan 25/3, Sebe 34/22, Fatır 35/13, 40, Yasin 36/74-75.
[*] Maide 5/116-117, Yunus 10/28-29, Meryem 19/81-82, Ankebut 29/25, Sebe 34/40-41, Fatır 35/14.
[*] Sebe 34/43, Saffat 37/15, Sad 38/4-7, Müddessir 74/18-25.
[1*] Bakara 2/23, Yunus 10/38, Hud 11/13, 35, Secde 32/3, Tur 52/33-34.
[2*] İsra 17/96.
[1*] Resul (رسول), “birine gönderilen söz” anlamına geldiği gibi “o sözü iletmek için gönderilen elçi” anlamına da gelir.(Müfredat). Allah’ın elçilerinin görevi, onun sözlerini insanlara ulaştırmaktır.
[2*] Al-i İmran 3/144, Nisa 4/163, Ra’d 13/38.
[3*] En’am 6/50, A’raf 7/188.
[1*] Fussilet 41/52.
[2*] Bakara 2/121, Maide 5/83-84, Hud 11/17, Kasas 28/52-54, Ankebut 29/47.
[*] Furkan 25/4.
[1*] Hud 11/17.
[2*] İsra 17/9-10, Kehf 18/1-2, Yasin 36/69-70.
[3*] Yusuf 12/2, Taha 20/113-114, Zümer 39/28, Fussilet 41/3, Zuhruf 43/3, Şura 42/7.
[4*] Kur’ân, bütün nebilere verilmiş kitapları hem tasdik eder hem de içeriklerini korur. Onlara yapılan ekleme ve çıkarmalar, ancak Kur’an ile kıyaslanarak tespit edilebilir (Mâide 5/48). Kur’an’ın önceki kitapları tasdik edici özelliğine dair ayetler için bkz: Bakara 2/41, 89, 91, 97, Al-i İmran 3/3, Nisa 4/47, En’am 6/92, Yunus 10/37, Yusuf 12/111, Fatır 35/31, Ahkaf 46/30.
[5*] Kur’an’ın önceki kitapları Arap dili ile tasdik ediyor olması bir zorunluluktur. Çünkü o kitaplar son nebinin İsmail aleyhisselamın soyundan olacağını (Tevrat /Tesniye 18:18-19, İncil /Elçilerin İşleri 3:21-23) ve Mekke’den çıkacağını bildirir (Tevrat /Tesniye 18:18-19, Mezmurlar 84:5-6, 118:22-26; İncil /Matta 21:42-44). Ayrıca bkz; A’raf 7/157-158.
[*] Bakara 2/82, A’raf 7/42, Yunus 10/26, Hud 11/23, Secde 32/17.
[1*] Nisa 4/36, İsra 17/23-24, Ankebut 29/8, Lokman 31/14-15.
[2*] Burada ifade edilen 30 aylık sürenin 24 ayı, çocuğun azami süt emme süresidir (Bakara 2/233). Bunu 30 aydan çıkarınca geriye altı ay kalır. Bu süre, ceninin ana rahminde insanlık vasfını kazanmasından yani ona ruhun üflenmesinden sonraki süredir (Müminun 23/14, Secde 32/7-9). Kur'an'da kameri yıl esas alınır (Tevbe 9/36). Bir kameri yıl 354 gün olduğu için 30 ay yani iki buçuk yıl 885 gün eder. Bundan azami süt emme süresi olan iki yılı yani 708 günü çıkarırsak geriye 177 gün kalır. Çocuğun ana rahminde toplam 280 gün kaldığı kabul edildiği için 280-177=103 eder. Sonuç olarak ruhun 103. gün üflendiği ortaya çıkar. Kameri aylar bazen 29 bazen 30 gün çektiği için bu süre 3,5 aya tekabül eder.
[3*] Benzer bir dua için bkz: Neml 27/19.
[1*] Yunus 10/26, Nahl 16/96-97, Enbiya 21/101, Nur 24/38, Ankebut 29/7, Zümer 39/33-35.
[2*] Nisa 4/31,122, Furkan 25/15-16, Lokman 31/8-9, Zümer 39/20.
[*] Tedmir
[*] Dinleme, basiret ve gönül, kişiye ruh üflenmesi ile kazanılan özelliklerdir (Bkz:Secde 32/9). Diğer canlılar işitebilir fakat dinleyemezler; görebilir ancak basiretli (arka planını görme, ileri görüş, vizyon sahibi) olamazlar. Tüm kararlarını sahip oldukları bir tek nefsin, yani bedeninin ihtiyaçları doğrultusunda verirler. İnsan çift nefisli yaratılmıştır (Bkz:Tekvir 81/7) ve bunlar beden ile ruhtur. Hayvanlarda duygusal yapı (gönül gözü) özelliği yoktur. Kararlarını sadece menfaatleri doğrultusunda verirler. İnsanlar ise kararlarını çift nefislerinin çatışması neticesinde verirler. İnsan ömrünün çelişkiler ve mücadeleler ile geçmesi bundandır. Fıtrattan gelen bu çift kişilikli özellik insanı vereceği kararlarda doğru ve yanlış, güzel ve çirkin, iyi ve kötü ayrımlarını yapmak zorunda bırakır. Bu mücadelenin rehberi Kur’an ve ondan çıkarılan doğru hükümlerdir. Bunları rehber edinenler, bu çelişkilerin üstesinden kolayca gelip kendilerini koruma imkanı bulurken (Bakara 2/2), bunları rehber edinmeyenler (kafirler) aynı yolu çok daha çetin şartlar altında yürümek zorunda kalırlar. Onların Allah’tan alabileceği tek yardım, yaptığının iyi veya kötü olmasının gönüllerine ilham edilmesi (Bkz:Şems 91/8) ve fıtratlarındaki bilgidir. Bu gerçekleri (ayetleri) görmezlikten gelenler (kafirler) ise dünyada ve ahirette dışlandıklarından (lanetlendiklerinden) artık mücadelelerinde yapayalnızdırlar.