KAF
[1*] “Arkasında olan gerçekleri görsünler” diye mana verdiğimiz kelime “ تَبْصِرَةً : tebsıraten” dir. Türkçe’ye basiret olarak geçen bu kelime, görmek anlamından daha fazla anlam içerir. Gerçekleri yanılmadan görebilme yeteneği, uzağı görüş, seziş, anlayış, kavrayış, vizyon anlamlarını kapsar. Basiretli bir şekilde Allah’ın yarattığı ayetler incelenirse, O’nun yazılı ayetleri (Kur’an) ile tam bir uyum olduğu anlaşılacaktır. Bu ancak ilmi çalışmalar yaparak ve sağlam durarak yapılabilir (Bakara 2/269, Al-i İmran 3/190, Ra’d 13/19, İbrahim 14/52). Allah’ın yarattıkları ile Kur’ân arasındaki bu kusursuz uyum sayesinde bu kitabın, Allah’ın kitabı olduğunu anlayabiliriz. (Fussilet 41/53).
[2*] Zikir, bağlantılarıyla birlikte düşünülüp öğrenilen doğru bilgi, o bilgiyi kullanıma hazır tutmak, akla veya dile getirmektir (Müfredât ذكر md.). Doğru bilginin kaynağı Allah’ın ayetleridir. Bunlar, yaratılan âyetler ve indirilen âyetler olmak üzere iki türlüdür. Her birinden elde edilen doğru bilgi zikirdir (Enbiya 21/24, En’âm 6/80). İnsanı, sadece bu bilgi tatmin eder. (Ra’d 13/28). Allah’ı zikretmek; onu, kitabını ve yarattığı ayetleri dikkate almak, akıldan çıkarmamak ve onların üzerine düşünmektir. İnsan bunlardan bildiği kadarıyla sorumludur (Bakara 2/209).
[*] ...
[*] Tubba’, eski Yemen krallarının unvanıdır. Bu ayette ve Duhan 44/37’de Tubba’ın kavminin, Allah’ın elçilerine karşı geldiği için helak edildiği bildirilmiş ve böylece Mekke müşrikleri uyarılmıştır.
[*] “Üzerinizde koruyucular, değerli yazıcılar vardır. Onlar yaptığınız her şeyi bilirler.” (İnfitâr, 82/10-12)
[*] Melekler kalpte olanı bilmez. Sadece yapılan eylemleri ve ağızdan çıkan sözleri bilirler(Bkz.: Kaf 50/17-18). İçimizde (kalbimizde, ruhumuzda, göğsümüzde) olanı bilen sadece Allah’tır (Bkz.: Bakara 2/256 ve dipnotu, Al-i İmran 3/154, Al-i İmran 3/167, Ahzab 33/51, Fetih 48/18, Kaf 50/16, Mülk 67/13). İnsanlar içlerinden geçenden değil içlerinde olandan, oraya yerleştirdiklerinden sorumludur (Bkz. Bakara 2/284 ve dipnotu).
[*] Benzeşik (müteşabih) ayet için bkz.:Hud 11/119
[*] Mütteki (Kendini koruyanlar, takva sahipleri): Allah’tan çekinerek korunan, kendini (fıtratını) bozmamış olanlar. Detaylı açıklama için bkz. Bakara 2/2 ve dipnotu.
[*] Önceki nesillere ait yerleri gezip görmek (kültür gezileri), araştırıp incelemek (arkeoloji ve tarih), Allah’ın bize emirlerindendir. Pek çok ayette bu göreve dikkat çekilmektedir. Bunlardan biri Muhammed 47/8-11 sureleridir.
[*] Kalp (sağduyu) sahibi : İnsanın karar verme organı kalbidir (ruhudur). İçindeki sese kulak verenler, aklıselim ve hissiselim ile doğru sonuçlara ulaşabilir. Önceki nesillerin ve medeniyetlerin bize kalan bilgilerini ve kalıntılarını inceleyenler, gerçeklerden (ayetlerden) uzaklaşan toplumların nasıl ve neden gücünü yitirdiği, okuyup araştırarak (ilmel yakin) veya gezip görerek (aynel yakin) öğrenilebilir.
[1*] Yer ve göklerin toplam altı günde yaratıldığını gösteren ayetler şunlardır: A'raf 7/54, Yunus 10/3, Hud 11/7, Ra’d 13/2, Taha 20/5, Furkan 25/59, Secde 32/4, Fussilet 41/9-12, Hadid 57/4
[2*] Hem Tevrat’ın hem de Hıristiyanların Yeni Ahit’indeki, Allah’ın yorulup dinlendiğine dair ifadeleri, Kuran’ın bu ayeti kesin bir şekilde reddetmektedir: “Gök ve yer bütün öğeleriyle tamamlandı. Yedinci güne gelindiğinde Tanrı yapmakta olduğu işi bitirdi. Yaptığı işten o gün dinlendi. Yedinci günü kutsadı. Onu kutsal bir gün olarak belirledi. Çünkü Tanrı o gün yaptığı, yarattığı bütün işi bitirip dinlendi.” (Yaratılış 2:1-3) “Çünkü ben, RAB yeri göğü, denizi ve bütün canlıları altı günde yarattım, yedinci gün dinlendim. Bu yüzden Şabat Günü’nü kutsadım ve kutsal bir gün olarak belirledim.” (Mısır’dan Çıkış 20:11) Benzer ifadeler yine Mısır’dan Çıkış 31:17’de ve Yeni Ahit’in İbraniler 4:4 bölümünde tekrarlanmaktadır.
Altı evrelik yaratımın sonunda Allah’a hiçbir yorgunluk dokunmadığının vurgulanması önemlidir.Allah yorulmamadığına göre, dinlenmesi de söz konusu olamaz. Nitekim “dinlendi” şeklinde tercüme edilen İbranice kelimenin Arapça karşılığı olan “سبت”, “sakin olma, kesme” anlamlarına gelir. İbranice “sebt” kelimesi, “iş yapmayı kesme, faaliyet göstermeme” anlamında Yaratılış 8:22 pasajında da kullanılmıştır. Tasdik ilişkisi açısından durum değerlendirildiğinde, Tevrat’ın bu gibi ayetlerinde, kelimelerin anlamları kaydırılarak tahrif olduğu anlaşılıyor.
[*] Bakara 2/38, İsra 17/78 ve Hud, 11/114.
[*] Ayetteki سجود = sücud kelimesi mastardır. Mastara, cümlenin akışına göre tekil veya çoğul anlamı verilir. Ayette ona muzaf olan yani onu tamlayan أدربا = edbâr kelimesi çoğul olduğu için sücuda da çoğul anlamı vermek gerekir. Arapçada çoğul, üç ve daha fazlasını gösterir. Her rekattaki secde sayısı iki olduğu için secdelerin ardından yapılacak teshib, en az iki rekâttan yani dört secdeden sonra yerine getirilebilir. Namazlarda yapılan ilk veya ikinci oturuşlar ve oralarda okunan Tahiyyat ve benzeri dualar, ayetteki teşbih emrini yerine getirmek içindir. Bu ayetteki "Gecenin bir bölümünde" kısmı sadece Nebimize farz olan teheccüd namazı ile ilgilidir (İsra 17/79).
[*] Hem sesin kendisi gerçekti hem de o ses gerçekleri ortaya çıkardı.”el hakkı(الْحَقِّ)” kelimesinin bu özelliği Türkçe açısından tek kelime ile çevrilemeyecek bir özellik olduğundan bu açıklamaya ihtiyaç duyulmuştur. Örneğin Kuran-ı Kerim hem kendisi gerçek bir kitaptır hem de gerçekleri ortaya çıkarır.
[*] buradaki elif lam, muzafun ileyhten ıvaz sayılmıştır.
[*] Yerde olan kabirlerdir. Yeniden diriliş bu dünyada ve bu topraktan olacaktır. Ancak kıyamet (diriliş ve hesap verme günü) öncesi safhada, Dünya, Allah’ın emri ile önce farklı bir yapıya dönüştürülecek(Süra birinci üflenmesi) daha sonra kabirlerdeki kimselere ait yeni bedenler bizim saymakta olduğumuz ellibin yıllık sürede bitki gibi toprakta yetişecek, nihayet ikinci defa süra üflenmesiyle bu yeni bedenlerle ölüm sırasında alınan ruhlar birleştirilecek ve diriliş günü hareketleri başlayacaktır. Halk arasında Kıyamet günü olarak bilinen bu uzun sürecin kronolojik olarak birbirini takip eden olaylar silsilesi çok iyi bilinmediğinden, Kur’anın ilgili ayetlerini kavramak zor olmaktadır. Ruh ve bedenin birbirinden ayrı olması durumu ancak uyku veya vefat hallerinde mümkündür. Uyku veya vefat halinde olan kimse zamanı algılayamayacağından bilinen Dünya’nın yıkıma uğrayarak yeniden diriliş için elverişli bir yapıya kavuşması ile yeniden diriliş arasında geçen süre insanlar açısından çok kısa algılanacaktır.Uykuda olan insanların bekledikleri süreyi hissedemedikleri ile ilgili ayetler: Mağarada uyuyan gençlerin uykuda geçirdikleri zamanı sayamaması Kehf 18/19, yüz yıl kadar ölü tutulduktan sonra diriltilen bir kişinin, uyuduğu süreyi hesaplayamaması Bakara 2/259 ‘da anlatılmıştır.