ABESE

TEFSİR
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla,


(Abese 80/1)
عَبَسَ وَتَوَلّٰىۙ
Yüzünü ekşittin ve sırtını döndün,


(Abese 80/2)
اَنْ جَٓاءَهُ الْاَعْمٰىۜ
O kör [1*], sana geldi diye [2*].

[1*] Surenin iniş sebebi ile ilgili rivayet şudur: Abdullah b. Ümmü Mektum, Allah’ın Elçisi’ne (s.a.v.) gelerek “Ey Muhammed, beni yanına al ve bilgilendir.” dedi. Nebinin yanında müşriklerin büyüklerinden biri vardı. Nebi ondan yüz çevirip müşrike yöneliyor, ve şöyle diyordu: “Ey falanın babası, sözümde bir sakınca görüyor musun?”  O da “(Putlara akıtılan) kanlar hakkı için hayır, sözünde bir sakınca görmüyorum” diyordu. (Muvatta, Kur’ân, 8; Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’an, 72. “beni bilgilendir” ifadesi Tirmizî’de geçer.)

[2*]Bir yazıda veya konuşmada “Sen…” veya “Siz …” yerine “O…” veya “Onlar…” denmesi, Arap edebiyatında ifadeye güzellik katar. Buna iltifat denir. Burada da iltifat olduğundan “Yüzünü ekşitti ve sırtını döndü, o kör, ona geldi diye” ifadesinden sonra “Ne biliyorsun, belki o kendini geliştirecekti!” denerek üçüncü şahıstan ikinci şahsa geçilmiştir. Türkçede iltifat sanatı olmadığından meâl, bu sanat yok sayılarak verilmiştir.

 

(Abese 80/3)
وَمَا يُدْر۪يكَ لَعَلَّهُ يَزَّكّٰىۙ
Ne biliyorsun, belki o kendini geliştirecekti,


(Abese 80/4)
اَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنْفَعَهُ الذِّكْرٰىۜ
Veya bilgi edinecek[*], o bilgi onun için faydalı olacaktı!

[*] Bilgi diye çevrilen kelime “zikir”dir. Zikir, sürekli akılda tutulan kullanıma hazır bilgidir. (Müfredat s.237)


(Abese 80/5)
اَمَّا مَنِ اسْتَغْنٰىۙ
Sana ihtiyaç duymayan adama gelince,


(Abese 80/6)
فَاَنْتَ لَهُ تَصَدّٰىۜ
sanki ona değil de duvara konuşuyorsun!


(Abese 80/7)
وَمَا عَلَيْكَ اَلَّا يَزَّكّٰىۜ
Onun kendini geliştirmemesinden sana ne!


(Abese 80/8)
وَاَمَّا مَنْ جَٓاءَكَ يَسْعٰىۙ
Bir gayretle sana gelen kişi ise


(Abese 80/9)
وَهُوَ يَخْشٰىۙ
(Allah’a) saygılı biridir.


(Abese 80/10)
فَاَنْتَ عَنْهُ تَلَهّٰىۚ
Ama sen onunla ilgilenmedin[*]!

[*] Allah Teâlâ bu gibi davranışları Nebimize yasaklamış ve şöyle demiştir: “Bir şey sorana ilgisiz kalma.” (Duhâ 93/10)  Sabah akşam dua edip Rablerinden ilgi bekleyenleri yanından kovma! Onların hesabı senden sorulmaz. Senin hesabın da onlardan sorulmaz. Onları uzaklaştırırsan yanlış yapanlardan olursun.” (En’âm 6/52)

 

(Abese 80/11)
كَلَّٓا اِنَّهَا تَذْكِرَةٌۚ
Yok, yok… Bunlar ileride hatırlanacaktır[*].

[*] Ayete, إن هذه أشياء تذكرة أي ستذكر anlamı verilmiştir.

 

(Abese 80/12)
فَمَنْ شَٓاءَ ذَكَرَهُۢ
Kim ne yapmışsa[1*] onu hatırlayacaktır[2*].

[1*] Şâe = شاء fiilinin kökü, “bir şeyi var etme” anlamında olan şey =شيء’dir(Müfredât).

[2*]  Ahirette herkes, yaptığı her şeyi görecektir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Kim zerre kadar iyilik yapmış olsa onu görür. Kim zerre kadar kötülük yapmış olsa onu da görür.” (Zilzâl 99/7-8) Burada şâe (شاء) fiiline “(كوَّن) kevvene = oluşturdu” anlamı verilmiştir. Çünkü şâe (شاء) şey (شَيْء)’den türemiştir. Şey”in mastar olarak anlamı “oluşturma”dır. Ayete şu şekilde takdir edilerek anlam verilmiştir: من كون شيئا ذكره
 

(Abese 80/13)
ف۪ي صُحُفٍ مُكَرَّمَةٍۙ
Bunlar, değerli sayfalara,


(Abese 80/14)
مَرْفُوعَةٍ مُطَهَّرَةٍۙ
yüksek nitelikli ve temiz sayfalara[*]

[*] İnsan değerli olduğundan onun için tutulan defter de değerlidir ve farklı niteliktedir.

 

(Abese 80/15)
بِاَيْد۪ي سَفَرَةٍۙ
Yazıcıların elleriyle kaydedilir[*].

[*] Söylenen her söz ve yapılan her iş kayda geçer. İlgili âyetler şöyledir: “Yok, yok… Siz hesap verme işini (hak ettiğiniz karşılığı alacağınızı) yalan sayıyorsunuz! Hâlbuki çevrenizde (sizinle ilgili bilgileri) saklayanlar, değerli yazıcılar vardır. Onlar yaptığınız her şeyi bilirler.”  (İnfitâr 82/9–12)

İki kayıt görevlisi oturmuş, biri sağdan biri soldan kayıt tutarlar. Kişi ağzından hangi sözü çıkarsa yanında onu kayda hazır bir gözcü mutlaka olur.”(Kaf 50/17–18)

Yaptıkları her şey defterlerdedir. Küçük, büyük hepsi satırlara geçmiştir. (Kamer 54/52-53)

Defter önlerine konacak ve içindekilerden ötürü günahkârların tir tir titrediğini göreceksin. Diyecekler ki; «Vay başımıza gelenler! Bu defter de ne? Ne küçük koymuş ne büyük; hepsini toplamış». Bütün yaptıklarını hazır bulacaklardır, Rabbin kimseye zulmetmez. (Kehf 18/49)

Yaptığı iyiliği ve kötülüğü önünde bulacağı gün herkes çok ister ki, keşke yaptığı kötülüklerle kendi arasında uzak bir mesafe bulunsa. (Ali İmran 3/30)

O gün huzura alınırsınız, hiçbir şeyiniz gizli kalmaz.Defteri sağdan verilmiş olanlar derler ki; “İşte defterim, okusanıza!” Ben yaptıklarımla yüzleşeceğimi biliyordum. (Hakka 69/18–20)


(Abese 80/16)
كِرَامٍ بَرَرَةٍۜ
güvenilir, değerli yazıcıların…


(Abese 80/17)
قُتِلَ الْاِنْسَانُ مَٓا اَكْفَرَهُۜ
Kahrolası insan, ne kadar da nankördür!


(Abese 80/18)
مِنْ اَيِّ شَيْءٍ خَلَقَهُۜ
Allah onu hangi şeyden yarattı?


(Abese 80/19)
مِنْ نُطْفَةٍۜ خَلَقَهُ فَقَدَّرَهُۙ
Döllenmiş yumurtadan. Onu yarattı, arkasından da ölçüsünü belirledi[*].

[*] Ayette geçen فقدره sözü, kaderini belirledi diye tercüme edilebilir. Kader, ölçü demektir. Kaderini belirlemek, ölçüsünü belirlemektir. Her insanın ölçüler ve cinsiyeti  ana rahminde belirlenir (Necm 53/45-46).


(Abese 80/20)
ثُمَّ السَّب۪يلَ يَسَّرَهُۙ
Sonra yolunu[*] kolaylaştırdı.

[*] “Çalışmalarınız farklı farklıdır. Kim cömert olur ve Allah’tan çekinir, bir de en güzel sözü (Allah’ın âyetlerini) kabul ederse, onu en kolaya, kolayca ulaştırırız. Kim de cimrilik eder ve Allah’tan çekinme ihtiyacı duymaz, en güzel söz (olan âyetler) karşısında da yalana sarılırsa, onu da en zora, kolayca ulaştırırız.” (Leyl 92/4-10)

 

(Abese 80/21)
ثُمَّ اَمَاتَهُ فَاَقْبَرَهُۙ
En sonunda onu öldürecek ve mezara koyacaktır.


(Abese 80/22)
ثُمَّ اِذَا شَٓاءَ اَنْشَرَهُ
Daha sonra onu, istediği zamanda mezardan çıkaracaktır.


(Abese 80/23)
كَلَّا لَمَّا يَقْضِ مَٓا اَمَرَهُۙ
Yok, yok… (Sana ihtiyaç duymayan kişi), bu güne kadar Allah’ın verdiği emri tutmadı.


(Abese 80/24)
فَلْيَنْظُرِ الْاِنْسَانُ اِلٰى طَعَامِه۪ۙ
O insan, yiyeceğine baksın!


(Abese 80/25)
اَنَّا صَبَبْنَا الْمَٓاءَ صَبًّاۙ
Suyu bolca biz yağdırdık.


(Abese 80/26)
ثُمَّ شَقَقْنَا الْاَرْضَ شَقًّاۙ
Sonra toprağı tam tavına[*] getirdik.

[*] Toprak tavı, toprağın bitkiyi yetiştirecek özelliğe gelmesidir. Toprak tavında ise, tohum toprağın içinde rahat hareket eder ve iyi yetişir.

 

(Abese 80/27)
فَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا حَبًّاۙ
Arkasından orada daneler bitirdik.


(Abese 80/28)
وَعِنَبًا وَقَضْبًاۙ
Üzümü, yoncayı,


(Abese 80/29)
وَزَيْتُونًا وَنَخْلًاۙ
zeytini, hurmayı,


(Abese 80/30)
وَحَدَٓائِقَ غُلْبًاۙ
gür bitkili bahçeleri,


(Abese 80/31)
وَفَاكِهَةً وَاَبًّاۙ
meyveleri ve otları biz yetiştirdik.


(Abese 80/32)
مَتَاعًا لَكُمْ وَلِاَنْعَامِكُمْۜ
Bu, hem sizin hem de küçük ve büyük baş hayvanlarınızın yararlanması içindir.


(Abese 80/33)
فَاِذَا جَٓاءَتِ الصَّٓاخَّةُۘ
Kulakları sağır eden o çığlık koptuğu gün;


(Abese 80/34)
يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ اَخ۪يهِۙ
Bazı kimselerin[*1] kardeşinden kaçacağı gündür[2*],

[*1] Buraya “bazı kimselerin” diye anlam vermemiz, 38. âyette: “Kimi yüzler de ışık saçar. denmesidir. Demek ki o gün bütün yüzler aynı olmayacaktır.

[*2] O gün, Allah’tan çekinmiş olanlar dışında bütün dostlar birbirine düşman kesilirler. (Zuhruf 43/67)


(Abese 80/35)
وَاُمِّهِ وَاَب۪يهِۙ
Anasından, babasından,


(Abese 80/36)
وَصَاحِبَتِه۪ وَبَن۪يهِۜ
eşinden ve çocuklarından da!


(Abese 80/37)
لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَأْنٌ يُغْن۪يهِۜ
O gün o kişilerden her birinin işi başından aşacaktır.


(Abese 80/38)
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ مُسْفِرَةٌۙ
Kimi yüzler de ışık saçacak.


(Abese 80/39)
ضَاحِكَةٌ مُسْتَبْشِرَةٌۚ
Neşe içinde, sevincini paylaşmak isteyecektir.


(Abese 80/40)
وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ عَلَيْهَا غَبَرَةٌۙ
Kimi yüzler ise toz toprak içinde kalacak.


(Abese 80/41)
تَرْهَقُهَا قَتَرَةٌۜ
Üzerlerine perişanlık çökecektir.


(Abese 80/42)
اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْكَفَرَةُ الْفَجَرَةُ
İşte onlar ayetleri görmezlikte direnip, günaha batmış kimselerdir.