MÜRSELAT

TEFSİR
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla...[*]

[*] "Rahmân” ve “Rahîm" kelimeleri, rahmet (رحمة) kökündendir. Rahmet, iyilik ve ikramı gerektiren incelik anlamındadır. Allah’ın özelliği olarak kullanılınca sadece iyilik ve ikram anlaşılır (Müfredât). Rahmân “rahmeti her şeyi kuşatan” demektir. Bu özellik Allah’tan başkasında olmayacağı için “iyiliği sonsuz” diye çevirdik. Rahîm “çok merhametli” demektir. Bu özellik Allah’ın dışındaki varlıklarda da olabilir. Nitekim ‘rahîm’ kelimesi, Tevbe 9/128. âyette Resulullah için; Fetih 48/29. ayette ise müminler için kullanılmıştır.


(Mürselat 77/1)
وَالْمُرْسَلَاتِ عُرْفًاۙ
Marufu[*] tebliğ etmek için gönderilip de

[*] Örf ve ma’ruf, doğruluğu akıl ve din yoluyla bilinen şeydir. Allah, evrensel nitelikteki bu doğruların insanlara ulaştırılmasını istemiştir. Buna “emir bi’l-ma’rûf” denir. Bununla ilgili ayetler şunlardır: Âl-i İmran 3/104, 110, 114, A’raf 7/199, Tevbe 9/71, 112, Hac 22/41, Lokman 31/17.


(Mürselat 77/2)
فَالْعَاصِفَاتِ عَصْفًاۙ
(onunla bâtılı) darmadağın edenlere yemin olsun[*].

[*] Bakara 2/213, İsrâ 17/81, Enbiya 21/18, Sebe 34/49, Beyyine 98/1-5.

 

(Mürselat 77/3)
وَالنَّاشِرَاتِ نَشْرًاۙ
(Marufu) yaydıkça yayıp


(Mürselat 77/4)
فَالْفَارِقَاتِ فَرْقًاۙ
(doğru ile yanlışı) sürekli ayıranlara[*],

[*] En’am 6/122, Enfal 8/29, Hadid 57/28.

 

(Mürselat 77/5)
فَالْمُلْقِيَاتِ ذِكْرًاۙ
ve doğru bir bilgi bırakanlara…


(Mürselat 77/6)
عُذْرًا اَوْ نُذْرًاۙ
(Bunları) gerek (kendileri için) bir özür olsun gerekse (başkaları için) uyarı olsun diye[*] yapanlara yemin olsun ki

[*] Nisa 4/165, A’raf 7/164.


(Mürselat 77/7)
اِنَّمَا تُوعَدُونَ لَوَاقِعٌۜ
size vaad edilen mutlaka gerçekleşecektir[*].

[*] En’am 6/134, Zariyat 51/5-6, Tur 52/7-8.


(Mürselat 77/8)
فَاِذَا النُّجُومُ طُمِسَتْۙ
Yıldızlar söndürüldüğü zaman[*],

[*] Tekvir 81/2.


(Mürselat 77/9)
وَاِذَا السَّمَٓاءُ فُرِجَتْۙ
gökte delikler oluştuğu zaman,[*]

[*] İnsanların yeniden dirileceği günden önce göklerin durumunu anlatan diğer ayetler için bkz: Enbiya 21/104, Furkan 25/25, Tur 52/9, Rahman 55/37, Hakka 69/16, Mearic 70/8, Müzzemmil 73/18, Nebe 78/19, Tekvir 81/11, İnfitar 82/1, İnşikak 84/1-2.


(Mürselat 77/10)
وَاِذَا الْجِبَالُ نُسِفَتْۙ
dağlar un ufak edilip savrulduğu zaman[*],

[*] İnsanların yeniden dirileceği günden önce dağların durumunu anlatan diğer ayetler için bkz: Kehf 18/47, Taha 20/105-107, Tur 52/10, Vakıa 56/5-6, Hakka 69/14, Mearic 70/9, Müzzemmil 73/14, Nebe 78/20, Tekvir 81/3, Karia 101/5.


(Mürselat 77/11)
وَاِذَا الرُّسُلُ اُقِّتَتْۜ
elçilerin (şahitlik yapma) vakti geldiği zaman…[*]

[*] Nisa 4/41, 159; Maide 5/116-118, Nahl 16/89, Zümer 39/69.


(Mürselat 77/12)
لِاَيِّ يَوْمٍ اُجِّلَتْۜ
O hangi güne ertelendi (biliyor musunuz)?


(Mürselat 77/13)
لِيَوْمِ الْفَصْلِۚ
İyiyi kötüden ayırma gününe…


(Mürselat 77/14)
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا يَوْمُ الْفَصْلِۜ
İyiyi kötüden ayırma gününün ne olduğunu sana kim bildirebilir![*]

[*] Saffat 37/21, Duhan 44/40-42, Mürselat 77/35-38, Nebe 78/17-20.


(Mürselat 77/15)
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ
O gün (doğrular karşısında) yalan söyleyip durmuş olanların vay haline![*]

[*] Tur 52/11 ve Mutaffifin 83/10. Ayetlerde de geçen bu ifade, sure boyunca tam on kez tekrarlanmıştır.


(Mürselat 77/16)
اَلَمْ نُهْلِكِ الْاَوَّل۪ينَۜ
Öncekileri /daha önce yalan söyleyip duranları helak etmedik mi?[*]

[*] En’am 6/6, Hac 22/45, Mü’minun 23/44, Kasas 28/58.


(Mürselat 77/17)
ثُمَّ نُتْبِعُهُمُ الْاٰخِر۪ينَ
Sonra arkadan gelenleri de öncekiler gibi helak edeceğiz[*].

[*] İsra 17/7, Kamer 54/51.


(Mürselat 77/18)
كَذٰلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِم۪ينَ
İşte bütün suçlulara böyle yapacağız[*].

[*] Bu gibi suçluların ahirette başlarına geleceği bildirilen cezalarla ilgili olarak (Saffat 37/22-34).


(Mürselat 77/19)
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ
O gün (doğrular karşısında) yalan söyleyip durmuş olanların vay haline!


(Mürselat 77/20)
اَلَمْ نَخْلُقْكُمْ مِنْ مَٓاءٍ مَه۪ينٍۙ
Sizi dayanıksız bir sudan/sıvıdan yaratmadık mı?[*]

[*] Secde 32/8, Kıyamet 75/37-39, Vakıa 56/58-59, Tarık 86/5-6.


(Mürselat 77/21)
فَجَعَلْنَاهُ ف۪ي قَرَارٍ مَك۪ينٍۙ
Sonra onu karar-ı mekîn’de /yumurtaya ulaşmasına imkan veren yerde tuttuk[*].

[*] Erkeğin tohumu /menisi kadının üreme organına bırakıldıktan sonra karar-ı mekîne yani yumurtayla birleşmesine imkan veren yere kendi gücüyle ulaşır (Mü’minun 23/13, Tarık 86/6) orada yumurtayla birleşerek nutfeyi /döllenmiş yumurtayı oluşturur (Abese 80/18-20). Çocuğun cinsiyeti ve diğer özellikleri bu sırada belli olur (Necm 53/45-46, Maide 5/32, Enbiya 21/35). Nutfe, yumurtaya ulaştığı karar-ı mekînden, (yumurtalık ile rahim tüpü arası bölgeden) bir süre kalacağı müstekarra yani rahim tüpüne, oradan da doğuma kadar kalacağı müstevdaa yani rahime geçer (En’âm 6/98). Böylece oluşum, üç karanlık yerde tamamlanmış olur (Zümer 39/6).


(Mürselat 77/22)
اِلٰى قَدَرٍ مَعْلُومٍۙ
Belli bir ölçüye ulaşıncaya kadar[*] (orada tuttuk).

[*] Belli ölçü, çocuğun cinsiyetinin ve diğer özelliklerini gösteren ölçü (Maide 5/32, Enbiya 21/35,  Necm 53/45-46). Bu ölçü, sperm ile yumurtanın birleşmesinden sonra ortaya çıkar. 


(Mürselat 77/23)
فَقَدَرْنَاۗ فَنِعْمَ الْقَادِرُونَ
Ölçüleri biz belirledik. Biz, ne güzel ölçülendireniz![*]

[*] İnsanın ölçülerinin ve şeklinin belirlenmesi karar-ı mekinde, spermin yumurtayla birleştiği yerde olur. Orada, kişiye özgü ölçüler konur (Âl-i İmran 3/6).

 


(Mürselat 77/24)
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ
O gün (doğrular karşısında) yalan söyleyip durmuş olanların vay haline!


(Mürselat 77/25)
اَلَمْ نَجْعَلِ الْاَرْضَ كِفَاتًاۙ
Yeryüzünü bir arada olma yeri yapmadık mı?[*]

[*] Bakara 2/22, Neml 27/61, Mü’min 40/64, Nuh 71/19-20, Mülk 67/15.


(Mürselat 77/26)
اَحْيَٓاءً وَاَمْوَاتًاۙ
Hem diriler hem de ölüler için...[*]

[*] A’raf 7/25, Tâhâ 20/55, Nuh 71/17-18.


(Mürselat 77/27)
وَجَعَلْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ شَامِخَاتٍ وَاَسْقَيْنَاكُمْ مَٓاءً فُرَاتًاۜ
Orada sabit ve yüce dağlar oluşturduk[1*]. Size tatlı bir su verdik[2*].

[1*] Ra’d 13/3.

[2*] Hicr 15/22, Vakıa 56/68-70.


(Mürselat 77/28)
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ
O gün (doğrular karşısında) yalan söyleyip durmuş olanların vay haline!


(Mürselat 77/29)
اِنْطَلِقُٓوا اِلٰى مَا كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَۚ
Şimdi karşısında yalana sarıldığınız şeye / cehenneme doğru gidin![*]

[*] Yasin 36/63-64, Tur 52/13-16.


(Mürselat 77/30)
اِنْطَلِقُٓوا اِلٰى ظِلٍّ ذ۪ي ثَلٰثِ شُعَبٍۙ
Üç kola ayrılmış gölgeye doğru gidin;


(Mürselat 77/31)
لَا ظَل۪يلٍ وَلَا يُغْن۪ي مِنَ اللَّهَبِۜ
gölgelendirmeyen /serinletmeyen ve alevden de korumayan gölgeye[*].

[*] Zümer 39/16, Vakıa 56/41-44.


(Mürselat 77/32)
اِنَّهَا تَرْم۪ي بِشَرَرٍ كَالْقَصْرِۚ
Cehennem, her biri bir tomruk[*] gibi (kalın) kıvılcımlar saçar.

[*] Buradaki “kasr (القصر)” kelimesi,  “kasra (قصرة)”nın çoğuludur ve “ağaç gövdeleri” anlamına da gelir. (Keşşaf Tefsiri) (Mearic 70/15-16).

 


(Mürselat 77/33)
كَاَنَّهُ جِمَالَتٌ صُفْرٌۜ
Kıvılcımların saçılışı[1*] sarı develer gibidir (peşpeşe ve kesintisizdir)[2*].

[1*] Burada “hu (ه)” zamiri, “kıvılcım saçma eylemi (رمي الشرر)”ni gösterir; çünkü “şerar (شرر)” ve “kasr (قصر)” kelimeleri çoğuldur. Zamir bu kelimeleri gösterseydi “ha (ها)” olurdu. 

[2*] Kıvılcım saçılışının birbirini izleyen develere benzetilmesi, bu saçılışın ip gibi dizilişini ve sürekliliğini ifade eder. 


(Mürselat 77/34)
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ
O gün (doğrular karşısında) yalan söyleyip durmuş olanların vay haline!


(Mürselat 77/35)
هٰذَا يَوْمُ لَا يَنْطِقُونَۙ
Bu, onların konuşamayacakları gündür[*].

[*] Neml 27/84-85, Yasin 36/65, Nebe 78/38.


(Mürselat 77/36)
وَلَا يُؤْذَنُ لَهُمْ فَيَعْتَذِرُونَ
Onlara izin verilmeyecek ki özür beyan etsinler[*].

[*] Nahl 16/84, Rum 30/57, Mü’min 40/52, Casiye 45/35, Tahrim 66/7.


(Mürselat 77/37)
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ
O gün (doğrular karşısında) yalan söyleyip durmuş olanların vay haline!


(Mürselat 77/38)
هٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِۚ جَمَعْنَاكُمْ وَالْاَوَّل۪ينَ
Bu, iyiyi kötüden ayırma günüdür[1*]. Sizi de öncekileri de bir araya getirmiş olacağız[2*].

[1*] Mürselat 77/13-14.

[2*] Nisa 4/87, Kehf 18/99, Yasin 36/32, 53, Casiye 45/26, Vakıa 56/50.

 

(Mürselat 77/39)
فَاِنْ كَانَ لَكُمْ كَيْدٌ فَك۪يدُونِ
Kuracağınız bir oyun varsa onu Bana karşı kurun bakalım![*]

[*] A’raf 7/195, Tur 52/42, 46.


(Mürselat 77/40)
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ۟
O gün (doğrular karşısında) yalan söyleyip durmuş olanların vay haline!


(Mürselat 77/41)
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي ظِلَالٍ وَعُيُونٍۙ
Yanlışlardan sakınanlar[1*] ise gölgeliklerde ve pınar başlarında,[2*]

[1*] Takva sahibi olanlar, kendilerini yanlış davranışlardan koruyanlardır (Bkz. Bakara 2/2 ve dipnotu). 

 

(Mürselat 77/42)
وَفَوَاكِهَ مِمَّا يَشْتَهُونَۜ
canlarının çektiği meyveler içinde olacaklar[*].

[*] Yasin 36/57, Saffat 37/41-43, Sad 38/51, Zuhruf 43/73, Duhan 44/55, Tur 52/22, Vakıa 56/20-21.

 

(Mürselat 77/43)
كُلُوا وَاشْرَبُوا هَن۪ٓيـًٔا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
(Onlara şöyle denecektir:) “Yaptıklarınıza karşılık afiyetle yiyin, için![*]”

[*] Tur 52/19, Hâkka 69/24.


(Mürselat 77/44)
اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
Biz, güzel davrananları işte böyle ödüllendiririz[*].

[*] Nahl 16/31.


(Mürselat 77/45)
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ
O gün (doğrular karşısında) yalan söyleyip durmuş olanların vay haline!


(Mürselat 77/46)
كُلُوا وَتَمَتَّعُوا قَل۪يلًا اِنَّكُمْ مُجْرِمُونَ
“(Ey yalancılar, dünyada iken) Yiyin, biraz keyfini sürün! Sizler gerçekten suçlu kimselersiniz.[*]”

[*] Hicr 15/3.


(Mürselat 77/47)
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ
O gün (doğrular karşısında) yalan söyleyip durmuş olanların vay haline!


(Mürselat 77/48)
وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ ارْكَعُوا لَا يَرْكَعُونَ
Onlara, “(Allah’a) boyun eğin!” denince boyun eğmezler[*].

[*] Furkan 25/60.

 

(Mürselat 77/49)
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ
O gün (doğrular karşısında) yalan söyleyip durmuş olanların vay haline!


(Mürselat 77/50)
فَبِاَيِّ حَد۪يثٍ بَعْدَهُ يُؤْمِنُونَ
Onlar bundan /Kur’an’dan sonra artık hangi söze inanacaklar![*]

[*] A’raf 7/185, Casiye 45/6.