MÜLK

TEFSİR
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla...[*]

[*] "Rahmân” ve “Rahîm" kelimeleri, rahmet (رحمة) kökündendir. Rahmet, iyilik ve ikramı gerektiren incelik anlamındadır. Allah’ın özelliği olarak kullanılınca sadece iyilik ve ikram anlaşılır (Müfredât). Rahmân “rahmeti her şeyi kuşatan” demektir. Bu özellik Allah’tan başkasında olmayacağı için “iyiliği sonsuz” diye çevirdik. Rahîm “çok merhametli” demektir. Bu özellik Allah’ın dışındaki varlıklarda da olabilir. Nitekim ‘rahîm’ kelimesi, Tevbe 9/128. âyette Resulullah için; Fetih 48/29. ayette ise müminler için kullanılmıştır.


(Mülk 67/1)
تَبَارَكَ الَّذ۪ي بِيَدِهِ الْمُلْكُۘ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌۙ
Bütün hakimiyeti elinde tutan Allah, ne yüce bir bereket kaynağıdır[*]! O, her şeye bir ölçü koyandır.

[*] Yasin 36/83, Zuhruf 43/85.


(Mülk 67/2)
اَلَّذ۪ي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيٰوةَ لِيَبْلُوَكُمْ اَيُّكُمْ اَحْسَنُ عَمَلًاۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْغَفُورُۙ
O, hanginiz daha güzel iş yapacak diye sizi yıpratıcı bir imtihandan geçirmek için[*] ölümü ve hayatı yaratandır. O, daima üstün olan ve çokça bağışlayandır.

[*] Bakara 2/155, Hud 11/7, Kehf 18/7.


(Mülk 67/3)
اَلَّذ۪ي خَلَقَ سَبْعَ سَمٰوَاتٍ طِبَاقًاۜ مَا تَرٰى ف۪ي خَلْقِ الرَّحْمٰنِ مِنْ تَفَاوُتٍۜ فَارْجِعِ الْبَصَرَۙ هَلْ تَرٰى مِنْ فُطُورٍ
O, yedi kat göğü tabaka tabaka yaratandır[*]. Rahman’ın yaratmasında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bakışlarını (göğe) çevir bakalım; herhangi bir çatlak görebilecek misin?

[*] Göğün yedi kat gök şeklinde düzenlenmesiyle ilgili diğer ayetler için bkz. Bakara 2/29, Fussilet 41/12, Talak 65/12, Nuh 71/15.


(Mülk 67/4)
ثُمَّ ارْجِعِ الْبَصَرَ كَرَّتَيْنِ يَنْقَلِبْ اِلَيْكَ الْبَصَرُ خَاسِئًا وَهُوَ حَس۪يرٌ
Sonra bakışlarını (oraya) iki defa daha çevir, bakışların sana, aciz bir halde bitkin olarak döner[*].

[*] Kaf 50/6.


(Mülk 67/5)
وَلَقَدْ زَيَّنَّا السَّمَٓاءَ الدُّنْيَا بِمَصَاب۪يحَ وَجَعَلْنَاهَا رُجُومًا لِلشَّيَاط۪ينِ وَاَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابَ السَّع۪يرِ
En yakın göğü (birinci kat semayı) kandiller ile süsledik. Oraları şeytanların kovulduğu yerler yaptık.. Şeytanlara (oralarda) alevli bir ateş azabı hazırladık[*].

[*] Hicr 15/16-18, Saffat 37/6-10, Fussilet 41/12.


(Mülk 67/6)
وَلِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ عَذَابُ جَهَنَّمَۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ
Rablerine karşı kafirlik edenler için cehennem azabı vardır. Ne kötü hale gelmektir o (azaba maruz kalmak)[*]!

[*] Teğabün 64/10.


(Mülk 67/7)
اِذَٓا اُلْقُوا ف۪يهَا سَمِعُوا لَهَا شَه۪يقًا وَهِيَ تَفُورُۙ
Cehenneme atıldıkları sırada, onun harıl harıl yanmaktayken havayı şiddetle içine çekişini duyarlar.


(Mülk 67/8)
تَكَادُ تَمَيَّزُ مِنَ الْغَيْظِۜ كُلَّمَٓا اُلْقِيَ ف۪يهَا فَوْجٌ سَاَلَهُمْ خَزَنَتُهَٓا اَلَمْ يَأْتِكُمْ نَذ۪يرٌ
Kızgınlıktan çatlayacak gibi olur[*]. Her bir güruh cehenneme atılırken oranın görevlileri onlara: “Size bir uyarıcı gelmedi mi?” diye sorar.

[*] Furkan 25/12-13.


(Mülk 67/9)
قَالُوا بَلٰى قَدْ جَٓاءَنَا نَذ۪يرٌ فَكَذَّبْنَا وَقُلْنَا مَا نَزَّلَ اللّٰهُ مِنْ شَيْءٍۚ اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا ف۪ي ضَلَالٍ كَب۪يرٍ
Onlar şöyle derler: “Evet, gerçekten bize bir uyarıcı geldi ama biz yalana sarıldık ve onlara ‘Allah bir şey indirmemiştir, siz sadece büyük bir sapkınlık içindesiniz’ dedik[*].”

[*] En'am 6/130, Zümer 39/71.


(Mülk 67/10)
وَقَالُوا لَوْ كُنَّا نَسْمَعُ اَوْ نَعْقِلُ مَا كُنَّا ف۪ٓي اَصْحَابِ السَّع۪يرِ
Şunu da derler: “Keşke dinleseydik ya da aklımızı kullansaydık! O zaman bu alevli ateşin ahalisi içinde olmazdık[*].”

[*] En’am 6/27-28, Furkan 25/27-29, Ahzab 33/66.


(Mülk 67/11)
فَاعْتَرَفُوا بِذَنْبِهِمْۚ فَسُحْقًا لِاَصْحَابِ السَّع۪يرِ
Böylece suçlarını itiraf etmiş olurlar[*]. Uzak olsun o alevli ateşin ahalisi!

[*] Mü’min 40/10-11, Müddessir 74/42-47.


(Mülk 67/12)
اِنَّ الَّذ۪ينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَاَجْرٌ كَب۪يرٌ
İçten içe[1*] Rablerinden çekinenler için ise bağışlanma ve büyük bir ödül vardır[2*].

[1*] “İçten içe” anlamı verdiğimiz kelime “el-ğayb (الغيب)”dır.  Ondaki el (ال) takısı muzafunileyhten ıvazdır yani tamlananın yerine geçer ve “gayblarıyla (بغيبهم)” anlamındadır (Bakara 2/3). Kişinin gaybı, kendi içi olduğu için burada tamlamaya “içten içe” anlamı verilmiştir.

[2*] Enbiya 21/49, Yasin 36/11, Kaf 50/32-33.


(Mülk 67/13)
وَاَسِرُّوا قَوْلَكُمْ اَوِ اجْهَرُوا بِه۪ۜ اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
Sözünüzü ister gizleyin, ister açığa vurun; O, içinizde olanı bilendir[*].

[*] En’am 6/3, Hud 11/5, Ra’d 13/10, Nahl 16/19, Teğabün 64/4.


(Mülk 67/14)
اَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَۜ وَهُوَ اللَّط۪يفُ الْخَب۪يرُ۟
Yaratan hiç bilmez olur mu![*] O, her şeyin en ince ayrıntısını belirleyendir, her şeyin iç yüzünü bilendir.

[*] Âl-i İmran 3/29, Hac 22/70, Nur 24/64, Mücadele 58/7.


(Mülk 67/15)
هُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ ذَلُولًا فَامْشُوا ف۪ي مَنَاكِبِهَا وَكُلُوا مِنْ رِزْقِه۪ۜ وَاِلَيْهِ النُّشُورُ
O, yeryüzünü size boyun eğdirendir[1*]; öyleyse yeryüzünün omuzlarında yürüyüp dolaşın ve Allah’ın verdiği rızıktan yiyin[2*]. (Yeniden dirilip) yayılış O’nun huzurunda olacaktır.

[1*] Bakara 2/22, Taha 20/53, Mü’min 40/64, Zuhruf 43/10, Nuh 71/19-20.

[2*] Bakara 2/168, 172, Maide 5/88, En’am 6/141, A’raf 7/10, Nahl 16/114.


(Mülk 67/16)
ءَاَمِنْتُمْ مَنْ فِي السَّمَٓاءِ اَنْ يَخْسِفَ بِكُمُ الْاَرْضَ فَاِذَا هِيَ تَمُورُۙ
Gökte olanın[1*], sizi yerin dibine geçirmesine karşı güvende misiniz? Bir de bakarsınız ki orası çalkalanıyor[2*].

[1*]Allah, kudreti ve ilmi ile her yerde olduğu gibi zatıyla da her yerdedir. O, zatıyla bize, sinir uçlarımızdan daha yakındır. Öyleyse “Allah semadadır” sözü, ona bir yer belirlemek için değil yüceliğini ifade içindir. (En'am 6/3, Zuhruf 43/84, Hadid 57/4-5).

[2*] Nahl 16/45.


(Mülk 67/17)
اَمْ اَمِنْتُمْ مَنْ فِي السَّمَٓاءِ اَنْ يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِبًاۜ فَسَتَعْلَمُونَ كَيْفَ نَذ۪يرِ
Ya da gökte olanın, başınıza taş toprak savuran bir kasırga göndermesine karşı güvende misiniz[*]? Uyarılarım neymiş, yakında öğrenirsiniz.

[*] A’raf 7/97-99, İsra 17/68.

 

(Mülk 67/18)
وَلَقَدْ كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَكَيْفَ كَانَ نَك۪يرِ
Bunlardan öncekiler de yalana sarılmışlardı. Benim de onları tanımamam neymiş (gördüler)[*].

[*] Hac 22/44, Sebe 34/45, Fatır 35/25-26.


(Mülk 67/19)
اَوَلَمْ يَرَوْا اِلَى الطَّيْرِ فَوْقَهُمْ صَٓافَّاتٍ وَيَقْبِضْنَۜ مَا يُمْسِكُهُنَّ اِلَّا الرَّحْمٰنُۜ اِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ بَص۪يرٌ
Üstlerinde, süzülerek ve kanat çırparak uçan kuşları görmediler mi? Onları, Rahman’dan /iyiliği sonsuz olandan başkası orada tutamaz[*]. O, her şeyi görendir.

[*] Nahl 16/79.


(Mülk 67/20)
اَمَّنْ هٰذَا الَّذ۪ي هُوَ جُنْدٌ لَكُمْ يَنْصُرُكُمْ مِنْ دُونِ الرَّحْمٰنِۜ اِنِ الْكَافِرُونَ اِلَّا ف۪ي غُرُورٍۚ
Rahman ile aranıza girerek size kalkan olup yardım edecek kişi de kimmiş[*]! Kâfirler sadece bir aldanış içindedirler.

[*] A’raf 7/191-192, 197, Enbiya 21/42-43, Furkan 25/3, Yasin 36/74-75.


(Mülk 67/21)
اَمَّنْ هٰذَا الَّذ۪ي يَرْزُقُكُمْ اِنْ اَمْسَكَ رِزْقَهُۚ بَلْ لَجُّوا ف۪ي عُتُوٍّ وَنُفُورٍ
Rahman, verdiği rızkı kesse size rızık verecek olan da kimmiş! Aslında onlar başkaldırma ve haktan kaçışta direnmektedirler[*].

[*] Yunus 10/30-31, Neml 27/64, Sebe 34/24, Fatır 35/3.


(Mülk 67/22)
اَفَمَنْ يَمْش۪ي مُكِبًّا عَلٰى وَجْهِه۪ٓ اَهْدٰٓى اَمَّنْ يَمْش۪ي سَوِيًّا عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ
Peki, başını eğerek yürüyen mi hedefi daha iyi bulur yoksa doğru yolda düzgün bir şekilde yürüyen mi[*]?

[*] Nahl 16/76, İsra 17/84, Taha 20/135.


(Mülk 67/23)
قُلْ هُوَ الَّذ۪ٓي اَنْشَاَكُمْ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَالْاَفْـِٔدَةَۜ قَل۪يلًا مَا تَشْكُرُونَ
De ki: “O, sizi oluşturup geliştiren[1*]; sizin için dinleme yeteneği, basiret /ileri görüşlülük ve gönüller oluşturandır. Görevlerinizi ne kadar az yerine getiriyorsunuz[2*]!”

[1*] En’am 6/98.

[2*] Nahl 16/78, Mü’minun 23/78, Secde 32/9.


(Mülk 67/24)
قُلْ هُوَ الَّذ۪ي ذَرَاَكُمْ فِي الْاَرْضِ وَاِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
De ki: “O, sizi yeryüzünde yaratıp çoğaltandır. Siz onun huzurunda toplanacaksınız[*].”

[*] Mü’minun 23/79.


(Mülk 67/25)
وَيَقُولُونَ مَتٰى هٰذَا الْوَعْدُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
Onlar: “Doğru söylüyorsanız bu vaad ne zaman?” diyorlar[*].

[*] Yunus 10/48, Enbiya 21/38, Neml 27/71, Sebe 34/29, Yasin 36/48.


(Mülk 67/26)
قُلْ اِنَّمَا الْعِلْمُ عِنْدَ اللّٰهِۖ وَاِنَّمَٓا اَنَا۬ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ
De ki: “O bilgi, sadece Allah katındadır[1*]. Ben, sadece açık bir uyarıcıyım[2*].”

[1*] A’raf 7/187, Neml 27/72, Ahzab 33/63, Sebe 34/30.

[2*] Hac 22/49.


(Mülk 67/27)
فَلَمَّا رَاَوْهُ زُلْفَةً س۪ٓيـَٔتْ وُجُوهُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَق۪يلَ هٰذَا الَّذ۪ي كُنْتُمْ بِه۪ تَدَّعُونَ
Onu yakından gördüklerinde, kafirlik edenlerin yüzleri kötüleşir ve onlara “İşte bu, olmasını istediğiniz şeydir!” denir[*].

[*] Zariyat 51/12-14.


(Mülk 67/28)
قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَهْلَكَنِيَ اللّٰهُ وَمَنْ مَعِيَ اَوْ رَحِمَنَاۙ فَمَنْ يُج۪يرُ الْكَافِر۪ينَ مِنْ عَذَابٍ اَل۪يمٍ
De ki: “Hiç düşündünüz mü, Allah beni ve benimle birlikte olanları helak etse veya bize ikramda bulunsa (bunlar sizin için neyi değiştirir?) Siz kâfirleri, acıklı bir azaptan kim kurtarabilir[*]!”

[*] En’am 6/17, Yunus 10/107, Fatır 35/2, Zümer 39/38.


(Mülk 67/29)
قُلْ هُوَ الرَّحْمٰنُ اٰمَنَّا بِه۪ وَعَلَيْهِ تَوَكَّلْنَاۚ فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ
De ki: “O, iyiliği sonsuz olandır[1*]; biz ona inanıp güvendik ve sadece ona dayandık. Açık bir sapkınlık içinde olanın kim olduğunu yakında öğrenirsiniz[2*].”

[1*] Rahmân “rahmeti her şeyi kuşatan” demektir. Bu özellik Allah’tan başkasında olmayacağı için kelimeyi “iyiliği sonsuz” diye çevirdik (Fatiha 1/1-3, Rahman 55/1).

[2*] Şuara 26/96-97.


(Mülk 67/30)
قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَصْبَحَ مَٓاؤُ۬كُمْ غَوْرًا فَمَنْ يَأْت۪يكُمْ بِمَٓاءٍ مَع۪ينٍ
Şunu da söyle: “Hiç düşündünüz mü, sularınız çekilecek olsa size kim bir su kaynağı getirebilir[*]!”

[*] Hicr 15/22, Vakıa 56/68-70.