CİN

TEFSİR
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla...[*]

[*] "Rahmân” ve “Rahîm" kelimeleri, rahmet (رحمة) kökündendir. Rahmet, iyilik ve ikramı gerektiren incelik anlamındadır. Allah’ın özelliği olarak kullanılınca sadece iyilik ve ikram anlaşılır (Müfredât). Rahmân “rahmeti her şeyi kuşatan” demektir. Bu özellik Allah’tan başkasında olmayacağı için “iyiliği sonsuz” diye çevirdik. Rahîm “çok merhametli” demektir. Bu özellik Allah’ın dışındaki varlıklarda da olabilir. Nitekim ‘rahîm’ kelimesi, Tevbe 9/128. âyette Resulullah için; Fetih 48/29. ayette ise müminler için kullanılmıştır.


(Cin 72/1)
قُلْ اُو۫حِيَ اِلَيَّ اَنَّهُ اسْتَمَعَ نَفَرٌ مِنَ الْجِنِّ فَقَالُٓوا اِنَّا سَمِعْنَا قُرْاٰنًا عَجَبًاۙ
De ki: “Bana, bir grup cinin beni dinleyip (diğer cinlere) şöyle dedikleri vahyedildi: ‘Biz hayranlık uyandıran bir kur’an /ayet kümesi[1*] dinledik[2*].

[1*] Kur'ân, karaa (قرأ) fiilinin mastarı olan kur (القُرْء) veya kar (القَرْء)’dan türetilmiştir; anlamı, toplama ve birleştirmedir. Mastar olarak kullanıldığı gibi bütünlük ve küme anlamında isim olarak da kullanılır. Allah’ın kitabına Kur’an denmesi, bütün sureleri toplayıp bir araya getirmesi sebebiyledir (Lisanu’l-Arab).  Arapçada Kur’ân (قُرْآنً)’ın çoğulu olmadığından tekil için de çoğul için de kullanılır. Bu sebeple kur’ân (قُرْآن) kelimesine, bağlamına göre, kur’ânlar diye de anlam verilebilir. Benzer ayetler için bkz: Yusuf 12/2, Taha 20/113-114, Zümer 39/28, Fussilet 41/3, Şura 42/7, Zuhruf 43/1-3, Ahkaf 46/12.

[2*] Ahkaf 46/29.

 

(Cin 72/2)
يَهْد۪ٓي اِلَى الرُّشْدِ فَاٰمَنَّا بِه۪ۜ وَلَنْ نُشْرِكَ بِرَبِّنَٓا اَحَدًاۙ
O, olgunlaşmaya yönlendiriyor[*]. Ona hemen inanıp güvendik; Rabbimize kimseyi asla ortak koşmayacağız.

[*] İsra 17/9, Ahkaf 46/30.

 

(Cin 72/3)
وَاَنَّهُ تَعَالٰى جَدُّ رَبِّنَا مَا اتَّخَذَ صَاحِبَةً وَلَا وَلَدًاۙ
Şu bir gerçek ki Rabbimizin şanı çok yücedir; o, ne bir eş edinmiştir ne de bir çocuk[*].

[*] En'am 6/101, Meryem 19/35, İhlas 112/3.


(Cin 72/4)
وَاَنَّهُ كَانَ يَقُولُ سَف۪يهُنَا عَلَى اللّٰهِ شَطَطًاۙ
Şu da bir gerçek ki bizim akılsız (İblis)[1*], Allah hakkında doğruluktan uzak konuşmalar yapıyormuş[2*].

[1*] Kehf 18/50.

[2*] İblis, çeşitli yalanlarla insanları aldatmak için yeniden diriliş gününe kadar Allah’tan izin almıştır (A’raf 7/13-18, Hicr 15/34-40, Sâd 38/77-83)

 

(Cin 72/5)
وَاَنَّا ظَنَنَّٓا اَنْ لَنْ تَقُولَ الْاِنْسُ وَالْجِنُّ عَلَى اللّٰهِ كَذِبًاۙ
Oysa biz, insanların da cinlerin de Allah hakkında asla yalan söylemeyeceklerini zannederdik[*].

[*] Burada yalancılıkla suçlananlar kafirlerdir; çünkü bütün kâfirler yalancıdırlar. (En’am 6/28, Vakıa 56/82, Büruc 85/19)


(Cin 72/6)
وَاَنَّهُ كَانَ رِجَالٌ مِنَ الْاِنْسِ يَعُوذُونَ بِرِجَالٍ مِنَ الْجِنِّ فَزَادُوهُمْ رَهَقًاۙ
Şu da bir gerçek ki insanlardan bazı adamlar, cinlerden bazı adamlara sığınıyor, böylece onların etkilerini artırıyorlardı[*].’”

[*] En'am 6/128.


(Cin 72/7)
وَاَنَّهُمْ ظَنُّوا كَمَا ظَنَنْتُمْ اَنْ لَنْ يَبْعَثَ اللّٰهُ اَحَدًاۙ
(De ki “Bana şu da vahyedildi: Ey müşrikler!) Sizin zannettiğiniz gibi, bazı cinler de Allah’ın hiç kimseyi asla diriltmeyeceğini zannediyorlar[*].”

[*] İsra 17/48-49, 98, Yasin 36/78, Saffat 37/16-17, Naziat 79/10-11.


(Cin 72/8)
وَاَنَّا لَمَسْنَا السَّمَٓاءَ فَوَجَدْنَاهَا مُلِئَتْ حَرَسًا شَد۪يدًا وَشُهُبًاۙ
(Cinler şunları da dediler:) “Biz göğe (onun kapılarına) dokunduk; ama orayı güçlü koruyucularla ve ışınlarla dolu bulduk[*].

[*] Saffat 37/7, Fussilet 41/12, Mülk 67/5.


(Cin 72/9)
وَاَنَّا كُنَّا نَقْعُدُ مِنْهَا مَقَاعِدَ لِلسَّمْعِۜ فَمَنْ يَسْتَمِعِ الْاٰنَ يَجِدْ لَهُ شِهَابًا رَصَدًاۙ
Halbuki biz (büyük melekler topluluğunu) dinlemek için oradaki oturma yerlerine otururduk. Şimdi kim dinlemeye kalksa kendini gözleyen bir ışın buluyor[*].

[*] Şeytanlar, birinci kat semaya yaklaştırılmazlar (Hicr 15/16-18, Şuara 26/212, Saffat 37/7-10, Mülk 67/5). 

 

(Cin 72/10)
وَاَنَّا لَا نَدْر۪ٓي اَشَرٌّ اُر۪يدَ بِمَنْ فِي الْاَرْضِ اَمْ اَرَادَ بِهِمْ رَبُّهُمْ رَشَدًاۙ
Biz (bu engellemenin sebebini) bir türlü anlayamıyoruz: Yeryüzündekiler için bir şer mi istendi, yoksa Rableri onları olgunlaştırmak mı istedi?


(Cin 72/11)
وَاَنَّا مِنَّا الصَّالِحُونَ وَمِنَّا دُونَ ذٰلِكَۜ كُنَّا طَرَٓائِقَ قِدَدًاۙ
Biz (gördük ki) içimizde iyiler de var, öyle olmayanlar da. Biz ayrı ayrı yollardaymışız[*].

[*] Cin 72/14.


(Cin 72/12)
وَاَنَّا ظَنَنَّٓا اَنْ لَنْ نُعْجِزَ اللّٰهَ فِي الْاَرْضِ وَلَنْ نُعْجِزَهُ هَرَبًاۙ
Biz yeryüzünde Allah’ı asla aciz bırakamayacağımızı da (oradan) kaçmakla onu asla aciz bırakamayacağımızı da anladık[*]

[*] Ankebut 29/22, Ahkaf 46/32.


(Cin 72/13)
وَاَنَّا لَمَّا سَمِعْنَا الْهُدٰٓى اٰمَنَّا بِه۪ۜ فَمَنْ يُؤْمِنْ بِرَبِّه۪ فَلَا يَخَافُ بَخْسًا وَلَا رَهَقًاۙ
Biz o Rehberi (Kur’an’ı) dinleyince ona inandık[1*]. Artık (iyice anladık ki) kim Rabbine inanıp güvenirse ne hakkının yenmesinden korkar ne de etki altında kalmaktan[2*].

[1*] Cin 72/1-2.

[2*] Taha 20/112, Teğabün 64/9.


(Cin 72/14)
وَاَنَّا مِنَّا الْمُسْلِمُونَ وَمِنَّا الْقَاسِطُونَۜ فَمَنْ اَسْلَمَ فَاُو۬لٰٓئِكَ تَحَرَّوْا رَشَدًا
İçimizden müslümanlar /Allah’a teslim olanlar da var, hak hukuk tanımayanlar da[1*]. Kim Allah’a teslim olursa işte onlar olgunluğu arayanlardır[2*].

[1*] Cin 72/11.

[2*] Bakara 2/112, Lokman 31/22.


(Cin 72/15)
وَاَمَّا الْقَاسِطُونَ فَكَانُوا لِجَهَنَّمَ حَطَبًاۙ
Hak hukuk tanımayanlar ise Cehenneme odun olurlar[*].”

[*] En'âm 6/130, A’raf 7/179, Enbiya 21/97-98.


(Cin 72/16)
وَاَنْ لَوِ اسْتَقَامُوا عَلَى الطَّر۪يقَةِ لَاَسْقَيْنَاهُمْ مَٓاءً غَدَقًاۙ
Şurası bir gerçek ki eğer onlar yolda dosdoğru gitselerdi onlara bol bol su verirdik[*].

[*] Allah Teala, dine uygun yaşayan herkese dünyevi nimetler vaat etmiştir (Maide 5/66, A’raf 7/96, Hud 11/52, Nuh 71/10-12).


(Cin 72/17)
لِنَفْتِنَهُمْ ف۪يهِۚ وَمَنْ يُعْرِضْ عَنْ ذِكْرِ رَبِّه۪ يَسْلُكْهُ عَذَابًا صَعَدًاۙ
Bu, onları, bununla (nimetlerle) imtihan etmemiz içindir[1*]. Kim Rabbinin zikrinden (Kitabından) yüz çevirirse Rabbi onu, gittikçe artan bir azaba sürükler[2*].

[1*] Zariyat 51/56.

[2*] Taha 20/124 -127, Ahkaf 46/31-32.


(Cin 72/18)
وَاَنَّ الْمَسَاجِدَ لِلّٰهِ فَلَا تَدْعُوا مَعَ اللّٰهِ اَحَدًاۙ
(Bana şunlar da vahyedildi:) Mescitler Allah’ındır[1*]. Öyleyse Allah ile birlikte hiç kimseyi yardıma[2*] çağırmayın[3*]!

[1*] Bakara 2/114, Tevbe 9/17-18.

[2*] Fatiha 1/5. âyetin dipnotu.

[3*] Yunus 10/106, Şuara 26/213, Kasas 28/88.


(Cin 72/19)
وَاَنَّهُ لَمَّا قَامَ عَبْدُ اللّٰهِ يَدْعُوهُ كَادُوا يَكُونُونَ عَلَيْهِ لِبَدًاۜ۟
Allah’ın kulu (Muhammed) ona duaya durunca, (cinler,) neredeyse birbirlerini ezerek onun başına üşüştüler.


(Cin 72/20)
قُلْ اِنَّمَٓا اَدْعُوا رَبّ۪ي وَلَٓا اُشْرِكُ بِه۪ٓ اَحَدًا
De ki: “Ben sadece Rabbimi yardıma çağırırım, hiç kimseyi ona ortak koşmam[*].”

[*] En’am 6/14, 162-163, Yunus 10/105, Yusuf 12/108, Ra’d 13/36.


(Cin 72/21)
قُلْ اِنّ۪ي لَٓا اَمْلِكُ لَكُمْ ضَرًّا وَلَا رَشَدًا
De ki: “Benim size zarar vermeye de sizi olgunlaştırmaya da gücüm yetmez[*].”

[*] Her şey, Allah’ın onayı iledir. Onun onay vermediği hiçbir şey meydana gelmez. A’raf 7/188, Yunus 10/49, 107, Kasas 28/56.


(Cin 72/22)
قُلْ اِنّ۪ي لَنْ يُج۪يرَن۪ي مِنَ اللّٰهِ اَحَدٌ وَلَنْ اَجِدَ مِنْ دُونِه۪ مُلْتَحَدًاۙ
De ki: “Hiç kimse beni Allah’a karşı koruyamaz. Onun dışında sığınılacak birini de asla bulamam[*].

[*] En’am 6/17, Yunus 10/107, Kehf 18/27, Fatır 35/2, Zümer 39/38, Ahkaf 46/9, Mülk 67/28, Hâkka 69/45-47.


(Cin 72/23)
اِلَّا بَلَاغًا مِنَ اللّٰهِ وَرِسَالَاتِه۪ۜ وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَاِنَّ لَهُ نَارَ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ
Benim yapabileceğim sadece, Allah'tan geleni, onun mesajlarını, ulaştırmaktır[1*]. Kim Allah’a ve elçisine /onun elçi olarak getirdiklerine[2*] karşı gelirse, onun için ölümsüz olarak sonsuza dek kalacağı cehennem ateşi vardır[3*].

[1*] Maide 5/99, Ra’d 13/40, Nahl 16/82, Nur 24/54, Ankebut 29/18, Şûrâ 42/48, Teğabün 64/12.

[2*] Resul (رسول), “birine gönderilen söz” anlamına geldiği gibi “o sözü iletmek için gönderilen elçi” anlamına da gelir (Müfredat). Allah’ın elçilerinin görevi, onun sözlerini insanlara ulaştırmaktır. Bu sebeple Kur’an’da geçen  Allah’ın resulü (رسول اللّه) ifadelerinde asıl vurgu ayetleredir. Muhammed aleyhisselam öldüğü için bizim muhatabımız olan resul, sadece Kur’an’dır (Âl-i İmrân 3/144). Resul kelimesi yerine ”resul /onun elçi olarak getirdikleri” ifadesi bunun için yazılmıştır (Maide 5/67, Nahl 16/35).

[3*] Kur’an’da, cennetlik ve cehennemlik olanların durumunu ifade için iki kelime kullanılır. Birisi ‘ebeden’ diğeri ‘halid’dir. Ebeden, ‘sonsuza kadar’, halid ise ‘ölümsüz olan’ anlamına gelir. Cennetlikler için Nisa 4/57,122; Maide 5/119, Tevbe 9/22-100; Tegabun 64/9, Talak 65/11, Beyyine 98/9 ayetlerine; cehennemlikler için Nisa 4/169, Ahzab 33/65, Cin 72/23 ayetlerine bakılabilir.


(Cin 72/24)
حَتّٰٓى اِذَا رَاَوْا مَا يُوعَدُونَ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ اَضْعَفُ نَاصِرًا وَاَقَلُّ عَدَدًا
Sonunda tehdit edildikleri azabı görünce, kimin yardımcısı daha zayıfmış ve kim sayıca daha azmış öğrenecekler[*].”

[*] Meryem 19/75, İnfitar 82/19.


(Cin 72/25)
قُلْ اِنْ اَدْر۪ٓي اَقَر۪يبٌ مَا تُوعَدُونَ اَمْ يَجْعَلُ لَهُ رَبّ۪ٓي اَمَدًا
De ki: “Tehdit edildiğiniz şey yakında mı olacak yoksa Rabbim onun için (uzun) bir vade mi belirler; ben onu bilemem[*].”

[*] Enbiya 21/109-111, Ahzab 33/63.


(Cin 72/26)
عَالِمُ الْغَيْبِ فَلَا يُظْهِرُ عَلٰى غَيْبِه۪ٓ اَحَدًاۙ
O, bütün gaybı /gizli bilgileri bilendir[1*], gaybını kimseye açmaz[2*];

[1*] Ra’d 13/9, Secde 32/6, Haşr 59/22, Teğabün 64/18.

[2*] En’am 6/59, Hud 11/123, Nahl 16/77, Neml 27/65.


(Cin 72/27)
اِلَّا مَنِ ارْتَضٰى مِنْ رَسُولٍ فَاِنَّهُ يَسْلُكُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِه۪ رَصَدًاۙ
uygun gördüğü resul /elçi hariç[1*]. Onun da önüne ve arkasına (meleklerden) gözcüler diker[2*].

[1*] Âl-i İmran 3/179.

[2*] Şeytan doğru yolun üstünde oturur (A’raf 7/16). Doğru yoldan ayrılmayan nebi ve resuller de onun vesvesesine maruz kalırlar (En'am 6/112, İsra 17/73-75, Hac 22/52-53). Bu ayetlere göre (Cin 72/26-28) vahiy sırasında böyle bir vesvese olamaz; çünkü Allah bunun için meleklerle koruma tedbirleri almıştır. 


(Cin 72/28)
لِيَعْلَمَ اَنْ قَدْ اَبْلَغُوا رِسَالَاتِ رَبِّهِمْ وَاَحَاطَ بِمَا لَدَيْهِمْ وَاَحْصٰى كُلَّ شَيْءٍ عَدَدًا
(Bunu yapması, o elçinin) Rabbinin mesajlarını (meleklerin) kendisine tam olarak ulaştırdıklarını bilmesi, onların getirdiklerini kavraması ve her şeyi zihnine tek tek kaydetmesi[*] içindir.

[*] Burada kaydetme anlamını vermemizin sebebi şu ayetlerdir: Kehf 18/49, Yasin 36/12, Nebe 78/29.