ENFAL

TEFSİR
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla...[*]

[*] "Rahmân” ve “Rahîm" kelimeleri, rahmet (رحمة) kökündendir. Rahmet, iyilik ve ikramı gerektiren incelik anlamındadır. Allah’ın özelliği olarak kullanılınca sadece iyilik ve ikram anlaşılır (Müfredât). Rahmân “rahmeti her şeyi kuşatan” demektir. Bu özellik Allah’tan başkasında olmayacağı için “iyiliği sonsuz” diye çevirdik. Rahîm “çok merhametli” demektir. Bu özellik Allah’ın dışındaki varlıklarda da olabilir. Nitekim ‘rahîm’ kelimesi, Tevbe 9/128. âyette Resulullah için; Fetih 48/29. ayette ise müminler için kullanılmıştır.


(Enfal 8/1)
يَسْـَٔلُونَكَ عَنِ الْاَنْفَالِۜ قُلِ الْاَنْفَالُ لِلّٰهِ وَالرَّسُولِۚ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَصْلِحُوا ذَاتَ بَيْنِكُمْۖ وَاَط۪يعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُٓ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Sana enfali[1*] /savaş sonucu ele geçirilen kamu mallarını soruyorlar. De ki:"Enfal, bütünüyle Allah’ın ve resulünündür.” Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakının ve aranızı düzeltin. Eğer inanıp güveniyorsanız, Allah’a ve resulüne /elçisinin getirdiği Kur’an’a[2*] gönülden boyun eğin.

[1*] Enfalin Allah ve resulüne ait olması, onun kamuya ait olduğunu gösterir. Savaş meydanında ele geçirilen esirler ve ganimetlerle ilgili hükümler ise bu surenin 41. ayetinde açıklanmıştır.

[2*] Resul (رسول), “birine gönderilen söz” anlamına geldiği gibi “o sözü iletmek için gönderilen elçi” anlamına da gelir.  (Müfredat). Allah’ın elçilerinin görevi, onun sözlerini insanlara ulaştırmaktır. Bu sebeple Kur’an’da geçen  Allah’ın resulü (رسول اللّه ) ifadelerinde asıl vurgu ayetleredir. Muhammed aleyhisselam öldüğü için bizim muhatabımız olan resul, sadece Kur’an’dır (Al-i İmrân 3/144). Resul kelimesi yerine ”resulüne /elçisinin getirdiği Kur’an’a” ifadesi bunun için yazılmıştır (Maide 5/67, Nahl 16/35).

 


(Enfal 8/2)
اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَاِذَا تُلِيَتْ عَلَيْهِمْ اٰيَاتُهُ زَادَتْهُمْ ا۪يمَانًا وَعَلٰى رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَۚ
Müminler ancak Allah anılınca yürekleri titreyen kimselerdir[*]. Allah’ın ayetleri onlara bağlantılarıyla birlikte okununca bu ayetler onların güvenlerini arttırır. Onlar yalnızca Rablerine güvenip dayanan kimselerdir.

[*] Hac 22/35Hucurat 49/15.

 


(Enfal 8/3)
اَلَّذ۪ينَ يُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۜ
Onlar, namazlarını düzgün ve sürekli kılar[*], kendilerine verdiğimiz rızıkları yerli yerinde harcarlar.

[*] Mearic 70/23-24,34; Mü'minun 23/9


(Enfal 8/4)
اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّاۜ لَهُمْ دَرَجَاتٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَمَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌۚ
İşte onlar gerçek müminlerdir. Onlar için Rableri katında dereceler, bağışlanma[*] ve değerli rızık vardır.

[*] İstiğfar, “söz ve davranışla mağfiret talep etmek”tir. Mağfiret ise, Allah’ın, kulunu azaptan korumasıdır (Müfredat). “Başı koruyan zırhlı başlık” anlamındaki “miğfer” kelimesi de aynı köktendir.


(Enfal 8/5)
كَمَٓا اَخْرَجَكَ رَبُّكَ مِنْ بَيْتِكَ بِالْحَقِّۖ وَاِنَّ فَر۪يقًا مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ لَكَارِهُونَۙ
Nitekim (enfal konusunda olduğu gibi[1*]) Rabbin, gerçekleşen o şey sebebiyle[2*] seni evinden çıkardığı sırada bile müminlerin bir kesimi tam bir hoşnutsuzluk içinde idiler.

[1*] Enfalin kendilerine verilmemesinden hoşlanmadıkları gibi

[2*] Müslümanlar Mekke’de iken Rum 30/2-6. ayetlerle verilen sevindirilme sözü.


(Enfal 8/6)
يُجَادِلُونَكَ فِي الْحَقِّ بَعْدَ مَا تَبَيَّنَ كَاَنَّمَا يُسَاقُونَ اِلَى الْمَوْتِ وَهُمْ يَنْظُرُونَۜ
O gerçek[*] bütünüyle ortaya çıktığı halde seninle çekişiyorlardı. Sanki göz göre göre ölüme sürükleniyor gibiydiler.

[*] Perslerle Romalıların savaştığı ve verilen zafer sözünün zamanının geldiği gerçeği.


(Enfal 8/7)
وَاِذْ يَعِدُكُمُ اللّٰهُ اِحْدَى الطَّٓائِفَتَيْنِ اَنَّهَا لَكُمْ وَتَوَدُّونَ اَنَّ غَيْرَ ذَاتِ الشَّوْكَةِ تَكُونُ لَكُمْ وَيُر۪يدُ اللّٰهُ اَنْ يُحِقَّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِه۪ وَيَقْطَعَ دَابِرَ الْكَافِر۪ينَۙ
Oysa Allah söz vermişti, o iki topluluktan biri[1*] kesin olarak sizin olacaktı. Siz silahsız olanı (kervanı[2*]) arzuluyordunuz. Allah ise, sözleriyle /ayetleriyle[3*] yaptığı o gerçek vaadi tahakkuk ettirmek ve o kâfirlerin ardını kesmek istiyordu.

[1*] Biri Mekke ordusu diğeri ise zayıf bir koruması olan Mekke ticaret kervanı.

[2*] Enfal 8/42

[3*] ““Allah’ın sözleriyle /ayetleriyle” diye meâl verdiğimiz ( كَلِمَاتِهِ ) çoğul olduğu için bu konuda Allah’ın en az üç sözünün olması gerekir. Birincisi Romalılarla Perslerin karşılaşacağı gün Müslümanların sevindirileceğidir. İkincisi .İsrâ 17/76-77. âyetler gereği müşriklerin Mekke’den çıkarılması, üçüncüsü de  Bakara 191. ayet gereği bu işi Müslümanların gerçekleştirmesidir. 


(Enfal 8/8)
لِيُحِقَّ الْحَقَّ وَيُبْطِلَ الْبَاطِلَ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَۚ
Suçluların /Mekkeli müşriklerin hoşuna gitmese de Allah gerçek vaadini tahakkuk ettirmek ve onların batıl eylemlerini[*] boşa çıkarmak istiyordu.

[*] Perslerle Romalıların savaştığı gün, Allah’ın müminlere zafer vereceğini, Mekke’de inen Rum 30/1-6. âyetlerden öğrenmelerine rağmen Allah’ın verdiği zafer sözünü boşa çıkarma gayretleri.


(Enfal 8/9)
اِذْ تَسْتَغ۪يثُونَ رَبَّكُمْ فَاسْتَجَابَ لَكُمْ اَنّ۪ي مُمِدُّكُمْ بِاَلْفٍ مِنَ الْمَلٰٓئِكَةِ مُرْدِف۪ينَ
Hani o gün (Bedir’de) Rabbinize yalvarıp yakarıyordunuz. O da “Ardı ardına gelen biner melek[*] (toplam üç bin melek) ile sizin imdadınıza yetişiyorum.” diye cevap vermişti.

[*] Âl-i İmran 3/124. âyette,  yardıma gelen meleklerin sayısının toplam üç bin olduğu  belirtilmiştir. Bu ayetten de üç bin meleğin binerli gruplar halinde indirildiği anlaşılmaktadır.

 

(Enfal 8/10)
وَمَا جَعَلَهُ اللّٰهُ اِلَّا بُشْرٰى وَلِتَطْمَئِنَّ بِه۪ قُلُوبُكُمْۚ وَمَا النَّصْرُ اِلَّا مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ۟
Allah bunu, sırf size bir müjde olsun ve kalpleriniz yatışsın diye yapmıştı. Yoksa zafer sadece Allah katındandır[*]. Daima üstün olan ve bütün kararları doğru olan Allah’tır.

[*] Al-i İmran 3/126


(Enfal 8/11)
اِذْ يُغَشّ۪يكُمُ النُّعَاسَ اَمَنَةً مِنْهُ وَيُنَزِّلُ عَلَيْكُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً لِيُطَهِّرَكُمْ بِه۪ وَيُذْهِبَ عَنْكُمْ رِجْزَ الشَّيْطَانِ وَلِيَرْبِطَ عَلٰى قُلُوبِكُمْ وَيُثَبِّتَ بِهِ الْاَقْدَامَۜ
Hani Allah, bir güven duygusu vermek için sizi tatlı bir uykuya daldırmıştı[*]. Sizi arındırmak, şeytanın yol açtığı çöküntüyü gidermek, kalplerinize metanet vermek ve ayaklarınızı sabit kılmak için gökten üzerinize yağmur da yağdırmıştı.

[*] Al-i İmran 3/154


(Enfal 8/12)
اِذْ يُوح۪ي رَبُّكَ اِلَى الْمَلٰٓئِكَةِ اَنّ۪ي مَعَكُمْ فَثَبِّتُوا الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۜ سَاُلْق۪ي ف۪ي قُلُوبِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا الرُّعْبَ فَاضْرِبُوا فَوْقَ الْاَعْنَاقِ وَاضْرِبُوا مِنْهُمْ كُلَّ بَنَانٍۜ
Meleklere de şunu vahyediyordu: “Ben sizinle beraberim. Siz müminleri cesaretlendirin. Ben de kâfirlerin yüreklerine korku salacağım.” Öyleyse[*] (ey müminler) onların boyun köklerine ve parmak uçlarına vurun!

[*] Bu sûrenin 10. ayetine göre Allah Teâlâ melekleri, kâfirleri öldürsünler diye değil; müminler için müjde olsun ve kalpleri yatışsın diye göndermiştir. Bedir savaşında müşriklerin sayısı binden azdı. Gelen bin melek onların boyunlarına ve parmak uçlarına vursaydı, hiçbir müşrik ayakta kalamazdı. Sonradan gönderilen meleklere de gerek kalmazdı (Al-i İmran 3/123-125) . Bu sebeple ayetteki “boyunlarının üstüne ve parmak uçlarına vurun” emri meleklere değil, müminlere verilmiştir.

 


(Enfal 8/13)
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ شَٓاقُّوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُۚ وَمَنْ يُشَاقِقِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَاِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ
Çünkü bu kâfirler, Allah’ın ve elçisinin karşısında yer aldılar. Kim Allah’ın ve elçisinin karşısında yer alırsa bilsin ki Allah’ın cezalandırması çetindir[*].

[*] Çetin, ayetteki (شديد) şedîd’in karşılığıdır. Şedîd, ‘güçlü bağla bağlı’ anlamındadır. Allah, vereceği cezayı, kulunun suçuna bağlamıştır (En'âm 6/160).


(Enfal 8/14)
ذٰلِكُمْ فَذُوقُوهُ وَاَنَّ لِلْكَافِر۪ينَ عَذَابَ النَّارِ
Haydi tadın o cezayı bakalım. O kâfirler için bir de ateş azabı vardır.


(Enfal 8/15)
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا لَق۪يتُمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا زَحْفًا فَلَا تُوَلُّوهُمُ الْاَدْبَارَۚ
Ey inanıp güvenenler! Toplu halde kâfirlerle karşılaştığınızda sakın arkanızı dönmeyin.


(Enfal 8/16)
وَمَنْ يُوَلِّهِمْ يَوْمَئِذٍ دُبُرَهُٓ اِلَّا مُتَحَرِّفًا لِقِتَالٍ اَوْ مُتَحَيِّزًا اِلٰى فِئَةٍ فَقَدْ بَٓاءَ بِغَضَبٍ مِنَ اللّٰهِ وَمَأْوٰيهُ جَهَنَّمُۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ
Savaş taktiği olarak yer değiştirme ya da bir birliğin yanında yer alma dışında kim o gün onlara arkasını dönerse Allah’ın gazabına uğrar. Onun kalacağı yer cehennemdir. Ne kötü hale gelmektir o!


(Enfal 8/17)
فَلَمْ تَقْتُلُوهُمْ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ قَتَلَهُمْۖ وَمَا رَمَيْتَ اِذْ رَمَيْتَ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ رَمٰىۚ وَلِيُبْلِيَ الْمُؤْمِن۪ينَ مِنْهُ بَلَٓاءً حَسَنًاۜ اِنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ
Onları siz öldürmediniz; onları öldüren Allah’tır[1*]. Attığın zaman da sen atmadın, onu atan Allah’tır[2*]. Bu, inanıp güvenenleri güzel bir imtihandan geçirmek içindi. Daima dinleyen ve bilen Allah’tır.

[1*] Al-i İmran 3/145, 156.

[2*] Yapılan her iş, Allah’ın onayı ile olur (Tekvîr 81/28-29, İnsan 76/29-30)


(Enfal 8/18)
ذٰلِكُمْ وَاَنَّ اللّٰهَ مُوهِنُ كَيْدِ الْكَافِر۪ينَ
Öyle oldu. Çünkü kâfirlerin oyununu zayıf düşüren de Allah’tır.

  


(Enfal 8/19)
اِنْ تَسْتَفْتِحُوا فَقَدْ جَٓاءَكُمُ الْفَتْحُۚ وَاِنْ تَنْتَهُوا فَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْۚ وَاِنْ تَعُودُوا نَعُدْۚ وَلَنْ تُغْنِيَ عَنْكُمْ فِئَتُكُمْ شَيْـًٔا وَلَوْ كَثُرَتْۙ وَاَنَّ اللّٰهَ مَعَ الْمُؤْمِن۪ينَ۟
Gerçeğin açığa çıkmasını istiyorsanız işte gerçek açığa çıktı[1*]. Bu davranışa son verirseniz[2*] hayrınıza olur. Aynı yanlışa dönerseniz size yardımı keseriz[3*]. O zaman birliğiniz sayıca fazla olsa da size bir fayda sağlamaz. Çünkü Allah, inanıp güvenenlerle beraberdir.

[1*] Allah nebimize, müminleri savaşa hazırlama emri vermişti (Enfâl 8/65). Çünkü onlar daha Mekke’de iken Rûm 1-6. ayetlerini indirmiş ve Rumlarla Perslerin karşılaşacağı gün müminlere zafer sözü vermişti. Bu sebeple o gün onları Mekke ordusu ile yüz yüze getirmişti. Allah, müminlerin savaşıp Mekke’yi ele geçirmelerini istiyordu  (Enfâl 8/7-8) ama onların bir bölümünün, Suriye’den gelen kervanı takipten bile korktuklarını görünce (Enfâl 8/5-6) daha önce yüklediği, kendilerinin on katı düşmanla savaşma yükümlülüğünü (Enfâl 7/65) iki katına indirdi (Enfâl 8/66); ama Mekke ordusu onların iki katından fazlaydı. Onları nebimize rüyasında (Enfâl 8/43), müminlere de savaş meydanında sayıca az (Enfâl 8/44) yani kendilerinin iki katı kadar gösterdi (Al-i İmrân 3/13). Müşriklere de müminleri az gösterdi ki savaştan kaçmasınlar (Enfâl 8/44). Allah Teâlâ müminlere  ayrıca bin melekle moral desteği verdi (Enfâl 8/9-14). Bütün bunlara rağmen müminler savaşa cesaret edemedikleri için melek sayısını üç bine çıkardı (Al-i İmran 3/123-127).

[2*] Bedir’de gösterilen güvensizlik ve disiplinsizlik hali.

[3*] Tevbe 9/38-39, Muhammed 47/7.


(Enfal 8/20)
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَوَلَّوْا عَنْهُ وَاَنْتُمْ تَسْمَعُونَۚ
Ey inanıp güvenenler! Allah’a ve resulüne /elçisinin getirdiğine[*] gönülden boyun eğin. Dinlediğiniz halde ona sırt çevirmeyin.

[*] Maide 5/99, Nisa 4/80. Ayrıca bkz. Enfal 8/1. ayetin dipnotu


(Enfal 8/21)
وَلَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ قَالُوا سَمِعْنَا وَهُمْ لَا يَسْمَعُونَ
Dinlemedikleri halde “dinledik” diyenler gibi de olmayın[*].

[*] A’raf 7/179.


(Enfal 8/22)
اِنَّ شَرَّ الدَّوَٓابِّ عِنْدَ اللّٰهِ الصُّمُّ الْبُكْمُ الَّذ۪ينَ لَا يَعْقِلُونَ
Allah katında canlıların en kötüsü, aklını kullanmayarak sağırlık ve dilsizlik edenlerdir[*].

[*] Bakara 2/17-18-171, Hac 22/46, Furkan 25/73, Beyyine 98/6.


(Enfal 8/23)
وَلَوْ عَلِمَ اللّٰهُ ف۪يهِمْ خَيْرًا لَاَسْمَعَهُمْۜ وَلَوْ اَسْمَعَهُمْ لَتَوَلَّوْا وَهُمْ مُعْرِضُونَ
Allah, onlarda bir hayır olduğunu bilse elbette dinlemelerini sağlardı. Dinlemelerini sağlasaydı bile yine de yüz çevirerek sırtlarını dönerlerdi[*].

[*] Allah, kişinin içinde ne olduğunu bildiği için onların yola gelmeme konusundaki kararlılıklarını da bilir.


(Enfal 8/24)
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اسْتَج۪يبُوا لِلّٰهِ وَلِلرَّسُولِ اِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْي۪يكُمْۚ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِه۪ وَاَنَّهُٓ اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
Ey inanıp güvenenler! Allah ve resulü sizi, size hayat verecek bir şeye çağırdığı zaman çağrısına uyun. Allah’ın, kişi ile kalbi arasına girdiğini[*] ve onun huzurunda toplanacağınızı bilin.

[*] Allah her kişiye, davranışlarının iyi mi kötü mü olduğunu ilham eder (Şems 91/8-10).


(Enfal 8/25)
وَاتَّقُوا فِتْنَةً لَا تُص۪يبَنَّ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْكُمْ خَٓاصَّةًۚ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ
İçinizden sadece yanlış yapanlara dokunmakla kalmayacak[1*] (size de dokunacak) bir imtihan[2*] konusunda yanlış yapmaktan sakının. Bilin ki Allah’ın cezalandırması çetindir.

[1*] Çevrenizde olan yanlışlara duyarsız kalmayın, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diye düşünmeyin. Çatışma ve bozulma ortamı bir kere oluşmaya başladığı zaman sadece suçlulara değil herkese zarar verir.

[2*] “Fitne”, altını içindeki yabancı maddelerden ayırmak için ateşe sokmaktır (Müfredat).  Kur’an’da bu kelime imtihan (A’râf  7/155), aldatma (A’râf  7/27), cehennem azabı (Zariyât 51/10-14) ve savaş (Bakara 2/216) anlamlarında kullanılmıştır.


(Enfal 8/26)
وَاذْكُرُٓوا اِذْ اَنْتُمْ قَل۪يلٌ مُسْتَضْعَفُونَ فِي الْاَرْضِ تَخَافُونَ اَنْ يَتَخَطَّفَكُمُ النَّاسُ فَاٰوٰيكُمْ وَاَيَّدَكُمْ بِنَصْرِه۪ وَرَزَقَكُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Hatırlayın! Hani bir zamanlar yaşadığınız yerde siz, ezilen bir azınlıktınız; insanların sizi kapıp götürmesinden korkuyordunuz. Allah, size yer yurt verdi, yardımı ile sizi destekledi ve temiz rızıklarla rızıklandırdı ki görevlerinizi yerine getiresiniz.


(Enfal 8/27)
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَخُونُوا اللّٰهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُٓوا اَمَانَاتِكُمْ وَاَنْتُمْ تَعْلَمُونَ
Ey inanıp güvenenler! Allah’a ve resulüne /elçisinin getirdiğine[*] hainlik etmeyin. Size emanet edilenlere de bile bile hainlik etmeyin.

[*] Resul için bkz. Enfal 8/1. ayetin dipnotu.


(Enfal 8/28)
وَاعْلَمُٓوا اَنَّمَٓا اَمْوَالُكُمْ وَاَوْلَادُكُمْ فِتْنَةٌۙ وَاَنَّ اللّٰهَ عِنْدَهُٓ اَجْرٌ عَظ۪يمٌ۟
Mallarınızın ve çocuklarınızın birer imtihan[*] sebebi olduğunu, Allah katında da büyük bir ödülün bulunduğunu bilin.

[*] Fitne için bkz. Enfal 8/25. ayetin dipnotu


(Enfal 8/29)
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تَتَّقُوا اللّٰهَ يَجْعَلْ لَكُمْ فُرْقَانًا وَيُكَفِّرْ عَنْكُمْ سَيِّـَٔاتِكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ
Ey inanıp güvenenler! Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakınırsanız O, sizde doğruyu yanlıştan ayırma yeteneği oluşturur, kötü işlerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük ikram sahibidir.


(Enfal 8/30)
وَاِذْ يَمْكُرُ بِكَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِيُثْبِتُوكَ اَوْ يَقْتُلُوكَ اَوْ يُخْرِجُوكَۜ وَيَمْكُرُونَ وَيَمْكُرُ اللّٰهُۜ وَاللّٰهُ خَيْرُ الْمَاكِر۪ينَ
O kâfirler, bir zamanlar seni tutuklamak, öldürmek ya da sürgün etmek için plan kuruyorlardı. Allah da plan kuruyordu. En iyi plan kuran Allah’tır.


(Enfal 8/31)
وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا قَالُوا قَدْ سَمِعْنَا لَوْ نَشَٓاءُ لَقُلْنَا مِثْلَ هٰذَٓاۙ اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ
Onlara ayetlerimiz okununca “Tamam dinledik, istesek bunun benzerini biz de söyleriz. Bu, öncekilerin yazılarından[*] başka bir şey değildir.” dediler.

[*] Ayette geçen esâtîr (أَسَاطِيرُ) kelimesi, “bir şeye hiza vermek, saf tutturmak” anlamına gelen satr (سطر) kökünden türemiş olan ustûre (اسطورة) kelimesinin çoğuludur (Müfredat). Satara (سَطَرَ) fiilinin “yazı yazmak” anlamına gelmesi, harflerin hizaya sokulması, anlamlı bir şekilde sıralanması sebebiyledir. Dokuz yerde geçen esâtîru’l-evvelîn (أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ) ifadesi, Kur’an’da anlatılanların yeni olmadığını, önceki ilahi kitaplarda, diğer kitaplarda, yazıtlarda ya da anlatılarda zaten var olduğunu belirtmek için ayetleri görmezden gelenler tarafından kullanılan alaycı bir ifadedir. Bunu söyleyerek Kur’an’ın önceki ilahi kitapları tasdik etmesini de istismar etmişlerdir (En’am 6/25, Nahl 16/24, Mü'minun 23/83, Furkan 25/5, Neml 27/68, Ahkaf 46/17, Kalem 68/15, Mutaffifîn 83/13).

 


(Enfal 8/32)
وَاِذْ قَالُوا اللّٰهُمَّ اِنْ كَانَ هٰذَا هُوَ الْحَقَّ مِنْ عِنْدِكَ فَاَمْطِرْ عَلَيْنَا حِجَارَةً مِنَ السَّمَٓاءِ اَوِ ائْتِنَا بِعَذَابٍ اَل۪يمٍ
Bir keresinde de şöyle demişlerdi: “Allahım! Eğer bu Kur’ân senin katından bir gerçekse gökten üstümüze taş yağdır ya da bizi acıklı bir azaba çarptır.”


(Enfal 8/33)
وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُعَذِّبَهُمْ وَاَنْتَ ف۪يهِمْۜ وَمَا كَانَ اللّٰهُ مُعَذِّبَهُمْ وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ
Halbuki sen aralarında iken Allah onlara azap edecek değildi. Onlar bağışlanma dilediklerinde de azap edecek değildir.


(Enfal 8/34)
وَمَا لَهُمْ اَلَّا يُعَذِّبَهُمُ اللّٰهُ وَهُمْ يَصُدُّونَ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَمَا كَانُٓوا اَوْلِيَٓاءَهُۜ اِنْ اَوْلِيَٓاؤُ۬هُٓ اِلَّا الْمُتَّقُونَ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Onlar sizi Mescid-i Haram’dan engelleyip dururlarken, ne ayrıcalıkları var ki Allah onlara azap etmesin? Üstelik orayı yönetmeye layık da değiller. Orayı yönetmeye layık olanlar Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakınanlardan başkası olamaz. Ama onların çoğu bunu bilmezler.


(Enfal 8/35)
وَمَا كَانَ صَلَاتُهُمْ عِنْدَ الْبَيْتِ اِلَّا مُكَٓاءً وَتَصْدِيَةًۜ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ
O Beyt’in /Kâbe’nin yanında yapıp durdukları ibadet, ıslık çalmak ve el çırpmaktan ibarettir. Kâfirlik etmenize karşılık[*] tadın bakalım bu azabı.

[*] Allah’ın düzenlediği ve emrettiği ibadet şekillerini görmezlikten gelerek, kendi kurgularınıza göre ibadet şekilleri uydurmanıza karşılık. Bu kişilerin yaptıkları işin kâfirlik olarak isimlendirilmesi, Kabe’de yapılacak ibadetin nasıl olması gerektiğini iyi bilmelerine rağmen, kendi kafalarına göre ibadet şekli uydurduklarını gösterir.


(Enfal 8/36)
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ لِيَصُدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ فَسَيُنْفِقُونَهَا ثُمَّ تَكُونُ عَلَيْهِمْ حَسْرَةً ثُمَّ يُغْلَبُونَۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِلٰى جَهَنَّمَ يُحْشَرُونَۙ
Kâfirlik edenler, mallarını Allah’ın yolundan engellemek için harcıyorlar ve harcamaya da devam edeceklerdir. Yaptıkları harcamalar, daha sonra içlerinde bir yürek acısına dönüşecek ve sonunda mağlup olacaklardır. Kâfirlik edenler, cehenneme toplanacaklardır.


(Enfal 8/37)
لِيَم۪يزَ اللّٰهُ الْخَب۪يثَ مِنَ الطَّيِّبِ وَيَجْعَلَ الْخَب۪يثَ بَعْضَهُ عَلٰى بَعْضٍ فَيَرْكُمَهُ جَم۪يعًا فَيَجْعَلَهُ ف۪ي جَهَنَّمَۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ۟
Allah bunu, kötüleri iyilerden ayırmak, kötüleri tıkış tıkış bir araya getirip yığmak ve hepsini cehenneme atmak için yapar. Kaybedecek olanlar işte onlardır.


(Enfal 8/38)
قُلْ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ يَنْتَهُوا يُغْفَرْ لَهُمْ مَا قَدْ سَلَفَۚ وَاِنْ يَعُودُوا فَقَدْ مَضَتْ سُنَّتُ الْاَوَّل۪ينَ
Kâfirlik edenlere de ki: Kâfirliklerine son verirlerse daha önce yaptıkları bağışlanır; ama tekrar dönerlerse öncekilere uygulanan yasa onlara da uygulanır[*].

[*] Ahzab 33/60-63, Fetih 48/22-23.


(Enfal 8/39)
وَقَاتِلُوهُمْ حَتّٰى لَا تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدّ۪ينُ كُلُّهُ لِلّٰهِۚ فَاِنِ انْتَهَوْا فَاِنَّ اللّٰهَ بِمَا يَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ
Sizinle savaşanlarla savaşın ki fitne (savaş ateşi)[1*] yok olsun ve Allah’ın koyduğu düzen[2*] tümüyle hâkim olsun. Savaşmayı bırakırlarsa, şüphesiz Allah onların yapmakta olduklarını daima görür.

[1*] Fitne için bkz. Enfal 8/25. ayetin dipnotu.

[2*] Dinde zorlama olamayacağı için (Bakara 2/256) ayette söylenen şey, herkesin Müslüman olması değil (Yunus 10/99), Allah’ın düzeninin hâkim olmasıdır (Fetih 48/28). O da herkesin hürriyet içinde yaşayacağı bir ortamdır (Kehf 18/29).

 


(Enfal 8/40)
وَاِنْ تَوَلَّوْا فَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ مَوْلٰيكُمْۜ نِعْمَ الْمَوْلٰى وَنِعْمَ النَّص۪يرُ
Savaşa dönerlerse bilin ki Allah sizin en yakınınızdır. O sizin en yakınınızdır. O ne güzel yakın ve ne güzel yardımcıdır!


(Enfal 8/41)
وَاعْلَمُٓوا اَنَّمَا غَنِمْتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَاَنَّ لِلّٰهِ خُمُسَهُ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَابْنِ السَّب۪يلِۙ اِنْ كُنْتُمْ اٰمَنْتُمْ بِاللّٰهِ وَمَٓا اَنْزَلْنَا عَلٰى عَبْدِنَا يَوْمَ الْفُرْقَانِ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ
Eğer Allah’a ve furkan gününde (doğru ile yanlışın ayrıldığı gün[*]), o iki ordunun çarpıştığı gün, kulumuza indirdiğimize inanıyorsanız bilin ki aldığınız her ganimetin beşte biri Allah’ın, elçisinin, elçinin en yakınlarının, yetimlerin, çaresizlerin ve yolcularındır (beşte dördü de askerindir). Allah, her şeye bir ölçü koyar.

[*] Furkan, doğru ile yanlışı ayırmaktır. Allah’ın kitapları hak ile batılı ayırdığı için her biri birer furkan’dır. Kadir gecesi her bir meleğe ayrı ayrı görev verildiği için o günün tamamı furkan günüdür (Duhan 44/4). Bedir savaşı da o gün yapılmış, Kur'ân o günün gecesinde indirilmeye başlanmıştır (Bakara 2/185).


(Enfal 8/42)
اِذْ اَنْتُمْ بِالْعُدْوَةِ الدُّنْيَا وَهُمْ بِالْعُدْوَةِ الْقُصْوٰى وَالرَّكْبُ اَسْفَلَ مِنْكُمْۜ وَلَوْ تَوَاعَدْتُمْ لَاخْتَلَفْتُمْ فِي الْم۪يعَادِۙ وَلٰكِنْ لِيَقْضِيَ اللّٰهُ اَمْرًا كَانَ مَفْعُولًاۙ لِيَهْلِكَ مَنْ هَلَكَ عَنْ بَيِّنَةٍ وَيَحْيٰى مَنْ حَيَّ عَنْ بَيِّنَةٍۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَسَم۪يعٌ عَل۪يمٌۙ
Siz vadinin (Medine’ye) en yakın yamacında, onlar vadinin en uzak yamacında, kervan ise sizin alt tarafınızdaydı. Sözleşseydiniz böyle denk getiremezdiniz. Ama Allah, kararlaştırılan bir işi[1*] gerçekleştirsin; ölen gerçeği görerek ölsün, yaşayan da gerçeği görerek yaşasın[2*] diye böyle yaptı. Elbette daima dinleyen ve bilen Allah’tır.

[1*] Enfal 8/5.

[2*] Önceden vadedilenin doğru olduğunu iki taraf da görsün.


(Enfal 8/43)
اِذْ يُر۪يكَهُمُ اللّٰهُ ف۪ي مَنَامِكَ قَل۪يلًاۜ وَلَوْ اَرٰيكَهُمْ كَث۪يرًا لَفَشِلْتُمْ وَلَتَنَازَعْتُمْ فِي الْاَمْرِ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ سَلَّمَۜ اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ
(Ey Muhammed!) Allah onları rüyanda sana az gösterdi. Eğer çok gösterseydi kesinlikle dağılır ve savaşma konusunda kesinlikle anlaşmazlığa düşerdiniz Ama Allah, sizi bu hale düşmekten kurtardı. Çünkü O, içinizde olanları bilir.


(Enfal 8/44)
وَاِذْ يُر۪يكُمُوهُمْ اِذِ الْتَقَيْتُمْ ف۪ٓي اَعْيُنِكُمْ قَل۪يلًا وَيُقَلِّلُكُمْ ف۪ٓي اَعْيُنِهِمْ لِيَقْضِيَ اللّٰهُ اَمْرًا كَانَ مَفْعُولًاۜ وَاِلَى اللّٰهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ۟
Onlarla (Mekke ordusuyla) karşılaştığınızda da Allah, sizin gözünüzde onları az göstermiş, onların gözünde de sizi az göstermişti[*]. Allah, kararlaştırılan bir işi gerçekleştirsin diye böyle yapmıştı. Bütün işler Allah’a arz edilir.

[*] Al-i İmran 3/13.


(Enfal 8/45)
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا لَق۪يتُمْ فِئَةً فَاثْبُتُوا وَاذْكُرُوا اللّٰهَ كَث۪يرًا لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَۚ
Ey inanıp güvenenler, bir birlikle karşı karşıya gelince sıkı durun ve Allah’ı (onun sözlerini) hep aklınızda tutun[*] ki hedefinize ulaşasınız.

[*] Zikir, bağlantılarıyla birlikte düşünülüp öğrenilen doğru bilgi, o bilgiyi kullanıma hazır tutmak, akla veya dile getirmektir (Müfredât ذكر md.). Doğru bilginin kaynağı Allah’ın ayetleridir. Bunlar, yaratılan âyetler ve indirilen âyetler olmak üzere iki türlüdür. Her birinden elde edilen doğru bilgi zikirdir (Enbiya 21/24,En’âm 6/80). İnsanı, sadece bu bilgi tatmin eder (Ra’d 13/28). Allah’ı zikretmek; onu, kitabını ve yarattığı ayetleri dikkate almak, akıldan çıkarmamak ve onların üzerine düşünmektir. İnsan bunlardan bildiği kadarıyla sorumludur (Bakara 2/209).


(Enfal 8/46)
وَاَط۪يعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ ر۪يحُكُمْ وَاصْبِرُواۜ اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِر۪ينَۚ
Allah’a ve resulüne /elçisinin getirdiğine[*] gönülden boyun eğin. Birbirinizle çekişmeyin yoksa dağılırsınız ve gücünüz gider. Siz sabırlı olun /duruşunuzu bozmayın. Allah sabredenlerle beraberdir.

[*] Bkz. Enfal 8/1. ayetin dipnotu, Asr 103/3


(Enfal 8/47)
وَلَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ خَرَجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ بَطَرًا وَرِئَٓاءَ النَّاسِ وَيَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ بِمَا يَعْمَلُونَ مُح۪يطٌ
Çalım satmak ve insanlara gösteriş yapmak için yurtlarından çıkan[*] ve Allah’ın yolundan engelleyenler gibi olmayın. Allah, onların yapmakta olduklarını çepeçevre kuşatır.

[*] Müslümanlara karşı zafer elde edeceklerine emin bir şekilde Mekke’den çıkış yapan ordunun tavrı. Önceki ayette “savaşa çıkarken korku ve telaşa kapılmayın”, bu ayette ise “kesin üstün geleceğinizi düşünerek abartılı ve aşırı özgüvenli davranmayın” buyrulmuştur. Her iki ayet birlikte değerlendirildiğinde böyle bir tavır, ancak erdemli bir milletin  (ümmetin) ulaşabileceği bir seviyedir ki gerektiğinde korkusuzca kendini savunacak sabır  ve cesareti gösterebilen, üstün konumda olduğu takdirde ise zulüm ve aşırılıklara kapılmayacak bir millete tüm insanlar saygı duyar.


(Enfal 8/48)
وَاِذْ زَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ اَعْمَالَهُمْ وَقَالَ لَا غَالِبَ لَكُمُ الْيَوْمَ مِنَ النَّاسِ وَاِنّ۪ي جَارٌ لَكُمْۚ فَلَمَّا تَرَٓاءَتِ الْفِئَتَانِ نَكَصَ عَلٰى عَقِبَيْهِ وَقَالَ اِنّ۪ي بَر۪ٓيءٌ مِنْكُمْ اِنّ۪ٓي اَرٰى مَا لَا تَرَوْنَ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اللّٰهَۜ وَاللّٰهُ شَد۪يدُ الْعِقَابِ۟
Şeytan, yaptıklarını güzel göstermiş ve şöyle demişti: “Bugün insanlardan sizi yenebilecek biri yoktur; ben sizin yanınızdayım.” İki birlik (karşı karşıya gelip) birbirini görünce de geri çekildi ve şöyle dedi: “Ben sizden uzağım. Ben sizin göremediğinizi (melekleri) görüyorum. Ben Allah’tan korkarım[*]. Allah’ın cezalandırması çetindir.”

[*] Haşr 59/16


(Enfal 8/49)
اِذْ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ غَرَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ د۪ينُهُمْۜ وَمَنْ يَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِ فَاِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ
Hani (Mekke ordusuna katılan) münafıklar[1*] ile kalplerinde hastalık olanlar[2*] da “Bunları dinleri aldatmış!” diyorlardı. Halbuki kim Allah’a güvenip dayanırsa (bilsin ki) Allah daima üstün ve bütün kararları doğru olandır.

[1*] Bunlar, Mekke’den gelen ordunun içinde yer alan münafıklardır. Müslümanları öldürmek için fırsat kollayan bu münafıklara karşı gösterilmesi gereken davranışlar Nisa 4/88-91. âyetlerde açıklanmıştır. Bkz. Taberi, Enfal 49. ayetin tefsiri.

[2*] Bunlar Mekkeli kafirlerdir. Her kafir müşrik olduğu (Al-i İmran 3/151) için Mekkeli müşrikler de denebilir. Bunların kalplerinde kafirliklerinden dolayı bir hastalık vardır. Münafık, müslüman gözüken kafir olduğu için onlarda bir yalancılık hastalığı oluşur (Bakara 2/10). Bunlar kâfirlik ve yalancılıklarının cezasını, asıl ahirette çekeceklerdir (Tevbe 9/101).


(Enfal 8/50)
وَلَوْ تَرٰٓى اِذْ يَتَوَفَّى الَّذ۪ينَ كَفَرُواۙ الْمَلٰٓئِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَاَدْبَارَهُمْۚ وَذُوقُوا عَذَابَ الْحَر۪يقِ
Melekler, yüzlerine ve sırtlarına vura vura vefat[1*] ettirirken o kâfirleri bir görsen! Onlara: “Yangın azabını tadın bakalım!” derler[2*].

[1*] Zümer 39/42’ye göre insan, biri beden diğeri ruh olmak üzere iki nefisten oluşur. Ruhun çoğunlukla can ile aynı şey olduğu zannedilir. Oysa ana rahminde canlılık döllenmeyle başlarken, ruhun üflenmesi bütün organların tamamlanmasından sonra olur. Ruh bedenle birleştiğinde insan, dinleyen, basiret ve gönül sahibi olan bir canlı türü haline gelir (Mü'minûn 23/12-14, Secde 32/7-9). Beden bir bilgisayarın donanımına; can, donanıma güç veren elektriğe benzer. Ruh ise bilgisayarın işletim sistemi gibidir. İşletim sistemi nasıl bütün bilgileri koruyorsa ruh da öyledir. Ruhun bedenden çekilip alınmasına “vefat ettirme” denir. Allah insanı iki şekilde vefat ettirir: biri uyuyunca, diğeri de ölünce olur. Allah, hem uyuyan hem de ölen bedenin ruhunu tutar. Ruh ve canın farklı şeyler olduğu, uyuyan insanın canlılığını korumasından da anlaşılır. Uyuyan insanın ruhu, uyandığında; ölen kişinin ruhu ise ahirette bedenler yeniden diriltildiğinde geri döner (Mü'minûn 23/100, Tekvîr 81/7).

[2*] Muhammed 47/27.


(Enfal 8/51)
ذٰلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يكُمْ وَاَنَّ اللّٰهَ لَيْسَ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِۙ
“Bu, kendi ellerinizle yaptıklarınızın karşılığıdır. Yoksa Allah, kullarına asla haksızlık etmez[*].”

[*] En’âm 6/160.


(Enfal 8/52)
كَدَأْبِ اٰلِ فِرْعَوْنَۙ وَالَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ فَاَخَذَهُمُ اللّٰهُ بِذُنُوبِهِمْۜ اِنَّ اللّٰهَ قَوِيٌّ شَد۪يدُ الْعِقَابِ
Bunların hali, tıpkı Firavun hanedanının ve onlardan öncekilerin hali gibidir. Allah’ın ayetlerini görmezlikte direndiler, Allah da onları günahları sebebiyle yakaladı[*]. Allah güçlüdür, cezalandırması çetindir.

[*] Al-i İmran 3/10-11


(Enfal 8/53)
ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ لَمْ يَكُ مُغَيِّرًا نِعْمَةً اَنْعَمَهَا عَلٰى قَوْمٍ حَتّٰى يُغَيِّرُوا مَا بِاَنْفُسِهِمْۙ وَاَنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌۙ
Bu şundan dolayıdır: Bir topluluk içlerinde olanı[1*] değiştirmedikçe Allah onlara verdiği nimeti değiştirmez[2*]. Çünkü daima dinleyen ve bilen Allah’tır.

[1*] Bakara 2/284 ve dipnotu

[2*] Ra’d 13/11.


(Enfal 8/54)
كَدَأْبِ اٰلِ فِرْعَوْنَۙ وَالَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْۚ فَاَهْلَكْنَاهُمْ بِذُنُوبِهِمْ وَاَغْرَقْنَٓا اٰلَ فِرْعَوْنَۚ وَكُلٌّ كَانُوا ظَالِم۪ينَ
Evet! Bunların hali tıpkı Firavun hanedanının ve onlardan öncekilerin hali gibidir. Onlar, Rablerinin ayetleri karşısında yalana sarıldılar. Rableri de onları günahları sebebiyle yok etti. Firavun hanedanını da suda boğdu[*]. Hepsi de yanlış yoldaydı.

[*] İltifat, bkz Enfal 8/2. ayetin dipnotu.


(Enfal 8/55)
اِنَّ شَرَّ الدَّوَٓابِّ عِنْدَ اللّٰهِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَۚ
Allah katında, canlıların en kötüsü kafirlik edenler /gerçekleri görmezlikte direnenlerdir[*]. Onlar (Allah’a) inanıp güvenmezler.

[*] Bakara 2/17-18 ve 171, Hac 22/46, Furkan 25/73, Beyyine 98/6


(Enfal 8/56)
اَلَّذ۪ينَ عَاهَدْتَ مِنْهُمْ ثُمَّ يَنْقُضُونَ عَهْدَهُمْ ف۪ي كُلِّ مَرَّةٍ وَهُمْ لَا يَتَّقُونَ
Onlar, kendileriyle antlaşma yaptığın ve antlaşmalarını her seferinde bozan kimselerdir. Onlar yanlış yapmaktan sakınmazlar.


(Enfal 8/57)
فَاِمَّا تَثْقَفَنَّهُمْ فِي الْحَرْبِ فَشَرِّدْ بِهِمْ مَنْ خَلْفَهُمْ لَعَلَّهُمْ يَذَّكَّرُونَ
Savaşta yakalarsan onları öyle bir dağıt ki arkalarındakiler de dağılsınlar. Belki akıllarını başlarına alırlar.


(Enfal 8/58)
وَاِمَّا تَخَافَنَّ مِنْ قَوْمٍ خِيَانَةً فَانْبِذْ اِلَيْهِمْ عَلٰى سَوَٓاءٍۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْخَٓائِن۪ينَ۟
Bir topluluğun hainlik yapacağından, bilgiye dayalı olarak korkarsan[*] sen de aynı şekilde onlarla ilişkiyi kes. Allah hainleri sevmez.

[*] Âyet metninde geçen havf (خوف) kelimesi, kesin veya kesine yakın bir bilgiye dayalı olan korkudur (Müfredat). Ayet, “Allah hainleri sevmez” şeklinde bittiği için buradaki korkunun, sağlam bir gerekçeye dayalı olması gerekir.


(Enfal 8/59)
وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا سَبَقُواۜ اِنَّهُمْ لَا يُعْجِزُونَ
Kâfirlik edenler, kaçıp kurtulabileceklerini sanmasınlar; onlar sizi çaresiz bırakamazlar.


(Enfal 8/60)
وَاَعِدُّوا لَهُمْ مَا اسْتَطَعْتُمْ مِنْ قُوَّةٍ وَمِنْ رِبَاطِ الْخَيْلِ تُرْهِبُونَ بِه۪ عَدُوَّ اللّٰهِ وَعَدُوَّكُمْ وَاٰخَر۪ينَ مِنْ دُونِهِمْۚ لَا تَعْلَمُونَهُمْۚ اَللّٰهُ يَعْلَمُهُمْۜ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ شَيْءٍ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ يُوَفَّ اِلَيْكُمْ وَاَنْتُمْ لَا تُظْلَمُونَ
Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve bağlanıp beslenen atlar[*] hazırlayın. Onlar ile Allah’ın düşmanını, kendi düşmanınızı ve ayrıca sizin bilmeyip de Allah’ın bildiği öbür düşmanları korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız, size tam olarak ödenir, haksızlığa uğratılmazsınız.

[*] Atlar, insanlarla kurdukları bağ, sahip oldukları güç ve zor şartlara uyum sağlayıp dayanıklılık göstermeleri bakımından savaş ve çatışma ortamlarının vazgeçilmezleri arasında yer alırlar. Ne kadar modern olursa olsun günümüz kara araçları her şeyden önce yakıta ihtiyaç duyar. Bu araçların işlevsiz kaldıkları durumlarda atlar tek alternatif olacaktır. Çünkü atlar doğada buldukları hemen her türden otu yer, en ucuz ve yaygın tahıllarla beslenerek en sarp arazilerde bile zorlanmadan ilerleyebilirler. Üstelik insanla yakın bir bağ kurduklarından binicisini tanır ve zor durumlarda yardımcısı ve koruyucusu olurlar. Bu sebeple Arapçada at anlamına gelen bir diğer kelime de (حصان) hisân” dır. Binicisini kale gibi koruduğu için kale anlamına gelen (حصن) hısn” kelimesinden türetilmiştir. Ayette at beslenmesinin emredilmesi ayetin tarihsel olduğunu değil, savaş ve benzeri durumlar için at beslemenin tüm zamanlarda yapılması gereken evrensel bir görev olduğunu gösterir. Nitekim bu ayetin indirilmesinden yaklaşık 1300 yıl sonra gerçekleşmiş olan ve tank, top, uçak, roket gibi silahların belirleyici olduğu 2. Dünya Savaşı’nda Alman ordusunda 2,75 milyon, Sovyet ordusunda 3,5 milyon at kullanılmıştır. Günümüzde birçok ülke özellikle engebeli arazide belirli devriye ve keşif görevleri için atlı askeri birlikleri tercih etmektedir. Ayrıca toplumsal olaylara müdahalelerde atlı birlikler gelişmiş ülkeler tarafından etkin biçimde kullanılmaktadır.


(Enfal 8/61)
وَاِنْ جَنَحُوا لِلسَّلْمِ فَاجْنَحْ لَهَا وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ
Eğer barış için geri çekilirlerse aynı şekilde sen de çekil ve Allah’a güvenip dayan. O, her şeyi dinleyen ve bilendir.


(Enfal 8/62)
وَاِنْ يُر۪يدُٓوا اَنْ يَخْدَعُوكَ فَاِنَّ حَسْبَكَ اللّٰهُۜ هُوَ الَّذ۪ٓي اَيَّدَكَ بِنَصْرِه۪ وَبِالْمُؤْمِن۪ينَۙ
Sana oyun kurmak isterlerse Allah sana yeter. Seni, kendi yardımıyla ve müminlerle destekleyen odur.


(Enfal 8/63)
وَاَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِهِمْۜ لَوْ اَنْفَقْتَ مَا فِي الْاَرْضِ جَم۪يعًا مَٓا اَلَّفْتَ بَيْنَ قُلُوبِهِمْ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ اَلَّفَ بَيْنَهُمْۜ اِنَّهُ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ
Müminlerin kalplerini birbirine o ısındırdı. Dünya kadar mal harcasaydın kalplerini ısındıramazdın. Ama onların aralarını Allah kaynaştırdı. Daima üstün olan ve bütün kararları doğru olan odur.


(Enfal 8/64)
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ حَسْبُكَ اللّٰهُ وَمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ۟
Ey Nebi! Sana da sana uyan müminlere de Allah yeter.


(Enfal 8/65)
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ حَرِّضِ الْمُؤْمِن۪ينَ عَلَى الْقِتَالِۜ اِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ عِشْرُونَ صَابِرُونَ يَغْلِبُوا مِائَتَيْنِۚ وَاِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ مِائَةٌ يَغْلِبُٓوا اَلْفًا مِنَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَفْقَهُونَ
Ey Nebi! Müminleri savaşa teşvik et. Sizden sabırlı /duruşunu bozmayan yirmi kişi olursa, iki yüz kişiyi yener; içinizden yüz kişi olursa onlar da kâfirlik edenlerden bin kişiyi yener. Çünkü onlar (direnç göstermenin önemini) kavrayamayan bir topluluktur.


(Enfal 8/66)
اَلْـٰٔنَ خَفَّفَ اللّٰهُ عَنْكُمْ وَعَلِمَ اَنَّ ف۪يكُمْ ضَعْفًاۜ فَاِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ مِائَةٌ صَابِرَةٌ يَغْلِبُوا مِائَتَيْنِۚ وَاِنْ يَكُنْ مِنْكُمْ اَلْفٌ يَغْلِبُٓوا اَلْفَيْنِ بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ مَعَ الصَّابِر۪ينَ
Allah, sizde bir zayıflık olduğunu bildi ve şimdi yükümlülüğünüzü hafifletti. Sizden dirençli yüz kişi olursa iki yüz kişiyi yener; sizden bin kişi olursa Allah’ın izniyle, iki bin kişiyi yener. Allah direnç gösterenlerle beraberdir.


(Enfal 8/67)
مَا كَانَ لِنَبِيٍّ اَنْ يَكُونَ لَهُٓ اَسْرٰى حَتّٰى يُثْخِنَ فِي الْاَرْضِۜ تُر۪يدُونَ عَرَضَ الدُّنْيَاۗ وَاللّٰهُ يُر۪يدُ الْاٰخِرَةَۜ وَاللّٰهُ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ
Hiçbir nebi,[1*] savaş alanında[2*] düşmanı etkisiz hale getirmeden esir alma hakkına sahip değildir![3*]. Siz, hemen elinize geçecek şeyler istiyorsunuz. Allah ise sonrasını[4*] istiyor. Daima üstün olan ve bütün kararları doğru olan Allah’tır.

[1*] Bu ayet nebilerde ismet sıfatının olmadığının delillerindendir (Nisa 4/105-107, Tevbe 9/43, Hud 11/12, İsra 17/73-75, Neml 27/10-11, Tahrim 66/1-2). Yani nebiler günahlardan korunmuş değillerdir.

[2*]  Ayette geçen “el-ard = (الارض)” kelimesi, “o yer”, anlamındadır. Burada savaşın yapıldığı yer anlamındadır.

[3*] Bkz. Muhammed 47/1-6

[4*] Savaş meydanında galip gelip düşman üzerinde tam hakimiyet kurmanızı istiyor.


(Enfal 8/68)
لَوْلَا كِتَابٌ مِنَ اللّٰهِ سَبَقَ لَمَسَّكُمْ ف۪يمَٓا اَخَذْتُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ
Allah’ın daha önce kayda geçmiş[1*] bir kararı[2*] olmasaydı, aldığınız şeyden dolayı size kesinlikle büyük bir azap çarpardı.

[1*] “Kayda geçmiş karar” meali verdiğimiz kelime kitaptır (كتاب). Kök anlamı, bir şeyi bir şeye eklemektir (Mekayîs). Arapçada kelimeleri ekleyerek yazılan yazıya da sözleri ekleyerek yapılan konuşmaya da kitap denir (Müfredat).

[2*] Rum 30/1-6


(Enfal 8/69)
فَكُلُوا مِمَّا غَنِمْتُمْ حَلَالًا طَيِّبًاۘ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ۟
Artık ganimet olarak aldıklarınızdan helal ve temiz olanları yiyin[*]. Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakının. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan ve ikramı bol olandır.

[*] Allah, Bedir’de yanlış yapan müslümanlara zafer verdiğini bildirdikten sonra aldıkları ganimetleri yemelerini de helal kılmıştır. Ganimet olan esirler değil, onlardan alınacak fidyeler (Muhammed 47/4) ve düşmandan alınan diğer mallardır (Enfal 8/41).


(Enfal 8/70)
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ لِمَنْ ف۪ٓي اَيْد۪يكُمْ مِنَ الْاَسْرٰٓىۙ اِنْ يَعْلَمِ اللّٰهُ ف۪ي قُلُوبِكُمْ خَيْرًا يُؤْتِكُمْ خَيْرًا مِمَّٓا اُخِذَ مِنْكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
Ey Nebi! Elinizdeki esirlere de ki “Allah kalplerinizde bir hayır olduğunu görürse, sizden alınandan daha iyisini verir ve sizi bağışlar. Allah, çok bağışlayan ve ikramı bol olandır.”


(Enfal 8/71)
وَاِنْ يُر۪يدُوا خِيَانَتَكَ فَقَدْ خَانُوا اللّٰهَ مِنْ قَبْلُ فَاَمْكَنَ مِنْهُمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ
Sana hainlik etmek isterlerse (bil ki,) bunlar daha önce Allah’a da hainlik ettiler[*]. Bu yüzden Allah onlara karşı size fırsat verdi. Allah, daima bilen ve kararları doğru olandır.

[*] Onların Allah’a hainlik etmeleri, ona ortaklar koşup verdiği nimetlere karşı nankörlük etmeleridir.


(Enfal 8/72)
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالَّذ۪ينَ اٰوَوْا وَنَصَرُٓوا اُو۬لٰٓئِكَ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۜ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَلَمْ يُهَاجِرُوا مَا لَكُمْ مِنْ وَلَايَتِهِمْ مِنْ شَيْءٍ حَتّٰى يُهَاجِرُواۚ وَاِنِ اسْتَنْصَرُوكُمْ فِي الدّ۪ينِ فَعَلَيْكُمُ النَّصْرُ اِلَّا عَلٰى قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ م۪يثَاقٌۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ
İnanıp güvenen, hicret eden, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler /ellerinden geleni yapanlar[1*] ile onları barındırıp yardım edenlerden her biri diğerinin koruyup kollayıcısıdır[2*]. İnanıp güvenenlerden hicret etmeyenlere gelince, göç edinceye kadar hiçbirinizin, hiçbir konuda onları koruyup kollama göreviniz yoktur. Ama sizden dini konularda yardım isterlerse, aranızda anlaşma bulunan bir topluluğun aleyhine olmamak kaydıyla yardım etmek üzerinize borçtur. Allah, yapmakta olduğunuz her şeyi daima görür.

[1*] Cihad (جهاد), düşmanın, şeytanın veya arzuların baskısına karşı Allah’ın emrine uymak için verilen her türlü mücadeledir (Müfredat). Allah yolunda savaş, cihadın çok önemli bir parçasıdır.

[2*] Bu ayetteki velilik karşılıklı sorumluluk anlamındadır. Mekke’den göç edenler ile Medine’de onları barındıran ensarın birbirlerine karşı sorumlulukları olduğu özellikle belirtilmiştir. Ayet Bedir Savaşından sonra Müslümanların Mekkeliler üzerinde açık bir üstünlük sağladığı askeri ve siyasi bir ortamda inmiştir. Bu esnada diğer müslümanlarla birlikte göç etmemiş, halen Mekke’de ikamet etmekte olan müslümanlar da vardı. Allah Teala onlar da göç edene kadar, bunlara karşı diğer müslümanların bir sorumluluğunun bulunmadığını bildirmektedir. Bu ayet, din konusundaki yardım sorumluluğumuzu bile aramızda anlaşma bulunan topluluklara karşı olmama şartına bağlamıştır. Enfal 73. ayette, bu emri yerine getirmediğimiz takdirde kâfirlerin, kendi yönetimlerinde olan müslüman azınlığa karşı çatışma ve fesat ortaya çıkaracakları belirtilmiştir.


(Enfal 8/73)
وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۜ اِلَّا تَفْعَلُوهُ تَكُنْ فِتْنَةٌ فِي الْاَرْضِ وَفَسَادٌ كَب۪يرٌۜ
Kâfirlik edenlerden her biri de diğerinin koruyup kollayıcısıdır. Eğer bunu (birbirinizi koruyup kollama görevini bu şekilde) yapmazsanız orada[1*] fitne / çatışma[2*] ve büyük bir fesat ortaya çıkar[3*].

[1*]  Müslümanların yaşadığı o yerde.

[2*]  Çatışma diye tercüme ettiğimiz “fitne” için bkz Enfal 8/25. ayetin dipnotu.

[3*] Mekke’deki müslümanlara yönelik yapacağınız ve anlaşma koşullarınızın dışında kalacak her türlü girişim, oradaki müslümanlara karşı olumlu değil olumsuz sonuçlar meydana getirir. Çatışma ve bozulma ortamı oluşur ve müslümanların katline neden olur.


(Enfal 8/74)
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالَّذ۪ينَ اٰوَوْا وَنَصَرُٓوا اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّاۜ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌ
İnanıp güvenen, hicret eden ve Allah yolunda cihat edenler /ellerinden geleni yapanlar[1*] ile bunları barındırıp yardım edenler var ya işte onlar gerçek müminlerdir. Onlar için bağışlanma[2*] ve değerli rızık vardır.

[1*] Cihad için bkz. Enfal 8/72’nin dipnotu.

[2*] Mağfiret için bkz. Enfal 8/4. ayetin dipnotu.


(Enfal 8/75)
وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْ بَعْدُ وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا مَعَكُمْ فَاُو۬لٰٓئِكَ مِنْكُمْۜ وَاُو۬لُوا الْاَرْحَامِ بَعْضُهُمْ اَوْلٰى بِبَعْضٍ ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ
Sonradan inanıp güvenen, göç eden ve sizinle beraber olup cihad edenler /ellerinden geleni yapanlar…[1*] İşte onlar da sizdendir. Ama kan bağı ile akraba olanlar, olmayanlara göre Allah'ın kitabında önceliklidirler[2*]. Allah, her şeyi bilir.

[1*] Cihad için bkz. Enfal 8/72’nin dipnotu.

[2*] Bütün müminler birbirinin yakınıdır. Bu yakınlık miras açısından değildir. Mümin olmasalar bile miras soy yakınlığına göre paylaştırılır (Ahzab 33/6, Nisa 4/7,11, 33 ve 176.)