RUM

TEFSİR
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla...[*]

[*] "Rahmân” ve “Rahîm" kelimeleri, rahmet (رحمة) kökündendir. Rahmet, iyilik ve ikramı gerektiren incelik anlamındadır. Allah’ın özelliği olarak kullanılınca sadece iyilik ve ikram anlaşılır (Müfredât). Rahmân “rahmeti her şeyi kuşatan” demektir. Bu özellik Allah’tan başkasında olmayacağı için “iyiliği sonsuz” diye çevirdik. Rahîm “çok merhametli” demektir. Bu özellik Allah’ın dışındaki varlıklarda da olabilir. Nitekim ‘rahîm’ kelimesi, Tevbe 9/128. âyette Resulullah için; Fetih 48/29. ayette ise müminler için kullanılmıştır.


(Rum 30/1)
الٓمٓ۠
Elif-Lâm-Mîm[*]!

[*] Bu harflere huruf-u mukattaa /birbiri ile bağlantısı kesilmiş harfler denir. Bunların Nebîmize sorulmamış olması, bilinen bir anlamının olduğunu gösterir. Yoksa müşrikler bunu dillerine dolar, Nebîmizi sürekli rahatsız ederlerdi. Bununla ilgili sorular, İslam’ın Arap yarımadası dışına yayılmasından sonra başlamıştır.

Bu harflerle başlayan yirmi dokuz sureden yirmi beşinde Kur’an’a, dördünde de önemli bir konuya vurgu yapılıyor olmasından onların dikkatleri toplama görevi yaptığı anlaşılır. Türkçede böyle bir kullanım yoktur.


(Rum 30/2)
غُلِبَتِ الرُّومُۙ
Rumlar yenilgiye uğradılar,


(Rum 30/3)
ف۪ٓي اَدْنَى الْاَرْضِ وَهُمْ مِنْ بَعْدِ غَلَبِهِمْ سَيَغْلِبُونَۙ
yeryüzünün en çukur yerinde[*]. Onlar, yenilgilerinin ardından galip geleceklerdir,

[*] Burası, savaşın olduğu Lut gölü çevresidir. 


(Rum 30/4)
ف۪ي بِضْعِ سِن۪ينَۜ لِلّٰهِ الْاَمْرُ مِنْ قَبْلُ وَمِنْ بَعْدُۜ وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَۙ
birkaç yıl içerisinde[*]. Bunun öncesinde de sonrasında da her iş Allah’ın elindedir. O gün müminler de sevineceklerdir,

[*] Bıd’ (بضع) kelimesi üçten dokuza kadar olan sayıları ifade etmek için kullanıldığı gibi birden dokuza kadar olan sayıları ifade etmek için de kullanılır (Müfredat).


(Rum 30/5)
بِنَصْرِ اللّٰهِۜ يَنْصُرُ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ
Allah’ın yardımıyla[1*]. O, uygun gördüğüne[2*] yardım eder[3*]. O daima üstündür, ikramı boldur.

[1*] Enfal 8/9-11, 43-44.

[2*] Şâe (شاء) fiili, “bir şey yapmak” anlamındaki şey (شيء) mastarından türemiştir. Allah’ın yapması o şeyi var etmesi, insanın yapması da o şey için gereken çabayı göstermesidir (Müfredât). Allah, her şeyi bir ölçüye göre var eder (Kamer 54/49, Ra’d 13/8). İmtihanla ilgili şeyleri iyi ve kötü diye ikiye ayırmıştır (Enbiyâ 21/35). Allah, herkesin doğru yolda olmasını ister (Nisa 4/26) ama sadece doğru şeyler yapanı doğru yolda sayar (Nur 24/46). Yaptığının doğru veya yanlış olduğunu da kişiye ilham eder. Onun için doğru davrananın içi rahat, yanlış davrananın içi de sıkıntılı olur (Şems 91/7-10). Buna göre şâe (شاء) fiilinin öznesi Allah olursa “gerekeni yaptı veya yarattı”, insan olursa “gerekeni yaptı” anlamında olur. Allah insanlara, tercihlerine göre davranma hürriyeti vermeseydi hiç kimse yanlış bir şey yapamaz ve imtihan diye bir şey de olmazdı (Nahl 16/93). Yanlış kader anlayışını imanın bir esası gibi İslam’a yerleştirmek isteyenler, büyük bir çarpıtma yaparak şâe (شاء) fiiline irade yani isteme ve dileme anlamı vermiş; bunu, tefsirlere hatta sözlüklere bile yerleştirerek birçok ayetin mealini bozmuşlardır. Bkz:

http://www.suleymaniyevakfi.org/akaid-arastirmalari/kuranda-sey-mesiet-irade-ve-fitrat.html

[3*] Rum 30/47, Mü'min 40/51.


(Rum 30/6)
وَعْدَ اللّٰهِۜ لَا يُخْلِفُ اللّٰهُ وَعْدَهُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Bu, Allah’ın vaadidir[*]. Allah vaadinden dönmez. Ancak insanların çoğu bunu bilmez.

[*] Enfal 8/5-8, 42, 68.


(Rum 30/7)
يَعْلَمُونَ ظَاهِرًا مِنَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَهُمْ عَنِ الْاٰخِرَةِ هُمْ غَافِلُونَ
Onlar dünya hayatını yüzeysel olarak bilirler. Onlar ahireti ise hiç umursamazlar.


(Rum 30/8)
اَوَلَمْ يَتَفَكَّرُوا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ۠ مَا خَلَقَ اللّٰهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَٓا اِلَّا بِالْحَقِّ وَاَجَلٍ مُسَمًّىۜ وَاِنَّ كَث۪يرًا مِنَ النَّاسِ بِلِقَٓائِ۬ رَبِّهِمْ لَكَافِرُونَ
Kendileri üzerine hiç düşünmediler mi? Allah, gökleri, yeri ve ikisi arasında olanları, sadece o gerçek için (sizleri imtihan için[1*]) ve belli bir eceli olan varlıklar olarak yaratmıştır[2*]. İnsanların çoğu Rablerinin huzuruna varmayı kesinlikle göz ardı ederler[3*].

[1*] Allah, gökleri, yeri ve ikisinin arasındaki varlıkları, insanları ve cinleri zorlu bir imtihandan geçirmek için yaratmıştır. Bunu Hud Suresinin 7. ayetinde açıklamış, diğer ayetlerde de “(بِالْحَقِّ) o gerçek için” ifadesiyle buna işarette bulunmuştur (En'am 6/73, Hud 11/7, İbrahim 14/19, Hicr 15/85, Nahl 16/3, Ankebut 29/44, Zümer 39/5, Duhan 44/39, Casiye 45/22, Ahkaf 46/3, Tegabun 64/3).

[2*] Ra’d 13/2, Zümer 39/5, Ahkaf 46/3.

[3*] Secde 32/10.


(Rum 30/9)
اَوَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَانُٓوا اَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَاَثَارُوا الْاَرْضَ وَعَمَرُوهَٓا اَكْثَرَ مِمَّا عَمَرُوهَا وَجَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِۜ فَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَۜ
Yeryüzünde dolaşmadılar mı ki kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğuna baksınlar[1*]! Öncekiler bunlardan çok daha güçlüydüler. Toprağı işlemişler ve orayı, bunların imar ettiğinden daha fazla imar etmişlerdi. Elçileri de onlara açık belgelerle gelmişti. Allah onlara asla yanlış yapmadı; yanlışı onlar kendilerine yapıyorlardı[2*].

[1*] Yusuf 12/109, Hac 22/46, Fatır 35/44, Mü'min 40/21, 82, Muhammed 47/10.

[2*] Al-i İmran 3/182, Mü’min 40/31, Fussilet 41/46.


(Rum 30/10)
ثُمَّ كَانَ عَاقِبَةَ الَّذ۪ينَ اَسَٓاؤُا السُّٓوآٰى اَنْ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَكَانُوا بِهَا يَسْتَهْزِؤُ۫نَ۟
Sonra, kötülük yapanların sonu çok kötü oldu; çünkü Allah’ın ayetleri karşısında yalana sarılmışlar ve onları hafife almışlardı[*].

[*] En'am 6/10-11, Nahl 16/33-34.


(Rum 30/11)
اَللّٰهُ يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُ ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Allah başlangıçta yaratmayı yapar. Sonra (ahirette) onu tekrarlar[*]. Sonra onun huzuruna çıkarılırsınız.

[*] Yunus 10/4, 34, Neml 27/64, Rum 30/27.


(Rum 30/12)
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُبْلِسُ الْمُجْرِمُونَ
O saatin geldiği gün[1*], suçlular umutlarını tamamen kaybederler[2*].

[1*] İnsanların yeniden dirilip kabirlerinden kalktığı gün.

[2*] Zuhruf 43/74-75.


(Rum 30/13)
وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ مِنْ شُرَكَٓائِهِمْ شُفَعٰٓؤُ۬ا وَكَانُوا بِشُرَكَٓائِهِمْ كَافِر۪ينَ
Allah’a ortak saydıklarından hiçbiri onlara şefaatçi olmayacaktır[1*]. Halbuki onlar, bu ortakları yüzünden kafir olmuşlardı[2*].

[1*] En’am 6/94, Mü’min 40/18.

[2*] İbrahim 14/21, Furkan 25/27-29, Şuara 26/95-102.


(Rum 30/14)
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يَوْمَئِذٍ يَتَفَرَّقُونَ
O saatin geldiği gün, işte o gün bunlar birbirlerinden ayrılacaklardır[*].

[*] Ankebut 29/25.


(Rum 30/15)
فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَهُمْ ف۪ي رَوْضَةٍ يُحْبَرُونَ
İnanıp güvenen ve iyi işler yapanlara gelince, onlar güzel bir bahçede, sevinç içinde olacaklardır[*].

[*] Şura 42/22.


(Rum 30/16)
وَاَمَّا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَلِقَٓائِ الْاٰخِرَةِ فَاُو۬لٰٓئِكَ فِي الْعَذَابِ مُحْضَرُونَ
Kâfirlik eden, ayetlerimiz ve ahirete varma hakkında yalana sarılanlar ise azap içinde tutulacaklardır[*].

[*] Bakara 2/39, Maide 5/10, 86, Hac 22/57, Teğabun 64/10.


(Rum 30/17)
فَسُبْحَانَ اللّٰهِ ح۪ينَ تُمْسُونَ وَح۪ينَ تُصْبِحُونَ
Akşam vakti içinde bulunduğunuzda[1*] ve sabaha çıkarken[2*] Allah’a ibadet edin.

[1*] “Akşam vakti içinde bulunma” şeklinde meallendirilen fiilin mastarı olan “imsâ (إمساء)”, akşam vaktine girmek ve o vakit içinde bulunmak anlamındadır. Bu da güneşin batışından, gecenin zifiri karanlığının başladığı yatsı vakti sonuna kadar olan zaman diliminde bulunmayı ifade eder. Bu vakitte akşam ve yatsı namazları kılınır.

[2*] Seher vaktinin bitip fecr-i sadığın başladığı zamandan güneşin doğuşuna kadar olan vakit. Bu vakitte sabah namazı kılınır.


(Rum 30/18)
وَلَهُ الْحَمْدُ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَعَشِيًّا وَح۪ينَ تُظْهِرُونَ
Göklerde ve yerde her şeyi mükemmel yapmak[1*] Allah’a özgüdür. İkindide ve öğle vaktinde bulunduğunuzda da ona ibadet edin[2*].

[1*] “Hamd”, birini kendi yaptığı şeyden dolayı övmektir. “Güzel yemek yapar, arkadaşlığı iyidir.” gibi sözler buna girer. “Şükür” ise kendine iyilik yapanı övmek veya yapılan iyiliğe iyilikle karşılık vermektir. Yaptığı her şeyi güzel yapan sadece Allah’tır. Allah’ın yaptığı ile insanların yaptığı arasındaki farkı göstermek için “güzel” yerine “mükemmel” kelimesini kullandık.

[2*] Farz namazların vakitlerini gösteren iki ayet “Namazı kıl!” emriyle başlar (Hud 11/114, İsra 17/78). Farz ve nafile namazların vakitlerini birlikte ifade eden ayetlerde ise “Tesbih et” ifadesi kullanılır (Taha 20/130, Kaf 50/39-40, Tur 52/48-49, İnsan 76/26).  Türkçede tesbih etme fiili yalnızca belli sözlerin tekrar tekrar söylenmesi şeklinde anlaşıldığı için bu sözcük yerine “ibadet et” fiili kullanılmıştır.


(Rum 30/19)
يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ وَيُحْيِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ وَكَذٰلِكَ تُخْرَجُونَ۟
Allah ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarır. Ölümünden sonra yeryüzünü canlandırır[1*]. Siz de (topraktan) aynı şekilde çıkarılacaksınız[2*].

[1*] Al-i İmran 3/27, En’am 6/95, Yunus 10/31.

[2*] A’raf 7/57, Taha 20/55, Fatır 35/9, Fussilet 41/39, Zuhruf 43/11, Kaf 50/9-11.


(Rum 30/20)
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ اِذَٓا اَنْتُمْ بَشَرٌ تَنْتَشِرُونَ
Sizi topraktan yaratması ve sonra yeryüzüne dağılan bir beşer oluvermeniz[1*] Allah’ın ayetlerindendir /göstergelerindendir[2*].

[1*] Furkan 25/54, Fatır 35/11, Casiye 45/4.

[2*] Allah’ın ayetleri ikiye ayrılır: İlki yaratılmış ayetlerdir, bunlar kainattaki tüm varlıklardır (Casiye 45/3-6). İkincisi indirilmiş ayetlerdir ki onlar ilahi kitaplardadır (Fussilet 41/39, Şûra 42/13-14). Yaratılmış ayetler, indirilmiş ayetlerin doğruluğunun göstergesidir; çünkü hem kainatı yaratan hem de onunla ilgili en doğru bilgileri veren Allah’tır. İndirilmiş ve yaratılmış ayetler arasında çelişki olmaz, aksine kopmaz bir bağ vardır. Bilimin uğraş alanı Allah’ın yarattığı ayetlerdir. Bu sahada Allah’ın indirdiği ayetlerden de yararlanılırsa bilimde, hayallerin ötesinde bir gelişme yaşanacaktır.


(Rum 30/21)
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجًا لِتَسْكُنُٓوا اِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةًۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Onlarla huzur bulasınız diye sizin için kendi türünüzden eşler yaratması, aranıza sevgi ve merhamet koyması da[*] Allah’ın ayetlerindendir /göstergelerindendir. Şüphesiz ki bunda, düşünen bir topluluk için ayetler vardır.

[*] A’raf 7/189, Nahl 16/72, Şura 42/11.


(Rum 30/22)
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ خَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافُ اَلْسِنَتِكُمْ وَاَلْوَانِكُمْۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِلْعَالِم۪ينَ
Göklerin ve yerin yaratılışı[1*], dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da[2*] Allah’ın ayetlerindendir /göstergelerindendir. Şüphesiz ki bunda, bilenler için ayetler vardır.

[1*] Mü’min 40/57, Şura 42/29.

[2*] Hucurat 49/13.


(Rum 30/23)
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ مَنَامُكُمْ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَابْتِغَٓاؤُ۬كُمْ مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ
Geceleyin ve gündüzün uyumanız ve Allah’ın ikramını aramanız da[*] onun ayetlerindendir /göstergelerindendir. Şüphesiz ki bunda, dinleyen bir topluluk için ayetler vardır.

[*] Furkan 25/47, Nebe 78/9.


(Rum 30/24)
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ يُر۪يكُمُ الْبَرْقَ خَوْفًا وَطَمَعًا وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَيُحْي۪ بِهِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
Korku ve umut veren şimşeği size göstermesi[1*], gökten bir su indirip ölümünden sonra onunla yeryüzünü canlandırması da[2*] onun ayetlerindendir /göstergelerindendir. Şüphesiz ki bunda, aklını kullanan bir topluluk için ayetler vardır.

[1*] Ra'd 13/12-13.

[2*] Nahl 16/65, Ankebut 29/63, Fatır 35/9, Zuhruf 43/11, Casiye 45/5.


(Rum 30/25)
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ تَقُومَ السَّمَٓاءُ وَالْاَرْضُ بِاَمْرِه۪ۜ ثُمَّ اِذَا دَعَاكُمْ دَعْوَةً مِنَ الْاَرْضِ اِذَٓا اَنْتُمْ تَخْرُجُونَ
Göklerin ve yerin, koyduğu kanuna göre ayakta kalması da[1*] onun ayetlerindendir /göstergelerindendir. Sonra sizi bulunduğunuz yerlerden (çıkmanız için) çağırdığında hemen çıkarsınız[2*].

[1*] Ra’d 13/2, Hac 22/65, Fatır 35/41, Lokman 31/10.

[2*] A’raf 7/25, Taha 20/55, Nuh 71/17-18.


(Rum 30/26)
وَلَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ كُلٌّ لَهُ قَانِتُونَ
Göklerde ve yerde her kim varsa onundur. Hepsi ona içtenlikle boyun eğer[*].

[*] Bakara 2/116, Enbiya 21/19.


(Rum 30/27)
وَهُوَ الَّذ۪ي يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُ وَهُوَ اَهْوَنُ عَلَيْهِۜ وَلَهُ الْمَثَلُ الْاَعْلٰى فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ۟
Başlangıçta yaratmayı yapan, sonra onu (ahirette) tekrarlayacak olan Allah’tır. Bu, (yaratmayı tekrarlamak) onun için daha kolaydır[1*]. Göklerde ve yerde en üstün örnekler ona aittir[2*]. O, daima üstün ve bütün kararları doğru olandır.

[1*] Yunus 10/4, 34, Neml 27/64, Rum 30/ 11.

[2*] Nahl 16/60.


(Rum 30/28)
ضَرَبَ لَكُمْ مَثَلًا مِنْ اَنْفُسِكُمْۜ هَلْ لَكُمْ مِنْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ مِنْ شُرَكَٓاءَ ف۪ي مَا رَزَقْنَاكُمْ فَاَنْتُمْ ف۪يهِ سَوَٓاءٌ تَخَافُونَهُمْ كَخ۪يفَتِكُمْ اَنْفُسَكُمْۜ كَذٰلِكَ نُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
Allah, size kendinizden örnek veriyor; hakimiyetiniz altındakilerden size verdiğimiz rızıklarda size ortak olup da sizinle eşit durumda olan var mı[*]? Onlar için duyduğunuz kaygı, aynı kendiniz için duyduğunuz kaygı gibi midir? Ayetlerimizi, aklını kullanan bir topluluk için işte böyle ayrıntılı olarak açıklarız.

[*] Nahl 16/75.


(Rum 30/29)
بَلِ اتَّبَعَ الَّذ۪ينَ ظَلَمُٓوا اَهْوَٓاءَهُمْ بِغَيْرِ عِلْمٍۚ فَمَنْ يَهْد۪ي مَنْ اَضَلَّ اللّٰهُۜ وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَ
Yanlışa dalanlar, aslında bilgisizce nefislerinin arzularına uyarlar. Allah’ın sapkın kabul ettiğini kim doğru yola getirebilir? Onların hiçbir yardımcısı olmayacaktır[*].

[*] Bir kişi yola gelmeden Allah onu yola gelmiş saymaz. Doğru yola gelmeleri için kalpten inanmaları gerekir. Onu da en iyi Allah bilir  (A’raf 7/186, Nahl 16/37, Kasas 28/56, Casiye 45/23).


(Rum 30/30)
فَاَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّ۪ينِ حَن۪يفًاۜ فِطْرَتَ اللّٰهِ الَّت۪ي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَاۜ لَا تَبْد۪يلَ لِخَلْقِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ الدّ۪ينُ الْقَيِّمُۗ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَۗ
Sen yüzünü doğrudan doğruya bu dine[1*], Allah’ın fıtratına[2*]/varlıklarda geçerli kanununa çevir. O, insanları ona göre yaratmıştır. Allah’ın yarattığının yerini tutacak bir şey yoktur. Dosdoğru din budur[3*], ama insanların çoğu bunu bilmez.

[1*] En’am 6/161, Yunus 10/104-105, Rum 30/43.

[2*] Fıtrat, insanların ve tüm varlıkların temel yapısını oluşturan yaratılış, gelişim, değişim ilke ve kanunlarıdır. Göklerin, yerin, insanların, hayvanların, bitkilerin yani her şeyin yapısı ve işleyişi fıtrata göredir (Hac 22/18). Bütün ilimlerde geçerli olan temel kanunlar bunlardır. Allah’ın dini bu kanunlara bire bir uygundur. Çünkü bu dinin sahibi, o kanunları koyan Allah’tır. İslam dinine uyan, fıtrata uymuş, varlıklar âlemiyle tam bir uyum içine girmiş olur. Bu uyumu bozacak oluşumlar, kişiyi, toplumu ve çevreyi de bozar.

[3*] Beyyine 98/5.


(Rum 30/31)
مُن۪يب۪ينَ اِلَيْهِ وَاتَّقُوهُ وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۙ
Ona yönelen kişiler olun[1*], ona karşı yanlış yapmaktan sakının. Namazı düzgün ve sürekli kılın[2*]. Müşriklerden olmayın[3*];

[1*] Zümer 39/54.

[2*] Bakara 2/238, Hud 11/114, İsra 17/78.

[3*] En’am 6/14, Kasas 28/87.


(Rum 30/32)
مِنَ الَّذ۪ينَ فَرَّقُوا د۪ينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعًاۜ كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ
dinlerini parça parça edip belli kişiler etrafında toplananlardan olmayın. Her hizip kendinde olanla mutludur[*].

[*] Al-i İmran 3/103, 105, En’am 6/159, Enbiya 21/92-93, Mu’minun 23/53


(Rum 30/33)
وَاِذَا مَسَّ النَّاسَ ضُرٌّ دَعَوْا رَبَّهُمْ مُن۪يب۪ينَ اِلَيْهِ ثُمَّ اِذَٓا اَذَاقَهُمْ مِنْهُ رَحْمَةً اِذَا فَر۪يقٌ مِنْهُمْ بِرَبِّهِمْ يُشْرِكُونَۙ
İnsanlara bir zarar dokunduğunda Rablerine yönelerek yalvarıp yakarırlar. Sonra (Rableri) onlara kendinden bir ikram tattırsa bakarsın ki bir kısmı Rablerine ortak koşuyorlar[*].

[*] Yunus 10/12, 21, Hud 11/9-10, Zümer 39/8, Fussilet 41/50-51.


(Rum 30/34)
لِيَكْفُرُوا بِمَٓا اٰتَيْنَاهُمْۜ فَتَمَتَّعُوا۠ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ
Bunu, onlara verdiklerimizi görmezden gelmek /nankörlük etmek için yaparlar. Keyfini sürün bakalım; yakında öğrenirsiniz[*].

[*] Nahl 16/53-55, Ankebut 29/65-66.


(Rum 30/35)
اَمْ اَنْزَلْنَا عَلَيْهِمْ سُلْطَانًا فَهُوَ يَتَكَلَّمُ بِمَا كَانُوا بِه۪ يُشْرِكُونَ
Yoksa biz onlara bir delil indirdik de Allah’a ortak koşmalarını o mu söylüyor[*]?

[*] Al-i İmran 3/151, A’raf 7/33, Hac 22/71.


(Rum 30/36)
وَاِذَٓا اَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً فَرِحُوا بِهَاۜ وَاِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ بِمَا قَدَّمَتْ اَيْد۪يهِمْ اِذَا هُمْ يَقْنَطُونَ
İnsanlara bir ikram tattırdığımızda onunla mutlu olurlar. Kendi elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir kötülük geldiğinde de hemen umutsuzluğa kapılırlar[*].

[*] Yunus 10/21, Hud 11/9-10, Rum 30/33, Şura 42/48..


(Rum 30/37)
اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّ اللّٰهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
Allah’ın, tercih ettiği kişi için[1*] rızkı genişlettiğini de daralttığını da görmediler mi[2*]? İnanıp güvenen bir topluluk için bunda ayetler /göstergeler vardır.

[1*] Şâe (شاء) fiili için bkz. Rum 30/5. ayetin dipnotu.

 


(Rum 30/38)
فَاٰتِ ذَا الْقُرْبٰى حَقَّهُ وَالْمِسْك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ يُر۪يدُونَ وَجْهَ اللّٰهِۘ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Sen akrabaya hakkını ver; çaresizlere ve yolculara da[1*]. Allah’ın rızasını kazanmak isteyenler için iyi olan budur[2*]. İşte onlar umduklarına kavuşacak olanlardır.

[1*] Nisa 4/36, Nahl 16/90, İsra 17/26, Mearic 70/24.

[2*] Bakara 2/272, İnsan 76/9, Leyl 92/18-20


(Rum 30/39)
وَمَٓا اٰتَيْتُمْ مِنْ رِبًا لِيَرْبُوَ۬ا ف۪ٓي اَمْوَالِ النَّاسِ فَلَا يَرْبُوا عِنْدَ اللّٰهِۚ وَمَٓا اٰتَيْتُمْ مِنْ زَكٰوةٍ تُر۪يدُونَ وَجْهَ اللّٰهِ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُضْعِفُونَ
İnsanların malları içinde artsın diye verdiğiniz faizli borç Allah katında (Allah’ın koyduğu ekonomik sistemde) artmaz[1*], Allah’ın rızasını isteyerek verdiğiniz zekât ise (öyle değildir)[2*]. İşte zekât verenler, mallarını kat kat artıranlardır.

[1*] Bakara 2/276.

[2*] Zekât verenler mallarını artırır. Her ne kadar zekât veren kişinin malı azalıyormuş gibi görünse de ‘kat kat art(ır)ma’ ifadesinden anlaşıldığı üzere toplumun bütün kesimlerinde zekâtın etkisi görülür. Nihayetinde piyasada meydana gelen gelişmeden zekât verenler de faydalanır. Tam tersi faizli işlemlerde faiz alan kişi kazançlı çıkmış sayılsa da ‘Allah katında artmaz’ denildiği için piyasada daralmaya sebep olduğu anlaşılmaktadır. Zira her yerde olduğu gibi piyasalarda da Allah’ın kanunları geçerlidir.


(Rum 30/40)
اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ ثُمَّ رَزَقَكُمْ ثُمَّ يُم۪يتُكُمْ ثُمَّ يُحْي۪يكُمْۜ هَلْ مِنْ شُرَكَٓائِكُمْ مَنْ يَفْعَلُ مِنْ ذٰلِكُمْ مِنْ شَيْءٍۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ۟
Allah; sizi yaratan, sonra size rızık veren, sonra sizi öldürecek olan, daha sonra size yeniden hayat verecek olandır[*]. Peki, Allah’a ortak koştuklarınız içinden, bu şeylerin herhangi birini yapabilecek olan var mıdır? O, onların şirk koştuklarından uzak ve yücedir.

[*] Bakara 2/28, Hac 22/66, Casiye 45/26.


(Rum 30/41)
ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ اَيْدِي النَّاسِ لِيُذ۪يقَهُمْ بَعْضَ الَّذ۪ي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
İnsanların kendi elleriyle yaptıkları şeyler yüzünden karada ve denizde bozulmalar ortaya çıktı. Bu (bozulma) yapıp ettiklerinin bir kısmının cezasını onlara tattırmak içindir; belki (yanlışlarından) vazgeçerler[*].

[*] Nisa 4/79, Şura 42/30.


(Rum 30/42)
قُلْ س۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَانْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلُۜ كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُشْرِك۪ينَ
De ki: “Yeryüzünü dolaşın da öncekilerin sonu nasıl olmuş bir bakın! Onların çoğu Allah’a şirk koşan kimselerdi[*].”

[*] Al-i İmran 3/137, En’am 6/11, Nahl 16/36, Neml 27/69.


(Rum 30/43)
فَاَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّ۪ينِ الْقَيِّمِ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَ يَوْمٌ لَا مَرَدَّ لَهُ مِنَ اللّٰهِ يَوْمَئِذٍ يَصَّدَّعُونَ
Dönüşü olmayan bir gün Allah tarafından gelmeden önce, yüzünü bu dosdoğru dine çevir[1*]. O gün (insanlar) birbirlerinden ayrılırlar[2*].

[1*] En’am 6/161, Yunus 10/104-105, Rum 30/30Şura 42/47.

[2*] Bu, ayrışmanın birinci aşamasıdır (Abese 80/34-37). İkinci aşamada herkes kendi imamının etrafında toplanır (İsra 17/71) ve sonuçta insanlar bölük bölük olurlar (Rum 30/14).


(Rum 30/44)
مَنْ كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُۚ وَمَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِاَنْفُسِهِمْ يَمْهَدُونَۙ
Kim kâfirlik ederse kafirliği kendi zararınadır. Kim iyi iş yaparsa onlar da kendileri için (cennette) yer hazırlar[*].

[*] Kehf 18/29, Zümer 39/7, Fatır 35/39, Fussilet 41/46, Casiye 45/15.


(Rum 30/45)
لِيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْكَافِر۪ينَ
Bu, Allah’ın inanan ve iyi işler yapanları kendi lütfundan ödüllendirmesi içindir[*]. O, kâfirleri sevmez.

[*] Yunus 10/4, Nur 24/38, Necm 53/31.


(Rum 30/46)
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ يُرْسِلَ الرِّيَاحَ مُبَشِّرَاتٍ وَلِيُذ۪يقَكُمْ مِنْ رَحْمَتِه۪ وَلِتَجْرِيَ الْفُلْكُ بِاَمْرِه۪ وَلِتَبْتَغُوا مِنْ فَضْلِه۪ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Rüzgarları müjdeciler olarak göndermesi Allah’ın ayetlerindendir /göstergelerindendir[1*]. Bunu; size ikramından tattırsın, gemiler koyduğu kanuna göre akıp gitsin, siz de onun lütfunu arayasınız ve görevlerinizi yerine getiresiniz diye yapar[2*].

[1*] A’raf 7/57, Furkan 25/48, Neml 27/63.

[2*] Nahl 16/14, İsra 17/66, Lokman 31/31, Fatır 35/12.


(Rum 30/47)
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ رُسُلًا اِلٰى قَوْمِهِمْ فَجَٓاؤُ۫هُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَانْتَقَمْنَا مِنَ الَّذ۪ينَ اَجْرَمُواۜ وَكَانَ حَقًّا عَلَيْنَا نَصْرُ الْمُؤْمِن۪ينَ
Senden önce de nice elçileri kendi halklarına gönderdik; onlara açık belgelerle geldiler. Sonra suç işleyenlere hak ettikleri cezayı verdik[1*]. İnanıp güvenenlere yardım etmek, boynumuza borçtur[2*].

[1*] Tevbe 9/70, Yunus 10/13, Rum 30/9-10, Fatır 35/25-26, Mü’min 40/21-22.

[2*] Yunus 10/103, Hac 22/40, Mü’min 40/51.


(Rum 30/48)
اَللّٰهُ الَّذ۪ي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ فَتُث۪يرُ سَحَابًا فَيَبْسُطُهُ فِي السَّمَٓاءِ كَيْفَ يَشَٓاءُ وَيَجْعَلُهُ كِسَفًا فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِه۪ۚ فَاِذَٓا اَصَابَ بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ٓ اِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ
Allah, rüzgarları gönderendir. Onlar yağmur bulutunu harekete geçirir, Allah da onu gökte tercih ettiği şekilde[1*] yayar ve küme küme yapar. Sonra aralarından yağmur damlalarının çıktığını görürsün. Onu, tercih ettiği kullarına ulaştırdığında hemen sevinirler[2*].

[1*] Şâe (شاء) fiili için bkz. Rum 30/5. ayetin dipnotu.

[2*] Hicr 15/22, Nur 24/43, Fatır 35/9, Şura 42/28.


(Rum 30/49)
وَاِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلِ اَنْ يُنَزَّلَ عَلَيْهِمْ مِنْ قَبْلِه۪ لَمُبْلِس۪ينَ
Oysa daha önce, üzerlerine yağmur yağdırılmadan önce, tam bir umutsuzluk içinde idiler.


(Rum 30/50)
فَانْظُرْ اِلٰٓى اٰثَارِ رَحْمَتِ اللّٰهِ كَيْفَ يُحْيِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ اِنَّ ذٰلِكَ لَمُحْيِ الْمَوْتٰىۚ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ
Allah’ın ikramının sonuçlarına bir bak; yeryüzünü ölümünden sonra nasıl canlandırıyor! Bunu yapan, elbette ölüleri de canlandırır[*]. O, her şeye bir ölçü koyar.

[*] Rum 30/19, Fussilet 41/39, Ahkaf 46/33, Kıyamet 75/37-40.


(Rum 30/51)
وَلَئِنْ اَرْسَلْنَا ر۪يحًا فَرَاَوْهُ مُصْفَرًّا لَظَلُّوا مِنْ بَعْدِه۪ يَكْفُرُونَ
Eğer başka bir rüzgar göndersek de yeryüzünü sararmış görseler bu kez de kesinlikle nankörlük ederler[*].

[*] Hud 11/9, Rum 30/48-49.


(Rum 30/52)
فَاِنَّكَ لَا تُسْمِعُ الْمَوْتٰى وَلَا تُسْمِعُ الصُّمَّ الدُّعَٓاءَ اِذَا وَلَّوْا مُدْبِر۪ينَ
Zaten sen ölülere bir şey işittiremezsin. Sırtlarını döndükleri zaman sağırlara da çağrını işittiremezsin[*].

[*] Neml 27/80, Fatır 35/22.


(Rum 30/53)
وَمَٓا اَنْتَ بِهَادِ الْعُمْيِ عَنْ ضَلَالَتِهِمْۜ اِنْ تُسْمِعُ اِلَّا مَنْ يُؤْمِنُ بِاٰيَاتِنَا فَهُمْ مُسْلِمُونَ۟
Sen, körleri girdikleri yanlış yoldan çevirip onlara doğru yolu gösteremezsin[1*]. Sen (çağrını) ancak, ayetlerimize inanıp da teslim olanlara işittirebilirsin[2*].

[1*] Yunus 10/43, Hac 22/46, Neml 27/81, Zuhruf 43/40.

[2*] Fatır 35/18, Yasin 36/11.


(Rum 30/54)
اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ ضَعْفٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْ بَعْدِ ضَعْفٍ قُوَّةً ثُمَّ جَعَلَ مِنْ بَعْدِ قُوَّةٍ ضَعْفًا وَشَيْبَةًۜ يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُۚ وَهُوَ الْعَل۪يمُ الْقَد۪يرُ
Allah sizi güçsüz olarak yaratan, güçsüzlüğün ardından güçlü hale getiren, güçlülükten sonra da tekrar güçsüz ve ak saçlı hale getirendir. O tercih ettiği şeyi yaratır. Daima bilen ve ölçüyü koyan odur[*].

[*] Hac 22/5, Mu’minun 23/12-16, Yasin 36/68, Mü’min 40/67,


(Rum 30/55)
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُقْسِمُ الْمُجْرِمُونَۙ مَا لَبِثُوا غَيْرَ سَاعَةٍۜ كَذٰلِكَ كَانُوا يُؤْفَكُونَ
Kıyamet /mezardan kalkış saati geldiği gün suçlular, “(dünyada) sadece kısa bir süre kaldık” diye yemin ederler[1*]. Onlar (daha önce de) bu şekilde yalana sürüklenirlerdi[2*].

[1*] Yunus 10/45, İsra 17/52, Taha 20/103-104, Mu’minun 23/112-114, Ahkaf 46/35, Naziat 79/46.

[2*] Nahl 16/38.


(Rum 30/56)
وَقَالَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ وَالْا۪يمَانَ لَقَدْ لَبِثْتُمْ ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِ اِلٰى يَوْمِ الْبَعْثِۘ فَهٰذَا يَوْمُ الْبَعْثِ وَلٰكِنَّكُمْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ
Kendilerine ilim ve iman verilenler derler ki: “Allah’ın Kitabına göre siz, diriliş gününe kadar (kabirlerinizde) kaldınız[1*]. İşte bu, dirilme günüdür ama siz olup biteni bilmez bir haldeydiniz[2*].”

[1*] Bakara 2/28, A’raf 7/29, Mearic 70/4.

[2*] Nahl 16/77, Kamer 54/50.


(Rum 30/57)
فَيَوْمَئِذٍ لَا يَنْفَعُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مَعْذِرَتُهُمْ وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ
Artık o gün, yanlışa dalanlara mazeretleri fayda vermeyecek, onlardan özür dilemeleri de istenmeyecektir[*].

[*] Nahl 16/84, Mü’min 40/52, Casiye 45/35, Tahrim 66/7, Mürselat 77/35-36.


(Rum 30/58)
وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍۜ وَلَئِنْ جِئْتَهُمْ بِاٰيَةٍ لَيَقُولَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا مُبْطِلُونَ
Bu Kur’an’da insanlar için her türlü örneği verdik[*]. Sen onlara bir mucize getirsen bile kâfirlik edenler kesinlikle: “Siz, batıla dalan kimselersiniz!” diyeceklerdir.

[*] İsra 17/89, Kehf 18/54, Zümer 39/27.


(Rum 30/59)
كَذٰلِكَ يَطْبَعُ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ
Allah, bilmezlikten gelenlerin kalpleri üzerinde işte böyle yeni bir yapı oluşturur[*].

[*] Nahl 16/108, Mü’min 40/35, Muhammed 47/16.


(Rum 30/60)
فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَلَا يَسْتَخِفَّنَّكَ الَّذ۪ينَ لَا يُوقِنُونَ
Öyleyse sen sabret /duruşunu bozma[*]. Allah’ın verdiği söz gerçektir. Buna inancı tam olmayanlar sakın seni gevşekliğe sevketmesin.

[*] Nahl 16/127, Mü’min 40/77, Ahkaf 46/35, Kalem 68/48.