MÜRSELAT

TEFSİR
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla,


(Mürselat 77/1)
وَالْمُرْسَلَاتِ عُرْفًاۙ
Marufu[*] tebliğ etmek için gönderilip de

[*] Örf ve ma’ruf, doğruluğu akıl ve din yoluyla bilinen şeydir. Allah, evrensel nitelikteki bu doğruların insanlara ulaştırılmasını istemiştir. Buna “emir bi’l-ma’rûf” denir. Bununla ilgili ayetler şunlardır: Âl-i İmran 3/104, 110, 114, A’raf 7/199, Tevbe 9/71, 112, Hac 22/41, Lokman 31/17.


(Mürselat 77/2)
فَالْعَاصِفَاتِ عَصْفًاۙ
(onunla bâtılı) darmadağın edenlere yemin olsun[*].

[*] Bakara 2/213, İsrâ 17/81, Enbiya 21/18, Sebe 34/49, Beyyine 98/1-5.

 

(Mürselat 77/3)
وَالنَّاشِرَاتِ نَشْرًاۙ
(Marufu) yaydıkça yayıp


(Mürselat 77/4)
فَالْفَارِقَاتِ فَرْقًاۙ
(doğru ile yanlışı) sürekli ayıranlara[*],

[*] En’am 6/122, Enfal 8/29, Hadid 57/28.

 

(Mürselat 77/5)
فَالْمُلْقِيَاتِ ذِكْرًاۙ
ve doğru bir bilgi bırakanlara…


(Mürselat 77/6)
عُذْرًا اَوْ نُذْرًاۙ
(Bunları) gerek (kendileri için) bir özür olsun gerekse (başkaları için) uyarı olsun diye[*] yapanlara yemin olsun ki

[*] Nisa 4/165, A’raf 7/164.


(Mürselat 77/7)
اِنَّمَا تُوعَدُونَ لَوَاقِعٌۜ
size vaad edilen mutlaka gerçekleşecektir[*].

[*] En’am 6/134, Zariyat 51/5-6, Tur 52/7-8.


(Mürselat 77/8)
فَاِذَا النُّجُومُ طُمِسَتْۙ
Yıldızlar söndürüldüğü zaman[*],

[*] Tekvir 81/2.


(Mürselat 77/9)
وَاِذَا السَّمَٓاءُ فُرِجَتْۙ
gökte delikler oluştuğu zaman,[*]

[*] İnsanların yeniden dirileceği günden önce göklerin durumunu anlatan diğer ayetler için bkz: Enbiya 21/104, Furkan 25/25, Tur 52/9, Rahman 55/37, Hakka 69/16, Mearic 70/8, Müzzemmil 73/18, Nebe 78/19, Tekvir 81/11, İnfitar 82/1, İnşikak 84/1-2.


(Mürselat 77/10)
وَاِذَا الْجِبَالُ نُسِفَتْۙ
dağlar un ufak edilip savrulduğu zaman[*],

[*] İnsanların yeniden dirileceği günden önce dağların durumunu anlatan diğer ayetler için bkz: Kehf 18/47, Taha 20/105-107, Tur 52/10, Vakıa 56/5-6, Hakka 69/14, Mearic 70/9, Müzzemmil 73/14, Nebe 78/20, Tekvir 81/3, Karia 101/5.


(Mürselat 77/11)
وَاِذَا الرُّسُلُ اُقِّتَتْۜ
elçilerin (şahitlik yapma) vakti geldiği zaman…[*]

[*] Nisa 4/41, 159; Maide 5/116-118, Nahl 16/89, Zümer 39/69.


(Mürselat 77/12)
لِاَيِّ يَوْمٍ اُجِّلَتْۜ
O hangi güne ertelendi (biliyor musunuz)?


(Mürselat 77/13)
لِيَوْمِ الْفَصْلِۚ
İyiyi kötüden ayırma gününe…


(Mürselat 77/14)
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا يَوْمُ الْفَصْلِۜ
İyiyi kötüden ayırma gününün ne olduğunu sana kim bildirebilir![*]

[*] Saffat 37/21, Duhan 44/40-42, Mürselat 77/35-38, Nebe 78/17-20.


(Mürselat 77/15)
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ
O gün (doğrular karşısında) yalan söyleyip durmuş olanların vay haline![*]

[*] Tur 52/11 ve Mutaffifin 83/10. Ayetlerde de geçen bu ifade, sure boyunca tam on kez tekrarlanmıştır.


(Mürselat 77/16)
اَلَمْ نُهْلِكِ الْاَوَّل۪ينَۜ
Öncekileri /daha önce yalan söyleyip duranları helak etmedik mi?[*]

[*] En’am 6/6, Hac 22/45, Mü’minun 23/44, Kasas 28/58.


(Mürselat 77/17)
ثُمَّ نُتْبِعُهُمُ الْاٰخِر۪ينَ
Sonra arkadan gelenleri de öncekiler gibi helak edeceğiz[*].

[*] İsra 17/7, Kamer 54/51.


(Mürselat 77/18)
كَذٰلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِم۪ينَ
İşte bütün suçlulara böyle yapacağız[*].

[*] Bu gibi suçluların ahirette başlarına geleceği bildirilen cezalarla ilgili olarak (Saffat 37/22-34).


(Mürselat 77/19)
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ
O gün (doğrular karşısında) yalan söyleyip durmuş olanların vay haline!


(Mürselat 77/20)
اَلَمْ نَخْلُقْكُمْ مِنْ مَٓاءٍ مَه۪ينٍۙ
Sizi dayanıksız bir sudan/sıvıdan yaratmadık mı?[*]

[*] Secde 32/8, Kıyamet 75/37-39, Vakıa 56/58-59, Tarık 86/5-6.


(Mürselat 77/21)
فَجَعَلْنَاهُ ف۪ي قَرَارٍ مَك۪ينٍۙ
Sonra onu karar-ı mekîn’de /yumurtaya ulaşmasına imkan veren yerde tuttuk[*].

[*] Erkeğin tohumu /menisi kadının üreme organına bırakıldıktan sonra karar-ı mekîne yani yumurtayla birleşmesine imkan veren yere kendi gücüyle ulaşır (Mü’minun 23/13, Tarık 86/6) orada yumurtayla birleşerek nutfeyi /döllenmiş yumurtayı oluşturur (Abese 80/18-20). Çocuğun cinsiyeti ve diğer özellikleri bu sırada belli olur (Necm 53/45-46, Maide 5/32, Enbiya 21/35). Nutfe, yumurtaya ulaştığı karar-ı mekînden, (yumurtalık ile rahim tüpü arası bölgeden) bir süre kalacağı müstekarra yani rahim tüpüne, oradan da doğuma kadar kalacağı müstevdaa yani rahime geçer (En’âm 6/98). Böylece oluşum, üç karanlık yerde tamamlanmış olur (Zümer 39/6).


(Mürselat 77/22)
اِلٰى قَدَرٍ مَعْلُومٍۙ
Belli bir ölçüye ulaşıncaya kadar[*] (orada tuttuk).

[*] Belli ölçü, çocuğun cinsiyetinin ve diğer özelliklerini gösteren ölçü (Maide 5/32, Enbiya 21/35,  Necm 53/45-46). Bu ölçü, sperm ile yumurtanın birleşmesinden sonra ortaya çıkar. 


(Mürselat 77/23)
فَقَدَرْنَاۗ فَنِعْمَ الْقَادِرُونَ
Ölçüleri biz belirledik. Biz, ne güzel ölçülendireniz![*]

[*] İnsanın ölçülerinin ve şeklinin belirlenmesi karar-ı mekinde, spermin yumurtayla birleştiği yerde olur. Orada, kişiye özgü ölçüler konur (Âl-i İmran 3/6).

 


(Mürselat 77/24)
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ
O gün (doğrular karşısında) yalan söyleyip durmuş olanların vay haline!


(Mürselat 77/25)
اَلَمْ نَجْعَلِ الْاَرْضَ كِفَاتًاۙ
Yeryüzünü bir arada olma yeri yapmadık mı?[*]

[*] Bakara 2/22, Neml 27/61, Mü’min 40/64, Nuh 71/19-20, Mülk 67/15.


(Mürselat 77/26)
اَحْيَٓاءً وَاَمْوَاتًاۙ
Hem diriler hem de ölüler için...[*]

[*] A’raf 7/25, Tâhâ 20/55, Nuh 71/17-18.


(Mürselat 77/27)
وَجَعَلْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ شَامِخَاتٍ وَاَسْقَيْنَاكُمْ مَٓاءً فُرَاتًاۜ
Orada sabit ve yüce dağlar oluşturduk[1*]. Size tatlı bir su verdik[2*].

[1*] Ra’d 13/3.

[2*] Hicr 15/22, Vakıa 56/68-70.


(Mürselat 77/28)
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ
O gün (doğrular karşısında) yalan söyleyip durmuş olanların vay haline!


(Mürselat 77/29)
اِنْطَلِقُٓوا اِلٰى مَا كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَۚ
Şimdi karşısında yalana sarıldığınız şeye / cehenneme doğru gidin![*]

[*] Yasin 36/63-64, Tur 52/13-16.


(Mürselat 77/30)
اِنْطَلِقُٓوا اِلٰى ظِلٍّ ذ۪ي ثَلٰثِ شُعَبٍۙ
Üç kola ayrılmış gölgeye doğru gidin;


(Mürselat 77/31)
لَا ظَل۪يلٍ وَلَا يُغْن۪ي مِنَ اللَّهَبِۜ
gölgelendirmeyen /serinletmeyen ve alevden de korumayan gölgeye[*].

[*] Zümer 39/16, Vakıa 56/41-44.


(Mürselat 77/32)
اِنَّهَا تَرْم۪ي بِشَرَرٍ كَالْقَصْرِۚ
Cehennem, her biri bir tomruk[*] gibi (kalın) kıvılcımlar saçar.

[*] Buradaki “kasr (القصر)” kelimesi,  “kasra (قصرة)”nın çoğuludur ve “ağaç gövdeleri” anlamına da gelir. (Keşşaf Tefsiri) (Mearic 70/15-16).

 


(Mürselat 77/33)
كَاَنَّهُ جِمَالَتٌ صُفْرٌۜ
Kıvılcımların saçılışı[1*] sarı develer gibidir (peşpeşe ve kesintisizdir)[2*].

[1*] Burada “hu (ه)” zamiri, “kıvılcım saçma eylemi (رمي الشرر)”ni gösterir; çünkü “şerar (شرر)” ve “kasr (قصر)” kelimeleri çoğuldur. Zamir bu kelimeleri gösterseydi “ha (ها)” olurdu. 

[2*] Kıvılcım saçılışının birbirini izleyen develere benzetilmesi, bu saçılışın ip gibi dizilişini ve sürekliliğini ifade eder. 


(Mürselat 77/34)
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ
O gün (doğrular karşısında) yalan söyleyip durmuş olanların vay haline!


(Mürselat 77/35)
هٰذَا يَوْمُ لَا يَنْطِقُونَۙ
Bu, onların konuşamayacakları gündür[*].

[*] Neml 27/84-85, Yasin 36/65, Nebe 78/38.


(Mürselat 77/36)
وَلَا يُؤْذَنُ لَهُمْ فَيَعْتَذِرُونَ
Onlara izin verilmeyecek ki özür beyan etsinler[*].

[*] Nahl 16/84, Rum 30/57, Mü’min 40/52, Casiye 45/35, Tahrim 66/7.


(Mürselat 77/37)
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ
O gün (doğrular karşısında) yalan söyleyip durmuş olanların vay haline!


(Mürselat 77/38)
هٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِۚ جَمَعْنَاكُمْ وَالْاَوَّل۪ينَ
Bu, iyiyi kötüden ayırma günüdür[1*]. Sizi de öncekileri de bir araya getirmiş olacağız[2*].

[1*] Mürselat 77/13-14.

[2*] Nisa 4/87, Kehf 18/99, Yasin 36/32, 53, Casiye 45/26, Vakıa 56/50.

 

(Mürselat 77/39)
فَاِنْ كَانَ لَكُمْ كَيْدٌ فَك۪يدُونِ
Kuracağınız bir oyun varsa onu Bana karşı kurun bakalım![*]

[*] A’raf 7/195, Tur 52/42, 46.


(Mürselat 77/40)
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ۟
O gün (doğrular karşısında) yalan söyleyip durmuş olanların vay haline!


(Mürselat 77/41)
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي ظِلَالٍ وَعُيُونٍۙ
Yanlışlardan sakınanlar[1*] ise gölgeliklerde ve pınar başlarında,[2*]

[1*] Takva sahibi olanlar, kendilerini yanlış davranışlardan koruyanlardır (Bkz. Bakara 2/2 ve dipnotu). 

 

(Mürselat 77/42)
وَفَوَاكِهَ مِمَّا يَشْتَهُونَۜ
canlarının çektiği meyveler içinde olacaklar[*].

[*] Yasin 36/57, Saffat 37/41-43, Sad 38/51, Zuhruf 43/73, Duhan 44/55, Tur 52/22, Vakıa 56/20-21.

 

(Mürselat 77/43)
كُلُوا وَاشْرَبُوا هَن۪ٓيـًٔا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
(Onlara şöyle denecektir:) “Yaptıklarınıza karşılık afiyetle yiyin, için![*]”

[*] Tur 52/19, Hâkka 69/24.


(Mürselat 77/44)
اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ
Biz, güzel davrananları işte böyle ödüllendiririz[*].

[*] Nahl 16/31.


(Mürselat 77/45)
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ
O gün (doğrular karşısında) yalan söyleyip durmuş olanların vay haline!


(Mürselat 77/46)
كُلُوا وَتَمَتَّعُوا قَل۪يلًا اِنَّكُمْ مُجْرِمُونَ
“(Ey yalancılar, dünyada iken) Yiyin, biraz keyfini sürün! Sizler gerçekten suçlu kimselersiniz.[*]”

[*] Hicr 15/3.


(Mürselat 77/47)
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ
O gün (doğrular karşısında) yalan söyleyip durmuş olanların vay haline!


(Mürselat 77/48)
وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ ارْكَعُوا لَا يَرْكَعُونَ
Onlara, “(Allah’a) boyun eğin!” denince boyun eğmezler[*].

[*] Furkan 25/60.

 

(Mürselat 77/49)
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ
O gün (doğrular karşısında) yalan söyleyip durmuş olanların vay haline!


(Mürselat 77/50)
فَبِاَيِّ حَد۪يثٍ بَعْدَهُ يُؤْمِنُونَ
Onlar bundan /Kur’an’dan sonra artık hangi söze inanacaklar![*]

[*] A’raf 7/185, Casiye 45/6.