KAF

TEFSİR
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla...[*]

[*] "Rahmân” ve “Rahîm" kelimeleri, rahmet (رحمة) kökündendir. Rahmet, iyilik ve ikramı gerektiren incelik anlamındadır. Allah’ın özelliği olarak kullanılınca sadece iyilik ve ikram anlaşılır (Müfredât). Rahmân “rahmeti her şeyi kuşatan” demektir. Bu özellik Allah’tan başkasında olmayacağı için “iyiliği sonsuz” diye çevirdik. Rahîm “çok merhametli” demektir. Bu özellik Allah’ın dışındaki varlıklarda da olabilir. Nitekim ‘rahîm’ kelimesi, Tevbe 9/128. âyette Resulullah için; Fetih 48/29. ayette ise müminler için kullanılmıştır.


(Kaf 50/1)
قٓ۠ وَالْقُرْاٰنِ الْمَج۪يدِۚ
Kâf![1*] Şanlı Kur'an'a[2*] yemin olsun!

[1*] Bu harflere huruf-u mukattaa /birbiri ile bağlantısı kesilmiş harfler denir. Bunların Nebîmize sorulmamış olması, bilinen bir anlamının olduğunu gösterir. Yoksa müşrikler bunu dillerine dolar, Nebîmizi sürekli rahatsız ederlerdi. Bununla ilgili sorular, İslam’ın Arap yarımadası dışına yayılmasından sonra başlamıştır. Bu harflerle başlayan yirmi dokuz sureden yirmi beşinde Kur’an’a, dördünde de önemli bir konuya vurgu yapılıyor olmasından onların dikkatleri toplama görevi yaptığı anlaşılır. Türkçede böyle bir kullanım yoktur.

[2*] Buruc 85/21.


(Kaf 50/2)
بَلْ عَجِبُٓوا اَنْ جَٓاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْ فَقَالَ الْكَافِرُونَ هٰذَا شَيْءٌ عَج۪يبٌ
Doğrusu kendilerine içlerinden bir uyarıcının gelmesine şaşırdılar[*] da o kâfirler şöyle dediler: "Bu, çok acayip bir şey!”

[*] Yunus 10/2, Sad 38/4.


(Kaf 50/3)
ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًاۚ ذٰلِكَ رَجْعٌ بَع۪يدٌ
Ölüp de toprak haline geldikten sonra mı (tekrar dirileceğiz)? Bu, (gerçekleşme ihtimali) uzak bir dönüş[*]!"

[*] Ra’d 13/5, Saffat 37/16-17.


(Kaf 50/4)
قَدْ عَلِمْنَا مَا تَنْقُصُ الْاَرْضُ مِنْهُمْۚ وَعِنْدَنَا كِتَابٌ حَف۪يظٌ
Yerin onlardan neyi eksilttiğini[1*] iyi biliriz. Yanımızda (o bilgileri) saklayan bir kayıt[2*] da vardır.

[1*] Bu ifade, ölülerin bedeninin tamamının yok olmayacağını, ilk oluşumdaki döllenmiş yumurtanın benzerini oluşturacak bir kısmın kalacağını gösterir. Çünkü Allah, insanı, ilk haline döndürmenin ölçüsünü koymuştur (A’raf 7/29, Tarık 86/8-9).

[2*] “Kayıt” anlamı verdiğimiz kelime “kitap (كتاب)’tır. Arap dilinde her türlü kayda ve o kayıtların toplandığı şeye kitap denir (Müfredat). Kainatta olan her şey mutlaka kayda geçirilir (En’am 6/59, Yunus 10/61, Neml 27/75).


(Kaf 50/5)
بَلْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَهُمْ فَهُمْ ف۪ٓي اَمْرٍ مَر۪يجٍ
Doğrusu, bu gerçekler /ayetler kendilerine geldiğinde yalana sarıldılar[1*]; artık onlar (ne yapacakları konusunda) karmakarışık bir haldedirler[2*].

[1*] En'am 6/4-5.

[2*] Zariyat 51/8-9, Enbiya 21/5, Müddessir 74/18-25.

 

(Kaf 50/6)
اَفَلَمْ يَنْظُرُٓوا اِلَى السَّمَٓاءِ فَوْقَهُمْ كَيْفَ بَنَيْنَاهَا وَزَيَّنَّاهَا وَمَا لَهَا مِنْ فُرُوجٍ
Üstlerindeki göğe hiç bakmadılar mı, onu nasıl bina etmiş ve süslemişiz? Onda hiçbir delik yoktur.[*]

[*] Mülk 67/3-4.


(Kaf 50/7)
وَالْاَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَاَلْقَيْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ وَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَه۪يجٍۙ
Yeryüzüne sabit dağlar yerleştirip yerin alanını artırdık[1*]. Orada, erkekli dişili her güzel bitkiyi bitirdik[2*].

[1*] Ra'd 13/3, Hicr 15/19. Dağlar yer kabuğunun savrulmasını önler (Nahl 16/15, Enbiya 21/31, Lokman 31/10). Dağlar olmasaydı, depremler daha fazla zarar verirdi. Dağların üzerindeki alan tabanlarının kapsadığı alandan fazla olduğu için de yeryüzünü genişletir.

[2*] Hac 22/5, Şuara 26/7.


(Kaf 50/8)
تَبْصِرَةً وَذِكْرٰى لِكُلِّ عَبْدٍ مُن۪يبٍ
Bunlar, bize yönelen her kula gerçeği göstermek[1*] ve doğru bilgi vermek içindir[2*].

[1*] Bakara 2/269, Al-i İmran 3/190, Ra’d 13/19, İbrahim 14/52Fussilet 41/53.

[2*] Zümer 39/21.


(Kaf 50/9)
وَنَزَّلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً مُبَارَكًا فَاَنْبَتْنَا بِه۪ جَنَّاتٍ وَحَبَّ الْحَص۪يدِۙ
Gökten bereketli bir su indirdik, onunla bahçeler ve hasat edilecek tahıllar bitirdik.


(Kaf 50/10)
وَالنَّخْلَ بَاسِقَاتٍ لَهَا طَلْعٌ نَض۪يدٌۙ
Salkımları meyve dolu, yüksek hurma ağaçları da (bitirdik)[*].

[*] Bakara 2/22, En’am 6/99, Taha 20/53, Neml 27/60, Lokman 31/10.


(Kaf 50/11)
رِزْقًا لِلْعِبَادِۙ وَاَحْيَيْنَا بِه۪ بَلْدَةً مَيْتًاۜ كَذٰلِكَ الْخُرُوجُ
Bunlar, kullarımıza rızık olması içindir. O su ile ölü bir beldeyi canlandırdık. (Öldükten sonra topraktan) çıkış da böyle olacaktır[*].

[*] A’raf 7/57, Furkan 25/48-49, Rum 30/19, Fatır 35/9, Zuhruf 43/11.


(Kaf 50/12)
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَاَصْحَابُ الرَّسِّ وَثَمُودُۙ
Bunlardan önce Nuh’un halkı, Res[*] ahalisi ve Semud (halkı) da yalana sarıldı.

[*] Arapçada “kuyu, örülmemiş kuyu, çukur, maden ocağı” gibi anlamlara gelen res, Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad’ın kuzeyinde yer alan Yemâme’de Felc de denilen bir kasabanın, bir vadinin veya bir kuyunun adıdır (DİA, Ashabü'r-Res). Burada yaşayan halk kendilerine gönderilen elçileri yalanladıkları için helak edilmiştir (Furkan 25/38).


(Kaf 50/13)
وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ وَاِخْوَانُ لُوطٍۙ
Âd (halkı), Firavun (hanedanı), Lut’un kardeşleri,


(Kaf 50/14)
وَاَصْحَابُ الْاَيْكَةِ وَقَوْمُ تُبَّعٍۜ كُلٌّ كَذَّبَ الرُّسُلَ فَحَقَّ وَع۪يدِ
Eyke ahalisi ve Tübba[1*]’ halkı... Hepsi de kendilerine gelen elçileri yalanladılar, sonunda tehdidim gerçekleşti[2*].

[1*] Tübba’, eski Yemen krallarının unvanıdır (DİA, Tübba). Bu ayette ve Duhan 44/37’de Tübba’ kavminin, Allah’ın elçilerine karşı geldiği için helak edildiği bildirilmiş ve böylece Mekke müşrikleri uyarılmıştır.

[2*] Hac 22/42-45, Sad 38/12-14, Mü’min 40/5.


(Kaf 50/15)
اَفَعَي۪ينَا بِالْخَلْقِ الْاَوَّلِۜ بَلْ هُمْ ف۪ي لَبْسٍ مِنْ خَلْقٍ جَد۪يدٍ۟
İlk yaratmada acizlik mi gösterdik[1*]! Hayır onlar, yeniden yaratılış hususunda bir kafa karışıklığı içindedirler[2*].

[1*] Lokman 31/28, Rum 30/27, Ahkaf 46/33, Vakıa 56/62.

[2*] Ra’d 13/5, Secde 32/10, Sebe 34/7.


(Kaf 50/16)
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِه۪ نَفْسُهُۚ وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَر۪يدِ
İnsanı biz yarattık; nefsinin ona neler fısıldadığını biliriz. Biz ona sinir uçlarından[1*] daha yakınız[2*].

[1*] Ayette geçen habl’ul- verîd (حبل الوريد) ifadesine meallerde “şah damarı” anlamı verilir. Oysa “şah damarı” anlamına gelen kelime, Hakka 69/46 suresinde geçen “vetîn (الَوتين)” kelimesidir. “Habl’ul verîd” ifadesinin kelime tercümesi ise “ulaşan iplik”tir. İçinden sıvı akan bir şeye “iplik (حبل)” denemeyeceği için ona, damar anlamı verilemez. Habl’ul- verîd’e verilecek tek anlam, duyulardan  gelen bilgilerin beyne, beyinden gelen bilgilerin de organlara ulaşmasını sağlayan lifler yani sinir sistemidir. Allah Teala, o bilgileri uygulamaya koymadan önce kayda geçirtir. İlgili ayet şöyledir: “Yeryüzünde veya kendinizde meydana gelen tek bir şey yoktur ki onu ayrı bir varlık olarak yaratmamızdan önce bir deftere kaydedilmiş olmasın. Bu, Allah’a göre kolaydır (Hadid 57/22). Allah, bu bilgilerin sinirlere ulaşmasından önce onlardan haberdar olduğu için kişiye, sinir uçlarından da yakındır. 

 


(Kaf 50/17)
اِذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ الْيَم۪ينِ وَعَنِ الشِّمَالِ قَع۪يدٌ
Sağında ve solunda iki kayıt görevlisi oturmuş, kayıt yaparken


(Kaf 50/18)
مَا يَلْفِظُ مِنْ قَوْلٍ اِلَّا لَدَيْهِ رَق۪يبٌ عَت۪يدٌ
kişi ne söylerse söylesin, yanında mutlaka hazır bir gözcü bulunur[*].

[*] Yunus 10/21, Kehf 18/49, Zuhruf 43/80, Casiye 45/29, Kamer 54/52-53, İnfitâr 82/10-12.


(Kaf 50/19)
وَجَٓاءَتْ سَكْرَةُ الْمَوْتِ بِالْحَقِّۜ ذٰلِكَ مَا كُنْتَ مِنْهُ تَح۪يدُ
Ölüm sarhoşluğu, bütün gerçekliği ile gelir; “işte bu, sürekli kaçındığın şeydir[*]”.

[*] En’am 6/93, Müminun 23/99-100, Cuma 62/8.


(Kaf 50/20)
وَنُفِخَ فِي الصُّورِۜ ذٰلِكَ يَوْمُ الْوَع۪يدِ
(Mezardan kalkış günü) Sûra üflenir[*]; “işte bu da tehdit edildiğin gündür.”

[*] En’am 6/73, Kehf 18/99, Taha 20/102, Mü’minun 23/101, Neml 27/87, Yasin 36/51, Saffat 37/19, Zümer 39/68, Hakka 69/13, Nebe 78/18.


(Kaf 50/21)
وَجَٓاءَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَعَهَا سَٓائِقٌ وَشَه۪يدٌ
Herkes, beraberinde bir sevk görevlisi ve bir şahit ile birlikte gelir[*].

[*] Hud 11/18, Mü’min 40/51-52.


(Kaf 50/22)
لَقَدْ كُنْتَ ف۪ي غَفْلَةٍ مِنْ هٰذَا فَكَشَفْنَا عَنْكَ غِطَٓاءَكَ فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَد۪يدٌ
(Cehennemlik olana şöyle denir:) “Bu konuda umursamazlık içindeydin; artık perdeni açtık; bugün gözün keskindir[*].”

[*] Meryem 19/38-39, Enbiya 21/1, 97.


(Kaf 50/23)
وَقَالَ قَر۪ينُهُ هٰذَا مَا لَدَيَّ عَت۪يدٌۜ
Beraberinde olan (sevk görevlisi) der ki: “İşte yanımdaki hazır[*]!”

[*] Melekler kalpte olanı bilmez. Sadece yapılan eylemleri ve ağızdan çıkan sözleri bilirler (Kaf 50/17-18). İçimizde olanı bilen sadece Allah’tır (Bakara 2/256, Al-i İmran 3/154,167, Ahzab 33/51, Fetih 48/18, Kaf 50/16, Mülk 67/13). İnsanlar içlerinden geçen vesvese, hayal, anlık duygular gibi şeylerden değil içlerine yerleştirdikleri iman, küfür gibi şeylerden sorumludur (Bakara 2/284).


(Kaf 50/24)
اَلْقِيَا ف۪ي جَهَنَّمَ كُلَّ كَفَّارٍ عَن۪يدٍۙ
(Her bir cehennemliğin yanındaki iki meleğe şöyle denir:) “Gerçekleri görmezlikten gelen ve bu konuda inatçılık eden herkesi cehenneme atın[*]!

[*] Duhan 44/47-49, Hâkka 69/30-37.


(Kaf 50/25)
مَنَّاعٍ لِلْخَيْرِ مُعْتَدٍ مُر۪يبٍۙ
İyiliğe engel olup duran, saldırgan ve şüpheci olanları…


(Kaf 50/26)
اَلَّذ۪ي جَعَلَ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهًا اٰخَرَ فَاَلْقِيَاهُ فِي الْعَذَابِ الشَّد۪يدِ
Allah ile beraber başka bir ilah oluşturanı da çetin bir azaba atın[*]!”

[*] A’raf 7/44, Hicr 15/95-96, İsra 17/39.


(Kaf 50/27)
قَالَ قَر۪ينُهُ رَبَّنَا مَٓا اَطْغَيْتُهُ وَلٰكِنْ كَانَ ف۪ي ضَلَالٍ بَع۪يدٍ
(Onu suça sürükleyen) arkadaşı[1*] der ki: "Rabbimiz! Onu taşkınlığa ben sürüklemedim; o zaten derin bir sapkınlık içindeydi[2*]."

[1*] Fussilet 41/25, Zuhruf 43/36-38.

[2*] İbrahim 14/22, Furkan 25/28-29, Sebe 34/31-32, Saffat 37/27-31.


(Kaf 50/28)
قَالَ لَا تَخْتَصِمُوا لَدَيَّ وَقَدْ قَدَّمْتُ اِلَيْكُمْ بِالْوَع۪يدِ
Allah da der ki: "Huzurumda çekişmeyin[1*]! Size bu tehdidi (cehenneme gideceğiniz tehdidini) önceden yapmıştım[2*].

[1*] Şuara 26/96-102, Sad 38/59-64, Zümer 39/31.

[2*] Taha 20/126, Zümer 39/59.


(Kaf 50/29)
مَا يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَيَّ وَمَٓا اَنَا۬ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِۚ
Benim söylediğim söz, huzurumda (başka sözle) değiştirilmez[1*]. Ben kullarıma asla haksızlık etmem[2*].”

[1*] Bu cümle, Allah’ın hiçbir zaman sözünden dönmeyeceğini belirtir. Dünyadayken şeytana uyan ve yanlış yapanlar, cezasını cehennemde çekeceklerdir (A’raf 7/18, Hicr 15/42-43, İsra 17/63).

[2*] Al-i İmran 3/182, Nisa 4/40, Yunus 10/44, Fussilet 41/46.


(Kaf 50/30)
يَوْمَ نَقُولُ لِجَهَنَّمَ هَلِ امْتَلَأْتِ وَتَقُولُ هَلْ مِنْ مَز۪يدٍ
O gün cehenneme: "Doldun mu?" deriz, o da "Daha da mı var[*]?" der.

[*] Hud 11/119, Secde 32/13, Sad 38/84-85.


(Kaf 50/31)
وَاُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّق۪ينَ غَيْرَ بَع۪يدٍ
Cennet ise yanlışlardan sakınanlara uzak olmayacak şekilde daha da yaklaştırılır[*].

[*] Şuara 26/90, Tekvir 81/13.


(Kaf 50/32)
هٰذَا مَا تُوعَدُونَ لِكُلِّ اَوَّابٍ حَف۪يظٍۚ
(Onlara şöyle denir) “İşte bu (cennet) size vaat edilen şeydir. Daima Allah’a yönelen ve kendini koruyan herkese...[*]

[*] Sad 38/49-53.


(Kaf 50/33)
مَنْ خَشِيَ الرَّحْمٰنَ بِالْغَيْبِ وَجَٓاءَ بِقَلْبٍ مُن۪يبٍ
İçten içe Rahman’dan çekinen ve ona yönelmiş bir kalp ile gelenlere (yaklaştırılacaktır)[*].

[*] Şuara 26/88-89, Yasin 36/11.


(Kaf 50/34)
اُدْخُلُوهَا بِسَلَامٍۜ ذٰلِكَ يَوْمُ الْخُلُودِ
Oraya esenlik ve güvenlik içinde girin! Bu, ölümsüzlüğün (başladığı) günüdür[*].”

[*] Hicr 15/45-46, Zümer 39/73.


(Kaf 50/35)
لَهُمْ مَا يَشَٓاؤُ۫نَ ف۪يهَا وَلَدَيْنَا مَز۪يدٌ
Orada istedikleri her şey onlarındır[1*]; yanımızda daha fazlası da vardır[2*].

[1*] Nahl 16/31, Furkan 25/15-16, Zümer 39/33-34, Şûrâ 42/22.

[2*] Nisa 4/173, Yunus 10/26, Nur 24/38, Fatır 35/30, Şûrâ 42/26.


(Kaf 50/36)
وَكَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ اَشَدُّ مِنْهُمْ بَطْشًا فَنَقَّبُوا فِي الْبِلَادِۜ هَلْ مِنْ مَح۪يصٍ
Bunlardan (Kureyşlilerden) önce, nice nesilleri helak ettik[1*]. Onlar bunlardan daha güçlülerdi[2*]. Diyar diyar dolaşmışlardı[3*] (Şimdi) Kaçabilecekleri bir yer mi var[4*]!

[1*] En’am 6/6, Meryem 19/74, 98, Taha 20/128, Yasin 36/31, Sad 38/3, Muhammed 47/13.

[2*] Kureyşliler, yaz ve kış yolculuklarında, ticaret için uzak yerlere gidiyorlardı (Kureyş 106/1-4). Onlardan daha güçlü olan ve daha uzaklara giden kavimler vardı ama bu gücün onlara bir faydası olmadı. Bu ayetteki karşılaştırma Kureyşlilerle bu kavimler arasında yapılmaktadır (Sebe 34/15-21).

[3*] Rum 30/9, Mü'min 40/21.

[4*] Nisa 4/121, İbrahim 14/21, Fussilet 41/48, Şûrâ 42/35.


(Kaf 50/37)
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَذِكْرٰى لِمَنْ كَانَ لَهُ قَلْبٌ اَوْ اَلْقَى السَّمْعَ وَهُوَ شَه۪يدٌ
Bunda, (Allah’a yönelmiş) bir kalbe sahip olan[1*] veya şahit olarak (anlayıp kavrayarak gerçeklere) kulak veren kişi için doğru bilgiler vardır[2*].

[1*] Allah’a yönelmiş bir kalbe sahip olan kişi, duygularının etkisi altında kalmayan, aklı ile duygularını aynı doğruda birleştiren kişidir (Hac 22/46).

[2*] A’raf 7/2, Yasin 36/11, Kaf 50/45, Zariyat 51/55.


(Kaf 50/38)
وَلَقَدْ خَلَقْنَا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍۗ وَمَا مَسَّنَا مِنْ لُغُوبٍ
Gökleri, yeri ve ikisinin arasında olanları altı günde[1*] yarattık; bize bir yorgunluk da dokunmadı[2*].

[1*]A'raf 7/54, Yunus 10/3, Hud 11/7, Ra’d 13/2, Taha 20/5, Furkan 25/59, Secde 32/4, Fussilet 41/9-12, Hadid 57/4

[2*] Bu ayet, Tevrat ve İncil tercümelerinde geçen, Allah’ın yorulup dinlendiğine dair ifadeleri kesin bir şekilde reddetmektedir. Allah yorulmadığına göre, dinlenmesinden de söz edilemez. Nitekim Tevrat Yeşeya 40:28 pasajı da şöyledir “Bilmiyor musun, duymadın mı? Ebedi Tanrı, RAB, bütün dünyayı yaratan, ne yorulur ne de zayıflar, onun bilgisi kavranamaz.” Aslında, “dinlendi” şeklinde tercüme edilen İbranice “shabath (שָׁבַת)” kelimesine, Tevrat’ta geçtiği diğer pasajlarda “bitirmek, durmak” anlamı verilirken (Yaratılış 8:22), yalnızca yaratılışla ve şabatla (Cumartesi günü çalışma yasağı ile) ilgili pasajlarda “dinlenme” anlamı verilmiştir (Yaratılış 2:1-3, Mısır’dan Çıkış 20:11, 31:17). Tasdik ilişkisi açısından durum değerlendirildiğinde, Tevrat’ın bu gibi pasajlarının tercümesinde, kelimelerin anlamlarının kaydırıldığı, böylece tahrif edildiği ortaya çıkmaktadır. Kur’an’da, altı gün süren yaratılışın sonunda Allah’a hiçbir yorgunluk dokunmadığının vurgulanması bu nedenle önemlidir.


(Kaf 50/39)
فَاصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ الْغُرُوبِۚ
Sen onların söylediklerine sabret /duruşunu bozma! Güneşin doğmasından önce de batmasından önce[1*] de her şeyi güzel yapmasına karşılık Rabbine ibadet et[2*].

[1*] Güneşin doğmasından öncesi gece, batmasından öncesi de gündüzdür. Akşam, yatsı ve sabah namazları gece, öğle ve ikindi namazları da gündüz kılınır.

[2*] Farz namazların vakitlerini gösteren iki ayet “Namazı kıl!” emriyle başlar (Hud 11/114, İsra 17/78). Farz ve nafile namazların vakitlerini birlikte ifade eden ayetlerde ise “tesbih et” ifadesi kullanılır (Taha 20/130, Rum 30/17-18, Tur 52/48-49, İnsan 76/26). Türkçede tesbih etme fiili yalnızca belli sözlerin tekrar tekrar söylenmesi şeklinde anlaşıldığı için bu sözcük yerine “ibadet et” fiili kullanılmıştır.


(Kaf 50/40)
وَمِنَ الَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَاَدْبَارَ السُّجُودِ
Gecenin bir bölümünde ve secdelerin ardından da ibadet et[*].

[*] Ayette geçen "secdeler" ifadesi çoğuldur. Arapçada çoğul, üç ve daha fazlasını gösterir. Her rekatta iki secde yapıldığı için (Nisa 4/103) bu ayette verilen tesbih/ibadet emri, iki rekâttan yani en az dört secdeden sonra yapılan (ilk ve son) oturuşlarda yerine getirilir. Nebimizin, secdelerin ardından oturduğunda Tahiyyatı okuması ve bunu ümmetine de öğretmesi, ayetteki bu tesbih/ibadet emrinden dolayıdır. "Gecenin bir bölümünde" yapılan tesbih/ibadet ise bir miktar uyuyup uyandıktan sonra kılınan teheccüd namazıdır (Secde 32/16). Bu namaz Nebimize farzdır (İsra 17/79).


(Kaf 50/41)
وَاسْتَمِعْ يَوْمَ يُنَادِ الْمُنَادِ مِنْ مَكَانٍ قَر۪يبٍۙ
Dinle: O çağırıcının yakın bir yerden sesleneceği gün[*],

[*] Yasin 36/53, Kamer 54/6.


(Kaf 50/42)
يَوْمَ يَسْمَعُونَ الصَّيْحَةَ بِالْحَقِّۜ ذٰلِكَ يَوْمُ الْخُرُوجِ
Yani (insanların) o yüksek sesi bütün gerçekliği ile duyacakları gün (hepsi kabirlerden çıkacaktır). İşte bu, çıkış günüdür[*].”

[*] Kaf 50/20.


(Kaf 50/43)
اِنَّا نَحْنُ نُحْي۪ وَنُم۪يتُ وَاِلَيْنَا الْمَص۪يرُۙ
Hayat veren de öldüren de biziz biz! Dönüp varılacak yer bizim huzurumuzdur[*]!

[*] Hicr 15/23, Yasin 36/12.


(Kaf 50/44)
يَوْمَ تَشَقَّقُ الْاَرْضُ عَنْهُمْ سِرَاعًاۜ ذٰلِكَ حَشْرٌ عَلَيْنَا يَس۪يرٌ
Bu dönüş, yerin parçalanacağı ve insanların kalkıp koşacağı gün[1*] gerçekleşecektir. İşte bu (tekrar yaratıp) toplamamızdır, bizim için kolaydır.[2*]

[1*] Kamer 54/6-8, Mearic 70/43, İnşikak 84/3-5, Zilzal 99/2, Adiyat 100/9.

[2*] Kehf 18/47, Kamer 54/50.


(Kaf 50/45)
نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَقُولُونَ وَمَٓا اَنْتَ عَلَيْهِمْ بِجَبَّارٍ فَذَكِّرْ بِالْقُرْاٰنِ مَنْ يَخَافُ وَع۪يدِ
Biz onların neler söylediklerini iyi biliriz[1*]. Sen onlara zorbalık edecek değilsin. Öyleyse tehdidimden korkanları Kur’an ile bilgilendir[2*].

[1*] Hicr 15/97.

[2*] En’am 6/51, Taha 20/1-3, Zariyat 51/55, A’lâ 87/9-10, Ğaşiye 88/21-22.