İNSAN

TEFSİR
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla...[*]

[*] "Rahmân” ve “Rahîm" kelimeleri, rahmet (رحمة) kökündendir. Rahmet, iyilik ve ikramı gerektiren incelik anlamındadır. Allah’ın özelliği olarak kullanılınca sadece iyilik ve ikram anlaşılır (Müfredât). Rahmân “rahmeti her şeyi kuşatan” demektir. Bu özellik Allah’tan başkasında olmayacağı için “iyiliği sonsuz” diye çevirdik. Rahîm “çok merhametli” demektir. Bu özellik Allah’ın dışındaki varlıklarda da olabilir. Nitekim ‘rahîm’ kelimesi, Tevbe 9/128. âyette Resulullah için; Fetih 48/29. ayette ise müminler için kullanılmıştır.


(İnsan 76/1)
هَلْ اَتٰى عَلَى الْاِنْسَانِ ح۪ينٌ مِنَ الدَّهْرِ لَمْ يَكُنْ شَيْـًٔا مَذْكُورًا
İnsan, hakkında bilgi olan bir şey değilken[1*], o zamanın (göklerin ve yerin ömrünün[2*]) bir bölümü geçmişti.

[1*] Ayet metnin geçen “Mezkur (مذكور)”, hakkında bir bilgi olan, sözü edilen şey demektir. (Meryem 19/67).

[2*] Göklerin ve yerin de Allah tarafından belirlenmiş bir eceli vardır (Ra’d 13/2, Rum 30/8, Lokman 31/29, Fatır 35/13, Zümer 39/5, Ahkaf 46/3).


(İnsan 76/2)
اِنَّا خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ نُطْفَةٍ اَمْشَاجٍۗ نَبْتَل۪يهِ فَجَعَلْنَاهُ سَم۪يعًا بَص۪يرًا
Biz insanı, çok bileşenli döllenmiş bir yumurtadan[1*] yarattık. Onu yıpratıcı bir imtihandan geçireceğiz. Bu yüzden onu dinleyen ve gören bir varlık haline getirdik[2*].

[1*] Döllenmiş yumurta diye tercüme ettiğimiz kelime nutfe’dir. Nutfe az su, çocuğu oluşturan şey anlamlarına gelir. Emşâc kelimesi ise, karışımlar anlamına gelir (Lisan’ul-Arab). Arapçada çoğul, en az üç olduğundan nutfetun emşâc; üç veya daha fazla karışımı olan sıvı demek olur. İnsan ile ilgili ilk bilgi, bu sırada oluşmaya başlar. (Âl-i İmrân 3/6, Nahl 16/4, Hac 22/5, Mü’minun 23/12-14, Fatır 35/11, Yasin 36/77, Mü’min 40/67, Necm 53/45-46, Kıyamet 75/37-39, Abese 80/17-19).

[2*] A’raf 7/179, Secde 32/9.


(İnsan 76/3)
اِنَّا هَدَيْنَاهُ السَّب۪يلَ اِمَّا شَاكِرًا وَاِمَّا كَفُورًا
Biz ona yolu[1*] gösterdik; artık o, ister şükreden / görevlerini yerine getiren, isterse kafirlik edip duran /nankörlük eden biri olur[2*].

[1*] En’am 6/153.

[2*] En’am 6/104, Yunus 10/108, İbrahim 14/7, Nahl 16/9, Kehf 18/29, Beled 90/10, Leyl 92/12.


(İnsan 76/4)
اِنَّٓا اَعْتَدْنَا لِلْكَافِر۪ينَ سَلَاسِلَا۬ وَاَغْلَالًا وَسَع۪يرًا
Biz, kâfirler için zincirler, halkalar ve alevli bir ateş hazırladık[*].

[*] Ra’d 13/5, İbrahim 14/49, Sebe 34/33, Mü’min 40/71, Fetih 48/13, Hakka 69/30-32.


(İnsan 76/5)
اِنَّ الْاَبْرَارَ يَشْرَبُونَ مِنْ كَأْسٍ كَانَ مِزَاجُهَا كَافُورًاۚ
Erdemli kişiler de kâfur katkılı bir kadehten içecekler[*].

[*] Saffat 37/45, Tur 52/23, Vakıa 56/18, İnsan 76/17-18, Nebe 78/34.


(İnsan 76/6)
عَيْنًا يَشْرَبُ بِهَا عِبَادُ اللّٰهِ يُفَجِّرُونَهَا تَفْج۪يرًا
Allah’ın o kulları, fışkırtacakları bir kaynaktan onu içecekler[*].

[*] Mutaffifin 83/25-28.


(İnsan 76/7)
يُوفُونَ بِالنَّذْرِ وَيَخَافُونَ يَوْمًا كَانَ شَرُّهُ مُسْتَط۪يرًا
Onlar, adaklarını yerine getirir, kötülüğü her yere yayılacak bir günden korkar;[*]

[*] Ra’d 13/21, Nur 24/37.


(İnsan 76/8)
وَيُطْعِمُونَ الطَّعَامَ عَلٰى حُبِّه۪ مِسْك۪ينًا وَيَت۪يمًا وَاَس۪يرًا
sevmelerine rağmen yiyeceklerini; çaresize, yetime ve esire yedirirler[*].

[*] Bakara 2/177, Al-i İmran 3/92.


(İnsan 76/9)
اِنَّمَا نُطْعِمُكُمْ لِوَجْهِ اللّٰهِ لَا نُر۪يدُ مِنْكُمْ جَزَٓاءً وَلَا شُكُورًا
(Şöyle derler:) “Biz size, sadece Allah rızası için yediriyoruz. Sizden ne bir karşılık istiyoruz ne de bir teşekkür[*].

[*] Mü’minun 23/60-61, Leyl 92/18-21.


(İnsan 76/10)
اِنَّا نَخَافُ مِنْ رَبِّنَا يَوْمًا عَبُوسًا قَمْطَر۪يرًا
Çünkü biz, kasvetli ve insanı bunaltacak bir günden dolayı Rabbimizden korkuyoruz[*]”

[*] Mearic 70/27, İnsan 76/7.

 

(İnsan 76/11)
فَوَقٰيهُمُ اللّٰهُ شَرَّ ذٰلِكَ الْيَوْمِ وَلَقّٰيهُمْ نَضْرَةً وَسُرُورًاۚ
Allah da onları o günün şerrinden koruyacak[1*], yüzlerini güldüren ve kendilerini sevindiren şeylerle karşılayacaktır[2*].

[1*] Duhan 44/51-56, Tur 52/17-18, 27.

[2*] Ahzab 33/44.

 

(İnsan 76/12)
وَجَزٰيهُمْ بِمَا صَبَرُوا جَنَّةً وَحَر۪يرًاۙ
Sabırlı davranmalarına /duruşlarını bozmamalarına karşılık onları, bir bahçe ve ipekle ödüllendirecektir[*].

[*] Ra’d 13/21-24, Kehf 18/30-31, Hac 22/23, Mü’minun 23/111, Fatır 35/33.


(İnsan 76/13)
مُتَّكِـ۪ٔينَ ف۪يهَا عَلَى الْاَرَٓائِكِۚ لَا يَرَوْنَ ف۪يهَا شَمْسًا وَلَا زَمْهَر۪يرًاۚ
Orada koltuklara kurulmuş halde olacaklar[*]; yakıcı bir sıcak da dondurucu bir soğuk da görmeyeceklerdir.

[*] Yasin 36/55-56, Sâd 38/49-51, Tur 52/20, Rahman 55/54, 76, Vakıa 56/15-16, Mutaffifin 83/22-23, 34-35.

 

(İnsan 76/14)
وَدَانِيَةً عَلَيْهِمْ ظِلَالُهَا وَذُلِّلَتْ قُطُوفُهَا تَذْل۪يلًا
Bahçedeki gölgelikler (ağaçların dalları) kendilerine yaklaşmış halde[1*] olacak, onlardaki olgun meyveler de emre amade kılınacaktır[2*].

[1*] Nisa 4/57, Vakıa 56/30, Yasin 36/56, Mürselat 77/41.

[2*] Rahman 55/54, Hâkka 69/23. 


(İnsan 76/15)
وَيُطَافُ عَلَيْهِمْ بِاٰنِيَةٍ مِنْ فِضَّةٍ وَاَكْوَابٍ كَانَتْ قَوَار۪يرَاۙ
Çevrelerinde gümüş kaplar ve billurlaşmış testiler dolaştırılacak[*];

[*] Saffat 37/45, Zuhruf 43/71, Ğaşiye 88/14.

 


(İnsan 76/16)
قَوَار۪يرَ مِنْ فِضَّةٍ قَدَّرُوهَا تَقْد۪يرًا
ölçülerini kendilerinin belirlediği gümüşten billurlaşmış testiler....


(İnsan 76/17)
وَيُسْقَوْنَ ف۪يهَا كَأْسًا كَانَ مِزَاجُهَا زَنْجَب۪يلًاۚ
Cennette onlara, zencefil katkılı bir kadeh de sunulacak[*]

[*] İnsan 76/5.

 

(İnsan 76/18)
عَيْنًا ف۪يهَا تُسَمّٰى سَلْسَب۪يلًا
orada Selsebil adı verilen bir kaynaktan…[*]

[*] İnsan 76/6.

 

(İnsan 76/19)
وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَانٌ مُخَلَّدُونَۚ اِذَا رَاَيْتَهُمْ حَسِبْتَهُمْ لُؤْلُؤً۬ا مَنْثُورًا
Çevrelerinde ölümsüzleştirilmiş erkek hizmetçiler dolaşacak[*]. Onları gördüğünde serpiştirilmiş inciler sanırsın.

[*] Vakıa 56/17.


(İnsan 76/20)
وَاِذَا رَاَيْتَ ثَمَّ رَاَيْتَ نَع۪يمًا وَمُلْكًا كَب۪يرًا
Orada, nereye baksan nimetler ve büyük bir saltanat görürsün[*].

[*] Cennette müminler için ne tür nimetler hazırlandığını Allah’tan başka hiç kimse bilemez (Secde 32/17).


(İnsan 76/21)
عَالِيَهُمْ ثِيَابُ سُنْدُسٍ خُضْرٌ وَاِسْتَبْرَقٌۘ وَحُلُّٓوا اَسَاوِرَ مِنْ فِضَّةٍۚ وَسَقٰيهُمْ رَبُّهُمْ شَرَابًا طَهُورًا
Cennetliklerin üzerinde ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler olacak ve onlara gümüş bileklikler takılacak[1*]. Rableri onlara tertemiz içecekler içirecektir[2*].

[1*] Kehf 18/31, Hac 22/23, Fatır 35/33, Duhan 44/53.

[2*] Muhammed 47/15.

 

(İnsan 76/22)
اِنَّ هٰذَا كَانَ لَكُمْ جَزَٓاءً وَكَانَ سَعْيُكُمْ مَشْكُورًا۟
(Onlara şöyle denecektir:) “Bütün bunlar, sizin için bir mükafattır. Gayretleriniz karşılığını bulmuştur[*].”

[*] İsra 17/19, Ahkaf 46/13-14, Nebe 78/31-36.


(İnsan 76/23)
اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْاٰنَ تَنْز۪يلًاۚ
Bu Kur’an’ı sana parça parça Biz indirdik, Biz![*]

[*] Hicr 15/9, İsra 17/105-106, Furkan 25/32.


(İnsan 76/24)
فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تُطِعْ مِنْهُمْ اٰثِمًا اَوْ كَفُورًاۚ
Sen, Rabbinin kararı gelinceye kadar sabret /duruşunu bozma![1*] Onlardan günahkar olana da kafirlikte direnene de boyun eğme![2*]

[1*] Tur 52/48, Kalem 68/48.

[2*] Kehf 18/28, Furkan 25/52, Ahzab 33/1, 48, Kalem 68/8-10.


(İnsan 76/25)
وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ بُكْرَةً وَاَص۪يلًاۚ
Kuşluk ile öğle vaktinde ve ikindide Rabbinin ismini zikret (onun sözlerini) aklında tut[*].

[1*] Ahzab 33/41-42, Müzzemmil 73/8.


(İnsan 76/26)
وَمِنَ الَّيْلِ فَاسْجُدْ لَهُ وَسَبِّحْهُ لَيْلًا طَو۪يلًا
Gecenin bir kısmında ona secde et[1*]. Gecenin uzun bölümünde de O’na ibadet et[2*] (nafile namaz kıl).

[1*] Secdenin kök anlamı eğilmedir (Müfredat). Bu sebeple Güneş, Ay, gezegenler, dünya ve yıldızlar arasında oluşan eğimler /deklinasyon ve ona bağlı olarak gölgenin uzayıp kısalması, “secde” kelimesiyle ifade edilmiştir (Nahl 16/48, Ra’d 13/15). Bazı ayetlerde sadece itaat anlamında (Hac 22/18, İnşikak 84/21), bazılarında da itaat ile birlikte fiziki eğilme anlamında kullanılır (Bakara 2/34, 58, Nisa 4/154, A’raf 7/161, Yusuf 12/4 ve 100). Nitekim namazda, vücudumuz ayaklar, eller ve dizler üzerinde yere paralelken alnı yere koymak da Allah’a itaat ederek eğilme anlamındaki secdedir (Nisa 4/102-103).

[2*] Gecenin uzun bölümü yatsı sonu ile sabah namazının arasındaki bölümdür. Bu vakit, teheccüd namazı vaktidir. Teheccüd namazı Nebimize farzdır (İsra 17/79), bu ayette de diğer müminlere tavsiye edilmiştir. 


(İnsan 76/27)
اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ يُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَ وَيَذَرُونَ وَرَٓاءَهُمْ يَوْمًا ثَق۪يلًا
O insanlar (günahkarlar ve kafirler) bir an önce ellerine geçecek olanı /dünyayı severler, ağır bir günü /ahireti de arkalarına bırakırlar[*].

[*] İsra 17/18, Kıyamet 75/20-21, A’la 87/16-17.


(İnsan 76/28)
نَحْنُ خَلَقْنَاهُمْ وَشَدَدْنَٓا اَسْرَهُمْۚ وَاِذَا شِئْنَا بَدَّلْنَٓا اَمْثَالَهُمْ تَبْد۪يلًا
Onları biz yarattık, yaratılışlarını da sağlam yaptık[1*]. (Ahirette yeniden yaratmaya) karar verdiğimizde yapılarını tümüyle değiştireceğiz[2*].

[1*] Vakıa 56/57, Hucurat 49/13, Tîn 95/4.

[2*] İnsan hücresinin çoğalması ve yeni proteinler, organeller, hücreler, dokular ve organlar oluşturması hücre çekirdeğinde bulunan DNA nın replikasyonu (çiftlenmesi) ile başlar. DNA replikasyon öncesinde histon adı verilen proteinler vasıtasıyla çok sıkı bir biçimde bağlanmış ve katlanarak paketlenmiş bir halde bulunur. Bu sıkı paketlenme halinde genetik materyal aktif değildir. Hücrede yeni bir yapı taşının üretimi ile sonuçlanacak olan bu replikasyon işlemi  başlayacağı zaman bu bağlar gevşer, DNA iplikçikleri serbestleşir ve ardından her iplikçiğin bir benzeri - kopyası oluşturulur. Bu kopya daha sonra DNA transkripsiyonu denilen işlemle proteinlerin üretilmesi aşamasında temel materyal olarak işlev görür. Bu işlem, protein üretimi ile başlayıp organ üretimine kadar sürebilir. Ahiretteki yeni yaratılışta insan vücudu yeni bir vücut yapısı ile değiştirilecek ve bilmediğimiz bir şekilde yeniden yaratılacaktır (Vakıa 56/60-61).


(İnsan 76/29)
اِنَّ هٰذِه۪ تَذْكِرَةٌۚ فَمَنْ شَٓاءَ اتَّخَذَ اِلٰى رَبِّه۪ سَب۪يلًا
Bunlar, (size verilen) doğru bilgilerdir. Yapılması gerekeni yapan[1*], Rabbinin gösterdiği bir yola girer[2*].

[1*] Şâe (شاء) fiili, “bir şey yapmak” anlamındaki şey (شيء) mastarından türemiştir. Allah’ın yapması o şeyi var etmesi, insanın yapması da o şey için gereken çabayı göstermesidir (Müfredât). Allah, her şeyi bir ölçüye göre var eder (Kamer 54/49, Ra’d 13/8). İmtihanla ilgili şeyleri iyi ve kötü diye ikiye ayırmıştır (Enbiyâ 21/35). Allah, herkesin doğru yolda olmasını ister (Nisa 4/26) ama sadece doğru şeyler yapanı doğru yolda sayar (Nur 24/46). Yaptığının doğru veya yanlış olduğunu da kişiye ilham eder. Onun için doğru davrananın içi rahat, yanlış davrananın içi de sıkıntılı olur (Şems 91/7-10). Buna göre şâe (شاء) fiilinin öznesi Allah olursa “gerekeni yaptı veya yarattı”, insan olursa “gerekeni yaptı” anlamında olur. Allah insanlara, tercihlerine göre davranma hürriyeti vermeseydi hiç kimse yanlış bir şey yapamaz ve imtihan diye bir şey de olmazdı (Nahl 16/93). Yanlış kader anlayışını imanın bir esası gibi İslam’a yerleştirmek isteyenler, büyük bir çarpıtma yaparak şâe (شاء) fiiline irade yani isteme ve dileme anlamı vermiş; bunu, tefsirlere hatta sözlüklere bile yerleştirerek birçok ayetin mealini bozmuşlardır. Bkz: http://www.suleymaniyevakfi.org/akaid-arastirmalari/kuranda-sey-mesiet-irade-ve-fitrat.html


(İnsan 76/30)
وَمَا تَشَٓاؤُ۫نَ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يمًا حَك۪يمًاۗ
Sizin bir şey yapmanız ancak Allah’ın şartları oluşturmasıyla mümkündür[*]. Şüphesiz Allah, daima bilen ve kararları doğru olandır.

[*] İsra 17/15, Müddessir 74/56, Tekvir 81/27-30.

 

 


(İnsan 76/31)
يُدْخِلُ مَنْ يَشَٓاءُ ف۪ي رَحْمَتِه۪ۜ وَالظَّالِم۪ينَ اَعَدَّ لَهُمْ عَذَابًا اَل۪يمًا
O, yapması gerekeni yapanı rahmeti içine alır. Yanlışa dalanlar için de acıklı bir azap hazırlamıştır[*].

[*] Şûrâ 42/8.