İNSAN
[1*] Mezkûr (مَذْكُورًا): Hakkından bir bilgi olan, sözü edilir, zikre konu, bahse konu, demektir. Bu bilgi ancak Allah katında olur. Allah Teala bu bilginin oluşmasıyla ilgili olarak şöyle demiştir: "Sizi, analarınızın rahminde, tercihine göre biçimlendiren O’dur. O’ndan başka ilah yoktur. Daima üstün ve bütün kararları doğru olan O’dur." (Al-i İmran 3/6)
[2*] Örneğin 1970 doğan bir insan açısından, kendisi ile ilgili hiçbir bilgi yokken, yer ve gökler yaratılalı çok uzun zaman geçmiş olur. O insan ana rahmine düşene kadar, sözü edilir bir varlık bile değildir. Her şeyin ezelden (varoluşun başlangıcından) itibaren yazılı olduğu iddialarını boşa çıkaran bu ayetten anlaşılacağı üzere Allah Teala her şeyi ezelden yazıp kenara çekilmiş değildir. İş ve oluş sürekli O’nun yönetimi altındadır (Hud 11/123) ve O, sürekli işinin başındadır (Bkz. Bakara 2/256).
O insan, önceleri hiç bir şey değilken kendini yarattığımızı aklına getirmez mi? (Meryem 19/67)
[1*] Döllenmiş yumurta diye tercüme ettiğimiz kelime nutfe = ‘dir. Nutfe az su, çocuğu oluşturan şey anlamlarına gelir. emşâc kelimesi ise, karışımlar anlamına gelir. (Lisan’ul-Arab) Arapçada çoğul, en az üç olduğundan nutfetun emşâc ; üç veya daha fazla karışımı olan sıvı demek olur.
İnsan ile ilgili ilk bilgi, bu sırada oluşmaya başlar. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Analarınızın rahminde sizi, kendi tercihine göre biçimlendiren O’dur. O’ndan başka ilah yoktur. O üstündür, doğru kararlar verir.” (Al-i İmrân 3/6)
[2*] Basiretli: Hayvanlar bakarlar ama basiretli değillerdir. Oysa insanların görme engellileri bile basiretlidir. Görme anlamı verdiğimiz basiret kelimesi, arka planını görme, vizyon sahibi olma anlamlarına gelir. Örneğin koyunlardan birini keserken, diğer koyunlar otlamaya devam ederler. Bu, görmediklerinden değil basiretli olamadıklarındandır. Gözleri olan bedeni basiretli yapan Ruh’tur (Bkz. Secde 32/9). Kendisine verilen basiret ve dinleme özelliklerini kullanmayan insanlar Allah Teala tarafından yerilmiştir (Bkz. Araf 7/79, Furkan 25/44)
[*] Tasmalar, boyun halkaları
[*] Kâfur ağacından elde edilen, hekimlikte kullanılan, beyaz ve yarı saydam, kolaylıkla parçalanan, güzel kokulu bir madde. TDK: Vücut için çok faydalı bir üründür.
[1*] Sabır: Zorluklara göğüs germek, dayanmak. Bkz Bakara 2/45 ve dipnotu
[2*] Cennet ve ipek kelimeleri tekil olduğu haled çoğul anlam vermemiz, şu ayetlerden dolayıdır:
“Rabbinden sana indirilen Kitabın, doğruları içerdiğinin bilincinde olan, ona karşı körlük edenle bir olur mu? O doğru bilgiden yararlananlar sadece sağlam duruşlu olanlardır.
Onlar, Allah’a verdikleri sözü yerine getiren ve antlaşmayı bozmayan kimselerdir. Onlar, Allah’ın kurulmasını istediği bağı kuran, Rablerinden korkan ve verecekleri hesabın kötü olmasından endişe edenlerdir. Yine onlar, Rableri yüzlerine baksın diye sabreden, namazı kılan, kendilerine verdiğimiz rızıktan, gizli açık harcayan ve kötülüğü iyilikle savanlardır. O son yurt işte onlarındır.
Orada kalıcı bahçeler bulunur. Babalarından, eşlerinden ve evlatlarından uygun durumda olanlarla beraber olurlar. Melekler her kapıdan yanlarına girerler. “Selam size! Bu, sabrınızın karşılığıdır.” derler. Dünyanın sonu ne güzel oldu!” (Ra’d 13/19-24)
[1*] Vildan: Genç erkek hizmetçi. Cennette, huriler ve vildanlar, insanların hizmetinde olacaklardır.
[2*] Cennette görevli kadın hizmetçiler (huriler) için ‘kabuğunda saklanmış inciler’, erkek hizmetçiler(vildanlar) için ‘etrafa saçılmış inciler’ tamlaması kullanılmış olması dikkat çekicidir.
[1*] Zikir, bağlantılarıyla birlikte düşünülüp öğrenilen doğru bilgi, o bilgiyi kullanıma hazır tutmak, akla veya dile getirmektir (Müfredât). Zikretmek, o bilgiyi dikkate alıp kullanmaktır. Doğru bilginin kaynağı Allah’ın ayetleridir. Bunlar, yaratılan ayetler ve indirilen ayetler olmak üzere iki türlüdür. Her birinden elde edilen doğru bilgi zikirdir (Enbiya 21/24, En’âm 6/80). İnsanı, sadece bu bilgi tatmin eder (Ra’d 13/28). Allah’ı zikretmek; onu, kitabını ve yarattığı ayetleri dikkate almak, akıldan çıkarmamak ve onların üzerine düşünmektir. İnsan bunlardan bildiği kadarıyla sorumludur (Bakara 2/209). Namaz da Allah’ı zikir için, onun sözlerini kafaya yerleştirmek için kılınır (Taha 20/14).
[2*] Buradaki tesbih emri kuşluk, öğle ve ikindide kılınan nafile namazlara işaret eder. Ayrıntı için bkz. A’raf 7/205 ve dipnotları, Taha 20/130, Fetih 48/9, İnsan 76/25.
[1*] Ayettin ilk cümlesinde ‘secde et’ buyrulduğundan bunlar gece namazları olan akşam, yatsı ve sabah namazlarıdır.
[2*] Ayetin ikinci cümlesinde ‘tespih et’ buyurulmaktadır. Tespih, namaz da dahil Allah’a yapılan sürekli ibadetler, O’na boyun eğmek, kulluk etmek, O’nun indirdiğini anlayarak ve tekrar tekrar okumak anlamlarına gelir.
[*] Dünya hayatının nimetini. (Bkz. Bakara 2/200 , İsra 17/18 ve dipnotları)
[*] Şâe (شاء) fiili, “bir şey yapmak” anlamındaki şey (شيء) mastarından türemiştir. Allah’ın yapması o şeyi var etmesi, insanın yapması da o şey için gereken çabayı göstermesidir (Müfredât). Allah, her şeyi bir ölçüye göre var eder (Kamer 54/49, Ra’d 13/8). İmtihanla ilgili şeyleri iyi ve kötü diye ikiye ayırmıştır (Enbiyâ 21/35). Allah, herkesin doğru yolda olmasını ister (Nisa 4/26) ama sadece doğru şeyler yapanı doğru yolda sayar (Nur 24/46). Yaptığının doğru veya yanlış olduğunu da kişiye ilham eder. Onun için doğru davrananın içi rahat, yanlış davrananın içi de sıkıntılı olur (Şems 91/7-10). Buna göre şâe (شاء) fiilinin öznesi Allah olursa “gerekeni yaptı veya yarattı”, insan olursa “gerekeni yaptı” anlamında olur. Allah insanlara, tercihlerine göre davranma hürriyeti vermeseydi hiç kimse yanlış bir şey yapamaz ve imtihan diye bir şey de olmazdı (Nahl 16/93). Yanlış kader anlayışını imanın bir esası gibi İslam’a yerleştirmek isteyenler, büyük bir çarpıtma yaparak şâe (شاء) fiiline irade yani isteme ve dileme anlamı vermiş; bunu, tefsirlere hatta sözlüklere bile yerleştirerek birçok ayetin mealini bozmuşlardır. Bkz: http://www.suleymaniyevakfi.org/akaid-arastirmalari/kuranda-sey-mesiet-irade-ve-fitrat.html
[*] Şâe = شاء fiilinin kökü, “bir şeyi var etme” anlamında olan şey =شيء’dir. Özne insansa “gereğini yaptı”, Allah ise “gereğini yarattı” anlamına gelir. Onun mutlaka bir gizli nesnesi/mef’ulü olur ve o nesne cümlenin akışından anlaşılır (Bkz. Müfredât). Bir şeyin olması için Allah’ın ‘Ol!’ emrini vermesi gerekir. (Yasin 36/82) Bu âyete göre, Allah’ın böyle bir emri olmadan hiçbir şey yapamayız.
Ayrıca bkz. http://www.suleymaniyevakfi.org/akaid-arastirmalari/kuranda-sey-meset-irade-ve-fitrat.html
[*] Bakınız Müddessir 74/54-56 ve Tekvir 81/27-29