MÜDDESİR

TEFSİR
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla...[*]

[*] "Rahmân” ve “Rahîm" kelimeleri, rahmet (رحمة) kökündendir. Rahmet, iyilik ve ikramı gerektiren incelik anlamındadır. Allah’ın özelliği olarak kullanılınca sadece iyilik ve ikram anlaşılır (Müfredât). Rahmân “rahmeti her şeyi kuşatan” demektir. Bu özellik Allah’tan başkasında olmayacağı için “iyiliği sonsuz” diye çevirdik. Rahîm “çok merhametli” demektir. Bu özellik Allah’ın dışındaki varlıklarda da olabilir. Nitekim ‘rahîm’ kelimesi, Tevbe 9/128. âyette Resulullah için; Fetih 48/29. ayette ise müminler için kullanılmıştır.


(Müddesir 74/1)
يَٓا اَيُّهَا الْمُدَّثِّرُۙ
Ey örtüsüne bürünen kişi!


(Müddesir 74/2)
قُمْ فَاَنْذِرْۙ

(Müddesir 74/3)
وَرَبَّكَ فَكَبِّرْۙ
Sadece Rabbini yücelt![*]

[*] İsra 17/111.

 

(Müddesir 74/4)
وَثِيَابَكَ فَطَهِّرْۙ
Elbiselerini tertemiz tut![*]

[*] A’raf 7/26, 31.


(Müddesir 74/5)
وَالرُّجْزَ فَاهْجُرْۙ
Bütün pisliklerden uzak dur![*]

[*] Hac 22/30-31.


(Müddesir 74/6)
وَلَا تَمْنُنْ تَسْتَكْثِرُۙ
Yaptığın iyiliği çok görerek başa kakma![*]

[*] Bakara 2/262-264.

 

(Müddesir 74/7)
وَلِرَبِّكَ فَاصْبِرْۜ

(Müddesir 74/8)
فَاِذَا نُقِرَ فِي النَّاقُورِۙ

(Müddesir 74/9)
فَذٰلِكَ يَوْمَئِذٍ يَوْمٌ عَس۪يرٌۙ
işte o gün zor bir gündür;


(Müddesir 74/10)
عَلَى الْكَافِر۪ينَ غَيْرُ يَس۪يرٍ
hele kâfirler için hiç kolay değildir![*]

[*] Furkan 25/26, Saffat 37/19-21, Kamer 54/8, Nebe 78/40.


(Müddesir 74/11)
ذَرْن۪ي وَمَنْ خَلَقْتُ وَح۪يدًاۙ
Beni yarattığım o kişiyle baş başa bırak:[*]

[*] Müzzemmil 73/11-14, Kalem 68/44.


(Müddesir 74/12)
وَجَعَلْتُ لَهُ مَالًا مَمْدُودًاۙ
Ona bol bol mal mülk verdim,[*]

[*] Kalem 68/14.


(Müddesir 74/13)
وَبَن۪ينَ شُهُودًاۙ
her zaman yanında olan evlatlar da.[*]

[*] Mü’minun 23/55-56.


(Müddesir 74/14)
وَمَهَّدْتُ لَهُ تَمْه۪يدًاۙ
Her türlü imkanı önüne serdim[*].

[*] Allah’ın bolca nimet vermesine rağmen nankörlük eden bir başka kişinin durumu Kasas 28/76-82. ayetlerde anlatılmaktadır.


(Müddesir 74/15)
ثُمَّ يَطْمَعُ اَنْ اَز۪يدَۙ
Yine de açgözlülükle daha çok vermemi bekliyor![*]

[*] Hümeze 104/1-4.

 

(Müddesir 74/16)
كَلَّاۜ اِنَّهُ كَانَ لِاٰيَاتِنَا عَن۪يدًاۜ
Asla (bu beklentisi gerçekleşmeyecek)! Çünkü o, ayetlerimize karşı inatçılık etmektedir[*].

[*] Kâf 50/24-25.


(Müddesir 74/17)
سَاُرْهِقُهُ صَعُودًاۜ
Onu dik bir yokuşa süreceğim[*].

[*] “Onun için her şeyi zorlaştıracağım” anlamındadır. Allah, yoldan çıktığını onaylamadan önce herkesi uyarır, yaptığı işin kötülüğünü içine ilham eder ve vazgeçsin diye içinde bir sıkıntı oluşturur (En’am 6/125, Şems 91/8).


(Müddesir 74/18)
اِنَّهُ فَكَّرَ وَقَدَّرَۙ
Çünkü o (Kur’an hakkında ne diyeceğini) düşündü taşındı, ölçtü biçti.


(Müddesir 74/19)
فَقُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَۙ
Kahrolasıca, ne biçim ölçtü biçti!


(Müddesir 74/20)
ثُمَّ قُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَۙ
Ah kahrolasıca, ne biçim ölçtü biçti!


(Müddesir 74/21)
ثُمَّ نَظَرَۙ
Sonra durup baktı.


(Müddesir 74/22)
ثُمَّ عَبَسَ وَبَسَرَۙ
Sonra yüzünü ekşitti ve kaşlarını çattı.


(Müddesir 74/23)
ثُمَّ اَدْبَرَ وَاسْتَكْبَرَۙ
Sonra sırtını döndü ve kibir­lendi[*].

[*] Mü’min 40/56.


(Müddesir 74/24)
فَقَالَ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ يُؤْثَرُۙ
Arkasından şöyle dedi: “Bu (Kur’an) olsa olsa (öncekilerden) nakledilegelen bir sihirdir![*]

[*] Enbiya 21/2-5, Sebe 34/43, Saffat 37/14-15, Zuhruf 43/30, Ahkaf 46/7.


(Müddesir 74/25)
اِنْ هٰذَٓا اِلَّا قَوْلُ الْبَشَرِۜ
Bu, olsa olsa bir insan sö­züdür!"[*]

[*] Yunus 10/37-38, Hud 11/13-14, Enbiya 21/5, Furkan 25/4, Secde 32/3, Ahkaf 46/8, Tur 52/33-34.


(Müddesir 74/26)
سَاُصْل۪يهِ سَقَرَ
Onu Sakar’a (cehenneme) sokacağım.[*]

[*] Sakar, cehennemin bir başka adıdır (Kamer 54/48), “yakıp kavuran” anlamına gelir (Mekâyis).  Kişilerin Cehennemdeki cezaları, işledikleri suça göre farklı olacaktır (En’am 6/160, İsra 17/21).


(Müddesir 74/27)
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا سَقَرُۜ
Sakar’ın ne olduğunu sana kim bildirebilir!


(Müddesir 74/28)
لَا تُبْق۪ي وَلَا تَذَرُۚ
O, bırakmaz (ki yaşasın), terk etmez (ki ölsün)[*].

[*] İbrahim 14/17, Taha 20/74, Fatır 35/36, A’lâ 87/12-13.


(Müddesir 74/29)
لَوَّاحَةٌ لِلْبَشَرِۚ
İnsanı kavurup durur![*]

[*] Nisa 4/56, Meâric 70/15-16.


(Müddesir 74/30)
عَلَيْهَا تِسْعَةَ عَشَرَۜ
Onun üzerinde on dokuz (melek) vardır[*].

[*] Tahrim 66/6.


(Müddesir 74/31)
وَمَا جَعَلْنَٓا اَصْحَابَ النَّارِ اِلَّا مَلٰٓئِكَةًۖ وَمَا جَعَلْنَا عِدَّتَهُمْ اِلَّا فِتْنَةً لِلَّذ۪ينَ كَفَرُواۙ لِيَسْتَيْقِنَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ وَيَزْدَادَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا ا۪يمَانًا وَلَا يَرْتَابَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ وَالْمُؤْمِنُونَۙ وَلِيَقُولَ الَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْكَافِرُونَ مَاذَٓا اَرَادَ اللّٰهُ بِهٰذَا مَثَلًاۜ كَذٰلِكَ يُضِلُّ اللّٰهُ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ وَمَا يَعْلَمُ جُنُودَ رَبِّكَ اِلَّا هُوَۜ وَمَا هِيَ اِلَّا ذِكْرٰى لِلْبَشَرِ۟
O ateşin (Cehennemin) görevlilerini sadece meleklerden oluşturduk[1*]. Sayılarını[2*] da kafirler için sırf bir imtihan[3*] sebebi yaptık ki kendilerine kitap verilenler (Kur’an’ın Allah'ın kitabı olduğu konusunda) kesin kanaate varsınlar, iman edenlerin güvenleri artsın, kendilerine kitap verilenler ile müminler şüpheye düşmesinler, kalplerinde hastalık olanlarla[4*] kafirler de şöyle desinler: “Allah bu sayıyla neyi amaçlamış olabilir ki![5*]” Böylece Allah, (sapkınlığı) tercih edeni sapkın sayar, (doğru yolu) tercih edeni de yoluna kabul eder. Rabbinin ordularını sadece kendisi bilir[6*]. Bunlar, insanlar için sadece doğru bilgidir[7*].

[1*] Bu ayette geçen “ashabun nar” tamlaması, Kur’an’ı bir bütünlük içinde okumayan ya da bir bütünlük içinde okumayı yeni öğrenen zihinlerde bir karışıklık yaratabilmektedir. Kur’an’ın genelinde kısaca “cehennemlik” olarak çevirebileceğimiz şekilde geçen bu tamlama, bu ayette “ashab” kelimesinin anlamlarını değerlendirmemizi gerektirmektedir. Zira bir dilden diğer bir dile çeviri yaparken çevrilen kelimenin bağlamı çok önemlidir. Sadece meleklerin “Ashabun nar” yapıldığı söylendiğinden ve sayıları da 19 olarak verildiğinden buradaki “ashabun nar” tamlamasını “cehennemlik” olarak çeviremeyiz. Eğer böyle çevirirsek başka kimse cehenneme girmeyecek demek olur ve bu Kur’an’a ters düşer. Bunun yerine “cehennemi sahiplenmiş, orada görevlendirilmiş melekler” olarak anlamamız gerekir. Kaldı ki Tahrim 66/6’da Allah’ın sözünden çıkmayan, gayet katı bir takım meleklerin cehennemde görevlendirildiğinin anlatıldığını göz önünde tutmalıyız.

Bu ayette dikkatinizi “nar” “aleyha” ve “melaiketun” kelimelerine çekmek gerekir. Diğer tamlamaları bir kenara konursa “nar üstündeki melekler”den bahsedildiği anlaşılır. Tıpkı bir önceki ve bu ayette olduğu gibi. “(Sekar'ın) Üzerinde 19, biz meleklerden başkasını ashabun nar yapmadık…”

Zaten Allah kimseyi cehennemlik “yapmaz”. Kullarından, görmezlikte direnenlerin kafirliğini onaylar sadece. Oysa burada Allah’ın kendi yaptığı bir durumdan bahsedilmekte.Cehennemde görevli melekler, oranın bekçileridir. Bunu bildiren ayetler şunlardır: Zümer 39/71-72, Mümin 40/49-50, Zuhruf 43/77, Mülk 67/8.

[2*] Bu ayette bildirilen melek sayısı tıpkı ayette belirtildiği gibi kafirler için imtihan sebebi olmuştur. Bu gibi insanlar, Kitab’ın ayetler arası ilişkisini örtmek için, sözde matematiksel ilişkiler ağı kurarak, Kitab’ın iç bağlantılarını kafalarına göre kurmak ve fitne çıkarma isteğiyle çeşitli yorumlar yapar, kendilerine veya önderlerine kutsallık devşirmeye çalışırlar. Oysa Kitabın ayetler arası ilişkisinin kuralı Al-i İmran 3/7’de açık olarak bildirilmiştir. Kuranın ayetleri arasında rakamsal bir ilişki olduğunu gösteren hiçbir ayet ve nebimizden bu konuda hiçbir rivayet bulunmamaktadır.  

[3*] “Fitne”, altını içindeki yabancı maddelerden ayırmak için ateşe sokmaktır (Müfredat). Kur’an’da bu kelime imtihan (A’râf  7/155), aldatma (A’râf  7/27), cehennem azabı (Zariyât 51/10-14) ve savaş (Bakara 2/216) anlamlarında kullanılmıştır.

[4*] Bunlar münafıklardır (Bakara 2/8-10).

[5*] Bakara 2/26.

[6*] Fetih 48/4, 7.

[7*] Kalem 68/52. Bu ayet, ilahi kitaplar arasındaki sıkı bağı, insanlığın evrensel hafızasındaki doğru bilgiyi (zikir) ve özelde de Kuran ile önceki ilahi kitaplar arasındaki tasdik ilişkisini göstermesi açısından çok önemlidir. Cehennemde görevli meleklerin sayısına dair sayısal bir ifade kullanılmasının iki yönlü işlevi olduğu ayette açıkça ifade edilmektedir. İlki, bu sayısal ifadenin kafirler için imtihan (fitne) vesilesi yapılmasıdır. Gerçek tüm çıplaklığı ile ortaya çıkmasına rağmen vasıfları gereği, görmezlikten gelmeleri sebebiyle tasdik ilişkisini dikkate almayan bu kesim on dokuz sayısını zikre dönüştürmüyor dahası kalplerinde hastalık bulunanlarla birlikte “Allah bu sayıyla neyi amaçlamış olabilir ki!” diyerek alaya alıyorlardı. Görevli meleklerin sayısına dair sayısal bir ifadenin ikinci işlevi ise kendilerine kitap verilenlerden mümince tavır sergileyenlerin kitabın Allah’tan geldiği hususunda kati bilgiye ulaşmaları ve imanlarının artması şeklinde olmaktadır. Kimileri için anlamsız olan on dokuz sayısı bu kişiler için, içeriğini bildikleri ellerindeki kitapla Kuran arasındaki örtüşmeyi ortaya çıkarmaktaydı. Böylelikle bu sayısal ifade insanların bir kısmı için sapkınlıklarının bir kısmı için de hidayetlerinin tescili olmaktaydı. Cehennemde görevli meleklerin sayısına dair ayette geçen on dokuz sayısının Kur’an’ın indiği dönemde, kendilerine kitap verilenler için büyük önem taşıdığı söylenmesine rağmen, elimizdeki Tevrat ve İncil’de böylesi ifadelerin bulunmayışı, Kuran’ın da zaman zaman dikkat çektiği, ilahi kitaplara yönelik insan eliyle gerçekleşen bazı karartma ve gizlemelerin somut örneği olarak görülebilir (Maide 5/15). Kurdukları düzenin bozulmaması ve nemalandıkları menfaatlerin kesilmemesi için ellerindeki kitap ile Kuran arasındaki tasdik ilişkisini kesmek kötü niyetlilerin yapacakları öncelikli işler olmalıdır. Buna rağmen; insanlığın evrensel hafızasından silinmeyen dolayısıyla Kuran’da bahsedilen on dokuz rakamıyla örtüşen bir literatür mevcuttur. Mesela Sâbiîlerde iyinin karşısında kötülüğü temsil eden varlıklar olarak yedi gezegen ile oniki burçtan bahsedilir:

Gnostik bazı metinlerde cehennemin sakinlerinden olan yedi ve oniki ayrı varlıktan söz edilir ve bunlardan kurtulmayı başaranın mutluluğa ulaştığına inanılır
Budizm’e ait evrenin işleyişini anlatan ve “The Lord of Hell” adıyla bilinen tasvirde (enma-ten mandalası = Mandala of Nineteen Deities) ondokuz cehennem efendisi vardır:
Oniki ve yedi melek tasvirlerine eski Mısır inanç sisteminde de rastlanır:
 

(Müddesir 74/32)
كَلَّا وَالْقَمَرِۙ
Hayır, hayır; Ay’a yemin olsun[*],

[*] İnşikak 84/18, Şems 91/2.


(Müddesir 74/33)
وَالَّيْلِ اِذْ اَدْبَرَۙ
dönüp gittiğinde geceye yemin olsun[*]

[*] Tekvir 81/17, İnşikak 84/17, Fecr 89/4, Şems 91/4, Leyl 92/1, Duha 93/2.


(Müddesir 74/34)
وَالصُّبْحِ اِذَٓا اَسْفَرَۙ
ve aydınlandığında sabaha yemin olsun ki[*]

[*] Tekvir 81/18.


(Müddesir 74/35)
اِنَّهَا لَاِحْدَى الْكُبَرِۙ
O ateş, kesinlikle büyük azaplardan biridir[*];

[*] A'lâ 87/12.


(Müddesir 74/36)
نَذ۪يرًا لِلْبَشَرِۙ
insanlar için bir uyarıdır[*].

[*] Leyl 92/14-21.


(Müddesir 74/37)
لِمَنْ شَٓاءَ مِنْكُمْ اَنْ يَتَقَدَّمَ اَوْ يَتَاَخَّرَۜ
İçinizden önde gitmeyi veya geri kalmayı tercih edenler[1*] için (bir uyarı)[2*].

[1*] Şâe (شاء) fiili, “bir şey yapmak” anlamındaki şey (شيء) mastarından türemiştir. Allah’ın yapması o şeyi var etmesi, insanın yapması da o şey için gereken çabayı göstermesidir (Müfredât). Allah, her şeyi bir ölçüye göre var eder (Kamer 54/49, Ra’d 13/8). İmtihanla ilgili şeyleri iyi ve kötü diye ikiye ayırmıştır (Enbiyâ 21/35). Allah, herkesin doğru yolda olmasını ister (Nisa 4/26) ama sadece doğru şeyler yapanı doğru yolda sayar (Nur 24/46). Yaptığının doğru veya yanlış olduğunu da kişiye ilham eder. Onun için doğru davrananın içi rahat, yanlış davrananın içi de sıkıntılı olur (Şems 91/7-10). Buna göre şâe (شاء) fiilinin öznesi Allah olursa “gerekeni yaptı veya yarattı”, insan olursa “gerekeni yaptı” anlamında olur. Allah insanlara, tercihlerine göre davranma hürriyeti vermeseydi hiç kimse yanlış bir şey yapamaz ve imtihan diye bir şey de olmazdı (Nahl 16/93). Yanlış kader anlayışını imanın bir esası gibi İslam’a yerleştirmek isteyenler, büyük bir çarpıtma yaparak şâe (شاء) fiiline irade yani isteme ve dileme anlamı vermiş; bunu, tefsirlere hatta sözlüklere bile yerleştirerek birçok ayetin mealini bozmuşlardır. Bkz: http://www.suleymaniyevakfi.org/akaid-arastirmalari/kuranda-sey-mesiet-irade-ve-fitrat.html 

[2*] Hicr 15/24, Fatır 35/32, Vakıa 56/10-14.


(Müddesir 74/38)
كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ رَه۪ينَةٌۙ
(Hesap günü) Herkes kazandıklarına karşılık rehin tutulur[*].

[*] Tur 52/21.


(Müddesir 74/39)
اِلَّٓا اَصْحَابَ الْيَم۪ينِۜۛ
Defteri sağdan verilenler hariç[*].

[*] Vakıa 56/27.

 

(Müddesir 74/40)
ف۪ي جَنَّاتٍۜۛ يَتَسَٓاءَلُونَۙ
Onlar cennetlerde / bahçelerde olur[*], birbirlerine sorarlar;

[*] Vakıa 56/28-40, 90-91.


(Müddesir 74/41)
عَنِ الْمُجْرِم۪ينَۙ
suça dalanların halini...[*]

[*] Saffat 37/50-57.


(Müddesir 74/42)
مَا سَلَكَكُمْ ف۪ي سَقَرَ
(Sonra onları Sakar’da görür ve şöyle sorarlar:) “Sizi Sakar’a[*] sürükleyen ne oldu?”

[*] Müddessir 74/27-30.


(Müddesir 74/43)
قَالُوا لَمْ نَكُ مِنَ الْمُصَلّ۪ينَۙ
Onlar şöyle derler: “Biz, kulluk görevlerini yapanlardan[*] değildik.

[*] Âyetin metninde geçen “el-musallîn (الْمُصَلِّينَ)”nin türediği “salât (صلَاة)” kelimesinin kök anlamı, bir şeyi bırakmamak ve sürekli arkasında olmaktır (Lisan’ul-Arab). Bunu yapan kişilere el-musallîn denir. Burada, Allah'ın verdiği görevleri sürekli yapan kişiler anlatılmaktadır. Namaza salat denmesi, hiçbir şart altında terk edilemeyen ve her gün, belli vakitlerde yerine getirilmesi gereken tek ibadet olmasından dolayıdır (Meryem 19/59, Kıyamet 75/31-32).


(Müddesir 74/44)
وَلَمْ نَكُ نُطْعِمُ الْمِسْك۪ينَۙ
Çaresiz kalmış birini doyurmazdık[*].

[*] Yasin 36/47.


(Müddesir 74/45)
وَكُنَّا نَخُوضُ مَعَ الْخَٓائِض۪ينَۙ
Boş işlere dalanlarla birlikte biz de dalar giderdik[*].

[*] Tevbe 9/65, 69, Tur 52/11-14.


(Müddesir 74/46)
وَكُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوْمِ الدّ۪ينِۙ
Her şeyin karşılığını bulacağı[1*] gün hakkında da hep yalan söylerdik[2*].

[1*] Din, “âdet, durum; yapılan işe karşılık vermek ve verilen karşılık, itaat /boyun eğme” anlamlarına gelir (es-Sıhâh). Din, Kuran’da insanın kabul edip ona göre yaşamaya söz verdiği sistem anlamına da gelir (Âl-i İmran 3/19, Kafirun 109/6). Eğer bu din Allah’ın dini ise boyun eğilen yalnızca Allah’tır ve karşılığı ondan beklenir. “Din günü” de dünyada yapılanların karşılığının alınacağı Ahiret günüdür (Nûr 24/25, Saffat 37/19-20, Sad 38/78, Zâriyât 51/6, 12-13, Vakıa 56/56, Mearic 70/26, İnfitar 82/9, 15-19).  

[2*] Mutaffifîn 83/10-17.


(Müddesir 74/47)
حَتّٰٓى اَتٰينَا الْيَق۪ينُۜ
Sonunda o kesin gerçek /ölüm bize geldi çattı[*].”

[*] Hicr 15/99, Mü’minun 23/99-100.

 

(Müddesir 74/48)
فَمَا تَنْفَعُهُمْ شَفَاعَةُ الشَّافِع۪ينَۜ
Artık şefaatçilerin şefaati onlara bir fayda vermeyecek[*].

[*] Şefaat, birine eşlik etmek veya arka çıkmaktır (El-Ayn, Müfredât). Dünyada insanlar birbirlerine şefaat edebildikleri yani arka çıkıp destek olabildikleri (Nisa 4/85) gibi, melekler de insanlara şefaat edebilir yani onlara destek olabilirler (Enbiya 21/28, Necm 53/26). Ama mahşer günü kimse kimseye şefaat edemeyecektir (Bakara 2/48İnfitar 82/17-19). Ancak cehenneme gitmiş biri eğer şirk günahı işlememişse Allah’ın onayıyla cennetteki yakınının yanına alınır. İşte birinin Allah’ın onayıyla diğerine şefaat etmesi bu şekildedir. (Bakara 2/255, A’raf 7/46-49, Meryem 19/86-87, Tur 52/21). Çünkü Allah’ın onayı olmadan şefaat olmaz (Taha 20/109, Secde 32/4, Sebe 34/23).


(Müddesir 74/49)
فَمَا لَهُمْ عَنِ التَّذْكِرَةِ مُعْرِض۪ينَۙ
Şimdi bunlara ne oluyor da verilen bu doğru bilgiden (Kur’an’dan[1*]) yüz çeviriyorlar[2*]?

[1*] Taha 20/1-3, Hakka 69/48.

[2*] En’am 6/4, Enbiya 21/42, Mü’minun 23/71, Şuara 26/5.

 

(Müddesir 74/50)
كَاَنَّهُمْ حُمُرٌ مُسْتَنْفِرَةٌۙ
Onlar, ürküp kaçışan eşekler gibidir,


(Müddesir 74/51)
فَرَّتْ مِنْ قَسْوَرَةٍۜ
aslandan kaçan (eşekler gibi[*]).

[*] İsra 17/41, 46, Fatır 35/42, Mülk 67/21.

 

(Müddesir 74/52)
بَلْ يُر۪يدُ كُلُّ امْرِئٍ مِنْهُمْ اَنْ يُؤْتٰى صُحُفًا مُنَشَّرَةًۙ
Aslında onlardan her biri, kendilerine dağıtılacak sayfalar /belgeler getirilmesini ister[*].

[*] Muhammed aleyhisselamın Allah’ın elçisi olduğunu gösteren birer belge talep etmektedirler (En’am 6/7, İsra 17/93).


(Müddesir 74/53)
كَلَّاۜ بَلْ لَا يَخَافُونَ الْاٰخِرَةَۜ
Hayır (bu istedikleri olmayacak)! Aslında onlar ahiretten korkmuyorlar[*].

[*] Çünkü onlar öldükten sonra diriltileceklerine inanmıyorlar (İsra 17/48-49, 98, Mü’minun 23/82, Neml 27/67, Secde 32/10, Sebe 34/7-8, Yasin 36/78, Saffat 37/16, Naziat 79/10-11). Ayrıca bkz: Kehf 18/36.


(Müddesir 74/54)
كَلَّٓا اِنَّهُ تَذْكِرَةٌۚ
Hayır (bir belgeye ihtiyaç yok)! Çünkü Kur’an, kesinlikle size verilen doğru bilgidir[*].

[*] Tâhâ 20/3, Hâkka 69/48.


(Müddesir 74/55)
فَمَنْ شَٓاءَ ذَكَرَهُۜ
Yapması gerekeni yapan o bilgiden yararlanır[*].

[*] Müzzemmil 73/19, İnsan 76/29.

 

(Müddesir 74/56)
وَمَا يَذْكُرُونَ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُۜ هُوَ اَهْلُ التَّقْوٰى وَاَهْلُ الْمَغْفِرَةِ
Onlar, ancak Allah’ın gerekeni yapması ile[1*] bu bilgiden yararlanırlar[2*]. Allah, her türlü yanlıştan sakınan ve hep bağışlayandır[3*].

[1*] Şâe (شاء ) fiilinin kökü, “bir şeyi var etme” anlamında olan “şey (شيء)”dir (Müfredât). Nesnesine göre anlamı değişir.

[2*] Allah’ın gerekeni yapması, elçileri aracılığı ile kitaplarının içeriğini ulaştırmasıdır. İsra 17/15, İnsan 76/30, Tekvir 81/27-30.

[3*] Nisa 4/40.