İBRAHİM
[*] Bu harflere huruf-u mukattaa /birbiri ile bağlantısı kesilmiş harfler denir. Bunların Nebîmize sorulmamış olması, bilinen bir anlamının olduğunu gösterir. Yoksa müşrikler bunu dillerine dolar, Nebîmizi sürekli rahatsız ederlerdi. Bununla ilgili sorular, İslam’ın Arap yarımadası dışına yayılmasından sonra başlamıştır.
Bu harflerle başlayan yirmi dokuz sureden yirmi beşinde Kur’an’a, dördünde de önemli bir konuya vurgu yapılıyor olmasından onların dikkatleri toplama görevi yaptığı anlaşılır. Türkçede böyle bir kullanım yoktur.
[*] Çetin, ayetteki (شديد) şedîd’in karşılığıdır. Şedîd, ‘güçlü bağla bağlı’ anlamındadır. Allah, vereceği cezayı, kulunun suçuna bağlamıştır (En'âm 6/160).
[*] İvec (عوج), çok dikkat etmedikçe anlaşılamayacak eğriliktir (Müfredat). Allah’ın yolunda böyle bir eğrilik isteyenler, yaptıkları yanlışlar kolaylıkla anlaşılmasın diye doğruya çok yakın görünecek çarpıtmalar yaparlar. Ayette sözü edilen kişilerin en çok istediği budur. Bu sebeple en tehlikeli yanlış, doğruya en çok benzeyendir.
[1*] Resul (رسول), “birine gönderilen söz” anlamına geldiği gibi “o sözü iletmek için gönderilen elçi” anlamına da gelir. (Müfredat). Allah’ın elçilerinin görevi, onun sözlerini insanlara ulaştırmaktır. Bu sebeple Kur’an’da geçen Allah’ın resulü (رسول اللّه) ifadelerinde asıl vurgu ayetleredir. Muhammed aleyhisselam öldüğü için bizim muhatabımız olan resul, sadece Kur’an’dır (Al-i İmrân 3/144). Resul kelimesi yerine ”resul /kitap” ifadesi bunun için yazılmıştır (Maide 5/67, Nahl 16/35).
[*] Ayette geçen günlerle ilgili bazı bilgiler, bu ayetten sonraki ayetlerde verilmektedir. Ayrıca bkz: Yunus 10/102-103, Hud 11/61-68,
[*] "Kim bir iyilikle gelirse ona, on katı verilir. Kim de kötülükle gelirse sadece bir katı ile cezalandırılır. Onlara haksızlık yapılmaz." (En’am 6/160)
[*] Tevbe 9/70.
[*] Bkz. En'am 6/2 ayetin dipnotu.
[*] A’raf 7/88.
[1*] Bu ayetler, bazı tasavvufi ve felsefi akımların vahdet-i vücud, vahdet-i şuhud gibi görüşlerini reddetmektedir (Bakara 2/164, Al-i İmran 3/190, En’am 6/99, Yunus 10/6, 101, Ra’d 13/2, Rum 30/8, Casiye 45/12-13, Nuh 71/15-17).
[2*] Şâe (شاء) ile ilgili olarak bkz İbrahim 14/4. ayetin dipnotu.
[*] Bakara 2/166-167, Sebe 34/31-33.
[1*] Hicr 15/42, Nahl 16/99, İsra 17/65, Sebe 34/21.
[2*] Haşr 59/16
[*] Yunus 10/9-10, Ahzab 33/44.
[*] Bakara 2/256, Al-i İmran 3/103, Lokman 31/22, Zuhruf 43/43.
[*] Ayette gizli ve açık olarak buyrulduğundan bu harcamalar kendi ihtiyaçlarını gidermek için değil, sadaka ve zekat kapsamında yapılan harcamalardır.
[*] Taha 20/50, A’la 87/3.
[1*] Kur’an’da, kesinlik ifade etsin diye ahiretle ilgili fiillerin bir çoğu geçmiş zaman kipi ile ifade edilir. Türkçe açısından yanlış anlaşılmasın diye geçmiş zaman kipine gelecek zaman anlamı verilmiştir
[2*] Nahl 16/18.
[*] “O putlar” diye tercüme edilen ifade, bir önceki ayette bahsedilen putları gösteren ve akıllı dişil çoğul varlıkları işaret etmek için kullanılan “onlar” zamiridir. Kur’an’da, müşriklerin meleklere dişi isimler verdiği ve onları Allah’ın kızları diye nitelendirip aracı koyarak taptıkları bildirilmektedir (Nisa 4/117, Necm 53/19-21,27). Bu ayete göre, İbrahim (a.s.) döneminde var olan putlar da benzer düşünceyle oluşturulmuş olmalıdır.
[*] Beyt, içinde gece kalınabilecek yerdir (Müfredat). Nuh Tufanı ile birlikte yıkılmasından sonra Mekke’de böyle bir bina kalmamıştı. İbrahim aleyhisselam Kabe’nin temellerini İsmail aleyhisselamın belli bir yaşa gelmesinden sonra onunla birlikte yükseltmiştir (Bakara 2/127). Bu sebeple, buradaki ifade, Hacer validemizle İsmail aleyhisselamın Kabe’nin temellerinin bulunduğu yere yerleştirildiğini gösterir.
[*] “Hamd”, birini kendi yaptığı şeyden dolayı övmektir. “Güzel yemek yapar, arkadaşlığı iyidir.” gibi sözler buna girer. “Şükür” ise kendine iyilik yapanı övmek veya yapılan iyiliğe iyilikle karşılık vermektir. Yaptığı her şeyi güzel yapan sadece Allah’tır. Allah’ın yaptığı ile insanların yaptığı arasındaki farkı göstermek için “güzel” yerine “mükemmel” kelimesini kullandık.
[*] Allah’ın izni olmadan kimseye zarar veremezler. Bkz. Al-i İmran 3/54.