İBRAHİM
[*] "Rahmân” ve “Rahîm" kelimeleri, rahmet (رحمة) kökündendir. Rahmet, iyilik ve ikramı gerektiren incelik anlamındadır. Allah’ın özelliği olarak kullanılınca sadece iyilik ve ikram anlaşılır (Müfredât). Rahmân “rahmeti her şeyi kuşatan” demektir. Bu özellik Allah’tan başkasında olmayacağı için “iyiliği sonsuz” diye çevirdik. Rahîm “çok merhametli” demektir. Bu özellik Allah’ın dışındaki varlıklarda da olabilir. Nitekim ‘rahîm’ kelimesi, Tevbe 9/128. âyette Resulullah için; Fetih 48/29. ayette ise müminler için kullanılmıştır.
[1*] Bu harflere huruf-u mukattaa /birbiri ile bağlantısı kesilmiş harfler denir. Bunların Nebîmize sorulmamış olması, bilinen bir anlamının olduğunu gösterir. Yoksa müşrikler bunu dillerine dolar, Nebîmizi sürekli rahatsız ederlerdi. Bununla ilgili sorular, İslam’ın Arap yarımadası dışına yayılmasından sonra başlamıştır. Bu harflerle başlayan yirmi dokuz sureden yirmi beşinde Kur’an’a, dördünde de önemli bir konuya vurgu yapılıyor olmasından onların dikkatleri toplama görevi yaptığı anlaşılır. Türkçede böyle bir kullanım yoktur.
[1*] Nisa 4/126, Nahl 16/52, Tâhâ 20/6, Hac 22/64, Şûrâ 42/4.
[2*] Çetin, ayetteki (شديد) şedîd’in karşılığıdır. Şedîd, ‘güçlü bağla bağlı’ anlamındadır. Allah, vereceği cezayı, kulunun suçuna bağlamıştır (En'âm 6/160).
[1*] Yunus 10/7-8, Nahl 16/107.
[2*] İvec (عوج), çok dikkat etmedikçe anlaşılamayacak eğriliktir (Müfredat). Allah’ın yolunda böyle bir eğrilik isteyenler, yaptıkları yanlışlar kolaylıkla anlaşılmasın diye doğruya çok yakın görünecek çarpıtmalar yaparlar. Ayette sözü edilen kişilerin en çok istediği budur. Bu sebeple en tehlikeli yanlış, doğruya en çok benzeyendir (Âl-i İmran 3/99, A’raf 7/44-45, 86, Hud 11/18-19)
[1*] Resul (رسول), “birine gönderilen söz” anlamına geldiği gibi “o sözü iletmek için gönderilen elçi” anlamına da gelir. (Müfredat). Allah’ın elçilerinin görevi, onun sözlerini insanlara ulaştırmaktır. Bu sebeple Kur’an’da geçen Allah’ın resulü (رسول اللّه) ifadelerinde asıl vurgu ayetleredir. Muhammed aleyhisselam öldüğü için bizim muhatabımız olan resul, sadece Kur’an’dır (Al-i İmrân 3/144).
[1*] İbrahim 14/1. Ayette de Kur’an’ın insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarma özelliğine dikkat çekilmiştir.
[2*] Ayette geçen “günlerle” ilgili bazı bilgiler, bu ayetten sonraki ayetlerde verilmektedir. Allah böyle günleri kendisine inanıp güvenenleri bilmesi ve onlardan kimilerini şahit tutması için insanlar arasında döndürüp durur (Âl-i İmran 3/140).
[1*] Maide 5/20.
[2*] Bakara 2/49, A’raf 7/127, 141, Kasas 28/4, Mümin 40/25.
[*] Bunun somut örnekleri için bkz: Nahl 16/112, Sebe 34/15-17. Şükür ve nankörlük hakkında ayette söylenenler sadece Musa (as) ve kavmi için değil, her zaman ve herkes için geçerlidir (Bakara 2/152, Nisa 4/147, Neml 27/40, Lokman 31/12, Zümer 39/7).
[*] Nisa 4/131.
[1*] Ayetteki “fâtır (فاطر)”, bir şeyi bölen anlamındadır (Lisan’ul-Arab). Allah, bütün varlıkları bölünme kanununa göre yaratmıştır (İsra 17/51, Rum 30/30, Şûrâ 42/11).
[2*] Kur’an’a göre Allah’ın varlığına ve birliğine inanmayan tek bir insan dahi yoktur (A’raf 7/172-173).
[3*] En’am 6/2, Nuh 71/4.
[4*] Hud 11/25-27, İsra 17/94, Mü’minun 23/23-25, 31-34, Kamer 54/23-24, Teğabün 64/5-6.
[1*] İsra 17/95.
[2*] Nahl 16/2, Hac 22/75, Mü’min 40/15, Şûrâ 42/13.
[3*] Ra’d 13/38, Mü’min 40/78.
[1*] En’am 6/34.
[2*] Teğabün 64/13.
[*] Bunun bir örneği için bkz: A’raf 7/88-89.
[1*] Bakara 2/214.
[1*] Casiye 45/10.
[2*] Yunus 10/4, Kehf 18/29, Saffat 37/67, Muhammed 47/15, Vakıa 56/54-55, Nebe 78/24-25, Ğaşiye 88/5.
[*] Bakara 2/264, Âl-i İmran 3/117, Hud 11/15-16, Kehf 18/103-105, Nur 24/39, Furkan 25/22-23.
[1*] Allah, gökleri, yeri ve ikisinin arasındaki varlıkları, insanları ve cinleri zorlu bir imtihandan geçirmek için yaratmıştır. Bunu Hud Suresinin 7. ayetinde açıklamış, diğer ayetlerde de “(بِالْحَقِّ) o gerçek için” ifadesiyle buna işarette bulunmuştur (En'am 6/73, Hud 11/7, İbrahim 14/19, Hicr 15/85, Nahl 16/3, Ankebut 29/44, Rum 30/8, Zümer 39/5, Duhan 44/39, Casiye 45/22, Ahkaf 46/3).
[2*] Şâe (شاء) ile ilgili olarak bkz İbrahim 14/4. ayetin dipnotu.
[*] Bakara 2/166-167, Sebe 34/31-33, Mü’min 40/47-48, Saffat 37/27-32, Sad 38/59-64.
[1*] Hicr 15/42, Nahl 16/99, İsra 17/65, Sebe 34/21.
[2*] Haşr 59/16.
[1*] Hac 22/14, 23, Muhammed 47/12.
[*] Fatır 35/10.
[*] İsra 17/89, Kehf 18/54, Rum 30/58, Zümer 39/27, Haşr 59/21.
[*] Doğruluğu tartışılmaz söz, kişinin doğal yapısına ve onu temel alan Allah’ın dinine uygun sözdür (Rum 30/30). Allah’ın kitabı ile muhatap olanlar bu sözlere Allah’ın kitabından, diğerleri de kendi doğal yapılarında ve tabiatta yaptıkları gözlemler ile ulaşırlar (Fussilet 41/53). Ayrıca bkz: Bakara 2/256, Al-i İmran 3/103, Lokman 31/22, Zuhruf 43/43.
[*] Bu ayette kast edilenler, Kureyş 106/1-4. Ayetlerde belirtildiği şekilde kendilerine birçok nimet verilen Mekkeliler olabileceği gibi Kur’an’da örneği verilen önceki kavimler de olabilir: Bakara 2/211, Nahl 16/112, Sebe 34/15-17.
[1*] Ayetteki endâd (أنداد) kelimesinin tekili nidd’dir (نِدٌّ). Nidd, “bir şeyin benzeri ve işlerinde ona muhalefeti olan varlık” anlamındadır (el-Ayn). Müşrikler, Allah ile ortak özelliklere sahip olduğuna inandıkları varlıkları araya koyarak isteklerini, onların aracılığı ile Allah’a kabul ettireceklerine inanırlar. (Bakara 2/22, 165, Sebe 34/33, Fussilet 41/9).
[1*] En’am 6/72.
[2*] Bakara 2/254, Şûrâ 42/47, Münafikun 63/10.
[3*] Bakara 2/274, Ra’d 13/22, Fatır 35/29-30.
[1*] Bakara 2/22, En’am 6/99, Lokman 31/10.
[2*] Bakara 2/164, Nahl 16/14, İsra 17/66, Hac 22/65, Lokman 31/31, Casiye 45/12.
[*] A’raf 7/54, Ra’d 13/2, Nahl 16/12, Lokman 31/29, Fatır 35/13, Yasin 36/38-40, Zümer 39/5.
[1*] Kur’an’da, kesinlik ifade etsin diye ahiretle ilgili fiillerin bir çoğu geçmiş zaman kipi ile ifade edilir. Türkçe açısından yanlış anlaşılmasın diye geçmiş zaman kipine gelecek zaman anlamı verilmiştir.
[2*] Bakara 2/29, Casiye 45/13.
[1*] “O putlar” diye tercüme edilen ifade, bir önceki ayette bahsedilen putları gösteren ve akıllı dişil çoğul varlıkları işaret etmek için kullanılan “onlar” zamiridir. Kur’an’da, müşriklerin meleklere dişi isimler verdiği ve onları Allah’ın kızları diye nitelendirip aracı koyarak taptıkları bildirilmektedir (Nisa 4/117, Necm 53/19-21, 27). Bu ayete göre, İbrahim (a.s.) döneminde var olan putlar da benzer düşünceyle oluşturulmuş olmalıdır (En’am 6/74, Şuara 26/70-71, Ankebut 29/17).
[1*] Arap dilinde beyt, gece kalınabilecek yere denir (Müfredât). “İnsanlar için kurulan ilk Beyt, Bekke’dedir” (Âl-i İmran 3/96). “Bir yolunu bulanların o Beyt’te hac yapması, Allah’ın insanlar üzerindeki hakkıdır.” (Âl-i İmran 3/97). Bekke, ekin bitmeyen bir vadidir (İbrâhîm 14/37) ama orası Allah tarafından güvenli hale getirilmiş ve dünyanın her yerinden her türlü ürünün insanlara ulaştırılabileceği özellikte kılınmıştır (Bakara 2/125-126). Tevrat’ta oraya Bekke Vadisi denir (Mezmurlar 84:4-7). İbrahim aleyhisselam, oğlu İsmail ile birlikte Kâbe’yi, eski temelleri üzerine yeniden bina ettikten sonra Allah ona, hac ve umre ibadetlerinin yapıldığı yerleri göstermiş (Bakara 2/128, 158, 196) ve o yerlere Makam-ı İbrahim adını vermiştir (Âl-i İmran 3/97). Oraya Bekke denmesi, birbirini ezecek şekilde oluşan kalabalıktan (التباك = tebâkk) dolayıdır (Müfredât). Hac ibadeti sırasında bu kalabalık Arafat, Müzdelife, Mina, Kâbe, Safa ve Merve’de oluşur. Bekke Vadisini içinde barındıran şehrin adı Mekke’dir. Batı sınırı, 17 km uzağındaki Hudeybiye’ye kadar uzanır (Fetih 48/24). Mekke için Mescid-i Haram ifadesi de kullanılır (Tevbe 9/7). Kâbe’ye de beyt denir (Bakara 2/127, Maide 5/2, 97).
[*] Âl-i İmrân 3/5, 29.
[1*] “Hamd”, birini kendi yaptığı şeyden dolayı övmektir. “Güzel yemek yapar, arkadaşlığı iyidir.” gibi sözler buna girer. “Şükür” ise kendine iyilik yapanı övmek veya yapılan iyiliğe iyilikle karşılık vermektir. Yaptığı her şeyi güzel yapan sadece Allah’tır. Allah’ın yaptığı ile insanların yaptığı arasındaki farkı göstermek için “güzel” yerine “mükemmel” kelimesini kullandık.
[*] Âl-i İmran 3/178, 188, Yunus 10/11, Nahl 16/61, Kehf 18/58, Nur 24/57, Fatır 35/45.
[*] Tâhâ 20/108, Enbiya 21/97, Yasin 36/51, Kamer 54/7-8, Mearic 70/43.
[*] En’am 6/27-28, A’raf 7/53, Mü’minun 23/99-100, Secde 32/12, Fatır 35/36-37, Zümer 39/58-59.
[1*] Tâhâ 20/128, Secde 32/26.
[*] Âl-i İmran 3/54, En’am 6/123, Nahl 16/26-27, Neml 27/50, Fatır 35/43, Nuh 71/22.
[1*] Enbiya 21/104, Zümer 39/67, Nebe 78/18-20.
[2*] Mü’min 40/16.
[*] Furkan 25/13, Mü’min 40/70-71, Hâkka 69/30-32.
[*] Hac 22/19, Enbiya 21/39, Mü’minun 23/104, Ankebut 29/55, Kamer 54/48.
[*] En’am 6/19, 92, A’raf 7/2, Meryem 19/97, Enbiya 21/45, Sad 38/87, Şûrâ 42/7, Kâf 50/45.