ENBİYÂ
[*] "Rahmân” ve “Rahîm" kelimeleri, rahmet (رحمة) kökündendir. Rahmet, iyilik ve ikramı gerektiren incelik anlamındadır. Allah’ın özelliği olarak kullanılınca sadece iyilik ve ikram anlaşılır (Müfredât). Rahmân “rahmeti her şeyi kuşatan” demektir. Bu özellik Allah’tan başkasında olmayacağı için “iyiliği sonsuz” diye çevirdik. Rahîm “çok merhametli” demektir. Bu özellik Allah’ın dışındaki varlıklarda da olabilir. Nitekim ‘rahîm’ kelimesi, Tevbe 9/128. âyette Resulullah için; Fetih 48/29. ayette ise müminler için kullanılmıştır.
[*] A’raf 7/185, Enbiya 21/97, Necm 53/57, Kamer 54/1, Nebe 78/27.
[1*] Zikir, bağlantılarıyla birlikte düşünülüp öğrenilen doğru bilgi, o bilgiyi kullanıma hazır tutmak, akla veya dile getirmektir (Müfredât ذكر md.). Doğru bilginin kaynağı Allah’ın ayetleridir. Bunlar, yaratılan âyetler ve indirilen âyetler olmak üzere iki türlüdür. Her birinden elde edilen doğru bilgi zikirdir (Enbiya 21/24, En’âm 6/80). İnsanı, sadece bu bilgi tatmin eder (Ra’d 13/28). Allah’ı zikretmek; onu, kitabını ve yarattığı ayetleri dikkate almak, akıldan çıkarmamak ve onların üzerine düşünmektir. İnsan bunlardan bildiği kadarıyla sorumludur (Bakara 2/209). Kur’ân’daki bütün bilgiler doğru olduğu için Allah ona zikir adını vermiştir (Bkz. Hicr 15/9).
[*] En’âm 6/91, Hûd 11/25-27, İbrahim 14/9-10, Mu’minûn 23/24, İsra 17/94, Teğâbün 64/5-6.
[*] Ra’d 13/9-10, Mücadele 58/7.
[1*] Yunus 10/38, Hud 11/13, 35, Furkan 25/4, Secde 32/3, Sebe 34/8, Ahkaf 46/8.
[2*] Saffat 37/36, Tur 52/30, Hakka 69/41.
[3*] İsra 17/90-93, Furkan 25/7-8, Ankebut 29/50-51.
[*] Ra’d 13/31, Hicr 15/13, Kamer 54/2. İstedikleri mucizeleri gördükleri halde inanmayan bütün toplumlar helak edilmiştir (İsra 17/59).
[1*] En’am 6/9, Yusuf 12/109, Nahl 16/43.
[2*] Zikir, hem önceki kitapların hem de Kur’an’ın ortak adıdır (Nahl 16/43-44, Enbiya 21/24). Ehl-i zikir de o kitapta uzmanlaşmış kişi demektir.
[1*] Mâide 5/75, İsra 17/95, Furkan 25/7.
[2*] Enbiya 21/34.
[1*] Şâe (شاء) fiili, “bir şey yapmak” anlamındaki şey (شيء) mastarından türemiştir. Allah’ın yapması o şeyi var etmesi, insanın yapması da o şey için gereken çabayı göstermesidir (Müfredât). Allah, her şeyi bir ölçüye göre var eder (Kamer 54/49, Ra’d 13/8). İmtihanla ilgili şeyleri iyi ve kötü diye ikiye ayırmıştır (Enbiyâ 21/35). Allah, herkesin doğru yolda olmasını ister (Nisa 4/26) ama sadece doğru şeyler yapanı doğru yolda sayar (Nur 24/46). Yaptığının doğru veya yanlış olduğunu da kişiye ilham eder. Onun için doğru davrananın içi rahat, yanlış davrananın içi de sıkıntılı olur (Şems 91/7-10). Buna göre şâe (شاء) fiilinin öznesi Allah olursa “gerekeni yaptı veya yarattı”, insan olursa “gerekeni yaptı” anlamında olur. Allah insanlara, tercihlerine göre davranma hürriyeti vermeseydi hiç kimse yanlış bir şey yapamaz ve imtihan diye bir şey de olmazdı (Nahl 16/93). Yanlış kader anlayışını imanın bir esası gibi İslam’a yerleştirmek isteyenler, büyük bir çarpıtma yaparak şâe (شاء) fiiline irade yani isteme ve dileme anlamı vermiş; bunu, tefsirlere hatta sözlüklere bile yerleştirerek birçok ayetin mealini bozmuşlardır. Bkz: http://www.suleymaniyevakfi.org/akaid-arastirmalari/kuranda-sey-mesiet-irade-ve-fitrat.html
[2*] Allah Teâlâ, bütün resullerine ve onların yanında yer alanlara yardım eder ve onları düşmanlarından korur (Maide 5/67, Yunus 10/103, Rûm 30/47, Saffat 37/171-173). Yahudiler, İsa aleyhisselamı öldürdüklerini söyler (Nisa 4/157), Hıristiyanlar da sistemlerini, İsa aleyhisselamın çarmıha gerilip defnedilmesinden üç gün sonra kabrinden çıkarak Celile’de 11 havarisine göründüğü iddiası üzerine kurarlar (Matta 28/16–20). İncil, Allah’ın İsa aleyhisselama indirdiği kitaptır (Maide 5/46). Onun ölümünden sonrası ile ilgili sözler İncil’e ait olamaz. Bazı İncillere Yahya aleyhisselamın öldürüldüğü iddiaları da sokuşturulmuştur (Matta 14/3-12, Markos 6/17-29). Hâlbuki Kur’an, bu iki nebinin öldürüldüklerinden değil, ecelleri ile öldüklerinden söz eder ve öldükleri gün tam bir güven içinde olduklarını bildirir (Meryem 19/15, 33). Kur’an’da her şeyin örneği verilmiştir (ٍİsra 17/89, Kehf 18/54, Rum 30/58, Zümer 39/27). Eğer böyle bir şey olsaydı onun da bir örneği olurdu. Nebilerin ve resullerin öldürülmeleri mümkün olmadığına göre onların öldürülmesinden söz eden (Bakara 2/87, 91-92, Al-i İmran 3/112, 183) ayetlerde geçen katl (قتل) sözüne, kelimenin ikinci anlamı olan izlâl (اذلال) yani değerini düşürme (Müfredât) anlamını vermek gerekir. Nebiler gibi dürüst davranmaya davet eden insanların değerlerini düşürme gayretleri bugün de devam etmektedir (Al-i İmran 3/21-22). Allah onlara da kurtarma sözü vermiştir (A’râf 7/163-166, Hud 11/116).
[1*] Ayette geçen zikir kavramı hakkında bkz: Enbiya 21/2.
[*] En’âm 6/6, 131, Yunus 10/13, Hûd 11/117, Kehf 18/59, Hac 22/45, Kasas 28/59.
[*] İtibarlı olduğunuzdan dolayı belki sizden bir şey isterler.
[*] Enbiyâ 21/46, 97.
[*] Bunun bir örneği için bkz: Hâkka 69/7.
[*] Sâd 38/27, Duhan 44/38-39.
[*] Allah, gökleri, yeri ve o ikisinin arasındakileri, insanları ve cinleri zorlu bir imtihandan geçirmek için yaratmıştır (Hud 11/7).
[1*] İsrâ 17/81, Sebe 34/49.
[2*] Enbiya 21/2-5.
[*] Kalem 68/36-43.
[1*] Arş, üst yönetim makamını gösteren mecaz ifadedir (Yusuf 12/100, Neml 27/23). Türkçede onun yerine padişahlar için "taht", diğer yöneticiler için "koltuk" kelimesi kullanılır.
[*] A'raf 7/6, Hicr 15/92, Tekâsür 102/8.
[1*] Neml 27/64.
[*] Nahl 16/36, Enbiya 21/26-29, Zümer 39/65-66.
[*] Yahudiler Üzeyir’i, Hristiyanlar İsa’yı, Mekke müşrikleri de melekleri Allah’ın çocuğu sayarlar (En’am 6/100-102, Tevbe 9/30, Bakara 2/116, Yunus 10/68, Nahl 16/57, Meryem 19/88-92).
[1*] Önlerinde olan, o anda var olandır. Arkalarında kalan ise önceden yaptıklarıdır (Sebe 34/9, Yasin 36/9).
[*] Âl-i İmrân 3/79-80, Nisa 4/172-173, Maide 5/116-118.
[1*] Başlangıçta gökle yer bitişikti, Allah onları ayırdı (Enbiya 21/30) ve iki günde yeri yarattı (Fussilet 41/9). Sonra duman halindeki göğe yöneldi (Fussilet 41/11) ve orayı yedi kat gök olarak düzenledi (Bakara 2/29). Bu esnada geceyi ve gündüzü oluşturdu, yeryüzünü yayıp döşedi (Zariyat 51/48), yaşanabilir hale getirdi ve oraya dağları sabitledi (Bakara 2/22, Naziat 79/30-32). Göklerin ve yerin yaratılışı toplam altı gün sürdü (A’râf 7/54). Allah katında bir gün, bize göre bin yıla karşılık geldiği için (Hac 22/47) gökler ve yer, altı bin yılda yaratılmıştır. Allah yeri de göklere benzer bir şekilde yedi kat olarak yapılandırmıştır (Talak 65/12).
[3*] Ankebut 29/20.
[1*] “Sabit dağlar” anlamındaki “revâsî” (رواسي) kelimesi, bu ayetle birlikte toplam üç ayette “meyd” (ميد) kökünden türeyen fiil ile birlikte geçer (Nahl 16/15, Lokman 31/10). Meyd (ميد) kelimesinin temel iki anlamından biri hareket etme ve eğilmedir (Mekâyîs). “Revâsî” (رواسي) ile aynı kökten gelen kelimeler Kur’an’da, dağların sabitlenmesi anlamında kullanıldığı gibi (Naziât 79/32) geminin demir atması anlamında da kullanılmıştır (Hud 11/41). Allah, yeryüzünü bir yaygı gibi döşeyip suyunu ve otlağını çıkarmış ve dağlarını sabitlemiştir (Bakara 2/22, Naziât 79/30-32). Her dağın, bir kazık olduğu da ifade edilir (Nebe 78/7). Allah bunu, yeryüzü, insanları kaydırıp götürmesin diye yapmıştır (Lokman 31/10). Yerde çatlaklar yani fay hatları da vardır (Tarık 86/12). Bu sebeple deprem, yerin doğal yapısından kaynaklanır. Onunla yeni çatlaklar oluşur. Yeniden yaratılışta kabirlerin açılıp insanların oradan çıkması, böyle bir depremle olacaktır (Zilzal 99/1-2).
[1*] Hac 22/65, Rum 30/25, Fatır 35/41.
[2*] Yusuf 12/105, Casiye 45/3. Bu konuda şu ayetlere de bakılabilir (Âl-i İmrân 3/190-191).
[*] Gece ile gündüz, Güneş ve Ay gibi birer varlıktır. Bunların her birinin kendi yörüngesi vardır (Yasin 36/38, 40).
[1*] Enbiya 21/7-8.
[1*] Âl-i İmrân 3/185, Ankebût 29/57.
[2*] “Fitne”, altını içindeki yabancı maddelerden ayırmak için ateşe sokmaktır (Müfredat). Kur’an’da bu kelime imtihan (A’râf 7/155), aldatma (A’râf 7/27), cehennem azabı (Zariyât 51/10-14) ve savaş (Bakara 2/216) anlamlarında kullanılmıştır.
[3*] Bakara 2/155, En’am 6/42-45, A’raf 7/94-95,168, Fecr 89/15-16.
[1*] Furkan 25/41.
[2*] En’âm 6/33.
[1*] İsrâ 17/11.
[2*] Fussilet 41/53, Neml 27/93.
[*] Yunus 10/48, Neml 27/71, Secde 32/28, Sebe 34/29, Yasin 36/48, Mülk 67/25.
[*] Mü’minun 23/103-104, Tekasür 102/1-8.
[*] En’âm 6/10, Ra’d 13/32, Hicr 15/11, Yasin 36/30, Zuhruf 43/7.
[1*] Yunus 10/50.
[1*] Hadid 57/16.
[2*] Allah’ın gelmesi, Allah’ın dininin gelmesidir. Bir yere Allah’ın dini gelince onun etki alanı genişlerken diğerlerininki daralır (Ra’d 13/41). Nebimizin Mekke’de dini tebliğ etmeye başlamasından sonra İslam’ın etkisi sürekli artarken kâfirlerin etkisi azalıyordu.
[1*] En’âm 6/19, 51, 92, A’raf 7/2, İbrahim 14/52, Tâhâ 20/1-3, Kâf 50/45.
[*] Enbiyâ 21/14, 97.
[1*] A’râf 7/8-9, Mu’minun 23/102-103, Kâria 101/6-11.
[2*] Nisa 4/40.
[3*] Lokman 31/16, Zilzal 99/7-8.
[1*] Doğruyu yanlıştan ayıran şeye furkan denir. İlahi kitapların tamamı bu özelliktedir (Âl-i İmrân 3/4).
[2*] Bakara 2/53, En'am 6/87, 154, Hud 11/110, İsra 17/2, Mü'minun 23/49, Furkan 25/35, Kasas 28/43, Mü'min 40/53, Fussilet 41/45.
[1*] “İçten içe” anlamı verdiğimiz kelime “el-ğayb (الغيب)”dır. Ondaki el (ال) takısı muzafun ileyhten ıvazdır yani tamlananın yerine geçer ve “gayblarıyla (بغيبهم)” anlamındadır (Bakara 2/3). Kişinin gaybı, kendi içi olduğu için burada tamlamaya “içten içe” anlamı verilmiştir.
[1*] Yusuf 12/104, Enbiya 21/10, 24, Sâd 38/1, Zuhruf 43/44, Tekvir 81/27.
[*] En’am 6/74-83.
[*] En’am 6/78-79.
[*] Sâffât 37/90.
[*] Sâffât 37/90-93.
[*] Sâffât 37/94.
[*] İltifat. Sözlükte eğmek /bükmek /çevirmek anlamındaki left (لفت) kökünden türeyen iltifât, bir şeyi yöneldiği taraftan başka bir tarafa çevirmek anlamına gelir. Terim olarak iltifat, üslupla ilgili edebî bir sanattır. Kullanıldığı yerlerde ifadeye tehdit ve korkutma, tenbih, kınama, silkeleme, uyarma ve hatırlatma, sebep gösterme, talebin önemini ifade etme gibi anlamlar katar. Dinleyicinin ilgi ve dikkatini canlı tutmayı sağlar. İltifat; kişide, tekillik-çoğullukta ve zamanda yapılabilir. Türkçede de benzer amaçlarla, konuşurken kişi değiştirme, tekil kişiyi çoğul zamirle ifade etme ve kipte değişiklik yapma vardır: ancak her dilin dinamikleri kendine özgü olduğu için bir dilden başka bir dile çeviri yapılırken aynı anlam inceliklerini yansıtmak her zaman mümkün olmaz. Bu yüzden mealimizde Kur’an’da geçen iltifat sanatlı söyleyişler, Türkçede daha iyi anlaşılması amacıyla yer yer lafzen değil, manen aktarılmıştır.
[*] Şirk içinde olduğunu bilmeyen birine, durumunu ortaya koyan ayetler bağlantıları ile birlikte okununca irkilir ve bir müddet sonra gerçekleri görür. Bütün gerçekleri gördükten sonra bazıları doğrulara yönelir (Neml 27/44), bazısı da çıkarlarından vazgeçemediği için (Kasas 28/57) eski inancına geri döner ve artık bile bile müşrik olur (Âl-i İmran 3/105, Şûrâ 42/14).
[*] Şuara 26/72-73, Ankebut 29/17, Sâffât 37/95-96.
[*] Şuara 26/75-77, Zuhruf 43/26, Mümtahine 60/4.
[1*] Ateş yanmaya devam ediyor ama İbrahim aleyhisselamı yakmıyordu.
[2*] Ankebut 29/24.
[*] Sâffât 37/98.
[*] Meryem 19/48, Ankebut 29/26, Sâffât 37/99.
[*] Bu ifade, İbrahim aleyhisselamın, torunu Yakub’u gördüğünü gösterir. Hud 11/71, Meryem 19/49, Ankebut 29/27, Sâd 38/45-48, Sâffat 37/101-113.
[*] Meryem 19/55, Şuarâ 26/69-87, Sâffât 37/83-101, Zuhruf 43/26-28, Mümtahine 60/4-6.
[*] A’raf 7/80-84, Hud 11/77-83, Hicr 15/61-75, Şuara 26/160-175, Neml 27/54-58, Ankebut 29/28-35.
[*] Sâffât 37/75-76.
[*] A’raf 7/59-64; Yunus 10/73, Hud 11/25-49, Şuara 26/105-122, Saffat 37/75-82, Nuh 71/25.
[*] Zebur tefsiri diyebileceğimiz Midrash Tehillim'de Süleyman'ın çocukluktan itibaren babası Dâvud'un yanında olduğu ve bazen verilen kararlara kendisinin de iştirak ettiği bildirilir. İlgili bölüm şöyledir: "Davud şöyle dua etti: ‘Ya Rab, oğlum gençtir ve deneyimsizdir. Senin hükümlerini ona ver ki halkı adaletle yargılasın.’ Rab ona hikmet verdi. Süleyman daha çocuk yaşta iken bile babasının yanında oturur ve davalara bakardı. Halk onun bilgece verdiği hükümleri görünce hayret ederdi.” (Midraş Tehillim 72:1).
[1*] Neml 27/15.
[2*] Sebe 34/10, Sâd 38/17-19.
[*] Sebe 34/11.
[*] Sebe 34/12-14, Sâd 38/37-38.
[*] Sad 38/41.
[*] Sâd 38/48.
[*] “Zünnûn” Yunus aleyhisselamın lakabıdır. Ona, “sahibü’l-hût” da denir (Kalem 68/48-50), her ikisi de balık sahibi anlamındadır. Ona bu lakapların verilmesinin sebebi, elçilik görevini terk etmek üzere bindiği gemiden (Tevrat/Yunus 1) atıldığında onu büyük bir balığın/ balinanın ağzına alması ve tövbe ettikten sonra ondan kurtulmasıdır (Sâffât 37/139-148).
[*] Saffât 37/139-148.
[*] Âl-i İmran 3/39, Meryem 19/7, 14.
[*] Allah, indirdiği kitapları “kendi işi olan ruh” diye nitelemiştir (Nahl 16/2). İsa aleyhisselamı da kendinden bir ruh olarak tanımlamış (Nisa 4/171) ve bu ruhu ona, anasının rahminde iken üflediğini söylemiştir (Enbiya 21/91, Tahrim 66/12). Dolayısıyla İsa aleyhisselamın beşikte iken Allah’ın kendine kitap verdiğini ve onu nebi yaptığını söylemesi, Tevrat ve İncil’in ana rahminde iken kendisine öğretildiğini gösterir (Âl-i İmran 3/48).‘İnsan’ kelimesi cins isimdir. Tekil için de çoğul için de kullanılır. Bu kelime, Secde 32/7’de Adem ve Havva’yı ifade ettiği halde burada üç ve daha fazla kişi anlamına gelen ‘sizin için’ ifadesine geçilmesi, Adem’e üflenen ruh ile onun soyundan gelen insanlara üflenen ruhun aynı olduğunu gösterir. Bu ruh sayesinde oluşan dinleme yeteneği, basiret ve gönül; insanda bilgiyi işleme kapasitesi meydana getirir. Bütün insanlara anne karnındayken üflenen bu ruhtan farklı olarak, Adem’e üflenen bir ruh daha vardır. Bu ruhun da Allah’a ait bir bilgi olduğu Kur’an’da belirtilmiştir (İsrâ 17/85). Allah, Adem’e göklerde ve yerdeki tüm varlıkların bilgisini öğrettikten sonra meleklerin ona secde etmelerini emretmiştir. İşte meleklerin secdesine sebep olan o ruh, Allah’ın kendi ilminden Adem’e öğrettiği bilgidir (Bakara 2/31-34, Hicr 15/26-29, Sad 38/71-74). İsa’ya (a.s.) diğer insanlardan farklı olarak üflenen ruh da ona ana rahminde iken öğretilen Tevrat ve İncil bilgisidir (Âl-i İmran 3/48, Maide 5/110).
[1*] Bakara 2/136-138, Âl-i İmran 3/19-20, 183-185, Maide 5/3.
[2*] Mu’minun 23/52.
[*] Bakara 2/213, 253, En’âm 6/159, Mu’minun 23/53 Rûm 30/31-32.
[1*] Âl-i İmrân 3/115, Nisa 4/124, Nahl 16/97, Taha 20/112.
[2*] Zuhruf 43/80, Câsiye 45/29, Kâf 50/17-18; İnfitâr 82/10-12.
[*] Yasin 36/31.
[1*] Kehf 18/98-99.
[2*] Bu tümsekler, ahirette yeniden yaratılmış bedenleriyle topraktan çıkmaya hazır insanların kabirlerinin üzerinde oluşan çıkıntılardır.
[1*] Gerçek vaad, cehennem azabı ile ilgili vaaddir (Enbiya 21/39-40, Yasin 36/48-54).
[2*] Yasin 36/52.
[*] Burada cehenneme atılacağı söylenenler, kendilerine kulluk edildiğini bile bile buna müsaade edenlerdir (Şuarâ 26/96-103, Kasas 28/62-63, Sebe 34/31-33, Sâffât 37/27-33). İsa (a.s.) ve melekler gibi kendisine kulluk edildiğinden habersiz olup bunu reddedecek olanlar, bu hükmün dışındadır (Mâide 5/116-118, Sebe 34/40-42).
[*] Yunus 10/28.
[1*] Bunlar büyük günahlardan uzak duran kişilerdir. Bkz. Nisa 4/31, 95, Yunus 10/26, Ra’d 13/18, Necm 53/31-32, Hadid 57/10.
[2*] En’am 6/16.
[*] Nahl 16/31, Furkan 25/16, Yasin 36/57, Zümer 39/34, Fussilet 41/31, Şura 42/22, Kaf 50/35.
[1*] Neml 27/89.
[2*] Fussilet 41/30.
[1*] İbrahim 14/48, Zümer 39/67.
[2*] Bu ayete göre Allah kıyamette, bir tomar kağıdı dürer gibi yedi kat göğü dürecek ve onu başlangıçtaki haline getirecektir (Yunus 10/4, 34, Neml 27/64, Rum 30/11, 27). İnsanlar da ilk insanlar olan Adem ve Havva’nın topraktan yaratılması gibi yaratılıp diriltilecektir.
[1*] Zikir, hem önceki kitapların hem de Kur’an’ın ortak adıdır (Hicr 15/6, Nahl 16/43-44, Enbiya 21/7, 24). ez-Zikr kelimesi, bütün ilahi kitapları işaret eden cins isim olduğu için “tüm zikirler” anlamı verilmiştir.
[*] Gelenekte Muhammed aleyhisselamın yaratılışının rahmet olduğu öne çıkarılır. Halbuki ayetten açıkça anlaşıldığı gibi rahmet olan, onun elçiliğidir (Bakara 2/119, İsra 17/105, Furkan 25/56, Ahzab 33/45, Sebe 34/28, Fatır 35/24, Fetih 48/8). Bu durum bütün nebiler için de geçerlidir (Bakara 2/136, 285, Al-i İmran 3/84, Duhan 44/5, 6). Muhammed aleyhisselamın farkı, bütün insan ve cin topluluklarına gönderilmiş olmasıdır (A’raf 7/158, Furkan 25/1, Sebe 34/28, Ahkaf 46/29-32, Cin 72/1-2). Nebimizin kişiliğinin de önemli olduğunu gösteren ayetler için bkz. Tevbe 9/61, Ahzab 33/6, Kalem 68/4.
[*] Bakara 2/163.
[*] Cin 72/25.
[1*] Fitne için bkz. Enbiya 21/35. ayetin dipnotu.
[2*] Hud 11/3.
[*] Rahman 55/1.