YUNUS

TEFSİR
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla...[*]

[*] "Rahmân” ve “Rahîm" kelimeleri, rahmet (رحمة) kökündendir. Rahmet, iyilik ve ikramı gerektiren incelik anlamındadır. Allah’ın özelliği olarak kullanılınca sadece iyilik ve ikram anlaşılır (Müfredât). Rahmân “rahmeti her şeyi kuşatan” demektir. Bu özellik Allah’tan başkasında olmayacağı için “iyiliği sonsuz” diye çevirdik. Rahîm “çok merhametli” demektir. Bu özellik Allah’ın dışındaki varlıklarda da olabilir. Nitekim ‘rahîm’ kelimesi, Tevbe 9/128. âyette Resulullah için; Fetih 48/29. ayette ise müminler için kullanılmıştır.


(Yunus 10/1)
الٓرٰ۠ تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ الْحَك۪يمِ
Elif-Lâm-Râ![1*] Bunlar, bütün hükümleri doğru olan[2*] kitab’ın ayetleridir.[3*]

[1*] Bu harflere huruf-u mukattaa /birbiri ile bağlantısı kesilmiş harfler denir. Bunların Nebîmize sorulmamış olması, bilinen bir anlamının olduğunu gösterir. Yoksa müşrikler bunu dillerine dolar, Nebîmizi sürekli rahatsız ederlerdi. Bununla ilgili sorular, İslam’ın Arap yarımadası dışına yayılmasından sonra başlamıştır. Bu harflerle başlayan yirmi dokuz sureden yirmi beşinde Kur’an’a, dördünde de önemli bir konuya vurgu yapılıyor olmasından onların dikkatleri toplama görevi yaptığı söylenebilir. Türkçede böyle bir kullanım yoktur.

[2*] Hakîm, hikmetli demektir. Hikmet, Allah’ın indirdiği ve yarattığı ayetlerden çıkarılan doğru hükümdür. Allah Teâlâ, Kur’ân’dan hikmet çıkarma yöntemini ayrı bir ilim olarak ortaya koymuştur (A’raf 7/52).

 


(Yunus 10/2)
اَكَانَ لِلنَّاسِ عَجَبًا اَنْ اَوْحَيْنَٓا اِلٰى رَجُلٍ مِنْهُمْ اَنْ اَنْذِرِ النَّاسَ وَبَشِّرِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَنَّ لَهُمْ قَدَمَ صِدْقٍ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ قَالَ الْكَافِرُونَ اِنَّ هٰذَا لَسَاحِرٌ مُب۪ينٌ
İçlerinden bir erkeğe[1*] “İnsanları uyar, inananlara da Rableri katında doğruluklarına karşılık bir mertebenin[2*] olduğu müjdesini ver!” diye vahyetmemiz, insanlara şaşırtıcı mı geldi! Kafirler, “Bu, kesinlikle apaçık bir sihirbaz!” dediler.[3*]

[1*] Bu ve Yusuf 12/109, Nahl 16/43, Enbiya 21/7 ayetler gayet açık olduğu halde farklı yorumlar yaparak kadın nebiler de bulunduğunu iddia edenler mevcuttur. Bu iddia, Musa aleyhisselamın annesine “vahyedildiğini” (Kasas 28/7-9) ve Meryem Validemizi “Allah’ın seçtiğini” (Âl-i İmran 3/42) bildiren ayetler nedeniyle ortaya atılmıştır. Oysa Kur’an’da arıya da vahyedildiği bildirilir (Nahl 16/68). Nebilere yapılan vahiy ile diğer insan ve varlıklara yapılan vahiy arasındaki fark, nebilere gelen vahyin insanlara tebliğ edilmesi mecburiyetinin bulunmasıdır. Musa’nın (a.s.) annesine yapılan vahiy, onun bir karar vermesi için yalnızca kendisine yapılan ilhamdır. Allah herkesle ilham yoluyla konuşur (Şems 91/8-10). Meryem Validemizin “seçildiği” ibaresi ise, onun çağdaşı olan kadınlardan faziletli olduğunu bildiren ifadeyle devam eder. Kur’an’da “Allah seçti” ifadesi yalnızca nebiler için kullanılmamıştır. Bakara Suresi 247. ayette komutan yapılan Talut için de “Allah onu seçti” denmiş olması, Meryem Validemizin seçildiği ifadesinin nebiliğe işaret etme zorunluluğu olmadığını gösterir.

[2*] Kamer 54/54-55.

[3*] Sad 38/4, Kaf 50/2.

 


(Yunus 10/3)
اِنَّ رَبَّكُمُ اللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِ يُدَبِّرُ الْاَمْرَۜ مَا مِنْ شَف۪يعٍ اِلَّا مِنْ بَعْدِ اِذْنِه۪ۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُۜ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ
Sizin Rabbiniz; gökleri ve yeri altı günde[1*] yaratan, sonra arşa /yönetimin başına[2*] geçen ve bütün işleri düzenleyen Allah’tır.[3*] Şefaat edecek olan,[4*] ancak O’nun izninden sonra edebilir. İşte O, Allah’tır; sizin Rabbinizdir. O halde siz O’na kulluk edin.[5*] Bilginizi hiç kullanmaz mısınız?

[1*] A'raf 7/54, Hud 11/7, Furkan 25/59, Secde 32/4-5, Fussilet 41/9-12, Kaf 50/38, Hadid, 57/4.

[2*] Arş, üst yönetim makamını gösteren mecaz ifadedir (Yusuf 12/100, Neml 27/23). Türkçede onun yerine padişahlar için "taht", diğer yöneticiler için "koltuk" kelimesi kullanılır. Dolayısıyla “Allah arşa istiva etti.” sözü de kâinatın yönetiminin Allah’ın elinde olduğunu ifade eder (A'raf 7/54, Ra’d 13/2, Tâhâ 20/5, Furkan 25/59, Secde 32/4, Hadid 57/4).

[3*] Ra’d 13/2, Secde 32/5.

[4*] Şefaat, birine yardımcı olmak veya birinden bir şey istemek için onunla bir araya gelmektir. Daha çok saygın ve üst derecede olan birinin alt derecede olan birini yanına alması anlamında kullanılır. İyi veya kötü bir işte bir başkasıyla yardımlaşmak da şefaat sayılır (Müfredat). Dünyada insanlar birbirlerine şefaat edebilir yani yardım edip destek olabilir (Nisa 4/85). Ama mahşer günü nebiler dahil kimse kimseye şefaat edemez (Bakara 2/123, 255, En’âm 6/51, Secde 32/4, İnfitar 82/17-19). Allah, bilerek işlediği şirk günahı ile değil de (Bakara 2/22) diğer günahlarından dolayı cehenneme girip cezasını çekmiş birini cennetteki bir yakınının yanına koyarak ona şefaat eder (Tur 52/21). Bu ayete göre Allah, o yakınına. şefaat etme izni verecektir (A’râf 7/48-49).

[5*] En’am 6/102.


(Yunus 10/4)
اِلَيْهِ مَرْجِعُكُمْ جَم۪يعًاۜ وَعْدَ اللّٰهِ حَقًّاۜ اِنَّهُ يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُ لِيَجْزِيَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ بِالْقِسْطِۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَهُمْ شَرَابٌ مِنْ حَم۪يمٍ وَعَذَابٌ اَل۪يمٌ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ
Hepinizin dönüp geleceği yer O’nun huzurudur.[1*] Bunu Allah vaat etmiştir, mutlaka gerçekleşecektir. O, yaratılışı başlatır, sonra onu (ahirette) tekrarlar[2*] ki inanıp güvenen ve iyi işler yapanlara çalışmalarının karşılığını hakka uygun şekilde versin. Kâfirlik edenlere ise kâfirlik etmelerine karşılık kaynar sudan bir içecek ve acıklı bir azap vardır.[3*]

[1*] Hud 11/4. 

[2*] Yunus 10/34, Neml 27/64, Rum 30/11, 27.  

 


(Yunus 10/5)
هُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ الشَّمْسَ ضِيَٓاءً وَالْقَمَرَ نُورًا وَقَدَّرَهُ مَنَازِلَ لِتَعْلَمُوا عَدَدَ السِّن۪ينَ وَالْحِسَابَۜ مَا خَلَقَ اللّٰهُ ذٰلِكَ اِلَّا بِالْحَقِّۜ يُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
Güneş’i ziyâ,[1*] Ay’ı nûr[2*] yapan O’dur. Yılların sayısını ve hesabı bilesiniz[3*] diye onu /Ay’ı evre evre[4*] ölçülendirmiştir. Allah bütün bunları, gerçek varlıklar olarak yaratmıştır. O, ayetlerini, bilen bir topluluk için ayrıntılı olarak açıklamaktadır.[5*]

[1*] Ziyâ, ışık kaynağı demektir.

[2*] Bu ayette nûr, “münîr” anlamındadır (Furkân 25/61), ışığı yansıtan demektir.

[3*] En’am 6/96, İsra 17/12, Yasin 36/40, Rahman 55/5.

[4*] Bu ayetle beraber bir ayette daha aya nur denilmiştir (Nuh 71/16). Nur (نور) mastar olduğu için hem ‘ışık’ hem de ‘ışığı yansıtan’ anlamlarına gelir. Furkan 25/61’deki “ışık yansıtan ay” (قَمَرًا مُّنِيرًا) ifadesi de o iki ayetteki nur kelimelerinin bu anlamda olduğunu gösterir. Güneş “ısı ve ışık yayan bir kandil” (Nebe 78/13) olduğundan ay, ışığını güneşten alır. Kamerî ay, güneşin batmasının ardından batan hilal ile başlar. Ay’ın görüntüsünün her gün değişmesi onu, insanların gözlemleyebileceği bir takvim yapar. Bu sebeple ayetlerdeki iniş yerleri (menâzil) ifadesi, ışığın aya iniş yerlerini bildirir (Furkan 25/61, Yasin 36/39). Yoksa ay, her zaman aynıdır. Ay’ı farklı gösteren, ondan yansıyan güneş ışıklarının bize görünen kısmıdır.

[5*] Ra’d 13/2.

 


(Yunus 10/6)
اِنَّ فِي اخْتِلَافِ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَمَا خَلَقَ اللّٰهُ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَّقُونَ
Gece ile gündüzün birbirinden farklı olmasında,[1*] Allah’ın göklerde ve yerde yarattığı her şeyde yanlışlardan sakınan bir topluluk için kesinlikle ayetler /göstergeler vardır.[2*]

[1*] Gece ile gündüz, tıpkı güneş ve ay gibi kendi yörüngesinde dolaşan iki ayrı katmandır (Yasin 36/40). ُBunlar, dünyanın çevresini bir küre gibi sarar ve biri diğerinin üstüne çıkarak geceyi ve gündüzü oluştururlar (Zümer 39/5). Gündüz üste çıkınca gündüz, gece üste çıkınca da gece olur. Dünyanın uzaydan çekilen fotoğraflarını dikkatle inceleyen bunu görebilir. Dünyanın Güneş ile yaptığı açının daima değişmesi gece ile gündüzün uzayıp kısalmasına sebep olur (Taha 20/53, Zuhruf 43/10). Gece kısalınca gündüz uzar. Gündüz kısalınca da gece uzar (Âl-i İmran 3/27, Hac 22/61, Fatır 35/13, Hadid 57/6). Bu, gölge boylarının her gün değişmesinden anlaşılır (Furkan 25/45). Allah, gecenin göstergesini kaldırmış, aydınlatıcı olmayı gündüzün göstergesi yapmıştır (İsra 17/12). Kutup bölgelerinde kısmen veya tamamen beyaz gecelerin yaşanması bundandır. Güneş, gecenin de gündüzün de göstergesi değildir. Bu sebeple kutup bölgelerinde güneşsiz gündüzler olduğu gibi güneşli geceler de olmaktadır. Kablonun içinden gelen elektriğin, ampulde aydınlığa dönüşmesi gibi dünya ile güneş arasındaki zifiri karanlıktan geçip gelen güneş ışınları, gündüze ulaşınca aydınlığa dönüşür. Allah, kurduğu mizana göre gece-gündüz dengesini sağlamış ve bize, doğru bir takvim yapma imkanı vermiştir (En’âm 6/96, Rahman 55/5, Naziat 79/29, Şems 91/1, Duha 93/1-2). Gece sakin ve dinlendirici, gündüz de çalışıp kazanmaya elverişli bir özelliğe sahiptir (İsra 17/12, Neml 27/86, Kasas 28/73, Mü’min 40/61).

 

 

(Yunus 10/7)
اِنَّ الَّذ۪ينَ لَا يَرْجُونَ لِقَٓاءَنَا وَرَضُوا بِالْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَاطْمَاَنُّوا بِهَا وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَنْ اٰيَاتِنَا غَافِلُونَۙ
Bizimle (ahirette) karşılaşmayı beklemeyen,[1*] dünya hayatından hoşlanan ve onunla tatmin olanlar, bir de ayetlerimizi umursamayanlar var ya…[2*]

[1*] A’raf 7/147, Yunus 10/45, Rum 30/8, Secde 32/10, Ankebut 29/23.

[2*] Yunus 10/92, Rum 30/7.


(Yunus 10/8)
اُو۬لٰٓئِكَ مَأْوٰيهُمُ النَّارُ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
Elde ettiklerine karşılık onların sığınacakları yer o ateştir /cehennemdir.[*]

[*] Secde 32/20.


(Yunus 10/9)
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ يَهْد۪يهِمْ رَبُّهُمْ بِا۪يمَانِهِمْۚ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهِمُ الْاَنْهَارُ ف۪ي جَنَّاتِ النَّع۪يمِ
İnanıp güvenen ve iyi işler yapanları, inanıp güvenmelerinden ötürü, Rableri doğruya yöneltecektir. Nimet dolu cennetler içinde alt taraflarından ırmaklar akacaktır.[*]

[*] Bakara 2/82, Nisa 4/122, Ra’d 13/29, Kehf 18/30-31, 107-108, Hac 22/50, Ankebut 29/58.


(Yunus 10/10)
دَعْوٰيهُمْ ف۪يهَا سُبْحَانَكَ اللّٰهُمَّ وَتَحِيَّتُهُمْ ف۪يهَا سَلَامٌۚ وَاٰخِرُ دَعْوٰيهُمْ اَنِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ۟
Orada Allah’a seslenişleri şöyle olur: “Biz sana içten boyun eğeriz Allah’ım!” Onların orada (birbirlerine) iyilik dilekleri de “Selam!” sözü iledir.[1*] Seslenişleri şöyle biter:[2*] “Her şeyi mükemmel yapmak[3*] Allah’a özgüdür. O bütün varlıkların Rabbi[4*] /Sahibidir.

[1*] İbrahim 14/23.

[3*] Hamd, birini kendi yaptığı şeyden dolayı övmektir. “Güzel yemek yapar, arkadaşlığı iyidir” gibi sözler buna girer. “Her şeyi mükemmel yapmak Allah’a özgüdür” demek, en üstün övgüdür. Övgünün bir diğer çeşidi olan “şükür” ise kendine iyilik yapanı övmek veya yapılan iyiliğe iyilikle karşılık vermektir. Yaptığı her şeyi güzel yapan sadece Allah’tır. Allah’ın yaptığı ile insanların yaptığı arasındaki farkı göstermek için ‘güzel’ yerine ‘mükemmel’ kelimesini kullandık.  

[4*] Rab kelimesinin Türkçe karşılığı “sahip”tir. Evin sahibine rabb’ud-dâr : evin rabbi (Müfredât), sermaye sahibine de rabb’ül-mal : sermayenin rabbi denir. Yusuf aleyhisselam, kralın gönderdiği köleye şöyle demişti: “Rabbine dön de sor bakalım, ellerini kesen kadınların derdi neymiş? Benim Rabbim onların oyunlarını bilir.” (Yusuf 12/50) Rab kelimesi bu ayette önce “kölenin sahibi olan kral” anlamında, daha sonra da “Allah” anlamında kullanılmıştır.

 

(Yunus 10/11)
وَلَوْ يُعَجِّلُ اللّٰهُ لِلنَّاسِ الشَّرَّ اسْتِعْجَالَهُمْ بِالْخَيْرِ لَقُضِيَ اِلَيْهِمْ اَجَلُهُمْۜ فَنَذَرُ الَّذ۪ينَ لَا يَرْجُونَ لِقَٓاءَنَا ف۪ي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ
İnsanların iyiliği hemen istemeleri gibi Allah da onlara (yaptıklarının karşılığı olan) kötülüğü hemen verseydi,[1*] ecelleri/ onlar için belirlenmiş süre bitirilirdi.[2*] Bizimle (ahirette) karşılaşmayı beklemeyenleri biz de taşkınlıkları içinde bocalar halde bırakırız.[3*]

[1*] Nahl 16/61, Kehf 18/58, Fatır 35/45.

[2*]  Kişinin yanlış davranışları, ecelini kısaltabilir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Ra’d 13/38-39, Nuh 71/3-4.

[3*] Bakara 2/14-15, En’âm 6/110, Araf 7/186, Neml 27/4.


(Yunus 10/12)
وَاِذَا مَسَّ الْاِنْسَانَ الضُّرُّ دَعَانَا لِجَنْبِه۪ٓ اَوْ قَاعِدًا اَوْ قَٓائِمًاۚ فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُ ضُرَّهُ مَرَّ كَاَنْ لَمْ يَدْعُنَٓا اِلٰى ضُرٍّ مَسَّهُۜ كَذٰلِكَ زُيِّنَ لِلْمُسْرِف۪ينَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
İnsana bir zarar dokunduğunda yanı üstündeyken, otururken veya ayaktayken bize yalvarıp yakarır. Ne zaman ki sıkıntısını gideririz, sanki kendisine dokunan sıkıntıdan dolayı bize hiç yalvarmamış gibi davranır. Aşırı gidenlerin yaptıkları kendilerine bu şekilde hoş gösterilir[*].

[*] Yunus 10/ 21, Hud 11/9-10, İsra 17/83, Rum 30/33-34, Zümer 39/8, 49Fussilet 41/50-51.


(Yunus 10/13)
وَلَقَدْ اَهْلَكْنَا الْقُرُونَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَمَّا ظَلَمُواۙ وَجَٓاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ وَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُواۜ كَذٰلِكَ نَجْزِي الْقَوْمَ الْمُجْرِم۪ينَ
Sizden önceki nesilleri yanlışlara daldıklarında helak ettik.[1*] Halbuki onlara gönderilen elçiler apaçık belgelerle gelmişti ama onlar inanmaya yanaşmadılar.[2*] Suçlular topluluğunu işte böyle cezalandırırız.

[1*] Hac 22/45, Rum 30/9.

[2*] En’âm 6/131, İsra 17/16.


(Yunus 10/14)
ثُمَّ جَعَلْنَاكُمْ خَلَٓائِفَ فِي الْاَرْضِ مِنْ بَعْدِهِمْ لِنَنْظُرَ كَيْفَ تَعْمَلُونَ
Sonra onların ardından o topraklara sizi yerleştirdik ki nasıl davranacağınıza bakalım.[*]

[*] En’am 6/165, Fatır 35/39.


(Yunus 10/15)
وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا بَيِّنَاتٍۙ قَالَ الَّذ۪ينَ لَا يَرْجُونَ لِقَٓاءَنَا ائْتِ بِقُرْاٰنٍ غَيْرِ هٰذَٓا اَوْ بَدِّلْهُۜ قُلْ مَا يَكُونُ ل۪ٓي اَنْ اُبَدِّلَهُ مِنْ تِلْقَٓائِ۬ نَفْس۪يۚ اِنْ اَتَّبِعُ اِلَّا مَا يُوحٰٓى اِلَيَّۚ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اِنْ عَصَيْتُ رَبّ۪ي عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ
Ayetlerimiz onlara, birbirini açıklayacak şekilde bağlantılarıyla birlikte okunduğu zaman,[1*] bizim huzurumuza varmayı beklemeyenler: “Ya bize bunun dışında bir kur’ân (âyetler kümesi)[2*] (daha) getir ya da bunun yerine başka bir şey koy.” dediler. De ki: “Onun yerine kendiliğimden bir şey koymaya yetkim yoktur.[3*] Ben sadece bana vahyedilene uyarım.[4*] Eğer Rabbime karşı gelirsem azametli bir günün azabından korkarım.”[5*]

[1*] Tilavet sözcüğünün kökü olan t-l-v (تلو ) "birden çok şeyin, aralarına kendi cinslerinden olmayan bir şey karışmayacak şekilde peş peşe sıralanması” anlamındadır (Müfredât). Buna göre tilavet, birbiriyle bağlantılı ayetleri birlikte okumaktır.

[2*] “Kur’an” kelimesi “küme” anlamına gelir. Bir konuyu anlatan muhkem bir ayet ile onu açıklayan müteşabih (muhkem ayetle benzeşen) ayetler, o konuya ait ayetler kümesini yani kur’an’ı oluşturur.  Kur’an kelimesine bu manayı vermemizin delillerinden biri İsra 17/78’de geçen "kur'ân el fecr" (وَقُرْآنَ الْفَجْرِ)  ifadesidir. Sabah kızıllığının kümeleşmesi anlamına gelir. Kur’an-ı Kerim’in bu metodunu ayrıntılı olarak öğrenmek için Hud 11/1-2Al-i İmran 3/7Fussilet 41/3 ve ilgili dipnotlara bakınız.

[3*] Necm 53/3-5, Hâkka 69/44-47.

[4*] En’am 6/50, A’raf 7/203, Ahkaf 46/9.

[5*] En’am 6/15, Zümer 39/13.


(Yunus 10/16)
قُلْ لَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَا تَلَوْتُهُ عَلَيْكُمْ وَلَٓا اَدْرٰيكُمْ بِه۪ۘ فَقَدْ لَبِثْتُ ف۪يكُمْ عُمُرًا مِنْ قَبْلِه۪ۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ
De ki: “Allah, farklı tercihte bulunsaydı[1*] ben onu size bağlantılarıyla birlikte okumazdım, O da size onu bildirmezdi.[2*] Üstelik ben Kur’an’ın (indirilişinin) öncesinde aranızda bir ömür geçirdim.[3*] Hiç aklınızı kullanmaz mısınız?”

[1*] Şâe (شاء) fiili, “bir şey yapmak” anlamındaki şey (شيء) mastarından türemiştir. Allah’ın yapması o şeyi var etmesi, insanın yapması da o şey için gereken çabayı göstermesidir (Müfredât). Allah, her şeyi bir ölçüye göre var eder (Kamer 54/49, Ra’d 13/8). İmtihanla ilgili şeyleri iyi ve kötü diye ikiye ayırmıştır (Enbiyâ 21/35). Allah, herkesin doğru yolda olmasını ister (Nisa 4/26) ama sadece doğru şeyler yapanı doğru yolda sayar (Nur 24/46). Yaptığının doğru veya yanlış olduğunu da kişiye ilham eder. Onun için doğru davrananın içi rahat, yanlış davrananın içi de sıkıntılı olur (Şems 91/7-10). Buna göre şâe (شاء) fiilinin öznesi Allah olursa “gerekeni yaptı veya yarattı”, insan olursa “gerekeni yaptı” anlamında olur. Allah insanlara, tercihlerine göre davranma hürriyeti vermeseydi hiç kimse yanlış bir şey yapamaz ve imtihan diye bir şey de olmazdı (Nahl 16/93). Yanlış kader anlayışını imanın bir esası gibi İslam’a yerleştirmek isteyenler, büyük bir çarpıtma yaparak şâe (شاء) fiiline irade yani isteme ve dileme anlamı vermiş; bunu, tefsirlere hatta sözlüklere bile yerleştirerek birçok ayetin mealini bozmuşlardır. Bkz: http://www.suleymaniyevakfi.org/akaid-arastirmalari/kuranda-sey-mesiet-irade-ve-fitrat.html

[2*] İsra 17/86-87, Kasas 28/86.

[3*] Mü’minun 23/69.

 

(Yunus 10/17)
فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا اَوْ كَذَّبَ بِاٰيَاتِه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْمُجْرِمُونَ
Bir yalanı Allah’a mâl eden veya onun ayetleri karşısında yalana sarılandan daha büyük yanlışı yapan kişi kimdir?[*] Şu bir gerçek ki bu suçu işleyenler umduklarına kavuşamazlar.

[*] En’am 6/21, 93, A’raf 7/37, Hud 11/18, Ankebut 29/68, Zümer 39/32Saf 61/7.


(Yunus 10/18)
وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ شُفَعَٓاؤُ۬نَا عِنْدَ اللّٰهِۜ قُلْ اَتُنَبِّؤُ۫نَ اللّٰهَ بِمَا لَا يَعْلَمُ فِي السَّمٰوَاتِ وَلَا فِي الْاَرْضِۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ
Kendilerine zararı olmayacak ve bir fayda da sağlamayacak olan varlıkları Allah ile aralarına koyarak onlara boyun eğer[1*] ve şöyle derler: “Onlar, Allah katında bizim şefaatçilerimizdir.”[2*] De ki: “Siz Allah’a, göklerde ve yerde bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz!”[3*] Allah, onların ortak saydıklarından uzak ve yücedir.

[1*] Nahl 16/73, Hac 22/71, Furkan 25/55.

[2*] Zümer 39/3.

[3*] En’am 6/94, Ra’d 13/33, Rum 30/13, Zümer 39/44, Mü’min 40/18. Zuhruf 43/86, Necm 53/26.


(Yunus 10/19)
وَمَا كَانَ النَّاسُ اِلَّٓا اُمَّةً وَاحِدَةً فَاخْتَلَفُواۜ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ ف۪يمَا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ
İnsanlar tek bir toplumdu, daha sonra ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinin daha önce söylediği söz[1*] olmasaydı onların ayrılığa düştükleri konularda aralarında hüküm verilirdi (de işleri bitirilirdi).[2*]

[1*] Allah cezayı hemen vermez, belirlediği sürenin dolmasını bekler Nahl 16/61, Ankebut 29/53, Fatır 33/45.

[2*] Bakara 2/213, Hud 11/110, Tâhâ 20/129, Fussilet 41/45, Şûrâ 42/14.


(Yunus 10/20)
وَيَقُولُونَ لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ اٰيَةٌ مِنْ رَبِّه۪ۚ فَقُلْ اِنَّمَا الْغَيْبُ لِلّٰهِ فَانْتَظِرُواۚ اِنّ۪ي مَعَكُمْ مِنَ الْمُنْتَظِر۪ينَ۟
Diyorlar ki: “Ona Rabbinden bir mucize (ayet) indirilseydi ya!”[*] Sen de de ki: “(Mucize indirilip indirilmeyeceği dahil) bütün gayb /gizli bilgiler Allah’a aittir. Öyleyse bekleyin; sizinle birlikte ben de bekliyorum.”

[*] En’am 6/37, Hud 11/12, Ra’d 13/7, 27, İsra 17/59, 90-95; Tâhâ 20/133; Furkan 25/7-8, Ankebut 29/50-51.

 

(Yunus 10/21)
وَاِذَٓا اَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً مِنْ بَعْدِ ضَرَّٓاءَ مَسَّتْهُمْ اِذَا لَهُمْ مَكْرٌ ف۪ٓي اٰيَاتِنَاۜ قُلِ اللّٰهُ اَسْرَعُ مَكْرًاۜ اِنَّ رُسُلَنَا يَكْتُبُونَ مَا تَمْكُرُونَ
İnsanlara, çektiği darlıktan sonra bir ikram tattırsak ayetlerimiz hakkında hemen plan kurarlar.[1*] De ki: “Allah daha hızlı plan kurar. Elçilerimiz /meleklerimiz de kurduğunuz planı yazmaktadır.”[2*]

[1*] A’raf 7/94-95, Yunus 10/12, Hud 11/9-11, Rum 30/33-34, Zümer 39/8, 49, Fussilet 41/50-51.

[2*] Zuhruf 43/80, Câsiye 45/29, Kâf 50/17-18; İnfitâr 82/10-12.


(Yunus 10/22)
هُوَ الَّذ۪ي يُسَيِّرُكُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ حَتّٰٓى اِذَا كُنْتُمْ فِي الْفُلْكِۚ وَجَرَيْنَ بِهِمْ بِر۪يحٍ طَيِّبَةٍ وَفَرِحُوا بِهَا جَٓاءَتْهَا ر۪يحٌ عَاصِفٌ وَجَٓاءَهُمُ الْمَوْجُ مِنْ كُلِّ مَكَانٍ وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ اُح۪يطَ بِهِمْۙ دَعَوُا اللّٰهَ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَۚ لَئِنْ اَنْجَيْتَنَا مِنْ هٰذِه۪ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ
Sizleri karada ve denizde gezdirip dolaştıran O’dur.[1*] Siz gemilerde olsanız, gemiler tatlı bir rüzgârla yolcularını alıp götürse, onlar bunun zevkine vardıkları bir anda kasırga çıksa, dalgalar her taraftan üzerlerine gelse, iyice kuşatıldıklarını anladıklarında Allah’ın dinine bir şey katmadan ona şöyle yalvarıp yakarırlar: “Bizi bundan kurtarırsan kesinlikle görevini yerine getirenlerden olacağız.”[2*]

[1*] İsra 17/70.

[2*] En’am 6/63-64, İsra 17/67-69, Ankebut 29/65-66, Lokman 31/31-32.


(Yunus 10/23)
فَلَمَّٓا اَنْجٰيهُمْ اِذَا هُمْ يَبْغُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّۜ يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّمَا بَغْيُكُمْ عَلٰٓى اَنْفُسِكُمْۙ مَتَاعَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا ثُمَّ اِلَيْنَا مَرْجِعُكُمْ فَنُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
Onları kurtarınca hemen yeryüzünde haksız yere üstünlük kurmaya çalışırlar.[1*] Ey insanlar! Dünya hayatının menfaati için gösterdiğiniz üstünlük kurma çabası sadece kendi aleyhinizedir.[2*] Sonunda dönüp geleceğiniz yer bizim huzurumuzdur. Biz de yapmış olduğunuz şeyleri size haber vereceğiz.[3*]

[1*] Şura 42/42.

[2*] Lokman 31/33, Fatır 35/5.

[3*] Yunus 10/4, Hud 11/4.


(Yunus 10/24)
اِنَّمَا مَثَلُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا كَمَٓاءٍ اَنْزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَٓاءِ فَاخْتَلَطَ بِه۪ نَبَاتُ الْاَرْضِ مِمَّا يَأْكُلُ النَّاسُ وَالْاَنْعَامُۜ حَتّٰٓى اِذَٓا اَخَذَتِ الْاَرْضُ زُخْرُفَهَا وَازَّيَّنَتْ وَظَنَّ اَهْلُهَٓا اَنَّهُمْ قَادِرُونَ عَلَيْهَٓاۙ اَتٰيهَٓا اَمْرُنَا لَيْلًا اَوْ نَهَارًا فَجَعَلْنَاهَا حَص۪يدًا كَاَنْ لَمْ تَغْنَ بِالْاَمْسِۜ كَذٰلِكَ نُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Dünya hayatının örneği tıpkı şunun gibidir: Gökten bir su indiririz. İnsanların ve en’amın[1*] (koyun, keçi, sığır, ve devenin) yediği yeryüzü bitkileri o su ile (büyüdüklerinde birbirine) karışır. Derken toprak donanıp süslendiği ve sahipleri oranın kendi kontrolleri altında olduğunu düşündükleri bir sırada gece veya gündüz bir emir verir, orayı hasat edilmiş gibi yaparız. Sanki bir gün önce orada herhangi bir ürün yokmuş gibi olur. İşte biz, düşünen bir topluluğa ayetlerimizi böyle ayrıntılı olarak açıklarız.[2*]

[2*] Kehf 18/45, Zümer 39/21, Hadid 57/20.


(Yunus 10/25)
وَاللّٰهُ يَدْعُٓوا اِلٰى دَارِ السَّلَامِۜ وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ
Allah esenlik ve güvenlik yurduna (cennete) çağırır ve gereğini yapanı[1*] doğru yola yöneltir[2*].

[1*] Şâe (شاء) fiili ile ilgili detaylı bilgi için bkz Yunus 10/16. ayetin dipnotu. 

[2*] Nisa 4/175, Maide 5/16, En’am 6/127; Ra’d 13/27, Şura 42/13.


(Yunus 10/26)
لِلَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا الْحُسْنٰى وَزِيَادَةٌۜ وَلَا يَرْهَقُ وُجُوهَهُمْ قَتَرٌ وَلَا ذِلَّةٌۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَنَّةِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ
Güzel davrananlara daha güzeli ve fazlası vardır.[1*] Onların yüzlerine herhangi bir kara leke ve aşağılanmışlık bulaşmaz. İşte onlar cennet ahalisidir, orada ölümsüz olarak kalacaklardır.[2*]

[1*] Nisa 4/40, Ra’d 13/18, Nahl 16/30, Enbiya 21/101, Zümer 39/10, Necm 53/31-32, Hadid 57/10.

[2*] Âl-i İmran 3/106-107, Kıyamet 75/22-23, Abese 80/38-39, Gaşiye 88/8-16.


(Yunus 10/27)
وَالَّذ۪ينَ كَسَبُوا السَّيِّـَٔاتِ جَزَٓاءُ سَيِّئَةٍ بِمِثْلِهَاۙ وَتَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌۜ مَا لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ عَاصِمٍۚ كَاَنَّمَٓا اُغْشِيَتْ وُجُوهُهُمْ قِطَعًا مِنَ الَّيْلِ مُظْلِمًاۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ
Kötü işler yapanların cezası ise yaptıkları kötülüğün dengidir.[1*] Onları bir aşağılanmışlık kaplar. Kendilerini Allah’tan koruyacak biri de yoktur. Yüzleri sanki gecenin karanlık parçaları ile örtülmüştür.[2*] İşte onlar o ateşin ahalisidir; onlar da orada ölümsüz olacaklardır.

[1*] En’am 6/160, Neml 27/89-90, Kasas 28/84, Mü’min 40/40.


(Yunus 10/28)
وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَم۪يعًا ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذ۪ينَ اَشْرَكُوا مَكَانَكُمْ اَنْتُمْ وَشُرَكَٓاؤُ۬كُمْۚ فَزَيَّلْنَا بَيْنَهُمْ وَقَالَ شُرَكَٓاؤُ۬هُمْ مَا كُنْتُمْ اِيَّانَا تَعْبُدُونَ
Bir gün onların hepsini toplayacağız sonra şirk koşanlara: “Siz ve bana ortak saydıklarınız, yerlerinize!” diyecek arkasından aralarını ayıracağız.[*] Ortak saydıkları şöyle diyecektir: “Siz bize kulluk etmiyordunuz ki!

[*] Bakara 2/166-167.


(Yunus 10/29)
فَكَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يدًا بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ اِنْ كُنَّا عَنْ عِبَادَتِكُمْ لَغَافِل۪ينَ
Aramızda şahit olarak Allah yeter. Bize kulluk ettiğinizden hiç haberimiz olmadı.”[*]

[*] Mâide 5/116-118, En’am 6/94, Nahl 16/86, Meryem 19/81-82, Furkan 25/17-19, Sebe 34/40-42, Fatır 35/14, Ahkaf 46/4-6.

 


(Yunus 10/30)
هُنَالِكَ تَبْلُوا كُلُّ نَفْسٍ مَٓا اَسْلَفَتْ وَرُدُّٓوا اِلَى اللّٰهِ مَوْلٰيهُمُ الْحَقِّ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ۟
Orada herkes önceden yaptıkları ile yüzleşir ve gerçek anlamda en yakınları olan Allah'a döndürülürler.[1*] Uydurdukları şeyler de onlardan uzaklaşıp kayıplara karışmıştır.[2*]

[1*] En’am 6/62.

[2*] En’am 6/24, Hud 11/21, Nahl 16/87, Kasas 28/75, Fussilet 41/48.


(Yunus 10/31)
قُلْ مَنْ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِ اَمَّنْ يَمْلِكُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَمَنْ يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ وَمَنْ يُدَبِّرُ الْاَمْرَۜ فَسَيَقُولُونَ اللّٰهُۚ فَقُلْ اَفَلَا تَتَّقُونَ
De ki: “Gökten ve yerden size rızık veren kim?[1*] Dinleme ve görme (basiret) yetenekleri üzerinde hakim olan kim? Ölüden diriyi çıkaran, diriden de ölüyü çıkaran kim? Bütün işleri çekip çeviren kim?” Hemen “Allah’tır!” diyecekler. Sen de şöyle de: “Peki, O’na karşı yanlış yapmaktan sakınmayacak mısınız?”[2*]

[1*] Neml 27/64, Sebe 34/24, Fatır 35/3, Mülk 67/21.

[2*] Mü’minun 23/84-89, Ankebut 29/61-63, Lokman 31/25, Zümer 39/38, Zuhruf 43/9-10, 87.


(Yunus 10/32)
فَذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمُ الْحَقُّۚ فَمَاذَا بَعْدَ الْحَقِّ اِلَّا الضَّلَالُۚ فَاَنّٰى تُصْرَفُونَ
İşte O, Allah’tır; sizin gerçek Rabbiniz /sahibinizdir.[*] Peki, gerçeğin ötesi sapkınlık değildir de nedir? Nasıl oluyor da başka tarafa döndürülüyorsunuz?

[*] En’am 6/95, 102, Yunus 10/3, Fatır 35/13, Zümer 39/6, Mü’min 40/62, 64.


(Yunus 10/33)
كَذٰلِكَ حَقَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ عَلَى الَّذ۪ينَ فَسَقُٓوا اَنَّهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
Rabbinin yoldan çıkanlar hakkında söylediği “Onlar inanıp güvenmezler!” sözü işte bu şekilde gerçekleşir.[*]

[*] Yunus 10/96-97, Yasin 36/7, Mü’min 40/4-6.

 

(Yunus 10/34)
قُلْ هَلْ مِنْ شُرَكَٓائِكُمْ مَنْ يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُۜ قُلِ اللّٰهُ يَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ يُع۪يدُهُ فَاَنّٰى تُؤْفَكُونَ
De ki: “Ortak saydıklarınız arasında yaratılışı başlatan, sonra onu tekrarlayan biri var mı?”[1*] De ki: “Yaratılışı başlatan ve sonra onu tekrarlayan Allah’tır.[2*] Öyleyse nasıl yalana sürükleniyorsunuz?”[3*]

[1*] Ra’d 13/16, Enbiya 21/104, Neml 27/64, Rum 30/11, 27, 40.

[2*] Yunus 10/4, Ankebut 29/19, Rum 30/11, 27, Buruc 85/13.

[3*] En’am 6/95, Fatır 35/3, Mü’min 40/62.


(Yunus 10/35)
قُلْ هَلْ مِنْ شُرَكَٓائِكُمْ مَنْ يَهْد۪ٓي اِلَى الْحَقِّۜ قُلِ اللّٰهُ يَهْد۪ي لِلْحَقِّۜ اَفَمَنْ يَهْد۪ٓي اِلَى الْحَقِّ اَحَقُّ اَنْ يُتَّبَعَ اَمَّنْ لَا يَهِدّ۪ٓي اِلَّٓا اَنْ يُهْدٰىۚ فَمَا لَكُمْ۠ كَيْفَ تَحْكُمُونَ
De ki: “Ortak saydıklarınız arasında gerçeğe yöneltecek biri var mı?” De ki: “Gerçeğe yönelten Allah’tır.[1*] Öyleyse gerçeğe yönelten mi uyulmaya daha layıktır, yoksa yöneltilmedikçe gerçeğe yönelmeyecek olan mı? Size ne oluyor? Ne biçim karar veriyorsunuz?”[2*]

[1*] Leyl 92/12.

[2*] Saffat 37/154-155.

 

(Yunus 10/36)
وَمَا يَتَّبِعُ اَكْثَرُهُمْ اِلَّا ظَنًّاۜ اِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْن۪ي مِنَ الْحَقِّ شَيْـًٔاۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ
Onların çoğu varsayımlarının peşinden giderler. Oysa varsayım, gerçeğin yerini hiçbir şekilde tutmaz.[*] Allah, onların yaptıklarını iyi bilir.

[*] En’am 6/116, 148, Yunus 10/66, Necm 53/27-28.


(Yunus 10/37)
وَمَا كَانَ هٰذَا الْقُرْاٰنُ اَنْ يُفْتَرٰى مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلٰكِنْ تَصْد۪يقَ الَّذ۪ي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْص۪يلَ الْكِتَابِ لَا رَيْبَ ف۪يهِ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ۠
Bu Kur’an, başkası tarafından uydurulup Allah’a mal edilmiş değildir.[1*] Aksine, kendinden önceki kitapları tasdik eden,[2*] onları ayrıntılı olarak açıklayan ve varlıkların Rabbi /Sahibi tarafından indirildiğinde şüphe olmayan bir kitaptır.[3*]

[1*] Yusuf 12/111.

[2*] Bakara 2/136, 213, Âl-i İmran 3/81, 84 ve En’âm 6/90. ayetlere göre bütün nebîlere kitap verilmiştir. Bu kitaplardan her biri diğerlerini tasdik eder. Kur’an son kitap olduğu için o da önceki kitapların hepsini tasdik eder. Kur’an’ın önceki kitapları tasdik edici özelliğine dair ayetler için bkz: Bakara 2/41, 89, 91, 97, Âl-i İmran 3/3, Nisa 4/47, Maide 5/48, En’am 6/92, Yusuf 12/111, Fatır 35/31, Ahkaf 46/12, 30.

[3*] Secde 32/2.


(Yunus 10/38)
اَمْ يَقُولُونَ افْتَرٰيهُۜ قُلْ فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِثْلِه۪ وَادْعُوا مَنِ اسْتَطَعْتُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
Yoksa onu “O (Muhammed) uydurdu.” mu diyorlar? De ki: “İddianızda haklıysanız Allah’ın dışında çağırabileceğiniz herkesi çağırın da onun dengi bir sure getirin!”[*]

[*] Bakara 2/23, Hud 11/13, İsra 17/88, Kasas 28/49, Ahkaf 46/8, Tur 52/34.


(Yunus 10/39)
بَلْ كَذَّبُوا بِمَا لَمْ يُح۪يطُوا بِعِلْمِه۪ وَلَمَّا يَأْتِهِمْ تَأْو۪يلُهُۜ كَذٰلِكَ كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الظَّالِم۪ينَ
Aslında onlar, bilgisini kavramadıkları ve tevili /(olaylarla) bağlantısı[1*] onlar için henüz ortaya çıkmamış olan (Kur’an) karşısında yalana sarıldılar. Onlardan öncekiler de (kendilerine indirilen kitap karşısında) aynı şekilde yalana sarılmışlardı. Yanlışa dalanların sonunun nasıl olduğuna bir bak.[2*]

[1*] Te'vîl (تَأْوِيلِ), evl (أول) kökünden türetilmiştir; bir şeyi istenen hedefe çevirme anlamına gelir (Müfredât). Burada henüz onlara gelmeyen tevilden bahsedildiği için ayetteki tevil, ayetlerle ortaya çıkan olaylar arasında kurulacak bağlantıyı gösterir.

[2*] Nebilere inanmak istemeyenlerin tamamı, onların getirdikleri ayetler karşısında yalana sarılmış ve kaybetmişlerdir (A’raf 7/59-171, Sebe 34/45, Fatır 35/25-26, Zümer 39/25-26, Mülk 67/18).

 

(Yunus 10/40)
وَمِنْهُمْ مَنْ يُؤْمِنُ بِه۪ وَمِنْهُمْ مَنْ لَا يُؤْمِنُ بِه۪ۜ وَرَبُّكَ اَعْلَمُ بِالْمُفْسِد۪ينَ۟
İçlerinden kimi ona (Kur’an’a) inanır kimi de inanmaz.[*] Rabbin bozguncuları en iyi bilendir.

[*] Ankebut 29/47.


(Yunus 10/41)
وَاِنْ كَذَّبُوكَ فَقُلْ ل۪ي عَمَل۪ي وَلَكُمْ عَمَلُكُمْۚ اَنْتُمْ بَر۪ٓيؤُ۫نَ مِمَّٓا اَعْمَلُ وَاَنَا۬ بَر۪ٓيءٌ مِمَّا تَعْمَلُونَ
Seni yalanlarlarsa de ki: “Benim yaptığım bana, sizin yaptığınız da size. Siz benim yaptığımdan uzaksınız ben de sizin yaptığınızdan uzağım.”[*]

[*] Hud 11/35, Şuara 26/216, Kasas 28/55, Sebe 34/25, Şûrâ 42/15.

 

(Yunus 10/42)
وَمِنْهُمْ مَنْ يَسْتَمِعُونَ اِلَيْكَۜ اَفَاَنْتَ تُسْمِعُ الصُّمَّ وَلَوْ كَانُوا لَا يَعْقِلُونَ
İçlerinden seni dinleyenler de vardır.[1*] Ama sen sağırlara dinletebilir misin? Hele bir de akıllarını kullanmıyorlarsa /doğru bağlantılar kurmuyorlarsa?[2*]

[1*] İsra 17/47.

[2*] Neml 27/80-81, Rum 30/52-53, Zuhruf 43/40.


(Yunus 10/43)
وَمِنْهُمْ مَنْ يَنْظُرُ اِلَيْكَۜ اَفَاَنْتَ تَهْدِي الْعُمْيَ وَلَوْ كَانُوا لَا يُبْصِرُونَ
İçlerinden sana bakanlar da vardır. Ama sen körlere yol gösterebilir misin?[1*] Hele bir de basiretsizlik ediyorlarsa![2*]

[1*] Yunus 10/42.

[2*] Ayetten anlaşılacağı üzere görme duyusu olmayan insanlar bile basiretli olabilirler. Basiret arka planını görme, akıl gözü ve vizyon olarak Türkçeye çevrilebilir (A’raf 7/179).


(Yunus 10/44)
اِنَّ اللّٰهَ لَا يَظْلِمُ النَّاسَ شَيْـًٔا وَلٰكِنَّ النَّاسَ اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
Allah insanlara tek bir yanlış bile yapmaz. Ama insanlar yanlışı kendilerine yaparlar.[*]

[*] Âl-i İmran 3/182, Nisa 4/40, Kehf 18/49, Ankebut 29/40, Mü’min 40/31, Fussilet 41/46.

 

(Yunus 10/45)
وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ كَاَنْ لَمْ يَلْبَثُٓوا اِلَّا سَاعَةً مِنَ النَّهَارِ يَتَعَارَفُونَ بَيْنَهُمْۜ قَدْ خَسِرَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ اللّٰهِ وَمَا كَانُوا مُهْتَد۪ينَ
Onları bir araya toplayacağı gün sanki dünyada sadece, gündüz vakti tanışmayla geçen bir süre kadar kalmış gibi olurlar.[1*] Allah’ın huzuruna varma konusunda yalana sarılanlar kaybetmişlerdir. Onlar yola gelmiş değillerdir.[2*]

[1*] İsra 17/52, Taha 20/103-104, Mü’minun 23/112-114, Rum 30/55, Ahkaf 46/35, Naziat 79/46.

[2*] En’am 6/31.


(Yunus 10/46)
وَاِمَّا نُرِيَنَّكَ بَعْضَ الَّذ۪ي نَعِدُهُمْ اَوْ نَتَوَفَّيَنَّكَ فَاِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ ثُمَّ اللّٰهُ شَه۪يدٌ عَلٰى مَا يَفْعَلُونَ
Onları tehdit ettiğimiz şeyin bir kısmını sana göstersek de (göstermeyip) seni vefat[1*] ettirsek de dönüp gelecekleri yer huzurumuzdur. Zaten yaptıkları her şeyin şahidi Allah’tır.[2*]

[1*] Zümer 39/42’ye göre vefat, işi biten ruhun bedenden ayrılmasıdır. Allah ruhu iki şekilde vefat ettirir, biri uykuya daldığında, diğeri de öldüğünde olur. Ruh, bilgisayarın işletim sistemi gibi bütün bilgileri korur. Onun için Allah, hem uyuyan hem de ölen bedenin ruhunu koruma altına alır. Uyuyan insanın ruhu uyandığında, ölen kişinin ruhu da vücut yeniden yaratıldığında geri döner (Mü'minûn 23/100, Tekvîr 81/7).

[2*] Ra’d 13/40, Mü’min 40/77.


(Yunus 10/47)
وَلِكُلِّ اُمَّةٍ رَسُولٌۚ فَاِذَا جَٓاءَ رَسُولُهُمْ قُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
Her toplum için (Allah tarafından gönderilmiş) bir elçi vardır.[1*] Elçileri geldiği zaman, aralarında hakka (Allah’ın kitabına) uygun karar verilir.[2*] Onlara haksızlık yapılmaz.

[1*] Nahl 16/36.

[2*] İsra 17/15, Kasas 28/59.

 


(Yunus 10/48)
وَيَقُولُونَ مَتٰى هٰذَا الْوَعْدُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ
Onlar: “Doğru söyleyen kimselerseniz (söyleyin) bu vaat ne zaman?” derler.[*]

[*] Enbiya 21/38, Neml 27/71, Secde 32/28, Sebe 34/29, Yasin 36/48, Mülk 67/25.


(Yunus 10/49)
قُلْ لَٓا اَمْلِكُ لِنَفْس۪ي ضَرًّا وَلَا نَفْعًا اِلَّا مَا شَٓاءَ اللّٰهُۜ لِكُلِّ اُمَّةٍ اَجَلٌۜ اِذَا جَٓاءَ اَجَلُهُمْ فَلَا يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلَا يَسْتَقْدِمُونَ
De ki: "Allah’ın onayladıkları dışında kendime herhangi bir zarar vermeye de fayda sağlamaya da gücüm yetmez."[1*] Her toplumun bir eceli vardır. Ecelleri geldiği zaman bir an bile erteleyemezler. Onu öne de alamazlar.[2*]

[1*] A’raf 7/188.

[2*] A’raf 7/34, Hicr 15/5, Nahl 16/61, Mü'minun 23/43,  Ankebut 29/53.


(Yunus 10/50)
قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ اَتٰيكُمْ عَذَابُهُ بَيَاتًا اَوْ نَهَارًا مَاذَا يَسْتَعْجِلُ مِنْهُ الْمُجْرِمُونَ
De ki: “Hiç düşündünüz mü, Allah’ın azabı size gece yatarken veya gündüzün gelse (elinize ne geçecek?)”[1*] Bu suçlular onun nesini bir an önce istiyorlar?[2*]

[1*] En’am 6/47, A’raf 7/96-99.

[2*] Şuara 26/204, Saffat 37/176.


(Yunus 10/51)
اَثُمَّ اِذَا مَا وَقَعَ اٰمَنْتُمْ بِه۪ۜ آٰلْـٰٔنَ وَقَدْ كُنْتُمْ بِه۪ تَسْتَعْجِلُونَ
(Onlara şöyle denir:) Gerçekleştikten sonra mı o azaba inandınız? Şimdi mi? Hani bir an önce olsun istiyordunuz!”[*]

[*] Zariyat 51/14.


(Yunus 10/52)
ثُمَّ ق۪يلَ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا ذُوقُوا عَذَابَ الْخُلْدِۚ هَلْ تُجْزَوْنَ اِلَّا بِمَا كُنْتُمْ تَكْسِبُونَ
Yanlışlar içindeki o kimselere daha sonra şöyle denilecek: “Kalıcı azabı tadın bakalım. Size kazandığınızın karşılığından başka bir şey mi verilecek!”[*]

[*] Secde 32/14, Neml 27/90, Sebe 34/42.


(Yunus 10/53)
وَيَسْتَنْبِؤُ۫نَكَ اَحَقٌّ هُوَۜ قُلْ ا۪ي وَرَبّ۪ٓي اِنَّهُ لَحَقٌّ وَمَٓا اَنْتُمْ بِمُعْجِز۪ينَ۟
Senden “O (azap) gerçek mi?” diye bilgi almak istiyorlar. De ki: “Evet! Rabbime yemin ederim ki o kesinlikle gerçektir. Siz bunun önüne geçemezsiniz.”[*]

[*] En’am 6/134.


(Yunus 10/54)
وَلَوْ اَنَّ لِكُلِّ نَفْسٍ ظَلَمَتْ مَا فِي الْاَرْضِ لَافْتَدَتْ بِه۪ۜ وَاَسَرُّوا النَّدَامَةَ لَمَّا رَاَوُا الْعَذَابَۚ وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْقِسْطِ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
Yanlışa dalan herkes, azabı görüp içten içe pişman olduğunda yeryüzündeki her şey onun olsa kesinlikle onu fidye olarak verip kurtulmak ister.[1*] Aralarında hakka uygun hüküm verilir ve onlara haksızlık yapılmaz.[2*]

[1*] Âl-i İmran 3/91, Maide 5/36, Ra’d 13/18, Zümer 39/47, Mearic 70/11-14.

[2*] Bakara 2/281, Nahl 16/111, Zümer 39/69,


(Yunus 10/55)
اَلَٓا اِنَّ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ اَلَٓا اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Dikkat edin! Göklerde ve yerde olan her şey Allah’ındır.[1*] Şuna da dikkat edin ki Allah’ın vaadi gerçektir; fakat insanların çoğu bunu bilmiyor.[2*]

[1*] Nur 24/64. Lokman 31/26.

[2*] Fatır 35/5.


(Yunus 10/56)
هُوَ يُحْي۪ وَيُم۪يتُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
O, hem hayat verir hem de öldürür.[1*] Onun huzuruna çıkarılacaksınız.[2*]

[1*] Mü’minun 23/80, Mü’min 40/68.

[2*] Tevbe 9/116, Mü’minun 23/80, Mü’min 40/68, Duhan 44/8, Hadid 57/2.


(Yunus 10/57)
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَٓاءَتْكُمْ مَوْعِظَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَشِفَٓاءٌ لِمَا فِي الصُّدُورِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِن۪ينَ
Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt,[1*] göğüslerinizde olana şifa,[2*] inanıp güvenenler için bir rehber ve ikram[3*] (olan kitap) gelmiştir.

[1*] Âl-i İmran 3/138, Hud 11/120.

[2*] İsra 17/82, Fussilet 41/44.

[3*] En’am 6/157, A’raf 7/52, 203, Yusuf 12/111, Nahl 16/64, 89, Neml 27/76-77, Lokman 31/3, Casiye 45/20.


(Yunus 10/58)
قُلْ بِفَضْلِ اللّٰهِ وَبِرَحْمَتِه۪ فَبِذٰلِكَ فَلْيَفْرَحُواۜ هُوَ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ
De ki: (Kur’an’ın gelişi) Allah’ın lütfu, iyilik ve ikramıyladır. Bununla sevinsinler. Bu, onların biriktireceği her şeyden daha hayırlıdır.[*]

[*] Zuhruf 43/32.

 

(Yunus 10/59)
قُلْ اَرَاَيْتُمْ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ لَكُمْ مِنْ رِزْقٍ فَجَعَلْتُمْ مِنْهُ حَرَامًا وَحَلَالًاۜ قُلْ آٰللّٰهُ اَذِنَ لَكُمْ اَمْ عَلَى اللّٰهِ تَفْتَرُونَ
De ki: "Allah’ın size rızık olarak neler indirdiğini hiç düşündünüz mü? Tutup onlardan bir kısmını haram, bir kısmını helal saydınız.” De ki: “Size bu izni Allah mı verdi, yoksa Allah’a iftira mı ediyorsunuz?”[*]

[*] En'am 6/136-140, Maide 5/103, A’raf 7/32, Nahl 16/116.


(Yunus 10/60)
وَمَا ظَنُّ الَّذ۪ينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَشْكُرُونَ۟
Kendi yalanlarını Allah’a mâl edenler, kıyamet /mezardan kalkış gününü ne sanıyorlar?[1*] Allah kesinlikle insanlara karşı lütuf sahibidir; ama onların çoğu şükretmez /görevlerini yerine getirmez.[2*]

[1*] Yunus 10/69, Nahl 16/117.  

[2*] Neml 27/73.


(Yunus 10/61)
وَمَا تَكُونُ ف۪ي شَأْنٍ وَمَا تَتْلُوا مِنْهُ مِنْ قُرْاٰنٍ وَلَا تَعْمَلُونَ مِنْ عَمَلٍ اِلَّا كُنَّا عَلَيْكُمْ شُهُودًا اِذْ تُف۪يضُونَ ف۪يهِۜ وَمَا يَعْزُبُ عَنْ رَبِّكَ مِنْ مِثْقَالِ ذَرَّةٍ فِي الْاَرْضِ وَلَا فِي السَّمَٓاءِ وَلَٓا اَصْغَرَ مِنْ ذٰلِكَ وَلَٓا اَكْبَرَ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ينٍ
Ne durumda olursan ol, bir ayet kümesini bağlantısıyla okusan, (topluca) bir iş yapıyor da olsanız o işe daldığınızda mutlaka size şahit oluruz.[1*] Yerde ve gökte, ister zerre ağırlığında ister ondan daha küçük, ister daha büyük olsun, hiçbir şey Rabbinden kaçmaz.[2*] Hepsinin apaçık yazılı bir kaydı vardır.[3*]

[1*] Nur 24/64, Mücadele 58/7.

[2*] Al-i İmran 3/5, Lokman 31/16, Sebe 34/3.

[3*] En’am 6/59, Hud 11/6, Hac 22/70, Neml 27/75, Fatır 35/11, Hadid 57/22.


(Yunus 10/62)
اَلَٓا اِنَّ اَوْلِيَٓاءَ اللّٰهِ لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَۚ
Dikkat edin! Allah’ın evliyası /O’nu kendine en yakın bilenler[1*] üzerinde ne bir korku olur ne de onlar üzülürler.[2*]

[1*] Veli (çoğulu evliya), araya başka bir şey girmeyecek şekilde birbirine yakın olan iki veya daha çok kişiden her birini ifade eder (Müfredât). İnsana sinir uçlarından daha yakın olan Allah (Kaf 50/16), herkesin velisi yani en yakınıdır. Buna inanarak yanlışlardan sakınan kişi, sıkıntılarından kurtulur; artık üzerinde ne korku kalır ne de üzüntü çeker (Bakara 2/257, A’raf 7/3). Her şey gayet açık olduğu halde Allah’ı kendine uzak görenler ona, aracılarla ulaşmaya çalışırlar. Aracıları, veli veya evliya diye tanımlar ve kendilerini Allah’a ulaştırmaları için onlara kul köle olurlar (Zümer 39/3, Ahkaf 46/5). Bunu bile bile yapan (Bakara 2/22, En’âm 6/75-79), onları ilahlaştırmış (A’raf 7/3, 30) ve tövbe edilmediği taktirde asla affedilmeyecek şirk günahına girmiş olur (Nisa 4/48, 116; Ahkaf 46/4-6).

[2*] Bu ve benzeri ayetlerde (Bakara 2/38, 62; Taha 20/123, Ahkaf 46/13) Allah’ın kitabına uyan kimselerin üzerinde korku olmayacağı bildirilir. Diğer taraftan Allah, bizleri korku, açlık, can, mal ve ürün noksanlığı ile yıpratıcı bir imtihandan geçireceğini de bildirmiştir (Bakara 2/155). Bunlar birlikte düşünülünce, dünyada korku hissedilecek durumlarla mutlaka karşılaşılacağı ama Allah’ın kitabına uyanların bu imtihanı büyük bir başarının sebebi olarak görecekleri için korku ve üzüntünün etkisi altında kalmayacakları anlaşılır. Böyle kimseler en büyük ödülü ahirette göreceklerdir (Tevbe 9/72) Nitekim Allah'ın nebileri ayette belirtilen zorluklarla karşılaşmalarına rağmen hiç bir zaman gevşeklik göstermeyerek sabretmiş ve hem dünya hem de ahirette güzellikleri hak etmişlerdir. Bunun bir örneği Yakup ve Yusuf (a.s)'dır. Onlar, yaşadıkları korku ve üzüntüler karşısında gösterdikleri sabra karşılık dünyada ödüllendirilmiş (Yusuf 12/100-101), ahirette de büyük nimetleri hak etmişlerdir. Bu ayet Psikolojideki korku duygusunun yönetimine örnektir, Firavun'un sihirbazlarının duygularını yönetmeleri gibi.


(Yunus 10/63)
اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَۜ
Onlar inanıp güvenen[1*] ve yanlışlardan sakınan kimselerdir.[2*]

[1*] Enfal 8/2-4, Secde 32/15, Hucurat 49/15.

[2*] Bakara 2/2-5. 177, Zümer 39/33.


(Yunus 10/64)
لَهُمُ الْبُشْرٰى فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَفِي الْاٰخِرَةِۜ لَا تَبْد۪يلَ لِكَلِمَاتِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُۜ
Dünya hayatı ve ahiret konusundaki sevindirici haberler onlar içindir. Allah’ın sözlerinde değişme olmaz. İşte bu, büyük bir başarıdır.[*]

[*] Nisa 4/13, Maide 5/119, En’am 6/16, Tevbe 9/72, 100, Mü’min 40/9, Casiye 45/30, Hadid 57/12, Saf 61/10-13, Teğabün 64/9, Buruc 85/11.


(Yunus 10/65)
وَلَا يَحْزُنْكَ قَوْلُهُمْۢ اِنَّ الْعِزَّةَ لِلّٰهِ جَم۪يعًاۜ هُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ
(Müşriklerin) sözleri seni üzmesin![1*] Bütün güç ve şeref, Allah’ın elindedir.[2*] O, daima dinleyen ve bilendir.

[1*] En’am 6/33, Hicr 15/97, Nahl 16/127, Neml 27/70, Yasin 36/76.

[2*] Âl-i İmran 3/26, Fatır 35/10, Münafikun 63/8.


(Yunus 10/66)
اَلَٓا اِنَّ لِلّٰهِ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِي الْاَرْضِۜ وَمَا يَتَّبِعُ الَّذ۪ينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ شُرَكَٓاءَۜ اِنْ يَتَّبِعُونَ اِلَّا الظَّنَّ وَاِنْ هُمْ اِلَّا يَخْرُصُونَ
Dikkat edin! Göklerde kim varsa, yerde kim varsa hepsi Allah’a aittir.[1*] Allah ile aralarına birilerini koyup onlardan yardım isteyenler aslında ortak koştukları o kimselere uymazlar. Onlar sadece varsayımların peşinden giderler. Onlar sadece delilsiz konuşurlar.[2*]

[1*] Yunus 10/55, Nur 24/64, Lokman 31/26.

[2*] En’am 6/116, 148, Yunus 10/36, Zuhruf 43/20, Necm 53/27-28.

 

(Yunus 10/67)
هُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الَّيْلَ لِتَسْكُنُوا ف۪يهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًاۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ
O (Allah), içinde dinlenesiniz diye geceyi, aydınlatıcı olarak da gündüzü, sizin için oluşturandır.[1*] Dinleyen bir topluluk için elbette bunda ayetler (göstergeler) vardır.[2*]

[1*] İsra 17/12, Furkan 25/47, Neml 27/86, Kasas 28/73, Mü’min 40/61, Nebe 78/10-11.

[2*] Neml 27/86, Kasas 28/73, Rum 30/23, Mü’min 40/61.


(Yunus 10/68)
قَالُوا اتَّخَذَ اللّٰهُ وَلَدًا سُبْحَانَهُۜ هُوَ الْغَنِيُّۜ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ اِنْ عِنْدَكُمْ مِنْ سُلْطَانٍ بِهٰذَاۜ اَتَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ
“Allah çocuk edindi” dediler. Bu ona yakıştırılamaz! Onun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Göklerde ne varsa yerde ne varsa hepsi Allah’ındır.[1*] Bu konuda bir deliliniz yoktur. Allah hakkında bilmediğiniz şeyler mi söylüyorsunuz?[2*]

[1*] Bakara 2/116, Kehf 18/4, Meryem 19/88-93, Enbiya 21/26, Saffat 37/151-152, Zümer 39/4, Zuhruf 43/81-82.

[2*] Bakara 2/169.

 

(Yunus 10/69)
قُلْ اِنَّ الَّذ۪ينَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ لَا يُفْلِحُونَۜ
De ki: “Kendi yalanlarını Allah’a mal edenler umduklarına kavuşamazlar.”[*]

[*] Yunus 10/60, Nahl 16/116.

 

(Yunus 10/70)
مَتَاعٌ فِي الدُّنْيَا ثُمَّ اِلَيْنَا مَرْجِعُهُمْ ثُمَّ نُذ۪يقُهُمُ الْعَذَابَ الشَّد۪يدَ بِمَا كَانُوا يَكْفُرُونَ۟
(Ellerine geçecek olan) az bir yararlanmadır. Sonunda dönüp gelecekleri yer huzurumuzdur. Kafirlik etmelerine karşılık, o çetin[1*] azabı /cehennem azabını onlara tattıracağız.[2*]

[1*] Çetin, ayetteki (شديد) şedîd’in karşılığıdır. Şedîd, ‘güçlü bağla bağlı’ anlamındadır. Allah, vereceği cezayı, kulunun suçuna bağlamıştır (En'âm 6/160).

[2*] Nahl 16/117.


(Yunus 10/71)
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ نُوحٍۢ اِذْ قَالَ لِقَوْمِه۪ يَا قَوْمِ اِنْ كَانَ كَبُرَ عَلَيْكُمْ مَقَام۪ي وَتَذْك۪ير۪ي بِاٰيَاتِ اللّٰهِ فَعَلَى اللّٰهِ تَوَكَّلْتُ فَاَجْمِعُٓوا اَمْرَكُمْ وَشُرَكَٓاءَكُمْ ثُمَّ لَا يَكُنْ اَمْرُكُمْ عَلَيْكُمْ غُمَّةً ثُمَّ اقْضُٓوا اِلَيَّ وَلَا تُنْظِرُونِ
Onlara Nuh’la ilgili şu haberi anlat![1*] Bir gün halkına şöyle demişti: “Ey halkım! Benim duruşum ve Allah’ın ayetleri ile bilgilendirmem size ağır geliyorsa (bilin ki) ben sadece Allah’a güvenip dayanırım. Öyleyse siz ve ortaklarınız ne yapacağınıza birlikte karar verin de sonra işiniz size bir üzüntü sebebi olmasın. Daha sonra işimi bitirin, bana hiç göz açtırmayın.[2*]

[1*] Nuh kıssası hakkında ayrıntılı bilgi için bkz: A’raf 7/59-64, Hud 11/25-48, Mü’minun 23/23-30, Şuara 26/105-122, Saffat 37/75-82, Kamer 54/9-16, Nuh 71/1-28.

[2*] Nuh aleyhisselamın, düşmanlarına meydan okuması, Allah Teâlânın, bütün resullerine yardım edip onları koruyacağını bildirmesinden dolayıdır (Maide 5/67, Yunus 10/102-103, Enbiyâ 21/7-9, Saffat 37/171-173).

 

(Yunus 10/72)
فَاِنْ تَوَلَّيْتُمْ فَمَا سَاَلْتُكُمْ مِنْ اَجْرٍۜ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلَى اللّٰهِۙ وَاُمِرْتُ اَنْ اَكُونَ مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ
Yok eğer sırt çevirirseniz ben zaten sizden bir karşılık istemedim! Yaptığımın karşılığını verecek olan sadece Allah’tır. Bana, Müslümanlardan /Allah’a tam teslim olanlardan olmam emredildi.”[*]

[*] Şuara 26/109-110.


(Yunus 10/73)
فَكَذَّبُوهُ فَنَجَّيْنَاهُ وَمَنْ مَعَهُ فِي الْفُلْكِ وَجَعَلْنَاهُمْ خَلَٓائِفَ وَاَغْرَقْنَا الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۚ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنْذَر۪ينَ
Yine de onu yalancı saydılar. Biz de onu ve onunla beraber gemide bulunanları kurtardık ve yeryüzünün hakimleri yaptık. Ayetlerimiz karşısında yalana sarılanları suda boğduk. Uyarılan o kimselerin sonunun ne olduğunu bir düşün![*]

[*] A’raf 7/64, Enbiya 21/77, Furkan 25/37, Şuara 26/120, Saffat 37/82.


(Yunus 10/74)
ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِه۪ رُسُلًا اِلٰى قَوْمِهِمْ فَجَٓاؤُ۫هُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا بِمَا كَذَّبُوا بِه۪ مِنْ قَبْلُۜ كَذٰلِكَ نَطْبَعُ عَلٰى قُلُوبِ الْمُعْتَد۪ينَ
Sonra (Nuh)’un ardından birçok elçiyi kendi halkına gönderdik. Onlara açık belgeler getirdiler. Ama (halkları) önceden yalan saydıklarına inanmaya yine yanaşmadılar. Biz sınırları aşanların kalpleri üzerinde işte böyle bir yapı oluştururuz.[*]

[*] A’raf 7/101, Yunus 10/13, Mü’minun 23/44.

 

(Yunus 10/75)
ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ مُوسٰى وَهٰرُونَ اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِه۪ بِاٰيَاتِنَا فَاسْتَكْبَرُوا وَكَانُوا قَوْمًا مُجْرِم۪ينَ
Sonra onların ardından Musa’yı ve Harun’u, ayetlerimizle /mucizelerimizle Firavun’a ve ileri gelenlerine gönderdik. Onlar ise büyüklendiler, zaten onlar bir suçlular topluluğu idiler.[*]

[*] A’raf 7/103, Hud 11/96-97, Mu’minun 23/45-46, Furkan 25/35-36, Mü’min 40/23-24, Zuhruf 43/46.

 

(Yunus 10/76)
فَلَمَّا جَٓاءَهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِنْدِنَا قَالُٓوا اِنَّ هٰذَا لَسِحْرٌ مُب۪ينٌ
Ne zaman ki onlara katımızdan gerçekler /mucizeler geldi, onlar “Bu, kesinlikle apaçık bir sihirdir!” dediler.[*]

[*] Neml 27/13-14, Kasas 28/36.


(Yunus 10/77)
قَالَ مُوسٰٓى اَتَقُولُونَ لِلْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَكُمْۜ اَسِحْرٌ هٰذَاۜ وَلَا يُفْلِحُ السَّاحِرُونَ
Musa şöyle dedi: “Size gerçekler /mucizeler geldiğinde, onlar için bunu mu söylüyorsunuz? Bu bir sihir mi! Sihir yapanlar umduklarına kavuşamazlar!”


(Yunus 10/78)
قَالُٓوا اَجِئْتَنَا لِتَلْفِتَنَا عَمَّا وَجَدْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَا وَتَكُونَ لَكُمَا الْكِبْرِيَٓاءُ فِي الْاَرْضِۜ وَمَا نَحْنُ لَكُمَا بِمُؤْمِن۪ينَ
Dediler ki: (Musa) “Atalarımızı üzerinde bulduğumuz yoldan bizi çeviresin[*] ve bu topraklarda saltanat ikinizin (senin ve Harun’un) olsun diye mi geldin? Biz sizin ikinize de inanacak değiliz.”

[*] Zuhruf 43/23.


(Yunus 10/79)
وَقَالَ فِرْعَوْنُ ائْتُون۪ي بِكُلِّ سَاحِرٍ عَل۪يمٍ
Firavun dedi ki: “Bilge sihirbazların hepsini bana getirin!”[*]

[*] Tâhâ 20/57-60, Şuara 26/36-37.


(Yunus 10/80)
فَلَمَّا جَٓاءَ السَّحَرَةُ قَالَ لَهُمْ مُوسٰٓى اَلْقُوا مَٓا اَنْتُمْ مُلْقُونَ
Sihirbazlar gelince Musa onlara “Haydi atın atacağınızı!” dedi.[*]

[*] A’raf 7/115-116, Tâhâ 20/65-66, Şuara 26/43.


(Yunus 10/81)
فَلَمَّٓا اَلْقَوْا قَالَ مُوسٰى مَا جِئْتُمْ بِهِ السِّحْرُۜ اِنَّ اللّٰهَ سَيُبْطِلُهُۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُصْلِحُ عَمَلَ الْمُفْسِد۪ينَ
Onlar (ellerindeki ipleri ve değnekleri) atınca Musa (Firavun ve hanedanına) dedi ki: “Getirdiğiniz şey sihirdir. Allah onu mutlaka boşa çıkaracaktır. Çünkü Allah bozguncuların işini düzeltmez.[*]

[*] A’raf 7/116-117, Tâhâ 20/67-69, Şuara 26/44-45.


(Yunus 10/82)
وَيُحِقُّ اللّٰهُ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِه۪ وَلَوْ كَرِهَ الْمُجْرِمُونَ۟
Suçlular hoşlanmasa da Allah sözleriyle gerçeği ortaya çıkaracaktır.”[*]

[*] A’raf 7/118-119.


(Yunus 10/83)
فَمَٓا اٰمَنَ لِمُوسٰٓى اِلَّا ذُرِّيَّةٌ مِنْ قَوْمِه۪ عَلٰى خَوْفٍ مِنْ فِرْعَوْنَ وَمَلَا۬ئِهِمْ اَنْ يَفْتِنَهُمْۜ وَاِنَّ فِرْعَوْنَ لَعَالٍ فِي الْاَرْضِۚ وَاِنَّهُ لَمِنَ الْمُسْرِف۪ينَ
Hem Firavun’un hem de Musa’nın halkının ileri gelenlerinin[1*] işkence etmesinden[2*] korktukları için Musa’ya, kendi halkından bir alt soy[3*] dışında inanıp güvenen olmadı. Çünkü Firavun o topraklarda gerçekten üstün konumdaydı ve aşırı gidenlerdendi.[4*]

[1*] “Musa’nın halkının ileri gelenleri” şeklinde tercüme edilen ifade “meleihim (مَلَئِهِمْ )”dir. Bu kelimede çoğul olan “hum” zamiri, tekil olan Firavun’u gösteremeyeceği için, buradaki ileri gelenler Musa’nın kavminin yani İsrailoğullarının ileri gelenleri olur. Nitekim Karun da İsrailoğullarındandı ama onlara karşı haddini aşan davranışlarda bulunuyordu (Kasas 28/76).

[2*] "İşkence" anlamı verdiğimiz kelime fitnedir. “Fitne”, altını içindeki yabancı maddelerden ayırmak için ateşe sokmaktır (Müfredat). Kur’an’da bu kelime imtihan (A’râf 7/155), aldatma (A’râf 7/27), cehennem azabı (Zariyât 51/10-14) ve savaş (Bakara 2/216) anlamlarında da kullanılmıştır.
 
 

[3*] A’raf 7/159.


(Yunus 10/84)
وَقَالَ مُوسٰى يَا قَوْمِ اِنْ كُنْتُمْ اٰمَنْتُمْ بِاللّٰهِ فَعَلَيْهِ تَوَكَّلُٓوا اِنْ كُنْتُمْ مُسْلِم۪ينَ
Musa dedi ki: “Ey halkım! Allah’a inanmış ve ona teslim olmuş kimselerseniz yalnız ona güvenip dayanın.”[*]

[*] Teğabün 64/13.


(Yunus 10/85)
فَقَالُوا عَلَى اللّٰهِ تَوَكَّلْنَاۚ رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِلْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَۙ
Bunun üzerine dediler ki: “Biz Allah’a güvenip dayandık. Rabbimiz! Bizi yanlışlar içindeki bu topluluğun (eline düşürüp de) fitne[1*] /işkence konusu yapma.[2*]

[1*] Fitne kelimesi ile ilgili olarak Yunus 10/83. ayetin dipnotuna bkz. 

[2*] Benzer bir dua için bkz: Mümtahine 60/5.


(Yunus 10/86)
وَنَجِّنَا بِرَحْمَتِكَ مِنَ الْقَوْمِ الْكَافِر۪ينَ
İkramınla bizi bu kâfirler topluluğundan kurtar.”[*]

[*] Duhan 44/30-31.


(Yunus 10/87)
وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰى وَاَخ۪يهِ اَنْ تَبَوَّاٰ لِقَوْمِكُمَا بِمِصْرَ بُيُوتًا وَاجْعَلُوا بُيُوتَكُمْ قِبْلَةً وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَۜ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِن۪ينَ
Musa ile kardeşine (Harun’a) şunu vahyettik: ‘Siz ikiniz Mısır’da halkınız için evler hazırlayın. Evlerinizi, kıbleye yönelik yapın;[1*] namazınızı düzgün ve sürekli kılın.[2*] (Musa sen de) inanıp güvenenlere (bu sıkıntıların geçeceğine dair) müjde ver.”

[1*] İlk kıble, Mekke’deki Mescid-i Haram’dır (Âl-i İmran 3/96). Kıblenin Kudüs’teki Beytülmakdis’e çevrilmesi, Süleyman aleyhisselam zamanında olmuştur (Tevrat / I Krallar 8:28-30, II Tarihler 6/19-21) Orası, Yahudi ve Hristiyanları imtihan için geçici bir süreliğine kıble yapılmıştır (Bakara 2/143). Dolayısıyla Musa aleyhisselam zamanındaki kıble, içinde Ka’be’nin olduğu Mescid-i Haram’dır.

[2*] Bakara 2/83.

 


(Yunus 10/88)
وَقَالَ مُوسٰى رَبَّنَٓا اِنَّكَ اٰتَيْتَ فِرْعَوْنَ وَمَلَاَهُ ز۪ينَةً وَاَمْوَالًا فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۙ رَبَّنَا لِيُضِلُّوا عَنْ سَب۪يلِكَۚ رَبَّنَا اطْمِسْ عَلٰٓى اَمْوَالِهِمْ وَاشْدُدْ عَلٰى قُلُوبِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُوا حَتّٰى يَرَوُا الْعَذَابَ الْاَل۪يمَ
Musa dedi ki: “Rabbimiz! Sen Firavun’a ve önde gelenlerine dünya hayatında süs ve mallar verdin. Rabbimiz! (İnsanları) senin yolundan saptırmaları için mi?[1*] Rabbimiz! Onların mallarını mahvet, kalplerini baskı altında tut. Bunlar bu acıklı azabı görünceye dek inanmayacaklar.”[2*]

[1*] Âl-i İmran 3/178.


(Yunus 10/89)
قَالَ قَدْ اُج۪يبَتْ دَعْوَتُكُمَا فَاسْتَق۪يمَا وَلَا تَتَّبِعَٓانِّ سَب۪يلَ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ
Allah (Musa ve Harun’a) dedi ki: “Duanız kabul edildi. Siz yine dosdoğru olun ve bilmeyenlerin yoluna uymayın.”[*]

[*] Zümer 39/65-66.


(Yunus 10/90)
وَجَاوَزْنَا بِبَن۪ٓي إِسْرَٓاء۪يلَ الْبَحْرَ فَاَتْبَعَهُمْ فِرْعَوْنُ وَجُنُودُهُ بَغْيًا وَعَدْوًاۜ حَتّٰٓى اِذَٓا اَدْرَكَهُ الْغَرَقُۙ قَالَ اٰمَنْتُ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا الَّذ۪ٓي اٰمَنَتْ بِه۪ بَنُٓوا اِسْرَٓاء۪يلَ وَاَنَا۬ مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ
İsrailoğullarını denizden karşıya geçirdik[1*]. Firavun ve orduları onları yakalamak ve ezmek için arkalarından yetişti[2*]. Firavun, boğulması kaçınılmaz olduğunda[3*] dedi ki: “İsrailoğullarının inanıp güvendiğinden başka ilah olmadığına inandım. Ben de ona teslim olanlardanım.”

[1*] Bakara 2/50, Taha 20/77, Şuara 26/63-65.

[2*] Taha 20/78, Şuara 26/60, Duhan 44/23

[3*] İsra 17/103, Taha 20/78, Zariyat 51/40.


(Yunus 10/91)
آٰلْـٰٔنَ وَقَدْ عَصَيْتَ قَبْلُ وَكُنْتَ مِنَ الْمُفْسِد۪ينَ
(Allah şöyle dedi:) “Şimdi mi? Halbuki az öncesine kadar isyan içindeydin, bozguncunun biri idin[*].”

[*] Nisa 4/17-18, En’am 6/158, Mü’minun 23/99-100. Mü’min 40/84-85.


(Yunus 10/92)
فَالْيَوْمَ نُنَجّ۪يكَ بِبَدَنِكَ لِتَكُونَ لِمَنْ خَلْفَكَ اٰيَةًۜ وَاِنَّ كَث۪يرًا مِنَ النَّاسِ عَنْ اٰيَاتِنَا لَغَافِلُونَ۟
Bugün senin cesedini (kıyıya atıp) kurtaracağız ki arkandakiler için bir ayet /bir belge olasın. Doğrusu insanların çoğu ayetlerimiz karşısında umursamazdırlar.”


(Yunus 10/93)
وَلَقَدْ بَوَّأْنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ مُبَوَّاَ صِدْقٍ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِۚ فَمَا اخْتَلَفُوا حَتّٰى جَٓاءَهُمُ الْعِلْمُۜ اِنَّ رَبَّكَ يَقْض۪ي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ ف۪يمَا كَانُوا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ
İsrailoğullarını güvenli bir yurda yerleştirmiş, kendilerine temiz rızıklar vermiştik[1*]. Onlara o bilgi (Allah’ın kitabı) gelinceye kadar ayrılığa düşmediler. Senin Rabbin, ayrılığa düştükleri konularda kıyamet /mezardan kalkış günü aralarında hüküm verecektir[2*].

[1*] A’raf 7/137, İsra 17/104, Şuara 26/57-59, Duhan 44/25-28, Casiye 45/16.

[2*] Bakara 2/213, Al-i İmran 3/19, Neml 27/76-78, Şura 42/14, Casiye 45/17.


(Yunus 10/94)
فَاِنْ كُنْتَ ف۪ي شَكٍّ مِمَّٓا اَنْزَلْنَٓا اِلَيْكَ فَسْـَٔلِ الَّذ۪ينَ يَقْرَؤُ۫نَ الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكَۚ لَقَدْ جَٓاءَكَ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُمْتَر۪ينَۙ
Sana indirdiklerimiz konusunda ikilemde kaldıysan senden önceki kitapları[1*] okuyanlara sor[2*]. Rabbinden sana da aynı gerçek gelmiştir. Sakın tereddüt edenlerden olma[3*].

[1*] Burada el-kitab kelimesine cins yani “indirilmiş bütün kitaplar” anlamı verilmiştir.

[2*] Kur’an birkaç ayette daha Resulullah’ın bazı konularda ehlikitaba sormasını emretmiştir. Bu ayetler için bkz: Bakara 2/211, A’raf 7/163, İsra 17/101, Zuhruf 43/45.

[3*] En’am 6/114, Hud 11/17.

 


(Yunus 10/95)
وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ فَتَكُونَ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ
Allah’ın ayetleri karşısında yalana sarılanlardan da olma! Yoksa kaybedenlerden olursun[*].

[*] En’am 6/14, 35, Yunus 10/105, Zümer 39/65.

 


(Yunus 10/96)
اِنَّ الَّذ۪ينَ حَقَّتْ عَلَيْهِمْ كَلِمَتُ رَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَۙ
Rabbinden aleyhlerinde karar çıkmasını hak edenler, ona inanıp güvenmezler[*].

[*] Yunus 10/33, Mü’min 40/4-6.


(Yunus 10/97)
وَلَوْ جَٓاءَتْهُمْ كُلُّ اٰيَةٍ حَتّٰى يَرَوُا الْعَذَابَ الْاَل۪يمَ
Bütün ayetler önlerine gelse de o acıklı azabı görünceye kadar inanmazlar[*].

[*] En’am 6/25, 109, 111, A’raf 7/146, Hicr 15/13-15, Şuara 26/201, Kamer 54/2.


(Yunus 10/98)
فَلَوْلَا كَانَتْ قَرْيَةٌ اٰمَنَتْ فَنَفَعَهَٓا ا۪يمَانُهَٓا اِلَّا قَوْمَ يُونُسَۜ لَمَّٓا اٰمَنُوا كَشَفْنَا عَنْهُمْ عَذَابَ الْخِزْيِ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَمَتَّعْنَاهُمْ اِلٰى ح۪ينٍ
Keşke (azap gelip çatmadan) iman edip imanının faydasını gören bir kent olsaydı[1*]! Bunun tek istisnası Yunus’un halkıdır. İman ettiklerinde rezil edici azabı dünya hayatında üzerlerinden kaldırdık ve onları bir süre nimetlerden yararlandırdık[2*].

[1*] Elçi gönderilmeyen kavimlere azap edilmez (İsra 17/15)  

[2*] Saffat 37/147-148.


(Yunus 10/99)
وَلَوْ شَٓاءَ رَبُّكَ لَاٰمَنَ مَنْ فِي الْاَرْضِ كُلُّهُمْ جَم۪يعًاۜ اَفَاَنْتَ تُكْرِهُ النَّاسَ حَتّٰى يَكُونُوا مُؤْمِن۪ينَ
Tercihi (size bırakmayıp da) Rabbin yapsaydı[1*] yeryüzünde olanların tamamı, kesinlikle inanırdı. Durum böyleyken, mümin olsunlar diye bu insanları sen mi zorlayacaksın[2*]?

[1*] Bkz. Yunus 10/16. ayetin dipnotu.


(Yunus 10/100)
وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ اَنْ تُؤْمِنَ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَيَجْعَلُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذ۪ينَ لَا يَعْقِلُونَ
Allah’ın onayı olmadan kimse inanıp güvenmiş (mümin) sayılmaz[1*]. Allah, aklını kullanmayanların üzerinde pislikler oluşturur[2*].

[1*] İman kalpte olduğu için kişinin inancının doğru olup olmadığı ile ilgili onayı Allah’tan başkası veremez (İbrahim 14/4, Nahl 16/93, Kasas 28/56). 

[2*] En’am 6/125, Tevbe 9/125.


(Yunus 10/101)
قُلِ انْظُرُوا مَاذَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَمَا تُغْنِي الْاٰيَاتُ وَالنُّذُرُ عَنْ قَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ
Onlara de ki: “Göklerde ve yerde neler olduğuna bir bakın. Ama inanmayan bir topluma ayetler de uyarılar da hiçbir fayda sağlamaz[*].”

[*] Yusuf 12/105, Şuara 26/205-207, Kamer 54/2-5.


(Yunus 10/102)
فَهَلْ يَنْتَظِرُونَ اِلَّا مِثْلَ اَيَّامِ الَّذ۪ينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِهِمْۜ قُلْ فَانْتَظِرُٓوا اِنّ۪ي مَعَكُمْ مِنَ الْمُنْتَظِر۪ينَ
Kendilerinden önce gelip geçenlerin (felaketle dolu) günlerinin bir benzerinden başkasını mı bekliyorlar? De ki: “Bekleyin bakalım, sizinle birlikte ben de bekleyenlerdenim[*].”

[*] En’am 6/158, Yunus 10/20, Hud 11/121-122, Secde 32/30.


(Yunus 10/103)
ثُمَّ نُنَجّ۪ي رُسُلَنَا وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كَذٰلِكَۚ حَقًّا عَلَيْنَا نُنْجِ الْمُؤْمِن۪ينَ۟
O sırada[1*] elçilerimizi ve inanıp güvenenleri ayırıp kurtarırız. Bu böyledir, boynumuza borçtur, biz müminleri kurtarırız[2*].

[1*] Ayetteki “sümme = ثمَ” edatına mutlak beraberliği ifade eden “o sırada” anlamı verilmiştir. Çünkü “sümme” dört türlü kullanımı olan bir edattır. Bu kullanımlardan biri, sıralama veya öncelik-sonralık kastedilmeksizin mutlak beraberliği ifade eder (Mu’cemu'l-Lugati'l-Arabiyyeti'l-Muasıra,  lem-ül Kutub;  1429 h., 2008; c:1, s:328;  Yunus 10/103; Hud 11/3, 52

[2*] Yusuf 12/110, Enbiya 21/7-9. Kurtarmak anlamına gelen (نجو) ‘ncv’ kelimesi ayette hem if’âl hem de tef’il bâbında geçmektedir. Kelimenin tef’îl bâbındaki kullanımında, “ayırarak kurtarma” şeklinde, kurtarmanın keyfiyetine işaret eden bir anlam bulunduğu için bu durum meale yansıtılmıştır. Çünkü Yunus 10/98. ayete göre insanlık tarihinde topyekün iman eden tek toplum Yunus Aleyhisselamın halkıdır. Bu sebeple onların üzerinden azabın kaldırıldığı bildirilmektedir. Bunun dışındaki toplumlara azap geldiğinde elçileriyle birlikte iman edenlerin inanmayanlardan ayrılarak kurtarıldığı bu ayette ortaya konmaktadır. Nitekim Lut Aleyhisselam ve ailesi ile Nuh Aleyhisselam ve gemiye binen müminler bu durumun örneklerinden ikisidir. 


(Yunus 10/104)
قُلْ يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنْ كُنْتُمْ ف۪ي شَكٍّ مِنْ د۪ين۪ي فَلَٓا اَعْبُدُ الَّذ۪ينَ تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلٰكِنْ اَعْبُدُ اللّٰهَ الَّذ۪ي يَتَوَفّٰيكُمْۚ وَاُمِرْتُ اَنْ اَكُونَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَۙ
De ki: “Ey insanlar! Benim dinim hakkında ikilem içindeyseniz bilin ki ben sizin Allah ile aranıza koyup kulluk ettiklerinize kulluk etmem[1*] ama sizi vefat ettirecek olan Allah’a kulluk ederim. Bana müminlerden olmam emredildi[2*].”

[1*] Kafirun 109/1-6.

[2*] En’am 6/162-163, Neml 27/91-92, Zümer 39/11-15, Mü’min 40/66.


(Yunus 10/105)
وَاَنْ اَقِمْ وَجْهَكَ لِلدّ۪ينِ حَن۪يفًاۚ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ
Sen yüzünü dosdoğru bu dine çevir[1*]. Sakın müşriklerden olma[2*].

[1*] Rum 30/30, 43.

[2*] En’am 6/14, Ra’d 13/36, Kasas 28/86-88, Zümer 39/65.


(Yunus 10/106)
وَلَا تَدْعُ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَنْفَعُكَ وَلَا يَضُرُّكَۚ فَاِنْ فَعَلْتَ فَاِنَّكَ اِذًا مِنَ الظَّالِم۪ينَ
Sana yarar sağlamayacak ve zarar da veremeyecek şeyleri Allah ile arana koyup da onlara yalvarma. Eğer öyle yaparsan kesinlikle yanlış yapanlardan olursun[*].

[*] Şuara 26/213, Kasas 28/88.


(Yunus 10/107)
وَاِنْ يَمْسَسْكَ اللّٰهُ بِضُرٍّ فَلَا كَاشِفَ لَهُٓ اِلَّا هُوَۚ وَاِنْ يُرِدْكَ بِخَيْرٍ فَلَا رَٓادَّ لِفَضْلِه۪ۜ يُص۪يبُ بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ۜ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ
Allah sana bir zarar verecek olursa onu ondan başka giderebilecek olan yoktur. Sana iyilik etmek isterse onun lütfunu engelleyebilecek olan da yoktur[*]. Allah, lütfunu kullarından tercih ettiğine ulaştırır. O, çok bağışlayan ve ikramı bol olandır.

[*] En’am 6/17, Fatır 35/2, Zümer 39/38.


(Yunus 10/108)
قُلْ يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَٓاءَكُمُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكُمْۚ فَمَنِ اهْتَدٰى فَاِنَّمَا يَهْتَد۪ي لِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ ضَلَّ فَاِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَاۚ وَمَٓا اَنَا۬ عَلَيْكُمْ بِوَك۪يلٍۜ
De ki: “Ey insanlar! Size Rabbinizden bu gerçek (Kur’an) geldi[1*]. Artık kim doğru yola girerse sadece kendisi için girer, kim de yoldan saparsa sapması sadece kendi aleyhine olur. Ben sizin vekiliniz /savunucunuz değilim[2*].”

[1*] Nisa 4/170, 174, En’am 6/104, Yunus 10/57, İsrâ 17/105, Kehf 18/29.

[2*] En’am 6/66, 107, İsra 17/15, Neml 27/92, Zümer 39/41Şura 42/6.


(Yunus 10/109)
وَاتَّبِعْ مَا يُوحٰٓى اِلَيْكَ وَاصْبِرْ حَتّٰى يَحْكُمَ اللّٰهُۚ وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِم۪ينَ
Sen sana vahyedilene uy[1*]. Allah, kararını verinceye kadar sabırlı davran /duruşunu bozma[2*]. Karar verenlerin en iyisi odur.

[1*] En’am 6/106, Ahzab 33/2.

[2*] Nahl 16/127, Rum 30/60, Mü’min 40/55, 77, Ahkaf 46/35, Tur 52/48, Kalem 68/48, Müzzemmil 73/10, Müddessir 74/7, İnsan 76/24.