ŞURA
[*] Bkz.: Meryem 19/88-92
[*] Şâe = شاء fiilinin kökü, “bir şeyi var etme” anlamında olan şey =شيء’dir(Müfredât). Burada insanın yapması gereken, Allah’ın ondan istediği görevdir.
[*] “Biz, Nuh'a ve ondan sonra gelen nebilere nasıl vahyettiysek sana da öyle vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakup'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da vahyetmiş, Davud'a ise Zebur# vermiştik. “ (Nisa 4/163)
Din fıtrattır (Rum 30/30). Adem’den Nuh’a kadar olan dönemde farklı din ve tabiat kanunlarının (fıtratın), Nuh’tan bugüne ise mevcut din ve tabiat kanunlarının geçerli olduğu anlaşılmaktadır. Bunlar, ibadetler, Allah’a karşı görev ve sorumluluklar, ortalama insan ömrü, hastalıklara karşı direnç, atmosferin kalınlığı ve oksijen miktarı gibi çok çeşitli kanunlar olabilir. Nuh Tufanı, ilimde buzul çağının sona ermesi olarak bilinmektedir. Buzul çağı ile şimdiki dönem arasındaki bu fıtrat ve din farklılığı insanların yaşam kurallarının (şeriatının) değişmesi sonucunu doğurmuştur.
[*] Ecel konusu için Bkz:En’am 6/2 ve dip notu.
[*] Bkz:Araf 7/172
[*] El mîzâne:Denge, düzen, sistem anlamlarına gelir. Hadid 57/25 ile bu ayet birlikte okunduğunda Kitapla birlikte indirilen bir şey olduğu ve elçiler ile ulaştırıldığı anlaşılmaktadır. Pek çok ayette de kitapla birlikte indirilen şeyin hikmet olduğu bildirildiğinden hikmet ve denge (el mîzâne) aynı şeye işaret ederler. Öyleyse mizan, Allah’ın kitabını nasıl bir sistem ile düzenlediğidir(tevil). Bu ilmi bir yöntemdir. Bu yöntem aracılığı ile Kur’an’dan elde edilmiş doğru hükümlere ‘Hikmet’ denir. Bkz:Al-i İmran 3/7, Al-i İmran 3/48, Hud 11/1-2, Fussilet 41/3 ve dipnotları.
[1*] Ayetin bu bölümüne, Şiiler “sizden istediğim, sadece yakınlarıma sevgidir” şeklinde meal verirler, sünniler de buna karşı çıkmazlar. Halbuki şu ayetlere göre böyle bir istek insanı yoldan çıkarır: “De ki “Babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, bağlı olduğunuz topluluk, elde ettiğiniz mallar, durgunlaşmasından korktuğunuz ticaret ve beğendiğiniz evler eğer size Allah’tan, elçisinden ve onun yolunda cihaddan /elinden geleni yapmaktan daha hoş geliyorsa Allah'ın sizi cezalandırma emri gelinceye kadar bekleyin. Allah, yoldan çıkmış bir topluluğu yola getirmez.” Ey inanıp güvenenler! Eğer kâfirliği imana tercih ediyorlarsa babalarınızı ve kardeşlerinizi bile kendinize yakın kişiler saymayın#. Sizden kim onları kendine yakın sayarsa işte asıl yanlışı yapanlar onlardır (Tevbe 9/23-24). Dolayısıyla Muhammed aleyhisselam insanlardan, yakın akrabasına sevgi göstermelerini istemiş olamaz.
[2*] Şükür, yapılan iyiliğe karşılık üzerine düşeni gönlü, dili ve davranışlarıyla yerine getirmektir (Müfredat). Allah'ın kullarına söz verdiği şeyleri yapmasına da şükür denir. Ancak Türkçede Allah’ın şükretmesi diye bir kullanım olmadığından şükür kelimeleri “üzerine düşeni yapma” şeklinde çevrilmiştir.
[*] Yahtim ala kalbik = يَخْتِمْ عَلَى قَلْبِكَ ifadesi “kalbine mühür vurur” anlamındadır. Mühür, ya kapıyı mühürlemek gibi içeriye bir şeyin girmesini engellemek için ya da bir belgeyi mühürlemek gibi içinde olanı onaylamak için vurulur. Bakara 6. Âyet ve benzeri âyetlerde göre birinci anlamda, bu âyette ise ikinci anlamdadır. (Bkz. Müfredat)
[*]Arap edebiyatında iltifat sanatı vardır, anlatımı canlı tutmak ve konunun önemini vurgulamak için sözün akışı beklenmedik bir şekilde değiştirilerek üçüncü tekil şahıstan birinci çoğul şahsa, geçilebilir. Türkçe’de bu sanat olmadığından bu gibi ifadeler bir Türk’ü şaşırtır. Burada olduğu gibi birçok âyete, bu sanat yok sayılarak meâl verilmiştir.
[*] "Gemiler Allah'ın ayetlerinden" buyuran bu ayet Rahman 55/24 ile benzeşiktir.
[1*] Şâe = شاء fiilinin kökü, “bir şeyi var etme” anlamında olan şey =شيء’dir. Özne Allah ise “gereğini yarattı” anlamına gelir. (Bkz. Müfredât). Burada yaratılacak olan, o kişileri etkisizleştirecek şartlardır.
[*] Geminin veya herhangi bir aracın bakım tutumu, seyir planlaması ve eğitimi gibi gerekliliklerin yerine getirilmemesi durumunda ne olacağı Yasin 36/41-46’te anlatılmıştır.
[*] Fuhuş çeşitleri, cinsellik kapsamına giren her türlü gayrimeşru ve sapık ilişkilerdir.
[*] ‘Birbirine danışarak’ anlamı verdiğimiz kelime ŞURA’dır. Bu sureye ismini veren kelime bu ayette geçmektedir.
[*] Bu ayet bireysel özgürlük ve haklar ile kamusal hak ve özgürlüklerin sınırlarının delilidir. İnsanlar öznesi bugünkü anlamıyla kamudur.
[1*] Bu Allah’ın her insana yaptığının iyi veya kötü olduğunu ilham etmesidir. Bkz. Şems 91/8)
[2*] Musa (a.s.) ‘a Tur dağı civarından ağaç arkasından Allah tealanın seslenmesi gibi (Bkz. Kasas 28/30)
[3*] “Allah gizli bilgilerini sizinle paylaşmaz. Onun için uygun gördüğü bir elçisini seçer. Siz, Allah'a ve elçilerine inanıp güvenin. Eğer inanıp güvenir ve kendinizi korursanız büyük bir ödülü hak edersiniz.” (Al-i İmran 3/179)
[1*] Elçi (vahiy meleği) gönderip, Allah’ın emirlerini vahyettirerek.
[2*] Bu ayetteki Ruh, Allah’ın emirlerini içeren ayetler kümesi yani Kur’an’dır. Bkz. İsra 17/85.
[3*] Muhammed aleyhisselamın ve bütün Mekkelilerin ümmi olmasının sebebi ellerinde bir ilahi kitap bulunmamasıdır. (Cum’a 62/2) Bu yüzden Allah insanları, kitap verilenler ve ümmiler diye ikiye ayırmış (Al-i İmran 3/20) ve Nebîmiz de Mekkeli olduğu için ümmi olarak nitelemiştir. (Araf 7/157-158) Kendilerine kitap verildiği halde o kitabın içeriğini bilmeyenler de ümmidir. (Bakara 2/78)
[4*] Şâe = شاء fiilinin kökü, “bir şeyi var etme” anlamında olan şey =شيء’dir(Müfredât). Burada insanın yapması gereken, Allah’ın ondan istediği görevdir.