MÜ'MİNÛN
[*] "Rahmân” ve “Rahîm" kelimeleri, rahmet (رحمة) kökündendir. Rahmet, iyilik ve ikramı gerektiren incelik anlamındadır. Allah’ın özelliği olarak kullanılınca sadece iyilik ve ikram anlaşılır (Müfredât). Rahmân “rahmeti her şeyi kuşatan” demektir. Bu özellik Allah’tan başkasında olmayacağı için “iyiliği sonsuz” diye çevirdik. Rahîm “çok merhametli” demektir. Bu özellik Allah’ın dışındaki varlıklarda da olabilir. Nitekim ‘rahîm’ kelimesi, Tevbe 9/128. âyette Resulullah için; Fetih 48/29. ayette ise müminler için kullanılmıştır.
[*] Bazıları zekat vermek için çalışır, bazıları da zekatın yerine ulaşması için gayret gösterirler.
[1*] Ayetteki “veya” ifadesi, bir Müslümanın edep yerlerini ya hür eşinin ya da hakimiyet altında yani esir konumunda olan eşinin yanında açabileceğini, bunun dışında açamayacağını gösterir. Çünkü edep yerlerini bir esirin yanında açabilmek için onunla evli olmak şarttır (Nur 24/32-33). Bir kadın sadece bir eş ile evlenebileceği için eşi hür ise hür eşinin yanında, esir ise esir eşinin yanında edep yerlerini açabilir. Benzer durum, erkek için de geçerlidir. Erkek de aynı anda biri esir, diğeri hür olan iki kadınla evli olamaz. Çünkü esir kadınla evlenmenin olmazsa olmaz şartı, hür kadınla evlenecek güce sahip olmamaktır. (Nisa 4/25). Bu sebeple erkek de tıpkı kadın gibi edep yerlerini ya hür ya da esir olan eşinin yanında açabilir. Ayette “veya” ifadesinin kullanılmış olmasının sebebi budur. Meale parantezleri, ayetin doğru anlaşılması için koyduk. Her şey gayet açık olduğu halde bütün mezhepler ve tefsir kitapları, ilgili ayetleri ya görmezden gelerek (Nur 24/32-33) veya anlamını tahrif ederek (Nisa 4/3) bir erkeğin, sayı sınırı olmaksızın yanındaki cariyelerle nikahsız ilişkisini caiz gördükleri için hem bu ayetin hem de Meâric Suresi 70/30. âyetin anlamını bozmak zorunda kalmışlardır. Öncelikle “veya” anlamına gelen (أو) kelimesine “ve” anlamı vererek ayete, edep yerlerinin, nikahlı eşin yanında açılabildiği gibi esirlerin yanında da açılabileceği anlamını yüklemişlerdir. Ayetteki (مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ) = “hakimiyetleri altında olanlar” ifadesinin kapsamına erkek esirler de girdiği için “hakimiyetleri altında olanlar” ifadesinin anlamını da “kadın esirler” yani cariyeler olarak değiştirmişlerdir. Aksi takdirde bu ayet, Müslüman kadınların da sahibi oldukları erkek esirlerle ilişkiye girebileceklerinin delili olurdu. Ama bunun da yeterli olmadığını, ayete böyle bir meal verilmesinin, müslüman kadınların, yanlarında bulunan cariyelerle kadın kadına sevişmenin caizliğine yani lezbiyen ilişkiye delil olabileceğini düşünememişlerdir. Halbuki Kur’an, lezbiyen ilişkiyi de büyük günahlardan saymıştır (En’âm 6/151, A’raf 7/33, Şûrâ 42/37, Necm 53/32).
[2*] Hakimiyet altında olanlar sadece savaş esirleridir (Nisa 4/3, 24, 25, 36, Müminûn 23/6, Nur 24/31-33, Ahzab 33/52, 55).
[*] Mearic 70/32.
[*] Firdevs kelimesi, her çeşit ürünü içinde bulunduran geniş bahçe anlamındadır (Kehf 18/107-108).
[*] İnsanın bütün gıdası çamurdan, yani su ile toprağın birleşmesinden oluşur. Dolayısıyla yumurta ve spermin kaynağı da çamurdur. Tüm canlılar toprağın su ile birleşmesi neticesinde oluşan ürünlerle beslenirler (Enbiya 21/30, Secde 32/7-8).
[*] Erkeğin tohumu /menisi kadının üreme organına bırakıldıktan sonra karar-ı mekîn’e yani yumurtaya ulaşmasına imkan veren yere kendi gücüyle ulaşır (Tarık 86/6), orada yumurtayla birleşerek nutfeyi /döllenmiş yumurtayı oluşturur (Abese 80/18-20). Çocuğun cinsiyeti ve diğer özellikleri bu sırada belli olur (Necm 53/45-46, Maide 5/32, Enbiya 21/35). Nutfe, karar-ı mekînden (yumurtalık ile rahim tüpü arası bölgeden), bir süre kalacağı müstekarra yani rahim tüpüne, oradan da doğuma kadar kalacağı müstevdaa yani rahime geçer (En’âm 6/98). Böylece oluşum, üç karanlık yerde tamamlanmış olur (Zümer 39/6).
[1*] Farklı bir yapıda oluşup gelişmesi, yaratılışı tamamlanan cenine ruhun üflenmesi ile başlar. Ruhun üflenmesi, bilgisayara işletim sisteminin yüklenmesi gibidir. İnsanı diğer tüm canlılardan ayıran şey, ruhun üflenmesi ile birlikte kazandığı özelliklerdir (Secde 32/7-9).
[2*] Yaratma iki türlüdür. Birincisi, maddesi ve benzeri olmayan bir şeyi yoktan var etmektir. Onu Allah’tan başkası yapamaz (En’âm 6/101). İkincisi, bir şeyden bir başka şey üretmektir. Bu tür yaratmayı insanlar da yapabilir. Nitekim İsa aleyhisselam, çamurdan bir kuş heykeli yaratmıştır (Âl-i İmrân 3/49).
[*] Kıyamet ayağa kalkma ve kalkış demektir. Kıyamet günü, insanların yeniden dirilip kabirlerinden kalktığı gündür.
[1*] Yedi yol, yedi kat gökten her birine giden yollardır, Bu yollar, mearic olarak tanımlanır. Bu tanım, onların birer asansör gibi çalıştığını ifade eder (Rahman 55/33, Mearic 70/3,
[2*] En’am 6/132, Neml 27/93.
[1*] Hicr 15/21, Zümer 39/21, Zuhruf 43/11.
[2*] Mülk 67/30.
[1*] Tûr, dağ anlamındadır (Mekâyis). Kur’an’da sadece Sina’da bulunan bir dağın adı olarak kullanıldığından, özel isim olarak da kabul edilir (Müfredat). Bu dağ, Sina’da olduğu için izafet /isim tamlaması “fî (في)” anlamında takdir edilerek anlam verilmiştir. Kur’an’da “Seynâ” ve “Sînîn” (Tîn 95/2) olarak geçen bu yere Türkçede “Sina” denir.
[2*] Nur 24/35
[1*] En’am 6/142-144.
[*] Nuh kıssası hakkında ayrıntılı bilgi için bkz: A’raf 7/59-72, Yunus 10/71-73, Hud 11/25-48, Şuara 26/105-122, Saffat 37/75-82, Kamer 54/9-16, Nuh 71/1-28.
[1*] Şâe (شاء) fiili, “bir şey yapmak” anlamındaki şey (شيء) mastarından türemiştir. Allah’ın yapması o şeyi var etmesi, insanın yapması da o şey için gereken çabayı göstermesidir (Müfredât). Allah, her şeyi bir ölçüye göre var eder (Kamer 54/49, Ra’d 13/8). İmtihanla ilgili şeyleri iyi ve kötü diye ikiye ayırmıştır (Enbiyâ 21/35). Allah, herkesin doğru yolda olmasını ister (Nisa 4/26) ama sadece doğru şeyler yapanı doğru yolda sayar (Nur 24/46). Yaptığının doğru veya yanlış olduğunu da kişiye ilham eder. Onun için doğru davrananın içi rahat, yanlış davrananın içi de sıkıntılı olur (Şems 91/7-10). Buna göre şâe (شاء) fiilinin öznesi Allah olursa “gerekeni yaptı veya yarattı”, insan olursa “gerekeni yaptı” anlamında olur. Allah insanlara, tercihlerine göre davranma hürriyeti vermeseydi hiç kimse yanlış bir şey yapamaz ve imtihan diye bir şey de olmazdı (Nahl 16/93). Yanlış kader anlayışını imanın bir esası gibi İslam’a yerleştirmek isteyenler, büyük bir çarpıtma yaparak şâe (شاء) fiiline irade yani isteme ve dileme anlamı vermiş; bunu, tefsirlere hatta sözlüklere bile yerleştirerek birçok ayetin mealini bozmuşlardır. Bkz:
http://www.suleymaniyevakfi.org/akaid-arastirmalari/kuranda-sey-mesiet-irade-ve-fitrat.html
[*] Kamer 54/9.
[*] Enbiya 21/76-77, Şuara 26/117-118, Kamer 54/10, Nuh 71/26-27.
[1*] (Tennur =التنور) tandır demektir. (Lisan’ul-Arab) Geminin tandırının kaynaması, onun buharlı gemi olduğunu ve harekete hazır hale geldiğini gösterir.
[2*] Bu, Nuh aleyhisselamın oğlu sandığı kişidir (Hud 11/45-46).
[*] Nahl 16/36.
[1*] Bunlar, bir taraftan ölür, bir taraftan da doğarız demiş olabilecekleri gibi, tenasühe yani reenkarnasyona inandıklarını da söylemiş olabilirler. Her iki durumda da ahireti inkar etmiş olurlar.
[2*] En’am 6/29, Duhan 44/34-35, Casiye 45/24.
[*] En’am 6/2, Araf 7/34, Hicr 15/5, Yunus 10/49, 98-99, Nahl 16/61.
[*] Al-i İmran 3/184, En'am 6/34, Yunus 10/74, Hac 22/42, Ankebut 29/18, Rum 30/47.
[*] A’raf 7/103-170, Hud 11/96-97, Taha 20/9-52, Mü'min 40/23-24, Yunus 10/75-93, Kasas 28/4, Zariyat 51/38-40.
[*] Bakara 2/87, Hud 11/110, İsra 17/2, Enbiya 21/48, Furkan 25/35, Kasas 28/43, Secde 32/23, Fussilet 41/45.
[1*] Meryem 19/21, Enbiya 21/91.
[2*] Meryem 19/23-26.
[*] Enbiya 21/92.
[1*] En'am 6/159.
[2*] Enbiya 21/92-93, Rum 30/30-32.
[*] Al-i İmran 3/196-197, Müzzemmil 73/11.
[*] Allah’a herkes inanır ama insanların çoğu araya başkasını koyar, şirk koşar. Bu sebeple Allah’a ve ayetlerine inandım demek yetmez, araya hiçbir şey koymamak /şirk koşmamak gerekir (En’am 6/82, Yusuf 12/106).
[*] İnsan 76/8-11, Leyl 92/18-21.
[1*] Bakara 2/286, En'am 6/152, A'raf 7/42.
[2*] Kehf 18/49, Casiye 45/28-29, Kamer 54/52-53, İnfitar 82/10-12.
[1*] Bunlar 53’ten 56. ayete kadar anlatılanlardır.
[2*] Yunus 10/7-8, Rum 30/7.
[*] Enbiya 21/11-16.
[1*] Kasas 28/51.
[2*] Nisa 4/82, Kasas 28/51-52, Muhammed 47/24.
[3*] Mekkelilerin eski ataları olan İbrahim ve İsmail aleyhisselama, tıpkı Kur'an gibi bir kitap inmişti (Bakara 2/136-137, Al-i İmran 3/84-85, Ahkaf 46/9).
[1*] A'raf 7/184, Hicr 15/6, Sebe 34/7-8, 46, Tur 52/29, Tekvir 81/22.
[2*] Zuhruf 43/78, Muhammed 47/8-9.
[1*] (Men = من) kelimesi akıllı varlıklar için kullanılır. Akıllı varlıklar ile akılsız varlıklar birlikte anlatılıyorsa onları da içerecek şekilde kullanılır. Bunun Türkçede en iyi karşılığı “şey”dir.
[*] En’am 6/42-43, A’raf 7/94-95.
[*] En’am 6/44.
[1*] Ayette geçen esâtîr (أَسَاطِيرُ) kelimesi, “bir şeye hiza vermek, saf tutturmak” anlamına gelen satr (سطر) kökünden türemiş olan ustûre (اسطورة) kelimesinin çoğuludur (Müfredat). Satara (سَطَرَ) fiilinin “yazı yazmak” anlamına gelmesi, harflerin hizaya sokulması, anlamlı bir şekilde sıralanması sebebiyledir. Dokuz yerde geçen esâtîru’l-evvelîn (أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ) ifadesi, Kur’an’da anlatılanların yeni olmadığını, önceki ilahi kitaplarda, diğer kitaplarda, yazıtlarda ya da anlatılarda zaten var olduğunu belirtmek için ayetleri görmezden gelenler tarafından kullanılan alaycı bir ifadedir. Bunu söyleyerek Kur’an’ın önceki ilahi kitapları tasdik etmesini de istismar etmişlerdir (En’am 6/25, Enfal 8/31, Nahl 16/24, Furkan 25/5, Neml 27/68, Ahkaf 46/18, Kalem 68/15, Mutaffifin 83/13).
[*] Burası, kainatın yönetim merkezidir (Saffât 37/6-10, Yunus 10/3, Ra’d 13/2).
[*] Yunus 10/31, Ankebut 29/61-63, Lokman 31/25, Zümer 39/38, Zuhruf 43/9-10, 87.
[*] Ali Imran 3/5, En’am 6/73, Ra’d 13/9, Secde 32/6, Haşr 59/22, Teğabün 64/18.
[*] Fussilet 41/34.
[*] Bu sözler, ruhun melekler tarafından alındığı sırada söylenen sözlerdir. Muhatabın tekil olmasına rağmen ifadenin, “Beni geri döndürünüz” şeklinde çoğul kullanılması, bu sözün en az üç kere tekrarlandığı şeklinde anlaşılabileceği gibi Allah ile araya koyduklarını da işe katarak onlardan da yardım istedikleri şeklinde de anlaşılabilir. (Secde 32/12, Şura 42/44).
[*] Nisa 4/56, A’raf 7/44-49, İbrahim 14/50, Kehf 18/29, Enbiya 21/39.
[*] Mu'minun 23/66, Fatır 35/36-37, Zümer 39/71, Casiye 45/31.
[*] Bakara 2/167, Maide 5/36-37, Hac 22/22, Secde 32/20, Casiye 45/34-35.
[*] Al-i İmran 3/16, 146-147, 193-195.
[1*] Taha 20/124-127.
[2*] Bakara 2/212, Tevbe 9/79, Mearic 70/36-38, Mutaffifin 83/29-32.
[*] Yunus 10/45, İsra 17/52, Rum 30/55, Ahkaf 46/35, Naziat 79/46.
[*] Kıyamet 75/3, 36.
[*] Taha 20/114.
[1*] A'raf 7/33, Enbiya 21/24, Hac 22/71, Ahkaf 46/5-6.