İSRA
[1*] Kabe ve civarı
[2*] İltifat
[3*]
[*] Kral Yehoyakim zamanında Bâbil Kralı Nebukadnezzar (Buhtunnasr) Kudüs'e girerek kralı emri altına almış, pek çok insanla birlikte mabedin değerli eşyalarını da götürmüştür. Üç yıl sonra kralın isyan etmesi üzerine 597'de Kudüs'e ikinci defa giren Nebukadnezzar, bu defa mabedin kalan eşyalarıyla birlikte yeni kral Yehoyakin'i Bâbil'e götürmüş, onun yerine Tsedekiya'yı kral yapmıştır.[263]
On yıl sonra Tsedekiya'nın saltanatında Ne-bukadnezzar'ın üçüncü defa Kudüs'e yürüyerek şehri kuşatması üzerine korkunç bir açlık baş göstermiş, nihayet şehir düşmüş, mâbed. saray ve genel olarak Kudüs ateşe verilmiş, duvarlar yıkılmış ve halkın bir kısmı sürgün edilmiştir.[264]
[*] Sahibiniz
[*] İnsan zaman zaman kendisi için kötü olanı sanki iyiymiş gibi ister ya da çok iyi bir seçeneği çok kötüymüş gibi elinin tersi ile iter. Bu onun sabırsız davranıp aklını ve bilgisini kullanmaması nedeniyle olur. Daha detaylı örnekler için bakınız Bakara 2/216,Bakara 2/221,Bakara 2/232,
[1*] mubsıraten(مُبْصِرَةً): Hem başka şeyleri hemde kendini gösteren şeye denir. Gündüz, çevrenin gözükmesini sağlar. Gökyüzünde oluşturduğu aydınlıkla kendini de gösterir.
[2*] Gün içinde saatin kaç olduğunu güneşten, hangi ayda olduğumuzu aydan hesaplayabiliriz. Yılların sayısını ise mevsimlerden anlarız. Mevsimler dünyanın güneşe göre 23.5 derece eğik (deklinasyon açısı) olmasından kaynaklanır. Bu eğrilik dolayısıyla dünyanın bazı yerlerinde gündüz olmasına rağmen güneş doğmamış veya gece olmasına rağmen güneş batmamış (gecenin göstergesi kaldırılmış) olur. Bu bölgelerde yaşayan insanlar yaz mevsiminde güneşli geceler için beyaz geceler derler. Çünkü gece ve gündüz tıpkı güneş ve ay gibi ayrı birer varlıktırlar(Enbiya 21/33).
Mevsimlerin oluşması nedeniyle Allah’ın ikramını (yağmur, toprak,bitki ve hayvan ilişkisi) arayabiliriz. Çünkü tüm canlılar sudan yaratılmıştır (Enbiya 21/30) ve o suyun dünya üzerindeki çevrimi (buharlaşma, yoğunlaşma, yayılma, temizlenme) mevsimler sayesinde olur.
[*] Cünkü “Biz elçi göndermeden azap etmeyiz.” .(İsra 17/15)
[1*] Helal, haram demeden bir an önce ele geçecek şeyleri, Dünya nimetini. Bkz: Bakara 2/200
[2*] Şâe = شاء fiilinin kökü, “bir şeyi var etme” anlamında olan şey =شيء’dir. İnsanın var etmesi, “gerekeni yapması”, Allah’ın var etmesi de “o şeyi yaratmasıdır” (Müfredât). Allah her şeye bir ölçü koymuştur. Yarattığını o ölçüye göre yaratır. (Ra’d 13/8) Ayrıca En’âm 6/148-149’un dipnotlarına bkz.
[*] Ahiret nimeti. Bkz. Bakara 2/201
[*] "İlgisiz davranma!" anlamını verdiğimiz "vela tenherhuma = وَلَا تَنْهَرْهُمَا " ifadesindeki fiilin kökü olan nehr =نهر , açma veya açılma anlamına gelir. (Mekayis’l-luğa) Bir nehrin iki yakasına benzer şekilde araya mesafe koyma anlamında kullanılır. (Müfredat)
[*] İş gereği ailen ile aynı yerde bulunamıyorsan
[*] Şâe = شاء fiilinin kökü, “bir şeyi var etme” anlamında olan şey =شيء’dir. İnsanın var etmesi, “gerekeni yapması”, Allah’ın var etmesi de “o şeyi yaratmasıdır” (Müfredât). Allah her şeye bir ölçü koymuştur. Yarattığını o ölçüye göre yaratır. (Ra’d 13/8) Ayrıca En’âm 6/148-149’un dipnotlarına bkz.
[1*] Allah’ın haklı gördüğü ve bunu Kitabı’nda bildirdiği sebep dışında kimse öldürülemez.
[2*] Öldürme fiilini bizzat maktulün velisi(en yakını) yapar.
[3*] Bakara 2/178
[1*] Reşit oluncaya kadar.
[2*] El sürmek sürmemekten hayırlı hale gelmişse başka.
[3*] Maide 5/1
[1*] Öndekinin ense köküne bakarak gitme. Hucurat 49/6 ve Aişe validemize iftira Nur 24/11 vd.
تفسير الطبري - (17 / 448)
وأولى الأقوال في ذلك بالصواب قول من قال: معنى ذلك: لا تقل للناس وفيهم ما لا علم لك به، فترميهم بالباطل، وتشهد عليهم بغير الحقّ، فذلك هو القفو وإنما قلنا ذلك أولى الأقوال فيه بالصواب، لأن ذلك هو الغالب من استعمال العرب القفو فيه.
[2*] sem’, basar ve fuad kelimelerinin başındaki el=ال takısı, muzafun ileyhten ıvaz sayılaran anlam verilmiştir.
Bunlar insana ruh üflenmesi ile kazanılan ve onu diğer canlılardan farklı yapılan özelliklerdir(Secde 32/9). Hayvanlar görür ama insanlar vizyon sahibidir. Hayvanlar duyar ama insanlar dinler. Hayvanlar sadece vücutlarının istekleri doğrultusunda karar verirler ama insanlar vücutlarının istekleri ile şeytanların vesveselerine karşılık gönüllerindeki bilgiyi kullanarak karar verirler.
[*] Başkasının hükmünü(kararını), Allah’ın hükmü yerine koyma.
[*] Bu söz için bkz. Meryem 19/88-91
[1*] Meleklerin Allah’ın kızları sayılması ile ilgili ayetler yazılacak.
[2*] zikir
[1*] Allah önce yeri sonra gökleri yaratmış ve şöyle buyurmuştur: “Sonra duman halindeki göğe yönelmiş, göğe ve yere: “İsteyerek veya istemeyerek emrime girin!” demişti; ikisi de “İsteyerek emrine girdik” diye cevap vermişlerdi.” (Fussilet 41/11)
Boyun eğme zorunlu veya gönüllü olur. İmtiandan geçirilen insanlar ve cinler, hayatlarını devam ettirmek için Allah'ın koyduğu kurallara uymak zorundadırlar. İmtihandan geçirildikleri iman, ibadet ve hukuk sahasındaki emir ve yasaklara uyup uymamaları ise kendi tercihlerine bırakılmıştır. Bunlar isyanı, sadece bu sahada yapabilirler.
[2*] Bu sebeple bu kadar kötü konuşmalara müsaade eder.
[*] Âyette kâfirlerin önyargıları, istiare-i temsiliyye (alegori) denen mecazi anlatımla canlandırılmıştır. İstiarede benzetme edatı gizlenir ama mecaz, gerçek sanıldığı için burada benzetme “sanki” sözüyle açığa çıkarılmıştır.
[*] Kendi büyüsüne inanmış bir büyücü.
[*] Çok nadide koşullar altında insan ve hayvan fosillerinin kayaya (kalsiyum) veya demire dönüştüğü, bu sayede en ince detayına kadar korunabildiği, bugün bilinen bir gerçektir. Ayette öldükten sonra kemiklerin kaya veya demire dönüşmesine yapılan vurgu dikkat çekicidir.
[*] Fıtratı koyan.
[*] Şâe = شاء fiilinin kökü, “bir şeyi var etme” anlamında olan şey =شيء’dir. Özne Allah ise “gereğini yarattı” anlamına gelir. (Bkz. Müfredât). Burada yaratılacak olan, o kişilerin hak ettikleri şartlardır.
[*] Ayette kitap yerine zebûr kelimesi geçer. Zebûr =زَبُور, hikmet dolu kitap anlamındadır. (ez-Zeccâ, Meânî’l-Kur’ân ve İ’râbuhu) Ali- İmrân 3/81’de bütün nebîlere kitap ve hikmet verildiği açıklandığı için bu ayette elif lâmsız olarak geçmesi, bunun Davut aleyhisselama özel bir kitap olmadığını, diğer nebîlere de verilen kitaplardan bir kitap olduğunu gösterir. Ayrıca Al-i İmran 3/184’ün dipnotuna bkz.
[1*] Sebe 34/37
[2*] Eyyu ismi mevsul olduğu için bu anlam verilmiştir.
أُولَـئِكَ الَّذِينَ يَدْعُون َمن الملائكة يَبْتَغُونَ الْوَسِيلَةَ التي تجعلهم أَقْرَبَ إِلَى رَبِّهِمُ
[*] Levh-i mahfuz'da
[1*] “Ayetleri görmezlikte direnenler (kafirler) derler ki “Ona Rabbinden bir mucize (ayet) indirilseydi ya!” Sen sadece uyarıcısın. Her toplulukta doğru yolu gösteren biri vardır.” (Ra’d 13/7)
[2*] Şuara 26/153-158
[1*] Fetih suresinde geçen rüya; Fetih 48/27.
İsra Mekke’de Fetih Suresi Medine’de inmiştir. Mekke’de inen ayetin Medine’de inen âyete işaret etmesi garip karşılanmamalıdır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: Böylece onu Arapça kümeler halinde indirdik ve içlerinde tehditleri türlü şekillerde tekrarladık; belki çekinirler veya bu onlar için bir bilgi (zikir) ortaya çıkarır. Gerçek hâkimiyet elinde olan Allah yücedir. Vahyedilmesi tamamlanmayan bir küme ile ilgili olarak acele etme ve “Rabbim! bilgimi artır” de. (Taha 20/113-114) Mekke’de inmeye başlayan bir anlam kümesi Medine’de tamamlanabilir. Bu da ayetler arasında öncelik ve sonralık diye bir sıralamaya gerek olmadığını gösterir. Eğer ona gerek olsaydı Allah Teâlâ bunu Kur’ân’ın metnine koyardı. Surelerin başındaki Mekki ve Medeni nitelemesi insanlar tarafından yapılmıştır.
Anlam kümesi diye tercüme ettiğimiz kelime Kur’ân’dır. قرآن (Kur’ân) Arapçada toplama ve toplanma anlamına gelir (Mekâyîs). قَرَأتُ الشيء قرآنا sözü, bir şeyi topladım ve birini diğerine ekledim, demektir. قرأت الكتاب قراءة وقرآنا Kitabı okudum, sözü de öyledir. Çünkü okumak, kelimeleri birbirine eklemekle olur. Allah’ın son kitabına Kur’ân adının vermesi, indirdiği bütün ayetleri bir araya toplaması sebebiyledir. Bu ayetler, o Kitabın içindeki anlam kümelerine de Kur’ân dendiğini gösterir. Yoksa Kur’ân ile hüküm vermek için Nebimizin 23 yıl beklemesi gerekirdi.
[2*] Fitne, altını ateşe sokarak iyisini kötüsünden ayırmaktır. (Müfredat)
[3*] Zakkum ağacı. Saffet 37/62-70; Duhân 44/43-46.
[1*] Vesvese, fısıldama, seslenme. Melek(cin) grubundan Şeytanların insanların göğsüne seslenme özelliği Nas Suresinde anlatılmıştır. Göğüste olan ruhtur.
[2*] Bunlar İblis'e uyan insanlar ve cinlerdir. En'am 6/112 ve Nas suresinde insan ve cin şeytanlarından ve insanları yoldan çıkarmak için yaptıkları davranışlardan söz edilir. Burada da İblis'in, insanları saptırmak için bütün yolları deneyeceği ifade ediliyor.
[3*]Onları birlikte yönetin.
[*] İster Müslüman, ister kâfir olsun, şeytanın hiç biri üzerinde bir üstünlüğü (gücü, yekisi) yoktur. O, sadece kendisine uyanları etkisi altına alabilir. Bu da şeytanın üstünlüğünden değil uyanların kendi iradesinden (tercihinden) kaynaklanır. (Bkz. İbrahim 14/22, Hicr 15/42, Nahl 16/99-100)
İş bitince Şeytan der ki “Allah’ın size verdiği söz doğru idi. Ben de söz verdim ama yalanım ortaya çıktı. Zaten üzerinizde bir üstünlüğüm yoktu; sizi sadece çağırdım, hemen bana uyuverdiniz. Öyleyse beni kınamayın, kendi kendinizi kınayın. Ne ben sizi kurtarabilirim ne de siz beni kurtarabilirsiniz. Beni dünyada Allah’a eş koşmanızı da görmezlikten gelmiştim. Yanlış yapanların payına düşen acıklı bir azaptır.”(İbrahim 14/22)
[*]Arapça’da ‘men’ edatı akıllı varlıkları gösterir ama onlar, diğerleriyle birlikte anılınca diğerleri için de ‘men’ kullandığından kelimeye, “şeyler” diye genel anlam verilmiştir. Türkçe’de de kim kelimesi aynı şekilde kullanılabilir. Şu ayet, bu açıdan Türkçe ile Arapçanın bu ortak özelliğini gösteriyor: “Allah kıpırdayan her canlıyı sudan yarattı. Kimi karnı üzerinde sürünür, kimi iki ayak üstünde yürür, kimi de dört ayak üstünde yürür. Allah, yaptığı tercihe göre yaratır. Allah, her şeye bir ölçü koymuştur. (Nur 25/45) Burada ‘kimi’ diye anlam verdiğimiz kelime ‘men’dir.
[*] ] Kör : Kendisini ayetlere (doğrulara) kapatıp, görmezlikten gelerek Dünya’da doğru yolu göremeyen.
[1*] batı tarafına yönelmesinden
[2* ] Gecenin ğasakı, gecenin karanlığı anlamına geldiği gibi soğuk vakti anlamına da gelir. (Lisan’ul-arab). Bulunduğumuz yerden Güneş ışınlarının tamamen çekilmesi, günün en serin vaktinin başlaması demektir. Beyaz gecelerin yaşanmadığı yerlerde Güneşin ufka uzaklığı en az 18 derece olur ve ufukta herhangi bir aydınlık kalmaz. Beyaz gecelerin yaşandığı yerlerde de, Güneş ortada olmasına rağmen gece serinliği iyice hissedilmeye başlar.
Abdullah b. Ömer’e Şafak sorulunca “beyazlığın gitmesi”; ğasak sorulunca da, “kızıllığın gitmesi”dir, demiş (Ebû Dâvûd,Salât 6). Bu, yerinde bir tespittir. Çünkü batı ufkunda oluşan kızıl ve beyaz ışık kuşaklarından beyaz kuşak kızıla karışınca yatsı vakti girer. Bu ince tabaka, başlangıçta bir kubbe gibi olur sonra tamamen kaybolur. Ufuktan Güneş ışınları çekilip en zayıf yıldızlar ortaya çıkınca yatsı vakti çıkmış, gecenin ortası diye de tanımlanan ğasak başlamış olur.
[3*] Kur'ân, karaa قرأ fiilinin mastarı olan kur’ القُرْء veya kar’ القَرْء’dan türetilmiştir; kök anlamı toplamadır[Lisanu’l-Arab, قَرْء mad]. Mastar olarak kullanıldığı gibi makrû’ (مقروء) = bütünlük ve küme anlamında isim olarak da kullanılır. Kuran el fecri (قُرْاٰنَ الْفَجْر) doğuda, seher vakti aydınlığı ile Güneşin doğması arasında kümeleşen şafak ışıklar demektir. Yoğunlaşma görüntüsünü açıklayan âyet şudur:
“(Ramazan’da) Fecrin (şafağın) olduğu tarafta, ak çizgi kara çizgiden size göre tam seçilinceye kadar yiyin, için.” (Bakara 2/187)
Bu ayete göre namaz vakitlerinin üç değişmez özelliği vardır:
- Güneşin zevali yani tepe noktasından batıya kaymasıdır. Bu, dünyanın her yerinde ve her mevsimde kolaylıkla tespit edilebilir. Bu sırada öğlen namazının vakti girer.
- Gecenin ğasakı: Güneş ışınları tamamen çekilince hem hava kararır hem de günün en soğuk vakti başlar. Beyaz gecelerin yaşandığı yerlerde karanlık olmaz ama havadaki soğuma kendini iyice hissedilmeye başlar.
- Kuran el fecr.
Bu üç değişmez özellik, her mevsimde ve dünyanın her yerinde gözlemlenebildiği için Sıvalbard’da, Güneş ufkun bir hayli üstünde iken bile gözlenebilmiştir.
Âyette Güneşin sadece meridyen geçişinden söz edilmiştir. Eğer Güneşin doğuşu, batışı ve gecenin karanlığı ifadeleri kullanılsaydı kutup bölgesinde namaz ve oruç vakitlerini tespit imkansızlaşırdı.
[*] Herkesin bir hedefi vardır, o ona yönelir. Siz iyiliklerde yarışın. (Bakara 2/148)
[*] Maide 5/48 ve dipnotu
[*] Kur’an’a ve elçiye direnir, her türlü uydurmaya(batıl) ve Allah’a ortak oluşturmalara (şirk) gelince hemen uyarlar. Bakınız Zümer 39/45.
[*] Bu konudaki karar yalnız Allah’a aittir.
[1*] Kur'ân, kök anlamı “toplama” olan karaa قرأ ‘nın mastarı, kur’ القُرْء veya kar’ القَرْء’dan türemiştir. Mastar olarak kullanıldığı gibi makrû’ (مقروء) = bütünlük ve küme anlamında isim olarak da kullanılır. (Lisan'ul-arab) Arapçada Kur’ân قُرْآنً’ın çoğulu yoktur; tekil için de çoğul için de kullanılır. Bu sebeple kur’ân = قُرْآن kelimesine kur’ânlar diye de anlam verilebilir.
[2*] Beklenti diye meal verdiğimiz müks = مُكْث, “durup bekleme” anlamındadır. (Müfredat) Demek ki Resulullah zamanında, bir ayet inince onu açıklayan ayetin inmesi bekleniyordu. Bu da kümeleri oluşturan ayetlerin aynı anda indirilmediğini gösterir. Şu ayetler; müks konusuna açıklık getirmektedir:
Böylece onu, Arapça kur'ânlar halinde indirdik. Çekinip korunsunlar ya da yeni bilgi edinsinler diye içine tehditleri, değişik şekillerde yerleştirdik. Gerçek yetki elinde olan Allah pek yücedir. Vahyi tamamlanmadan o kur’ânlar ile hüküm vermekte acele etme; “Rabbim ilmimi artır” de. (Tâhâ 20/113-114)
[1*] İyiliği sonsuz.
[2*] Gündüz namazları ile gece namazlarının kılınırken, hangi ses seviyesinde olunacağı İsra 17/110 ve Araf 7/205’te bildirilmiştir.